Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Şükrü Hanioğlu: Rusya’nın değişmeyen Osmanlı siyaseti

Osmanlı’nın parçalanması doktrininin Rus dış politikasının değişmeyen hedefi olduğu pek sorgulanmayan bir kabuldür. Oysa Petersburg’un İstanbul’a yaklaşımı siyasî konjonktüre göre farklılık göstermiştir.



Osmanlı-Rus iliÅŸkilerinin 19. asır- daki gerginliÄŸi ve bu süreçte iki devlet arasında yaÅŸanan savaÅŸlar, popüler kültürün varsaydığı “ülkemizi parçalamaktan baÅŸka amacı olmayan” bir dış siyaset yapımının fiilen uygulandığı tezinin yaygın kabul görmesine yol açmaktadır. Çar I. Nikola’nın 1853 yılı Ocak ayında Ä°ngiliz elçisi Sir George Hamilton Seymour’a, daha sonra Osmanlı Devleti için kullanılan bir sıfat haline gelecek “hasta adam”ı paylaÅŸmayı önerdiÄŸi doÄŸrudur. Ancak bu, Rusya’nın “hiç deÄŸiÅŸmeyen” dış siyaset doktrini olmamıştır.
 
Rus dış siyaset yapımı deÄŸiÅŸik dönemlerde farklı Osmanlı siyasetleri izlemiÅŸ ve imparatorluÄŸun son 40 yılında “status quo”nun korunması, güneybatı komÅŸusu ile 1833 yılındakine benzer olumlu iliÅŸkilerin yeniden tesisi benzeri seçenekleri ciddi biçimde gündemine almış, Osmanlı’nın parçalanmasını ise ancak 1. Dünya Savaşı sürecinde müttefikleriyle beraber temel siyaseti haline getirmiÅŸtir. Bu, Rusya’nın söz konusu dönemde BoÄŸazlar ve Osmanlı pâyitahtı üzerinde yoÄŸunlaÅŸan taleplerinden vazgeçtiÄŸi anlamına gelmez. Keçecizâde Mehmed Fuad PaÅŸa“bendeniz de Mosko vükelâsından olsa idim Ä°stanbul’u zabt için dünyayı altüst eder idim” yorumunu yaparken bu bölgenin Rusya için deÄŸiÅŸmesi mümkün olmayan stratejik ehemmiyetinin altını çizmiÅŸti (Mehmed Galib, “Tarihden Bir Sahife: Âlî ve Fu’ad PaÅŸaların Vasiyetnâmeleri”, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, 1/2 [14 Haziran 1910], s. 79).
 
Ancak  Fuad  PaÅŸa’nın  stratejik nedenlerden dolayı “düÅŸman-ı tabiî” (doÄŸal düÅŸman) olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü Rusların dış siyaseti, 1878 sonrasında Pan-Slavizm ideolojisinin etkisinin yükseldiÄŸi dönemlerde dahi realpolitik yaklaşımını bütünüyle bir kenara bırakmamış ve Osmanlı Devleti ile iliÅŸkileri bu çerçevede deÄŸerlendirmeye gayret etmiÅŸtir. Bunun neticesi olarak Rusya BoÄŸazlardaki statüyü lehine deÄŸiÅŸtirecek, Hünkâr Ä°skelesi benzeri bir anlaÅŸmadan bölgeyi ilhaka uzanan  bir yelpazedeki seçenekleri hayata geçirmeye çalışırken, Osmanlı Devleti’nin bunun dışındaki toprakları haricinde genel olarak mevcut düzeni koruma siyaseti izlemiÅŸtir.
 
