Sosyal Medya

Makale

Küreselden Yerele; Kalkınma Stratejilerine Farklı Bir Bakış

Türkiye’nin yeni yüzyılı çerçevesinde, ülkemizin kalkınma stratejisine naçizane bir katkımız olsun babında bir yazı kaleme alayım dedim. Bizim KöroÄŸlu attığım baÅŸlığa ÅŸöyle göz ucuyla bakıp, “Bey sen ne anlarsın kalkınma stratejilerinden, bir de bunun küresel olanına niyet etmiÅŸsin, Allah akıl fikir vere!” deyince… Åžöyle bir durdum. Yahu hanım, sen ki bunca yılın aÅŸçısısın, masterchef yarışmasına girsen oradaki ÅŸefler, “Gurban olim teyzem ÅŸu sarmanın tarifine ver diyerek sıraya girer mi, girmez mi?” deyince gözlerinin içi güldü, hemen gevÅŸedi, sonra devam etti “O baÅŸka, bu baÅŸka”.

Böyledir, insanoÄŸlu takdir görmek ister, iltifattan hoÅŸlanır. En küçükten en büyüÄŸüne. En akıllısında en safına iltifat sever. Åžimdi bizim hanıma gaz verdim ya oradan yol bulur muyum? Mümkün deÄŸil. Bunca yıllık KöroÄŸlu, hatır için deÄŸil çiÄŸ tavuk, piÅŸmiÅŸini bile yemez. Klasik stratejiler asla iÅŸlemez, daha sofistike bir yol bulmam lazım. Åžimdi diyeceksiniz ki: “Birader amma uzattın, ÅŸart mıdır yenge hanımı uzman olduÄŸuna ikna etmem? Hem bu mevzuda kalem oynatanların kaçı kalemin hakkını veriyor ki? De, ne diyeceksen.”

Olmaz sevgili okur! Bu da benim takıntım iÅŸte, ne zaman yengenizin hilafına bir iÅŸ yapsam Cenab-ı Allah o dakika kulağımı çekiyor. Misal geçen hafta Karadeniz seferine çıkmıştık, Fatsa sahilinde bir lokanta beÄŸenmiÅŸ. “Yahu Hanım ne gerek var, bu mekân bize iki numara büyük gibi, gidelim kayınpederin kavurması nemize yetmiyor” dedim. Demez olaydım, iki saat geçti geçmedi telefonun çaldı; o civarlarda zuhur ettiÄŸimizi duyan bir dostumuz bizi akÅŸam o lokantaya yemeÄŸe davet etmez mi!

Åžimdi gelelim tekrardan meselemize, dedim ki: “Hanım, senin kocan çok ÅŸükür bunca mühendislik ilmi tahsil etmiÅŸ, o da yetmemiÅŸ bilim felsefesi tedris etmiÅŸ, nice alimlerden vaaz-nasihat dinlemiÅŸ; epistemoloji makalelerini dosyalamış, farmakoloji kitabını pencere pervazına dayamış bir molla. Sofilik tarafına hiç girmeyelim, malum yaz mevsimi ortalık yangın yeri, harmanı zayi etmeyelim…”

“Strateji dediÄŸin biraz öngörü, çokça planlama” dediÄŸinde ise “Sanki bir bildiÄŸin var gibi, yap stratejini lakin uçmayasın konması müÅŸkül olur” diyerek gülümsedi. Bak, yol açarken bile laf sokuyor. Böyledir, Allah eksikliÄŸini göstermesin.

Sevgili dostlar, yine her zaman ki gibi peÅŸrev faslım uzun tuttuÄŸumun farkındayım. Lakin çaldığımız zurna deÄŸil. O sebepten çoklukla yazının peÅŸrevi, asıl gibidir yazılarımda, bunu kadim okurlarım gayet iyi bilirler.

Kalkınma stratejileri deyince ilk elde sanayi ya da biliÅŸim alanındaki yatırımlar, planlamalar gelecektir bir çoÄŸunuzun aklına. Millî görüÅŸ çizgisine yakın politika yapan siyasetçiler üzerinden bir okuma yapacak olursak; kalkınma baÄŸlamında Erbakan Hoca sıkça ağır sanayi hamlesine vurgu yapardı konuÅŸmalarında. Turgut Özal’ın odak landığı alan, daha çok Türk ekonomisini dışarıya açmak ÅŸeklinde özetlenebilir. Mevcut CumhurbaÅŸkanımız Tayyip Bey, bu kavramı daha soyutlaÅŸtırarak, taÅŸ üstüne taÅŸ koyanın yanındayız, ÅŸeklinde formüle ediyor ve bu formülü “millî ve yerli” kavramları üzerine bina ediyor.

