Makale
Necip Fazıl Kısakürek'in Kişiliği ve Toplumda Oynadığı Rol
Her milletin hayatında, ona muallimlik eden; onun yönlenmesinde, toplumun kültürel ve ideolojik hayat mecrasının oluşumunda pay sahibi olan; milletin varlık şuuru kazanmasında rol oynayan düşünür ve sanatkârlar vardır. Necip Fazıl, böylesine nadir kişilerden biridir.
Önce kişilik yapısından kısaca bahsetmeye çalışalım: Kendine güvenen, muhatabını da kendisinden emin kılan bir hitabet tarzına sahipti. Bulunduğu mekâna hemen hâkim olurdu. Nükteli bir üslubu vardı. Bazen girift konuları çok basite indirerek anlatır; çok basit bir konuyu da girift hâle getirirdi.
Üstad, yalnız bir adamdı. Etrafında binlerce insan olmasına rağmen kendisini yalnız hissederdi. Kendisi, zaman zaman:
"Kendimi nesli tükenmiş bir orangutan maymunu gibi yalnız hissediyorum." derdi.
Gençlik arkadaşlarının hiçbiriyle ruhî ortaklık kuramamıştı. Yalnızlık duygusunun sonucu olarak dilinden düşürmediği şahsiyetler vardı: Shakespeare, Goethe, Pascal gibi. Kendisi için sürekli "Kendini aşmaya bak" sözü rehberdi. Farklı yaratıldığını düşünürdü. "O ve Ben" eserinde şöyle der:
"Ben başka türlü, ayrı yaratılışta bir insanım ve hissettiklerimle öbür insanların duydukları arasında müthiş bir fark var."
Bu farklılıklar, ileride "Ya hep ya hiç" sözünü söylemesine yol açacaktı. Hayatının istikameti adeta bu slogan üzereydi. Hiçbir şeyde uzlaşmazdı. Küfürle ortak paydada buluşmazdı asla… Nefis mücadelesi zor geçerdi.
O, benlik sahibi, kibirli biri değildi. Celâdet sahibiydi. Sık sık "Benim acelem var" derdi. Bir an sonra son nefesini verecekmişçesine bir bilinç uyanıklığıyla çalışırdı.
Sorumluluk duygusu hâkimdi.
Necip Fazıl’ın "Üstad" diye anılması, sanatkârlığını ve yol göstericiliğini ifade eder. Toplumumuzda oynadığı rol göz önüne getirildiğinde, şair, düşünür ve dava adamı olarak onu belirleyecek en münasip sıfatın "Üstad" kelimesi olduğu görülür.
Üstad’ın bu milletin düşünce, sanat ve ideoloji hayatındaki yerini belirleyebilmek için, onun ortaya çıktığı dönemin şartlarına bir göz atmak gerekir.
20. yüzyıl… İnsanlık, inkâr psikolojisi içinde. Din, hayattan kovulmak isteniyor. Tüm kutsal değerler dışlanmaya çalışılıyor. Allah demenin yasak olduğu, âdeta Allah’a karşı savaş açılmış olduğu bir dönem. Pozitivizm, materyalizm, komünizm, Darwinizm gibi maddeperest cereyanlar, insanlığın üzerinde bir inkâr fırtınası gibi esiyor.
İslâm âleminde çürüme ve çözülme hâkim. Ümmet paramparça. Batı’nın madde planındaki armudî gücü karşısında, Müslüman toplumların özellikle entelektüel kesimi, derin bir aşağılık kompleksine düşmüştü. Batıcılık kurumsal hâle gelmişti. 1930’lu yıllarda Matbuat Umum Müdürlüğü’nün bir emirle basında dinî yayınları yasakladığını hatırlatmak isterim.
Entelektüel kesimde, İslâm’a ait ne varsa reddetmek; Batı’ya ait ne varsa övgü dizmek, tek geçerli modaydı. İtibar sahibi olmanın yolu, İslâm medeniyetini kötülemek; Batı’yı yüceltmekti. İslâm’ı savunanlar ya da yaşayanlar, kabuğuna çekilmişti. Bu hava, İstiklâl Marşı’nı yazan şair Mehmet Âkif Ersoy’a bile nefes aldırmamış; Mısır’a hicret etmişti.
Böylesine bir zaman diliminde, cesur, celâdet sahibi, nefsinden emin, eğilmez ve bükülmez, keskin zekâya sahip, gerçeği kavrayıcı, ifade kudretine sahip Necip Fazıl, İslâm’ın toplum hayatında yeniden zinde bir ruh kazanmasında büyük rol oynamıştır.