1875-76 DoÄŸu Krizi’nin diplomatik yollarla çözülememesi, tarihimizde 93 Harbi olarak atıfta bulunulan ve deÄŸiÅŸik cephelerinde Gazi Ahmed Muhtar ve Gazi Osman PaÅŸalar tarafından kazanılan baÅŸarılara karşılık ağır bir yenilgi ile neticelenen çatışmayı tetiklemiÅŸti. Bunun sonucunda Rusya, Ayastefanos AnlaÅŸması ile Osmanlı Devleti’ne son derece ağır ÅŸartlar dayatmış, ama Avrupa dengesinin diÄŸer üyeleri bunları kabul etmeyince, 1878 yazında toplanan Berlin Kongresi DoÄŸu Sorunu’na kapsamlı bir çözüm getirme iddiasıyla “status quo”yu yeniden tesis etmiÅŸti.
 
Sonuç Rusya için ÅŸüphesiz ciddi bir hayal kırıklığı idi. Ancak Petersburg gene de amaçladığı deÄŸiÅŸimlerin önemli bir bölümünü yaptırmaya muvaffak olmuÅŸtu. Rusya, DoÄŸu Anadolu’daki üç Osmanlı vilâyeti (Kars, Ardahan, Batum) ve Güney Beserabya ile sınırlı kalan toprak kazançlarının yanı sıra Sırbistan, KaradaÄŸ ve Romanya’nın bağımsızlıklarını saÄŸlamalarını temin etmiÅŸti. Bunların yanı sıra sadece kâğıt üzerinde Osmanlı Devleti’ne tâbi bir Bulgaristan yaratılmış, Åžarkî Rumeli’ye geniÅŸ muhtariyet verilmiÅŸ, Makedonya olarak adlandırılan bölge Osmanlı’ya iade edilirken, burada Hıristiyanlar lehine reform yapılması uluslararası güvence altına alınmıştı. Benzer ÅŸekilde Ermeni nüfusun yoÄŸunlaÅŸtığı 6 DoÄŸu Anadolu vilâyetinde (Vilâyât-ı Sitte) benzer ıslahatın gerçekleÅŸtirilmesiyle Ermenilerin, Kürtler ve Çerkeslerin saldırılarından korunması da konferansın kararları arasındaydı.
 
Dolayısıyla Rusya 1878 yazında toprak geniÅŸlemesi ve Slavlar baÅŸta olmak üzere Balkan Hıristiyanlarının bağımsızlık mücadelelerine katkı verme alanlarında elde edebileceÄŸi neticelere ulaÅŸmıştı. Avrupa devletlerinin bundan fazlasına müsaade etmeyeceÄŸi ortada idi.
 
Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek ve Yenipazar Sancağı üzerinden Balkanlardaki nüfuz alanını geniÅŸletmesi Rusya’nın hoÅŸuna gitmemiÅŸti; ancak buna karşı durabilmesi mümkün deÄŸildi. Konferansa Lord Salisbury tarafından sunulan Ä°ngiliz resmî açıklamasında BoÄŸazların savaÅŸ halinde harp gemilerine kapatılmasının Osmanlı Sultanının iradesine baÄŸlı olduÄŸunun savunulması daha sonra Ä°ngilizlere karşı aşırı müsamahakâr davranması nedeniyle eleÅŸtirilere muhatap olacak olan Kont Åžuvalov tarafından bir karşı bildiri ile çürütülmeye çalışılmış, ama tartışma fazla uzamamıştı.
 
Sadece BoÄŸazlar
 
Ä°lginç olan, Rusların 1841 yılında karşı çıktıkları bir ilkeyi sahiplenmeleriydi. Bu da Rusya’nın göreceli güçsüzlüÄŸü ve BoÄŸazlar üzerindeki taleplerini Ä°ngiltere’ye kabul ettirebilmesinin imkânsızlığından kaynaklanıyordu.
 
Berlin Konferası’ndan itibaren Rus dış siyaseti, BoÄŸazların statüsünde Petersburg lehine deÄŸiÅŸiklikler elde edebilme ve Balkanlarda mevcut düzenin korunması üzerine yoÄŸunlaÅŸmıştır. Beklenenin tersine Bulgaristan, Rusya’nın Balkanlardaki üssü haline gelmemiÅŸ ve kısa süreli bir balayı sonrasında, bilhassa 1882 yılından itibaren iki ülke iliÅŸkileri hızla bozulmuÅŸtur. 1885 Åžarkî Rumeli Krizi sırasında Rusya, Bulgaristan’ın bu mümtaz eyâleti ilhak etmesine ÅŸiddetle karşı çıkmıştır.
 
