Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

İslam'ın sakıncalı görüldüğü zamanda Müslümanca yaşam tarzı ve Rasim Özdenören

İslam'ın sakıncalı bulunduğu günlerde "Müslümanca yaşamak" fikrini en üst perdeden dile getiren Rasim Özdenören Hocamıza rahmet diliyoruz



1950'li yıllardan itibaren Türk edebiyatı birçok yeni akıma ve edebi topluluÄŸa sahne oluyordu.
 
Garip, Hisar, Mavi ve Toplumcu Gerçekçi yazarlar içerik-biçim anlamında Türk edebiyatının gömlek deÄŸiÅŸtirmesini saÄŸlıyordu.
 
Modernist anlamda bağımsız eserler meydana getiren yazarlar da bulunuyordu.
 
Tüm bu geliÅŸmelerin yanında Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısa Kürek, Mehmet Akif Ä°nan ve Durali Yılmaz gibi isimler bambaÅŸka bir kutbun merkezini inÅŸa etmek üzere çalışıyordu. 
 
Zamanla bu isimlere Erdem Beyazıt, Nuri Pakdil, Cahit ZarifoÄŸlu ve Rasim Özdenören gibi pek çok isim eklenerek "Büyük DoÄŸu", "DiriliÅŸ", "Edebiyat" ve "Mavera" gibi dergilerin etrafında bir araya gelecekti. 
 
Akif Ä°nan, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil ve Erdem Beyazıt (1969)
 
Bu isimler edebiyatın yanı sıra, siyaset, ekonomi ve sanata varıncaya kadar pek çok alanda söz söyleyecekti.
 
DiÄŸer edebi hareketlerden en büyük farkları sözü "Müslümanca" söylemek üzere hareket etmeleriydi.
 
1970'li yılların başında "Edebiyat" dergisi, genç isimlerin sözlerini daha üst perdeden dile getirmesine vesile oldu.
 
Merhum Nuri Pakdil, derginin amacını ÅŸöyle açıklar:
 
1969 da, M. Akif Ä°nan, Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt'la birlikte Edebiyat dergisini çıkarmaya karar verdiÄŸimizde, bizi bu giriÅŸime zorlayan etken aslında tekti: Ülkü olarak Batıcılığı seçmediÄŸimizi, yalnızca yerli düÅŸünceye ve bunun tüm deÄŸer yargılarına baÄŸlı olduÄŸumuzu söylemek.
 
(Nuri Pakdil, Biat, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ankara 1973, s. 105)
 
Rasim Özdenören, Cahit ZarifoÄŸlu ve Akif Ä°nan 
 
Rasim Özdenören, Nuri Pakdil'in yerli düÅŸünce olarak açıkladığı ÅŸeyin "Ä°slam'ın kendisi" olarak tanımlar. 
 
Özdenören, ortaya koydukları ürünlerle yakalamaya çalıştıkları hedefi "aÅŸkın edebiyat" olarak belirler.
 
Yazara göre aÅŸkın edebiyatın tanımı ÅŸöyledir:
 
KuÅŸkusuz, uygarlık sırf maddî dışlaÅŸmadan meydana gelmiÅŸ bir fenomen deÄŸildir. Bu maddî dışlaÅŸmanın yanında, hatta ötesinde, bir de onun telkin ettiÄŸi manevî bir ruh atmosferi vardır.
 
Bu atmosfer, o uygarlığın her çeÅŸit kurumunu sarmıştır, uygarlığın bütün atomlarına nüfuz etmiÅŸtir. Uygarlık dediÄŸimiz fenomen belki asıl bu ruhî atmosferiyle varlık âleminde yer edinebilme hakkına ve haysiyetine sahip olabiliyor.
 
Edebiyatı, uygarlığın bir türevi olarak düÅŸünürken, uygarlığı asıl bu ruhî, manevî yapısı içinde deÄŸerlendirmek gerekiyor. Çünkü edebiyat, son çözümlemede, aÅŸkınlığını bu atmosfer içinde deneme ve gerçekleÅŸtirme giriÅŸimidir. Yoksa kuru, resmî bir belge deÄŸildir.
 
