Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Suudi Arabistan'ın İran politikasındaki köklü değişikliğin sebepleri

Son 5 yılda İran’a karşı üç kez önemli politika değişikliğine giden Suudi Arabistan’ın bu tutumu nasıl açıklanabilir?



Son dönemde Orta DoÄŸu bölgesindeki devletler uzun yıllardır takip ettikleri için gelenekselleÅŸen dış politika yönelimlerinde köklü deÄŸiÅŸim sinyalleri vermeye baÅŸladılar. Körfez-Ä°srail yakınlaÅŸması, Türkiye ile Mısır’ın yakınlaÅŸma eÄŸilimleri, Türkiye-Ä°srail arasında diplomatik iliÅŸkileri güçlendirmeye yönelik karşılıklı istek ve Irak, Ürdün ve Mısır’ın alternatif bir Arap bloÄŸu oluÅŸturma çabaları, bölge ülkelerinin dış politikalarını yeniden konumlandırma giriÅŸimlerinin en önemli örnekleri olarak sayılabilir.
 
Bölgede rekabet halinde olan ülkelerin dış politikalarında bahsettiÄŸimiz bu önemli deÄŸiÅŸimler yaÅŸanırken en önemli geliÅŸme, hiç ÅŸüphesiz bölgenin “varoluÅŸsal düÅŸmanları” olan Ä°ran ve Suudi Arabistan arasında bir yumuÅŸama yaÅŸandığına dair iÅŸaretlerin gelmesi oldu. Bir süredir, BaÄŸdat’ta devam eden gizli görüÅŸmelere dair kamuoyuna bazı bilgiler sızmaktaydı. Fakat Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın “Ä°ran komÅŸu bir devlet ve biz kendisiyle iyi ve seçkin iliÅŸkiler kurmak arzusundayız” ve “Ä°ran’ın refah içinde olmasını ve aramızda karşılıklı çıkarların olmasını isteriz” ÅŸeklinde geçen hafta gerçekleÅŸen açıklamaları, bölgede yakın zamanda çok önemli deÄŸiÅŸimlerin olabileceÄŸine dair önemli bir iÅŸaret olarak deÄŸerlendirilebilir. BaÅŸta Suudi Arabistan olmak üzere bölge ülkelerinin dış politikalarında yeniden konumlanmaya yönelmeleri, son dönemde ortaya çıkan önemli bölgesel ve küresel geliÅŸmelerle yakından alakalı.
 
Arap Baharı sürecinde Suudi dış politikasının dinamikleri
 
2003 yılındaki Irak iÅŸgali ve 2010 sonrasında baÅŸlayan Arap Baharı süreci Irak, Mısır ve Suriye gibi bölgenin önemli devletlerinin zayıflayarak bölgesel güç denkleminden çıkmasıyla sonuçlandı. Bölgesel güç denklemindeki bu radikal deÄŸiÅŸiklik iki önemli geliÅŸmeye kapı araladı: Arap dünyasının en güçlü üç devletinin zayıflamasıyla, Orta DoÄŸu ve Arap siyasetinde Türkiye ve Ä°ran gibi Arap olmayan ülkelerin elinin güçlenmesi ve Levant, Kızıldeniz, Güney Arabistan ve Körfez bölgesinde güç boÅŸluklarının oluÅŸması.
 
Bu süreçte Suudi Arabistan’ın BirleÅŸik Arap Emirlikleri’ni (BAE) de yanına alarak oluÅŸturmaya çalıştığı statükocu Arap bloÄŸu hem oluÅŸan bu güç boÅŸluklarının rakip güçler tarafından doldurulmasını engellemek için bölgesel nüfuzunu geniÅŸletmek hem de Orta DoÄŸu ve Arap siyasetinde Türkiye ve Ä°ran gibi Arap olmayan ülkelerin etkisini sınırlamak için iddialı ve maceracı bir politikaya yöneldi. Bahreyn’e yönelik askeri müdahale, Mısır’da 2013’teki Muhammed Mursi karşıtı darbenin planlanması/desteklenmesi, Yemen’e yönelik askeri müdahale, Lübnan BaÅŸbakanı Saad Hariri’nin rehin tutularak istifaya zorlanması ve Lübnan iç siyasetini dizayn giriÅŸimi, Libya’da darbeci General Halife Hafter’e saÄŸlanan destek, Katar’a yönelik abluka, Suriye’de Suudi yanlısı bir muhalif blok oluÅŸturma çabası ve son olarak Ürdün’de geçen ay ortaya çıkan darbe giriÅŸimi, bu politikanın bir sonucuydu. Fakat Suudilerin harcadıkları onca diplomatik, askerî ve ekonomik çabaya raÄŸmen, sayılan iddialı ve maceracı politikalar ülkenin ulusal çıkarlarına bir katkı saÄŸlamadı ve sayılan tüm bu bölgelerde ne Ä°ran’ı ne de Türkiye’yi dengelemekte baÅŸarılı oldular. Son on yıllık tecrübe gösterdi ki Suudi Arabistan her ne kadar ekonomik bir dev olsa da askerî olarak bir cüceden ibarettir ve çözümü güçlü bir askerî kapasiteye dayanan hiçbir bölgesel krizde Suudilerin baÅŸarı ÅŸansı yoktur.
 