Kaderin ona biçtiği yer, sadece büyük şairlik değildi. Ona dava adamlığı, büyük misyon sahipliği, nesillerin eğiticiliği görevini de münasip görmüştü. 1936 yılında yayınlamaya başladığı Ağaç Dergisi’ndeki ilk başyazısının başlığı "Allah’sız Dünya"dır. Ve o yazı şöyle noktalanır:
"Perişan ruhumuzu düzene sokacak iman… Davamız seninle."
Büyük Doğudergisiyle devam eder. İslâm davasının gündemleşmesi…
Büyük Doğubir mektep gibidir. Burada insanlık varlık muhasebesine çağırılır, öze dönüşten bahsedilir. Milletin tarihine ve istikbaline sahip çıkmasından bahsedilir. İslam toplumu modelinden bahsedilir. İslamcı bir gençlik için tohumların atıldığı yer, merkez.
Üstad, bir dava adamıydı. Allah demenin yasak olduğu dönemlerde, Allah ve hakikat düşmanlarınca zulümlere, baskılara maruz kaldı, bedeller ödedi. Müslümanların sözcüsü olmuştur. Fikirle hareketi birleştirmiştir. Aksiyoner bir ruha sahipti. Türk edebiyatında, İslamcı düşüncenin oluşumunda önemli yeri vardır.
Konferanslarında, dindar bir gençliğin, mukaddesatçı bir gençliğin fikir hamurunu yoğurmuş, istikametine tayin etmeye çalışmıştır. İslamî şuur, Allah ve Peygamber sevgisi telkin ederken, öte yandan tarihin gerçek yüzünü ifşa etmeye çalışmıştır. Buna tarih şuuru da diyebiliriz. O bir davanın ve inancın adamıdır.
Büyük Doğu dergisi, Necip Fazıl'ın siyasi ve toplumsal mücadelesinin en etkili aracıdır. Toplumun değerlerine, geleneklerine, inançlarına, İslam'a karşı çıkanlara, Batılılaşma yanlılarına, tek parti hükümetine, resmî ideolojiyi benimsemiş aydınlara amansız bir savaş açmış; çarpıcı manşetler, yazılarla muarızlarına meydan okumuş, hücum oklarını onların üzerine yağdırmıştır.
Necip Fazıl, düşüncesi ve aksiyonu ile çok önemli bir kültür ve iman hareketinin öncüsü olmuştur. Kültür hayatımıza getirdiği ölçülerle, hatırlattığı değer yargılarıyla imanı, hayatın temel dinamiklerinden biri olarak ikame etmeye çalışmış ve bunun bir dünya görüşü hâline gelmesi için destansı bir kavgayı göğüslemiştir.
İslam'ın siyasi düşünce planındaki idrakinde, son yüzyıldaki İslam devletlerinin uğradığı zaafları teşhiste, Ehl-i Sünnet inancının bidatlarından arındırılarak benimsenmesinde, İslam'ın inkılapçı karakterinin ön plana çıkmasında, Batı kompleksinden kurtulma çabasında, iman heyecanı ve öfkesinin yaygınlaşmasında, İslamî hareketin estetik ve entelektüel bir seviye kazanmasında Necip Fazıl'ın fevkalade önemli ve etkili öncülüğü vardır.
Necip Fazıl, bir fikir ve aksiyon adamıdır. Kalemini belli bir gayenin vasıtası olarak kullanmıştır. Dilini, yıkılan bir binanın topyekün yeniden inşası için, yeni nesillere tarihî hesaplaşmanın yollarını göstermek için kıpırdatmıştır. Kaybedilen, ancak kaybedilmekle maddî ve manevî hiçbir şey kazanılmayan mukaddes değerlerin savunucusu olmuştur.
Yüzünü hak bildiğine çeviren birkaç insandan biri. "Fikir belası" denildiği gibi, "çile adamı", "dava adamı" denilmişti kendisine. Dayanaklarından yoksun bırakılmış bir cemiyette varlık nedeninin arayıcısı olmuş, yasak kılınan öz değerlerin savunuculuğunu yapmıştır. İnandığı davanın çilesini çekmiş ve artık teslim olduğunun peşinde yürümüştür.
Üstad, mükemmelliğin avcısıydı. Kemal'in, eksiksizliğin özlemiyle yanardı. İdrakte, fikirde, sanatta darlığa, çürüklüğe, beceriksizliğe tahammül göstermezdi. O, davası uğruna her türlü çileye katlandı. O, kabına sığmayan bir dehaydı. O, sürekli bir mücadelenin tam ortasındaydı. O bir kavga adamıydı; ölünceye kadar kalem ve kelamıyla bunu sürdürdü. Onun sesi sürekli gökkubbede yankılandı. Geniş kitlelere ulaştı. Sanat ve edebiyat dünyasında zirvedeydi. Nesiller yetiştirdi zor şartlar altında.