Bu mücadelenin ÅŸüphesiz mihenk taÅŸlarından birisi olan Rasim Özdenören de dar-ı bekaya göçtü.
 
Bu dosyada dilimiz döndüÄŸünce onun edebi anlayışını aktarmaya çalışacağız.
 
Evvela en basit tanımlama ile ÅŸunu söyleyebiliriz; Sezai Karakoç ÅŸiirde neyi hedeflemiÅŸ ve baÅŸarmışsa Rasim Özdenören de hikâyede bunu yapmıştı.
 
"Büyük DoÄŸu" dergisi
 
Merhum Rasim Özdenören, bir kuÅŸağın mektebi olarak kabul edebileceÄŸimiz "Büyük DoÄŸu" ve "DiriliÅŸ" dergilerinin tedrisatından geçmiÅŸtir.
 
 
1976 yılında kurucusu olduÄŸu "Mavera" dergisi ise aynı yolda ilerleyen gençlerin yeni bir kalesi olmuÅŸtur.
 
"Mavera" dergisi
 
Özdenören'in kaleminden çıkan "Mavera" manifestosu ÅŸöyledir:
 
Biz, edebiyatı, amacı kendinden ibaret kalan bir çalışma alanı olarak görmüyoruz. Tarihte hiçbir uygarlık, ilkin bir edebiyat hazırlığı geçirmeden, kelam eÄŸitimini tamamlamadan, yani düÅŸünce söze, söz de eyleme dönüÅŸmeden, var olma ortamına kavuÅŸmamıştır.
 
Her uygarlık kendi deÄŸer yargılarının, erdem anlayışının ilkin yerleÅŸmesini, sonra da yayılmasını ve yaygınlaÅŸmasını edebiyatın aracılığına borçludur. Bu gerçekten hareketle edebiyat çalışmalarımıza bir hız ve yoÄŸunluk verme zorunluÄŸunu duymaktayız.
 
MAVERA, bu zorunluluÄŸun bir ifadesi olarak çıkıyor. Son birkaç on yıldır, çok büyük aÅŸamalardan geçerek bugün reddi mümkün olmayan bir düzeye ulaÅŸan yerli düÅŸüncemizin edebiyatına yeni açılımlar getirmek dileÄŸini taşıyor.
 
MAVERA, bir yaÅŸama biçimi hâlinde öz uygarlığımızı yeniden yürürlüÄŸe koyma davasını güdenlerin, edebiyat alanındaki bir buluÅŸma yeridir.
 
Selam üstünüze olsun!
 
 
Kendi uygarlığından kopan edebiyatı köle edebiyatı olarak tanımlayan Rasim Özdenören, edebiyat anlayışını ise ÅŸu sözlerle açıklar:
 
Ben, bu öyküler okunduÄŸu zaman, insan kendisini yücelmiÅŸ hissetsin istiyorum. Ruhen yüceldiÄŸini, beyinsel olarak yüceldiÄŸini hissetsin istiyorum. Onun konusu her ne olursa olsun… Ä°ster bir cinayet olsun, ister intihar olsun, toz olsun, gece olsun. Her ne olursa olsun… Hastalar olsun, ışıklar olsun… Çarpılmış insanlar olsun. Çözülme olsun… Ne ölçüde baÅŸardım, baÅŸaramadım bilemem. Ama bütün bu öykülerde verilmek istenen bir ÅŸey var. Ä°nsan kendisinin yüce bir mahlûk olduÄŸunu hissetsin.
 
