Sosyal Medya

Makale

Ben Buradayım!

 

Ben Buradayım!

Şehrin tâ öte ucundan koşarak geldim. Hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim Allah katındadır.

Sabrı ve metaneti, miktarını sadece Rabbimin bilebileceği uzun bir süre mağarada uyuyan pirlerimden öğrendim. Onlar uyudular ve uyandılar ki her şey tarih olmuş. Rabbim her şeye kadirdir. O Alimdir, Hakimdir.

İktidar mücadelelerinin kızıştığı fitne zamanlarında koşanların yürüyeni, yürüyenlerin oturanı, oturanların uzananıyım. Sinemde ahlakı ve adaleti, merhameti ve sevdayı, mümeyyiz aklı ve hikmeti böylece sakladım. Onu kör kavgalara, gözü dönmüş hırslara, kan davalarına, kin ve nefretlere yem yapmadım.

Ne bir çileciyim ne de bir filozof.

Çileci deÄŸilim; Allah’ın nimetlerini hem burada hem de orada talep eden vasat bir ümmetin vasat bir ferdiyim. Hakikati arayan bir filozof hiç deÄŸilim; Rabbim lütuf buyurmuÅŸ, hakikati apaçık beyan etmiÅŸ. Vahiy ile doÄŸru yola iletildim, Resulüm Muhammed Mustafa (S.A.V) mürÅŸidim, önderim, öğretmenim oldu. Beraber aç kaldık, beraber doyduk, beraber hüzünlendik, beraber sevindik, hak ve adaletin, merhamet ve sevginin merkezi mescidimize beraber kerpiç koyduk, beraber hendek kazdık, beraber kılıç salladık, beraber ok attık, aÄŸacın bir tarafına o yaslandı bir tarafına da ben. Beraber uyuduk, beraber uyandık.

Kadim bir varoluşun aktarıcısı olarak buradayım ve sesleniyorum!

Nazik ve hikmetli konuÅŸmakla emrolundum.

Nebi ve Resullerin havarisi ve varisiyim.

Ne kendinden menkul bir unvanım ne de hikmetli rüyalar görmekteyim.

Çok yumuÅŸak konuÅŸurum, güler yüzlüyüm. Selam alır selam veririm. Kör ve kimsesiz bir sevdalının en yakın arkadaşıyım. Ama zalim karşısında dedem Hamzayım. Efendim Ali’den miras kalan Zülfikar’ım her daim keskin ve de hazırdır canibimde. Allah (c.c) ile sözleÅŸmem kavidir. Bilirim ve iman ederim; O vaadinde durur. Kisra’nın, Bizans’ın, Roma’nın, sarayları yıkıldığında oralardaydım. Beyaz Saray, Brüksel ve Kremlin yıkıldığında da buralarda olacağım. 

Bir misyoner deÄŸilim.

Gözlerimi baygınlaÅŸtırıp, başımı öne eÄŸerek uhrevi tona ayarlı ayartıcı sözler söylemiyorum. Ardımda, rızıklarınıza, ırzlarınıza, izzet ve ikbalinize kast edecek açık ya da gizli ordularım yok. Taif’te taÅŸlanan bir Peygamberin ümmetiyim. Yüzüm kan revan içinde kalsa bile beddua edecek, taÅŸ üstünde taÅŸ, beden üzerinde baÅŸ bırakmayacak olanlardan deÄŸilim. Ben böyle eÄŸitildim, kin tutamam.

Ben buradayım ve sesleniyorum!

Kitaplarınızda ‘Ahlak Babı’ bulunmazken neden ‘Sular Babı’nız yüzlerce cilt?

Teolojik tartışmalarınız kaç kardeşi daha birbirine düşman etti?

Kur’an-ı Kerimi heva ve hevesiniz için irdelerken kıyamet saatini hala bulamadınız mı?