Petersburg bunun yanı mevcut düzenin korunması adına Avusturya-Macaristan ile ortak hareket siyasetini de hayata geçirmiÅŸtir.
Devcileyin fil kaplana karşı 20. yüzyılın başında Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerinin sınırlarını gösteren bu karikatürümsü haritada Rusya gözünü güneye dikmiÅŸ bekleyen devasa bir ayı, Ä°ngiltere domuz-balık karışımı bir amfibi, Türkiye ise bir kaplan olarak tasvir edilmiÅŸ. 
 
1881 gizli anlaÅŸmasıyla Rusya, Sır-bistan’ı Avusturya-Macaristan nüfuz alanı olarak kabul etmiÅŸ, 1885-86 Sırp-Bulgar savaşının uzaması bu ülkeleri iÅŸgal tehdidinde bulunan Rusya ve Avusturya-Macaristan tarafından beraberce engellenmiÅŸtir. Çar I. Nikola’nın 1885’te General Obruçev’e söylediÄŸi gibi, “BoÄŸazlar ve Ä°stanbul dışında Balkan yarımadasındaki bütün sorunlar Rusya için ikincil önemde” idi. Ancak DışiÅŸleri Bakanı Kont Muraviev’in 1897’de Ä°stanbul’daki Rus elçisi Zinoviev’e belirttiÄŸi gibi Rusya kendisi için hayatî önem taşıyan bu mesele üzerine yoÄŸunlaÅŸabilecek durumda deÄŸildi, o nedenle de konunun ertelenmesi gerekmekteydi.1
 
Rusların BoÄŸazlar dışında “statusquo”yu koruma yaklaşımları Anadolu için de geçerliydi. Ruslar, Ermeniler lehine yapılacak ıslahat konusunda da, bunun kendi idareleri altındaki Ermeni nüfus üzerinde yapabileceÄŸi olumsuz etkiler nedeniyle fazla ısrarcı deÄŸillerdi. Bu dönemde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında diplomatik alandaki en önemli sorun DoÄŸu Anadolu’da demiryolları inÅŸa edilmesi olmuÅŸtu. Petersburg, 1900 Karadeniz AnlaÅŸması ile Osmanlı Devleti’ne bu bölgede Çar tarafından onaylanacak ÅŸirketler dışındaki kuruluÅŸlara demiryolu imtiyazı verilmemesini kabul ettirmiÅŸtir.
 