(Cevdet Karal, Ömer Erdem, "Rasim Özdenören'le")
 
Merhum müellif, bir baÅŸka ifadesinde de "Müslümanca edebiyat" anlayışını ÅŸöyle açıklar:
 
Ä°nsan gövdesinin mayası çamurdandı, ama çamura kutsal ruhtan üflenerek can verildi. Böyle olunca, insan çamura bulanmış olsa da, onun canında gömülü duran kutsal, orada ikamet etmeye devam edecektir.
 
Biz, bir bakıma, iÅŸte, o çamura belenmiÅŸ insanın içinde, orada, hiç ölmeden duran o ruhu, dilimizin döndüÄŸünce dile getirmeye çaba gösterdik.
 
(Cevdet Karal, "Bilincin Öyküleri", Işıyan Kelimeler Rasim Özdenören)
 
Özdenören'in hikâyeciliÄŸi biçem olarak da en iyi kendisi tarafından ifade edilmektedir:
 
O düÅŸünce, zihnimde bir ÅŸimÅŸek çakması gibi parladı: niçin, güneÅŸ sıcağında bunalmış birinin, o bir anlık yaÅŸantısını anlatmayı denemiyorum? Fakat buna karar verdiÄŸim anda, üstlenmiÅŸ olduÄŸum iÅŸin zorluÄŸunu fark etmem bir oldu: hiç kimsenin hayatı, yalnızca bir andan ve o son bir andan ibaret deÄŸildi.
 
Öyleyse o bir anın vurgulanabilmesi için onun öncesine baÅŸvurmak gerekecekti. Ancak o son ana gelinceye deÄŸin olan safhayı kronolojik akışa uygun biçimde anlatmanın manası yoktu
 
[…] DediÄŸim öyküyü yazdım. O baÄŸlamda daha baÅŸka öyküler de yazdım. […] Yazı ile gerçeÄŸin saptırıldığını veya bir baÅŸka görüntüden söylersek gerçeÄŸin yazı baÄŸlamında yeniden kurgulandığını, ben, ilk, bu öyküler münasebetiyle fark ettim. Bir kere hayat, her safhasında kendi tabiî kronolojik sırasını izleyerek akıyordu.
 
Oysa yazıda, hayatın en tabiî olgusu olan bu kronolojik sıra, yerine göre alt üst oluyordu, olmak zorunda kalıyordu. Yazı inandırıcı olacaksa, yazılanların temellendirilmesi gerekecekse, bu alt üst oluÅŸa göz yummayacak olunursa, yazının içeriÄŸi inandırıcı olmaktan çıkıyordu.
 
(Rasim Özdenören, "GerçeÄŸi Yeniden Kurmak")
 
 
Bu kısacık dosyada Türk edebiyatının mihenk taÅŸlarından birisi olan Rasim Özdenören Hocamızın edebiyat anlayışına ÅŸöyle kısa bir girizgâh yapabildik; ancak en kısa sürede hikâyelerini karşılaÅŸtırmalı olarak bir kılavuz oluÅŸturacak ÅŸekilde okuyucumuzun karşısına çıkarmak vicdani bir ödev olsun bizim için.
 
'Gül YetiÅŸtiren Adam'ı kaybetmenin hüznü içerisindeyiz.
 
Erdem Beyazıt'ın şu şiirini hatırlayarak bitirmekte yarar var:
 
Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
ÇiçeÄŸe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeÅŸmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeÅŸil serinliÄŸinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuÅŸ
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuÅŸ
SoluÄŸum bir kuÅŸ gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göÄŸüme sayısız yıldız akar
Bir gülüÅŸün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluÅŸtur o an çaÄŸrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiÅŸ gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiÅŸ gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaÅŸamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
Ä°ÅŸte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
ÖlümsüzlüÄŸü tattık bize ne yapsın ölüm
 
Güzlek, 1971 Erdem Bayazıt
 
Ä°slam'ın sakıncalı bulunduÄŸu günlerde "Müslümanca yaÅŸamak" fikrini en üst perdeden dile getiren Rasim Özderen Hocamıza rahmet diliyoruz.
 
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / Kaynak: The Independent Türkçe

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.