Son dönemde Suudi dış politikasında Ä°ran’a verilen sıcak iÅŸaretler, mevzubahis bu baÅŸarısızlığın artık devletin en üst kademesi tarafından da kabul edildiÄŸini gösteriyor. Zira ülkeyi yöneten ve hırsları deneyimlerini aÅŸan genç ve tecrübesiz kadroların, ülkenin askerî ve endüstriyel kapasitesini çok aÅŸan iddialı ve maceracı politikalara yönelmeleri, Suudi Arabistan’ı her açıdan epey yıprattı ve zayıflattı. Yemen askerî müdahalesi ülkenin ekonomik ve askerî imkânlarını tüketirken Cemal Kaşıkçı cinayeti ülkenin Ä°slam dünyası ve Batı’daki imajına büyük zarar verdi. Suudi Arabistan’ın “Yüzyılın AnlaÅŸmasına” verilen destekle Filistin davasına sırtını dönmesi ve Ä°srail’le yakınlaÅŸma politikası izlemesi ise geçmiÅŸ yıllarda Filistin meselesinde oynadığı öncü rol sayesinde Ä°slam dünyasında elde ettiÄŸi söylemsel üstünlüÄŸünü de kaybetmesine yol açtı.
 
 
Muhammed bin Selman’ı Ä°ran’a yakınlaÅŸmaya zorlayan faktörler
 
Bugün Suudi Arabistan’ı yöneten genç kadrolar ülkede büyük dönüÅŸümler planlıyor. Ülkeyi petrol gelirlilerine bağımlılıktan kurtarmak ve güçlü bir ekonomik kapasite inÅŸa etmek, bu planlarda merkezî bir öneme sahip. Dört bir yanında istikrarsızlıklar ve iç savaÅŸlarla boÄŸuÅŸan, Ä°ran gibi büyük bir bölgesel gücü dengelemek için sürekli savunma harcaması yapan Suudi yönetiminin, bu ortamda beklenen ekonomik dönüÅŸümü gerçekleÅŸtirmesi olası görünmüyor. Dolayısıyla Riyad’ın, en azından ekonomik önceliklerini gerçekleÅŸtirebilmek için, bölgesel barışa ÅŸiddetle ihtiyacı var.
 
Ä°ran ile girilen yumuÅŸama süreci, askerî sahada yüksek olan tansiyonu düÅŸürerek hem ülkeye daha fazla yatırım çekmek hem de ülke kaynaklarını savunmadan ziyade üretken alanlara yönlendirmek amacını taşıyor. Burada Yemen dosyası kritik bir önem arz ediyor. Suudiler ülke kaynaklarını tüketen bu anlamsız maceradan en kısa sürede çıkmak istiyorlar. Ekonomik toparlanması büyük ölçüde dış yatırım ve finansmana baÄŸlı olan ülkeye, mevcut güvenlik atmosferi göz önüne alındığında, beklenen yatırımların gelmesi mümkün deÄŸil. Kısaca Yemen savaşı devam ettiÄŸi sürece, ülkede ekonomik bir toparlanma mümkün görünmüyor.
 
Bu yumuÅŸama sürecinin Suudi iç siyasetiyle de yakından ilgisi bulunuyor. Ülkenin fiilî yöneticisi konumunda olan Veliaht Prens Muhammed bin Selman bir taraftan hanedan içerisindeki rakiplerini etkisizleÅŸtirmek için çalışırken diÄŸer taraftan müesses nizamın en büyük ortağı olan Selefî ulemanın ülkeyi “modernleÅŸtirme” projelerine yönelik muhalefetiyle de uÄŸraÅŸmak zorunda. Bu muhalefetin Suudi toplumunda ve politik sisteminde ciddi bir nüfuzu olduÄŸu bilinen bir gerçek. Ä°ran’la tansiyonun düÅŸmesi Suudi kamuoyunda tehdit algısının azalmasına hizmet ederek başını ulemanın çektiÄŸi sertlik yanlısı kanadın da elini zayıflatacaktır.
 
Suudilerin son dönemde Ä°ran’a gönderdiÄŸi sıcak mesajlar, aynı zamanda Ä°ran iç siyasetiyle de alakalı. Yakın zamanda gerçekleÅŸecek olan Ä°ran seçimlerinde mevcut ılımlı kadroların yerine ÅŸahinlerin Ä°ran siyasetinde yükselmesi, karşılıklı askerî tehditlerin artışına hizmet ederek Suudilerin güvenlik ikilemini derinleÅŸtirecektir. Bu yüzden Riyad Tahran’a sıcak mesajlar göndererek tansiyonu düÅŸürmek ve Ä°ran iç siyasetinde ÅŸahin kanadın elini zayıflatmak istiyor.
 