Osmanlı kamuoyundaki genel kanaatin tersine  Rusya,  Makedonya sorununun da düzen bozulmadan çözülmesini savunuyordu. Lord Lansdowne’un, Lord Salisbury’nin Tersane Konferansı’ndaki taleplerini andıran önerilerinin tersine Rusya, Avusturya-Macaristan ile birlikte çok daha muhafazakâr bir ıslahât progra-mı olan 1903 Mürzteg Reform proje- sinin mimarlığını yapmıştı. 1904-05 Rus-Japon Harbi ve 1905 Ä°htilâli ile baÅŸlayan iç sorunlar, müdahale gücü fazlasıyla azalan Rusya’nın “status quo”nun korunması yolundaki siyasete daha sıkı biçimde sarılmasına neden oldu.
Dolayısıyla sürpriz Ä°ngiliz-Rus yakınlaÅŸması, Makedonya konusunda farklı bir yaklaşımın benimsenmesini saÄŸlayabilirdi (Ä°ngiliz Kralı ile Rus Çar’ı arasındaki Reval [günümüzde Estonya’da bulunan Tallinn]’de 1908 Haziran’ında gerçekleÅŸecek buluÅŸmada bunun kararlaÅŸtırılacağını düÅŸünen Terakki ve Ä°ttihad Cemiyeti, siyasî çetelerinin eylem plan ve zamanlamasını deÄŸiÅŸtirmiÅŸti), ancak “BoÄŸazlar ve Ä°stanbul” henüz Ä°ngiltere için çok yüklü bir fatura idi. Ä°ngiliz DışiÅŸleri Bakanı Sir Edward Grey bu konudaki Rus taleplerine 1907 yılında “uygun bir zaman ve fırsatın doÄŸması” durumunda konunun ele alınabileceÄŸi yolunda “olumlu” ama taahhüt altına girmemeye özen gösteren bir cevap vermiÅŸti. Izvolskii, Reval mülâkatı sırasında Sir Charles Hardinge ile özel bir görüÅŸme  yapmış  ve  Rusya’nın BoÄŸazlar konusundaki taleplerini yeniden iletmiÅŸti. Sir Charles, 1903’te Rus  Büyükelçisi  Beckendorff  ile   Ä°ngiliz-Rus yakınlaÅŸması  giriÅŸimlerini baÅŸlatan diplomattı, daha sonra da Petersburg’da elçi olarak görev yapmıştı. Rus kaynakları Ä°ngilizlerin Izvolskii’nin giriÅŸimine karşılık konuya olumlu yaklaÅŸacakları sözünü verdiÄŸini savunmaktadır. Ama elde bulunan belgelerde, Sir Edward’ın 1907’de verdiÄŸinin ötesine geçen bir vaadin sunulduÄŸunu destekleyecek bilgi bulunmamaktadır.5
 
“Ä°nkılâb-ı Kebir”den Harb-i Umumî’ye
 
Bu nedenle Ä°ngiliz-Rus antantı kısa vadede Rusya’nın Osmanlı siyasetinde dramatik bir deÄŸiÅŸime neden olmamıştı. Rusya’nın temel arzusu BoÄŸazlarda kendisi için daha avantajlı bir statünün tesisi idi. Bu yeni uygulama diplomatik yollarla kazanılabileceÄŸi gibi ilhak ile de saÄŸlanabilirdi. Dolayısıyla 1908 sonrasında Rus dış siyaseti bu deÄŸiÅŸimin diplomatik altyapısını hazırlama üzerine yoÄŸunlaÅŸmıştır. Bunun dışında 1908 Ä°htilâli sonrasında Makedonya sorununun anayasal rejime geçiÅŸle çözülebileceÄŸini düÅŸünen Rusya, Osmanlı üzerinde herhangi bir paylaşım planı geliÅŸtirmeyi anlamlı görmüyordu. Zaten Stolypin-Izvolskii dış siyaset yapımı “ne pahasına olursa olsun barış” ilkesini ön plana çıkartıyordu.
 
Rus DışiÅŸleri Bakanı Ä°zvolskii, 15 Eylül 1908’de Buchlau’da mevkidaşı Graf Aehrenthal ile buluÅŸtuÄŸunda Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhakına karşı çıkmamak karşılığında BoÄŸazların, Karadeniz’de sahili bulunan ülkelerin savaÅŸ gemilerine açılması konusunda destek talep etmiÅŸti. Ä°ki dışiÅŸleri bakanı buluÅŸmada genel bir mutabakata varmışlar ancak Aehrenthal’in ilhak kararını üç hafta sonra açıklaması ve mülâkatta ne tür bir anlaÅŸma saÄŸlandığı hakkında ileri sürülen çeliÅŸkili iddialar, Rus-Avusturya iliÅŸkilerinde tamiri mümkün olmayacak tahribata neden olmakla kalmamış,  tarihçile rin “1.   Dünya  Savaşı’nın ilk provası” olarak tanımladıkları bir krizin doÄŸmasına sebep olmuÅŸtur.
 