Bu üç siyasetçinin de birbirini tamamlayan düÅŸünceler ifade ettikleri ve doÄŸru ÅŸeyler söyledikleri konusunda anlaÅŸabiliriz. Yalnız dostlar, küresel ölçekte bir kalkınma stratejisi dediÄŸimiz zaman; bunun ancak bağımsızlıkla mümkün olabileceÄŸini ve bağımsızlığın sadece sanayi-ekonomi üzerinden yürütülemeyeceÄŸi, bunun güçlü bir ideolojik-kültürel zemine, “bir medeniyet tasavvuruna” yaslanması gerektiÄŸi açık deÄŸil mi? Kalkınmayı salt maddi varlıkların artması, refah seviyesinin artması üzerinden (misal kiÅŸi başına düÅŸen gelir; kaldı ki bu da adil bir gelir dağılımı olmadığında anlamsız bir ölçüt. KiÅŸi başına tüketilen enerji vs.) ölçmek eksik bir deÄŸerlendirme olacaktır.

Peki sevgili dostlar, “kalkınma” kavramına bu açıdan baktığımız zaman, hangi hükümet bu çerçevede tutarlı bir kültür politikası izlemiÅŸtir, soranın size?

Hükümeti geçelim, çünkü konuyu siyasete havale edip kendimizi temize çıkarmak; çocuklarımızın ahlakını, dinî eÄŸitimini özel kolejlere havale etmek gibi sık yaptığımız sorumluluÄŸumuzu delege etme yöntemlerinden biridir, konforlu bir kolaycılıktır. Aynaya bakalım, biz bize düÅŸeni ne kadar yaptık, yapıyoruz?

Öyle yaÄŸma yok sevgili okuyucu!

Siyaseti topa tutarak, eÄŸitim sistemine, kültür politikasına ver yansın ederek ancak kendimizi kandırırız. O zaman gelin ülkeye nizâmat vermezden önce kendi kiÅŸisel kalkınma stratejimize bir göz atalım. Gelecekte kendimizi görmek istediÄŸimiz yer neresidir? İyi bir kariyer, bir kışlık bir yazlık ev, iyi bir emekli maaşı, bankalarda kabarık bir kefen parası....?

Genelleme yapmak istemem ama sanırım büyük bir çoÄŸunluÄŸumuzun gelecek planlamasında kültürel, sosyal içerik mevcut deÄŸil. Kültürel konularda kapınız çalındığında kaçınız elini cebine atıyor? Zaman akıp giderken. Yaratılış gayemize uygun nasıl bir gayretimiz var?

EÅŸimize, çocuklarımıza ne kadar nitelikli zaman ayırıyoruz? Akraba, komÅŸu ziyaretlerinde durumumuz nedir?

Altın ve kur fiyatları, borsa haberleri maşallah her daim ekranımızda, peki sadaka ve infaktan ne haber?

Radyomuzda çalan müzik, hangi fasıldan?

Sanat? Klasik hat, tezhip dışında, ki o da yetersiz, içerik üretmeye çalışan genç yeteneklere neden arka çıkmazsınız? Destek deyince bir çoÄŸunuzun aklına neden hemen gıda kolileri geliyor? Bize ait bir kültür üretmek için çabalayan sanatçılara neden el uzatmayız, anlamış deÄŸilim. 1970’li yıllarda baÅŸlayan, kültürel olarak suyu tersine akıtma gayreti olarak nitelendirebileceÄŸimiz alanda, Yücel Çakmaklı, Salih Diriklik, Mesut Uçakan gibi yönetmenlerin “Millî Sinema” olarak adlandırılan çabaları, MTTB etrafında toplanan bir avuç üniversiteli gencin gayretleriyle devam etse de ne yazık ki dindar iÅŸ adamlarının yeterli desteÄŸini göremediÄŸi için hak ettiÄŸi yere gelemedi. Aynı ÅŸekilde 1980’li yıllarda Zaman Yayıncılık ile Asır Ajans’ın öncülük ettiÄŸi bant tiyatroları ve ezgiler, ilgi görmüÅŸ, kaset satışları hızla yükselmiÅŸti. Yalnız bazı çevrelerin “marÅŸlar güzel de bu çalgı çengi bize yakışıyor mu kardeÅŸim” tepkisiyle oluÅŸan baskının getirdiÄŸi moral bozukluÄŸunun-motivasyon kaybının yanı sıra ticari istismarlar da bu süreci akamete uÄŸrattı. O yıllarda çok beÄŸenilen ve satış rekorları kıran Ömer KaraoÄŸlu’nun kasetlerini “Allah rızası” için korsan çoÄŸaltıp dağıtan adam gördü bu gözler, daha ne diyeyim!

Ez cümle, tencere dibin kara hikayesi. BaÅŸta siyaset olmak üzere vur abalıya, kendini temize çıkar hikayesi. Çok sevdiÄŸim bir atasözü var: “Karanlıktan ÅŸikâyet etme, bir mum yak!”

Gelin, her birimizin bugünü milat kabul eden, kiÅŸiselleÅŸtirilmiÅŸ bir kalkınma stratejisi olsun. Elbette ekonomiden bağımsız olmayacak ama bu zaten bildiÄŸimiz ve kantarın topuzunu kaçırdığımız bir alan. Daha doÄŸrusu ekonomi bizim kültürel deÄŸerlerimize hizmet ettiÄŸi sürece kıymetlidir ve gereklidir. Yoksa hüsranımıza sebeptir. Stratejilerimizi gözden geçirmenin zamanı geldi de geçiyor sanki, sizce de öyle deÄŸil mi?

Mehmet Bulayır

Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.