Zaman zaman şunu söylerdi: "Biz buz çöllerinde, seralarda limon yetiştiren bahçıvan gibiyiz. Tohumun çatlaması için gönlümüzün sıcaklığını verdik. Yetişen fideleri terlerimizle suladık."
Yeni nesli şöyle anlatmıştı: "Yepyeni bir nesil yoğurmak borcundayız. Potininin burnundaki çividen saçının en üst teline kadar, yepyeni, dipdiri, yakın maziye doğru hiçbir örnek tanımayan eşsiz bir zerafet, dikkat, heybet, hâkimiyet parıldatan bir nesil. Dışından güneş gibi aydınlık bu neslin bütün nuru içinden gelecektir. O nurun ismi de olanca asliyet ve saffetiyle İslam'dır." diyordu.
Üstad, tek başına bir akademinin yapamayacağını başarmıştır. Hem de eşsiz bir biçimde. Bu yazdıklarıyla bir kadro, bir kamuoyu oluşturdu. Yazdıklarını bir eyleme dönüştürmenin sürekli girişimlerinde bulundu. O, nesilleri okuttu. İki üç nesil sürdü onun öğretmenliği. Bugünkü anlamda İslamî duyarlılığın temelinin tohumunu o attı. Kuruyan çeşmeler onunla yeniden gür sularını akıtmaya başladı. Fakat ona göre su hep bulanık aktı. Bir türlü durulmadı. Suların apaydınlık, berrak akacağı günlerin hasretiyle yandı durdu. O, kavi bilinçli nesillerin ışıklı çehrelerinin tarifini veren eserleri, onların yokluğu ile öksüzler gibi durup bekledi.
Etrafında saf, çocuk, masum Anadolu'nun insanları vardı. O bir kaynaktı; kim gidip ağzını dayasa, içecek bir şey vardı. Bütün bu insanları birleştiren, onda kaynaştıran şey İslam'dı.
Bizim nesilden kimimiz dünyaya henüz gözünü açtığı, kimimizin ise daha dünyaya bile gelmediği günlerde, küfrün ortalığı tâun gibi istila ettiği toplumda İslam davasını dile getirenlerin parmakla sayılabilecek kadar az olduğu bir dönemde, ta 1940'larda kaleme aldığı "Vasiyet" adlı beytiyle o şöyle demişti:
"Son günüm olmasın dostum çelengim top arabam
Alıp götürsün beni tam dört inanmış adam."
Dört inanmış adam değil, duyunca ülkesinin dört bir yanından koşmuş, her birinin İslam adına bilinçlenmesinde babalarından çok üstadlarının hakkı olan on binlerce inanmış adam götürdü onu ölümsüzlüğün kapısına...
Şimdi Üstad Necip Fazıl:
"İnsandan murad onlar, ölümü öldürenler
Ötenin ötesinde sonsuz hayat sürenler."
diye şiirleştirdiği İslam kahramanlarının arasındadır.
Mü'min için zindandan başka bir şey midir dünya? O, eğer sağlığı elverseydi, Allah yolunda cihada adadığı ömrünü zindan içinde zindanda tamamlamış olacaktı. Yirmi yıl önce yazdığı bir kitapta dile getirdiği fikirleri için hüküm giymişti. "Dünyadan tek nokta seçecek" kadar gözlerinde fer, ayakta duracak kadar dizlerinde derman kalmış olsaydı, kanun onu zindana koyacaktı. Şimdi ise hüküm sadece Allah'ındır.
"Gideriz, nur yolu izde gideriz
Taş bağında, sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim"
Şimdi onun şarkısını, yetişmeleri için uğruna ömrünü vakfettiği Büyük Doğu nesli terennüm edecek; ta ki Allah'ın hükmü galip olsun.
"Mehmed’im sevinin başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın, elbet bizim elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir"
Yüce Rabbimiz Üstadımıza rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Ruhu şad olsun. Onu unutmadık, unutturmayacağız inşallah...
Bünyamin Doğruer
Gazali Ateş
Mayıs 25, 2025 Pazar 23:04
Amin Amin Amin gönlünüze yüreğinize sağlık kıymetli kardeşim sene 1977 1980 yıllar Rahmetullahıaleyh,bizlere rehber olup bizlerin vatan millet ve dini mübini islam yolunda ideal bir nesil yetiştirmesi şebekesi olmuştur hele sizin okul harcliklarınuzdan büyük doğu gazetesıne abone olmanız hem kendınız okuyup hemıde bizlerin okumasına sebeb olmuştunuz RABBİM SİZLERDEN RAZI OLSUN İZNİNİZLE BU YAZINIZI PAYLAŞİYORUM