Uzun süren krizde Rusya 1909’da Alman ültimatomuna boyun eÄŸerek, prestijine vurulan ağır darbeyi sineye çekmek zorunda kalmış ve Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından ilhakını kabul etmiÅŸtir. Kriz Izvolskii’nin de dışiÅŸleri bakanlığından ayrılmasına neden olmuÅŸtur. Ancak bu göreve Sergei Sazonov’un getirilmesi genel siyasetlerde önemli bir deÄŸiÅŸiklik yaratmamıştır. Rus dış siyaseti büyük çapta baÅŸbakan Pyotr Stolypin tarafından belirleniyordu. Sazonov, baÅŸbakanın kayınbiraderiydi ve Vatikan’da Izvolskii’nin yardımcısı olarak çalışmıştı. Bu çerçevede eski bakan döneminde baÅŸlayan Almanya’nın tecrit edilmesi ve Ä°ngiltere ile yakınlaÅŸma siyaseti sürdürülmüÅŸtür.
 
Rusya ile Avusturya-Macaristan arasında 1908’in baÅŸlarında Metroviçe-Uvać arasında bir demiryolu hattı (Sancak demiryolu) inÅŸa edilmesi giriÅŸimi nedeniyle baÅŸlayan gerginlik, Buchlau buluÅŸması ve ilhak krizi sonrasında tırmanmıştı. Rusya, bu nedenle kendisi için hayatî önem taşıyan BoÄŸazlar sorunu dışında Balkanlarda Avusturya-Macaristan karşıtı bir ittifak oluÅŸturulması amacıyla Osmanlı Devleti’ne  yaklaÅŸmayı  kararlaÅŸtırmıştı.
Stolypin liderliÄŸindeki dış siyaset yapıcıları bu çerçevede 1909’da Rusya liderliÄŸinde Balkan ülkelerinin hepsini (Bulgaristan, KaradaÄŸ, Sırbistan, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu, Romanya ve Yunanistan) içine alacak ve Avusturya-Macaristan yayılmacılığını durdurarak mevcut düzeni koruyacak bir ittifak tesisi için giriÅŸimler baÅŸlatmışlardı. Bu çabalar doÄŸal olarak Osmanlı karşıtı Balkan ittifakının oluÅŸumu sonrasında durdurulmuÅŸtur.6
1911  Kasım’ında, saldırdığı Trablusgarb’da beklemediÄŸi bir direniÅŸle karşılaÅŸan Ä°talya’nın savaşı, denizdeki üstünlüÄŸünden istifade ederek Osmanlı kıyılarına yaymaya karar vermesi, Rusya’da iki önemli giriÅŸimde bulunmasına neden olmuÅŸtur. Bunlardan birincisi Ä°talyan saldırılarına karşılık olarak Osmanlı Devleti’nin BoÄŸazları ulaşıma kapamasının önlenmesiydi. Osmanlı Devleti 18 Nisan 1912’de Ä°talyan donanmasının Çanakkale BoÄŸazı’ndaki istihkâmlara yaptığı saldırı sonrasında BoÄŸazları tarafsız devlet gemilerine de kapattı; ama Rusya’nın ağır baskısı sonrasında 20 Mayıs günü ulaşıma yeniden izin verdi. Ä°kinci giriÅŸim ise krizden istifade ederek BoÄŸazların statüsünde  Rusya lehine deÄŸiÅŸimler konusunda Ä°stanbul ile Petersburg arasında yeni bir uzlaÅŸmanın saÄŸlanması alanında gerçekleÅŸtirildi.
 