Meleklerin kanat sayısını, Cebrail’in mahiyetini tartışırken kaç kız çocuÄŸu daha diri diri topraÄŸa gömüldü. Kaç kardeÅŸiniz yataÄŸa aç girdi ve kaç çocuk susuzluktan kavruldu. Kaç çocuÄŸumuz kaldırımlarda uyumak zorunda kaldı. Kaç gencimiz bonzaiden, esrardan, eroninden, tinerden çırpına çırpına can verdi. Kaç genç kızımız yetiÅŸtirme yurtlarından tekinsiz sokaklara salındı. Ahlak abidesi (!) aÄŸabeyleriniz daha kaç çocuÄŸun ırzına tasallut olacak ki siz çürümenin dehÅŸet kokusunu duyabilesiniz. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ ahlaksızlığını nerden öğrendiniz. Kızı Fatıma’ya ‘sakın ola ki bana güvenme’ diyen Peygamberden size ne kaldı ey Ãœmmet-i Muhammed. Hâlbuki o kadar hassassınız ki; bir sinema filmi üzerinden neredeyse dünyayı ateÅŸe verecektiniz. Kutlu DoÄŸum Haftalarında gözyaşı döken muhafazakârlar; Ömer’in tasasını çektiÄŸi Fırat kıyısındaki koyunun eti lezzetli miydi? Kurttan kopardığınız hisse sizi muzaffer kıldı mı?

Dedemin, ninemin, anne ve babamın, kapı komşumun, amca, dayı, hala ve teyzemin pür aşk ü şevk ile kıldığı namazı, tuttuğu orucu, ettiği duayı, kalbinin derinliklerinden kopan merhamet dalgalarını teolojik, ekonomi politik, sosyolojik ve psikolojik tahlillerinizde değersizleştirirken kaç cenazede saf tuttunuz, kaç düğünde boy gösterdiniz ve sabah namazlarında kaç nur yüzlü tonton hacı amca ile güneşin doğuşunu beraber izlediniz. Hızır size hiç uğramadı değil mi?

Ben buradayım ve sesleniyorum!

Biliyor musunuz, çocuklarınızın, torunlarınızın bayram hatıraları artık olmayacak ve bu durumdan korkmalısınız. Ne ÅŸeker toplayacaklar ne de kurban kesiminin coÅŸkusunu yaÅŸayacaklar. Hak sahiplerinin gözü yolda kalacak, gönülleri kırılacak, kalpleri burkulacak. Bir havale ya da bir SMS mesajı ile yaptığınız dijital ibadetleriniz; yoksulu, yoksunu, darda ve yolda kalmışı, düşkünü, akrabayı, miskini hülasa bütün bir hak sahiplerini burnunun dibinde görmek istemeyen ve bu davranışlarından dolayı helak olunan ‘Sebe Halkı’nı nede çok anımsatıyor. Allah’ın nimeti olan gümrah bahçeleri, kendi elleri ve yetenekleri ile yarattıklarını zanneden cahiller, bu gümrah bahçeleri, birer çalı çırpı yığını olarak görmediler mi?

Ben buradayım ve sesleniyorum!

Kadim varoluÅŸ bir silsiledir. Her zaman canlı yani bugünde olmak, bugünde yaÅŸanmak zorundadır, geçmiÅŸi sadece yâd etmek ile yaÅŸanamaz. Eylemsiz, amelsiz, hikmetsiz, salt güce ayarlı hülyalar ile geleceÄŸe de devr olmaz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) son nebi ve resuldü. Kendi zamanlarında yaÅŸayan önceki nebi ve resuller gibi bir kul ve bir faniydi, kendi zamanında vahyin izhar ettiÄŸi hak ve hakikati tebliÄŸ etti, bizatihi yaÅŸayıp gitti. Ensar ve Muhacir sahabesi de geçip gittiler. Varisi biz Müslümanlarız, tek ve ÅŸaÅŸmaz hakikati bugünde yaÅŸamak, yaÅŸatmak ve istikbale devr etmek gibi bir mükellefiyetimiz var. GeçmiÅŸi, sanki bir daha yaÅŸanamayacak bir bilinçaltı ile kutlu bir fanus içerisine hapsetmek ve bu fanus içinde yaÅŸadığımızı/yaÅŸattığımızı farz etmek; Müslümanların tarihten kopuÅŸu demektir. Ya da nurlu ufukları istikbalde umarak atalet içerisinde olmak…

Merhum Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediÄŸi gibi;   'Niçin bugünü yaÅŸamıyorsun Mümtaz? Neden ya mazidesin ya istikbaldesin? Bu saat de var.”          

 

Arif Arcan

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.