Caddelerin tıklım-tıklım olduğu Kadıköy gibi bir yerde niçin sadece ve özellikle o tesettürlü kıza saldırıldığını izah edemezler. Kezâ, Beşiktaş’taki tesettürlü öğretmen han
Yahudilerin Hazreti İbrahim'in eşi Hazreti Sare'nin defnedildiği mağarayı satın almasının yıl dönümü olarak kabul ettiği 'Sare Bayramı' nedeniyle, işgalci İsrail askerleri Batı Şeria
Dilimizden birkaç bin kelime ve onların duyurduğu on binleri bulan mana kovulmasaydı, zihnimiz bu kadar çorak kalmazdı. Biz, elli yılda dünyanın iki büyük dilinden biri olan Türkçesini ha
Fatma Karabıyık beş ay önce Türk Kahvesi programında konuğum olmuştu. Oradaki tesbitleri de çok çarpıcıydı. Muhafazakar kesimin, İslamcıların kırılma yaşamasında 28 Şubattan daha
İranlılar. İçeriden ve dışarıdan, içlerinden ve dışlarından preslenen, baskılanan, törpülenen, zımparalanan, rendelenen sıradan İran halkı, birbiriyle çatışan ve çelişen birçok
Eşyaya ve olaylara hikmet nazarıyla bakabilen fertler sorumluluklarının farkındadırlar ve önlerine çıkan engeller ne olursa olsun hakikat çizgisinden uzaklaşmazlar. Bilginin hikmetle buluş
Sözün güzeli rahmettir, bağış ve sevgidir. Gönlün dışa yansıması, kalbin sevgisi ve güzelliği. Güzellikler yurdunda insan güzeldir. Dünyayı güzelleştiren de insan.
Dinimiz adına ve araya gelirken iki temel ölçü üzerinden ne kadar eksende kaldığımız ya da eksenden kaydığımız anlaşılabilir. Bunların birincisi şûradır. Bir kişinin veya bir grubu
İnsan, tarihî deneyim gösteriyor ki, esas itibariyle kemâl arayan bir varolandır; ancak her kemâl, zevâle evrilir... Öyleyse hem var-olmanın, hem de hayatın yeniden anlamlı kılınabilmes
Klişeleşmiş üç beş söylem, bağlamından koparılan birkaç sembolle İslami değerler dünyası da Müslüman toplum da inşa edilemez. Aklın, adalet ve merhamet duygularının konjonktürel
Hasan Hulûs Çelebî aynı zamanda bir şair, bir araştırmacı, bir kültür mimarı ve bir bestekâr kimliğiyle tarihin tozlu sayfalarında sırlanmış bir eren olarak aşkla ihata ettiği ömr�
İslam tarihi araştırmacılarının en çok merak ettikleri ve dolayısıyla da önem verdikleri dönem 9. ve 10. yüzyıldır. Nedeni çok basit: Müslüman toplumların, devlet ve toplumsal kuruml
Makam arabasız, sekretersiz, özel kalemsiz, korumasız yaşayamayan, koltuğu elinden alınınca kriz üstüne kriz geçiren, küçük bir müdürlük için bile aşındırmadık kapı bırakmayan,
1991 yılında İSAV (İslam Araştırmaları Vakfı) hocamız Ali Özek başkanlığında bir İran araştırma gezisi düzenlemişti. Bir yıl sonra da Tarabya Oteli’nde bir sempozyum yapıldı.
Dini, bir pranga olarak gören yorumlar, iktisattaki ahlaki yönü ihmal eden yaklaşımlardır. Burada temel ayrım, bir Müslümanın eşyaya, mülke bir kapitalist gibi bakamaması, Müslümanın m