Ä°kinci giriÅŸimin altyapısı Rus dışiÅŸlerinde hazırlanırken, Stolypin’in bir suikast sonucunda öldürülmesi ve Sazonov’un da hastalanması planın hızlı, hazırlıksız ve iyi koordine edilmeden uygulanmasına neden olmuÅŸtu. Bu çerçevede yeni baÅŸbakan Vladimir Kokovtsov ile DışiÅŸleri bakan yardımcısı Neratov, Ä°stanbul’daki elçi Nikolai Çarikov’a, BoÄŸazlar ve Balkan Ä°ttifakı konusunda Rus planlarını Osmanlı hükümeti ile tartışma talimatını vermiÅŸlerdi. Çarikov da 12 Ekim 1911 günü Bâb-ı Âlî’ye Balkan güçleri ile Ä°stanbul arasındaki iliÅŸkilerin düzeltilmesi, kapsamlı bir ittifak oluÅŸturularak “statusquo”nun korunması, 1900 yılında demiryolu inÅŸa ÅŸartları konusunda ulaşılan anlaÅŸma ÅŸartlarının esnetilmesi ve kapitülasyonlarda Osmanlı lehine deÄŸiÅŸiklikler yapılması karşılığında Rus savaÅŸ gemilerinin BoÄŸazlardan geçiÅŸini kolaylaÅŸtıracak deÄŸiÅŸikliklere gidilmesini teklif eden bir metin sunmuÅŸtur.
Bunlar ÅŸüphesiz elçiye verilen talimatın ötesine geçen giriÅŸimlerdi. Rus dışiÅŸlerindeki yetki karışıklığı Çarikov’un Kasım ayında Osmanlı yöneticilerine yeni bir teklif götürmesiyle neticelenmiÅŸtir. Bu son öneri Rus savaÅŸ gemilerinin BoÄŸazlardan geçiÅŸini saÄŸlayacak yeni bir statü karşılığında Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne toprak bütünlüÄŸü garantisi vermesini de içeriyordu.
 
Bu düÅŸünceler 1909’dan beri Rus dış siyaset yapıcıları ve Stolypin’in katıldığı deÄŸiÅŸik toplantılarda dile getirilmiÅŸti. Ancak Çarikov kendisine verilen görüÅŸmeleri baÅŸlatma talimatını fazlasıyla aÅŸarak onları resmî öneriler haline getirmiÅŸti. Diplomatik tarihçiler, bir elçinin yetkisi ötesinde giriÅŸimlerde bulunmasının ilginç örneklerinden olan bu geliÅŸmeyi “Çarikov Uçurtması” olarak adlandırmaktadırlar. Bu geliÅŸme sonrasında Ä°ngiltere’nin baskısıyla Çarikov 1912 Mart’ında Petersburg’a geri çaÄŸrıldı ve emekliye sevkedildi.
 
Osmanlı ile yakınlaÅŸmayı hedefleyen bu giriÅŸimler baÅŸarısız olurken, Rus diplomasinin de yardımıyla Bulgaristan ile Sırbistan’ın Osmanlı karşıtı bir ittifak üzerine anlaÅŸmaları ve daha sonra Yunanistan ve KaradaÄŸ’ın da buna dahil olması, Rus dışiÅŸlerinin 1908-12 dönemindeki planlarının dışında bir yapılanmanın doÄŸmasına neden olmuÅŸtur. Bu geliÅŸmelerde de Çarikov gibi Petersburg’dan verilen talimatları geniÅŸ yorumlara tabi tutan diplomatlar önemli rol oynamışlardı.
 
Rusya açısından sorun, Ä°talya ile 1909’da varılan Racconigi anlaÅŸması sonrasında Izvolskii ile Ä°talyan mevkidaşı Tittoni arasında teâti edilen notlarda da vurgulandığı gibi, “hegemonist dış güçlerin” yani Avusturya-Macaristan yayılmasının önlenmesiydi. Bunun Osmanlı ya da diÄŸer Balkan devletleri tarafından gerçekleÅŸtilecek olması, Rusya için hayatî önem taşımıyordu.
 