Bölgesel siyasi atmosferde yaÅŸanan sayılan deÄŸiÅŸimlere ilaveten, son dönemde küresel siyasi atmosferde yaÅŸanan deÄŸiÅŸimler de Riyad’ı dış politikasında bir yeniden konumlanmaya zorluyor. Küresel düzlemde ortaya çıkan en önemli geliÅŸme, Joe Biden’ın baÅŸkanlık koltuÄŸuna oturmasıyla ABD’nin Orta DoÄŸu politikasında ortaya çıkan önemli deÄŸiÅŸimlerdir. Biden yönetiminin Kaşıkçı raporunu yayımlaması, Suudilere Yemen savaşında saÄŸladığı askerî desteÄŸi askıya alması, Afganistan’dan tamamen çekilmeye baÅŸlaması ve en önemlisi de Ä°ran ile nükleer anlaÅŸmaya dönme konusunda istekli olması Suudileri tedirgin ediyor. Biden öncesi Ä°ran karşısında Ä°srail’in askerî, ekonomik ve diplomatik kapasitesine güvenen Riyad yönetimi, Biden’ın Trump’a nazaran Ä°srail’e soÄŸuk yaklaÅŸmasıyla, bu politikasını revize etmek zorunda kaldı.
 
 
Obama döneminde ABD’nin Orta DoÄŸu’ya yönelik dış politikasını ifade etmek için kullanılan “Obama Sendromunun” Biden ile birlikte Riyad’da yeniden ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Obama bölgeye dönük ABD dış politikasını belirlerken Riyad’ın güvenlik hassasiyetlerini pek dikkate almayan bir yaklaşım takip etmiÅŸti. Riyad’ın tüm itirazlarına raÄŸmen Irak’tan ABD askerlerini çekmesi, Ä°ran ile imzaladığı nükleer anlaÅŸma, Esed rejimine yönelik askeri müdahaleden kaçınması ve Yemen savaşına gönülsüz destek olma politikası, bu yaklaşımın bir sonucuydu. O dönemde Obama’nın Suudilerin güvenlik hassasiyetlerini önemsememesi, Riyad’da ABD’nin bölgeyi Ä°ran nüfuzuna bırakacağı ÅŸeklinde bir kaygıya sebep oldu. Biden’ın bölgeye dönük politikasına bakıldığında, Obama dönemine benzer bir politika takip ettiÄŸini söyleyebiliriz. Zira Biden da ilk yüz günde dış politikada attığı adımlarla, Suudilerin hem Yemen hem de Ä°ran konusundaki güvenlik hassasiyetlerini önemsemediÄŸini gösterdi.
 
Son beÅŸ yılda Suudi dış politikasına yakından baktığımızda, birbiriyle uyumsuz son derece farklı yönelimler görüyoruz. 2015 yılında Muhammed bin Selman’ın henüz 29 yaşında Suudi Savunma Bakanlığı koltuÄŸuna oturmasıyla, Suudi dış ve güvenlik politikası Ä°ran’ı dengelemek için bir Sünni-Arap konsensüsü oluÅŸturmaya odaklandı. “Ä°slam Ordusu”, “Arap NATO’su” ve “Körfez Kalkan Gücü” gibi isimle altında Sünni ve Arap ülkelerinin askerî kapasitelerinin bir araya getirilmesiyle güçlü askeri koalisyonlar oluÅŸturmak ve Ä°ran’ı dengelemek bu dönemde Suudi dış politikasının en önemli amacıydı. Ancak 2020’li yıllara geldiÄŸimizde, Suudiler Sünni-Arap ülkelerin askeri kapasitesine yaslanarak Ä°ran’ı dengeleme politikasını terk ettiler ve yine Ä°ran’ı dengelemek için, fakat bu defa tam tersi bir politikaya, Ä°srail’le yakınlaÅŸmaya yöneldiler. Yıl 2021 ve Riyad yönetimi bu sefer “Ä°ran bir komÅŸu devlet ve biz kendisiyle iyi ve seçkin iliÅŸkiler kurmak arzusundayız” ve “Ä°ran’ın refah içinde olmasını ve aramızda karşılıklı çıkarların olmasını isteriz” ÅŸeklinde açıklamalar yapıyor.
 
Åžunu kesinlikle söyleyebiliriz ki Riyad’ın güvenlik endiÅŸesi her geçen gün derinleÅŸiyor. Bu güvenlik endiÅŸesinde ise en önemli gündemi ülkenin uzun vadeli çıkarları deÄŸil, günlük güvenlik ihtiyacı teÅŸkil ediyor. Ülkenin günlük güvenlik ihtiyacının aciliyeti, uzun vadeli çıkarlara odaklanmayı da zorlaÅŸtırıyor. Son dönemde (iç dengelerde yaÅŸanan bazı deÄŸiÅŸimlere de baÄŸlı olarak) Riyad’da dış politika yapım süreçlerinin bir kaos içinde olduÄŸunu söyleyebiliriz. Aksi halde son beÅŸ yılda birbirini nakzeden bu kadar köklü dış politika yönelimlerini izah etmek mümkün olmayacak.
 
Analiz: Dr. Necmettin Acar (Mardin Artuklu Üniversitesi Ä°ktisadi ve Ä°dari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü baÅŸkanı) / Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.