Ancak Balkan ülkelerinin Rumeli’deki paylaşımlarını bir adım ileri götürerek BoÄŸazlara yaklaÅŸmaları Rusya açısından tehdit olarak görülüyordu. Nitekim Bulgarların Edirne ve Osmanlı payitahtını ele geçirmeleri ihtimali belirdiÄŸinde, Rusya duruma müdahale etmiÅŸti. Sazonov, Bulgar yetkililere Edirne’nin Ayastefanos AnlaÅŸması’nın çizdiÄŸi Bulgaristan sınırları içinde olmadığını söylemiÅŸ, Ä°stanbul’a girmeye kalkmaları durumunda ise müdahale edeceklerini belirtmiÅŸti. Ruslar daha sonra Edirne konusundaki itirazlarından vazgeçtiler, ancak Ä°stanbul konusundaki kararlılıklarını sürdürmüÅŸlerdir.7 Sorun Bulgarların Çatalca’da durdurulması ile çözülmüÅŸtür.
 
Büyük Devletler Balkan SavaÅŸları sonrasında Osmanlı Devleti’nin geleceÄŸi konusunda tartışmalarını yeniden baÅŸlattıklarında Rusya, Ä°ngiltere’nin başını çektiÄŸi Ermeni reform projesini sahiplenmiÅŸ ve Osmanlı dağılmasının ancak Andrei MandelÅŸtam’ın mimarı olduÄŸu projenin yürürlüÄŸe konulmasıyla önlenebileceÄŸini savunmuÅŸtu. Yeniköy reform programının, Osmanlı egemenliÄŸine Said Halim PaÅŸa’nın “her yeri LübnanlaÅŸtırıyorlar”8 ifadesiyle dile getirdiÄŸi ciddi  sınırlamalar Rusların bu tezini fazlasıyla tartışmalı kılmaktadır. Ancak Rus belgeleri Petersburg’un Ermeni sorununu büyüteceÄŸi düÅŸüncesiyle bir “ilhak”a karşı olduÄŸunu ve uluslararası denetim ile sorunu en azından bir süre daha ertelemeyi ve kendi kamuoyundaki baskıları da ortadan kaldırmayı hedeflediÄŸini ortaya koymaktadır.

Ayastefanos Rus Abidesi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda ölen Rus askerlerinin anısına yaptırılmış anıttır. Åženlikköy'de Galitaria'da (eski Kalkıratya Köyü'nün hemen yanında) yapıldığı bilinen anıt I. Dünya Savaşı baÅŸladığında ve Rusya'ya savaÅŸ açıldığında 1877-1878 yenilgisinin anısını taşıdığı düÅŸünülen yapıt 14 Kasım 1914 tarihinde yıkıldı. 
 
1913 sonunda Otto Liman von Sanders ve Alman askerî heyetinin Ä°stanbul’a gelmesi ise Rusya’nın çok daha ÅŸiddetli itirazlarına ve 1895 yılından sonra ilk kez Osmanlı Devleti ile savaÅŸ ihtimâlini tartışmasına neden olmuÅŸtur. Rusya, Alman generalin Ä°stanbul’daki bir askerî birliÄŸin başına getirilmesini bölge üzerindeki taleplerine vurulan büyük bir darbe olarak görmüÅŸ ve müttefikleri Ä°ngiltere ve Fransa’ya da baÅŸvururak kapsamlı bir diplomatik kriz çıkartmıştı. Kriz, Alman generalin rütbesinin yükseltilmesi (Osmanlı ordusunda görev yapan Alman subaylar ek bir rütbe alıyorlardı) ve müÅŸir olarak görev tanımının deÄŸiÅŸtirilmesi ile çözülmüÅŸtü. Ancak Rus diplomasisi BoÄŸazlar üzerindeki taleplerinin gerçekleÅŸtirilmesinin çok daha zorlaÅŸtığının farkındaydı. Bu alandaki Rus emellerinin gerçekleÅŸmesi ancak büyük bir Avrupa savaşıyla mümkün olabilecekti.
 
1878 sonrasında “büyük resim”
 
Liman von Sanders krizi 1914 başında çözüldüÄŸünde Petersburg’daki genel kanaat, Rumeli topraklarının büyük bölümünü kaybeden, Ermenilere yönelik kapsamlı bir ıslahat projesini kabul etmek zorunda kalan, buna karşılık “Alman nüfûzu” altına giren Osmanlı Devleti’ne yönelik 1878 sonrası Rus siyasetinin baÅŸarısız olduÄŸu yolundaydı. Rusya’nın bütün gücüyle odaklandığı BoÄŸazlar üzerindeki giriÅŸimleri baÅŸarısız olurken, ikincil sorunlar olarak gördüÄŸü Osmanlı Balkan toprakları ile Ermeni nüfusun yoÄŸunlaÅŸtığı bölgelerde büyük deÄŸiÅŸimler gerçekleÅŸmiÅŸti.
 
Ancak Temmuz Krizi ve arkasından baÅŸlayan savaÅŸ bu tabloyu deÄŸiÅŸtirmiÅŸ, Rusya ilk kez BoÄŸazlar ve Ä°stanbul üzerindeki emellerine bu denli yaklaÅŸmıştır. Müttefiklerinin kabulü ve savaÅŸ maÄŸlubu durumuna düÅŸecek Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın itiraz edememeleri, Rusya’nın düÅŸlerini gerçeÄŸe dönüÅŸtürebilecekti. Neticede Ä°ngiltere fazlasıyla gönülsüz olarak, Fransa ise beklenmedik ÅŸekilde ayak sürüyerek Rus taleplerini kabul etmiÅŸlerdir.10 Nisan 1915 günü, Ä°stanbul ve BoÄŸazlar için gerekli garantileri eline aldığında Sazonov asırlardır arzulanan hedefe ulaÅŸtığına inanmıştı. Geri kalan Osmanlı paylaşımı Rusya için büyük önem taşımıyordu. Nitekim Sazonov, Sykes-Picot paylaşım taslağını kabulde oldukça isteksiz davranmış, buna, adeta Ä°stanbul AnlaÅŸması karşılığında verilen bir taviz ve yük olarak yaklaÅŸmıştır.
 
1878-1914 dönemi Rus dış siyasetine bakıldığında bunun Osmanlı Devleti’ne yönelik dostâne emelleri yansıttığını söyleyebilmek mümkün deÄŸildir. Ancak Rusya’nın genellikle varsayıldığı gibi katı ve deÄŸiÅŸmeyen bir Osmanlı parçalanması doktrinine sahip olduÄŸunu savunmak da anlamlı olmaz. Rusya bu dönemde BoÄŸazlarda kendisine avantaj saÄŸlayacak, 1833’de elde ettiÄŸine benzer bir statünün tesisine çalışırken diÄŸer Osmanlı sorunlarına pragmatik biçimde yaklaÅŸmıştır. Petersburg, 1908 ilâ 1912 arasında ise Balkanlarda yükselen Avusturya-Macaristan nüfuzuna karşı Osmanlı ile ciddi bir yakınlaÅŸmanın anlamlı olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸtür.
 
Bu açıdan bakılacak olursa Rusya’nın 1878 sonrası siyaseti, Osmanlı koruyucusu olarak görülen Ä°ngiltere’ninkinden çok da farklı deÄŸildir. Ä°ngiltere, Tersane Konferansı’ndaki tutumu, Mısır’ı iÅŸgali, Penjdeh Krizi sonrasında benimsediÄŸi siyaset, “Ä°stanbul yerine Kahire” doktrinini benimsemesi, Arabistan yarımadasında yarattığı nüfuz alanları ve Liberal Parti hükümetlerinin Makedonya projeleri göz önüne alınırsa bu dönemde Osmanlı Devleti açısından daha tahripkâr bir dış siyaset izlemiÅŸtir.
 
Dolayısıyla 1914 yılında imzalanan Anglo-Turkish Convention bunu unutmamıza ve 1878 sonrasında Rusya’yı Osmanlı dağılmasının aslî faili olarak görmemize neden olmamalıdı.
 
Müellif: Prof. Dr. Åžükrü HanioÄŸlu / Kaynak: Derin Tarih- Ocak 2016

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.