Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Darbenin 7. yıldönümünde Mısır ekonomisi çökerken...

Sisi idaresinin başarısız ve basiretsiz yönetimiyle Mısır, 100 milyonu aşan nüfusuyla, gerçek sorunlarıyla yüzleşmek istemediği bir noktaya gelmiş bulunuyor.



Mısır sahip olduÄŸu coÄŸrafi sınırlar, tarihi birikim ve insan kaynağıyla jeopolitik açıdan önemli ülkelerden biri. Asya ve Afrika kıtaları arasında bir kara köprüsü konumunda olmasının yanı sıra, Mısır Asya ile Afrika’yı ve Avrupa ile Asya’yı baÄŸlayan iki ana su yolu üzerinde, yani Akdeniz ve Hint okyanusu arasında eÅŸsiz bir stratejik konumda bulunuyor. Bu nedenle de ulusal egemenliÄŸinden taviz vermeden varlığını koruma ve dış güçlerin tehditlerini bertaraf etme hususunda çevresine söz geçirecek kadar güçlü olma gerekliliÄŸini hafızasında tutan bir tarihi tecrübeye sahip

Etiyopya’nın üzerinde baraj yaptığı Nil, Mısır’ın can damarı

Mısır’ın ekonomisi ve güvenliÄŸi büyük ölçüde Nil’e baÄŸlıdır. Bu nedenle Nil havzasındaki ülkelerle iliÅŸkileri hayati önem arz eder. Bu bakımdan Sudan, Güney Sudan, Uganda, Etiyopya ve Cibuti gibi devletlerle iliÅŸkileri, sıradan bir komÅŸu devlet iliÅŸkisi ÅŸeklinde deÄŸerlendirilmez.

Tarihe baktığımızda Akabe körfezinden Somali’ye kadar uzanan Kızıldeniz sahillerinde Kahire hep egemen olmuÅŸtur. Asya’ya uzanan kara köprüsü durumundaki Sina yarımadası iddialı fatihlerin aÅŸmak zorunda oldukları çetin bir güzergahtır; ama Mısır’da otoriteyi ele geçiren DoÄŸu Roma Ä°mparatorluÄŸu, Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler, Memlukler ve Osmanlı Devleti güçlerini Suriye’den Mısır’a uzattılar veya istisnai olarak Fatımiler’in yaptığı gibi, Mısır’dan Suriye’ye uzanan DoÄŸu Akdeniz sahilleri boyunca egemen oldular. Mısır’da kurulan idareler -DoÄŸu Roma ve Fatımiler hariç- güçlerini Kızıldeniz ve Arabistan’a yaydılar.

Stratejik üstünlüklerini insan kaynağı ve ekonomik imkanlarla güçlendirdikten sonra Mısır çoÄŸu zaman Anadolu ve BaÄŸdat merkezli güçlerle rekabete giriÅŸmiÅŸtir. Kavalalı Mehmet Ali PaÅŸa ve ardından gelen Hıdiv Ä°smail PaÅŸa Nil’in kaynağı olan bölgeleri Kahire’nin otoritesi altında tutmak için askerî seferler düzenlemiÅŸlerdir. Ayrıca Hıdiv Ä°smail PaÅŸa 1869 yılında açılan SüveyÅŸ Kanalı’nın saÄŸladığı stratejik önemin farkında olarak, kısa bir süreliÄŸine de olsa Kızıldeniz sahillerini Sevakin, Massava ve Somali’deki Zeyla limanı dahil olmak üzere, Kahire’nin kontrolü altına almış ve karadan da güney sınırlarını Uganda’ya kadar geniÅŸletmiÅŸti. Ancak 1882 yılında Mısır’ın Ä°ngiliz iÅŸgaline uÄŸraması, Fransa ve Ä°talya’nın sömürgeci güç olarak Kızıldeniz sahillerindeki stratejik noktalara yerleÅŸmesine yol açmıştı. II. Dünya Savaşı sonrasında ise bağımsızlıklarını kazanan ülkeler üzerindeki emperyalist politikalar tamamen yok edilememiÅŸtir.

Arapların miÄŸfer ülkesi Mısır ulusal ve küresel iddialarından uzaklaşıyor

1948’de Ä°srail’in kurulmasını kendi güvenliÄŸi için bir tehdit olarak algılayan Mısır’ın askerî kadroları “Hür Subaylar” adı altında örgütlenerek 1952 yılında gerçekleÅŸtirdikleri askerî darbeyle, 1805 yılından beri Mısır’ı yöneten Kavalalı ailesinin elinden iktidarı aldılar. Ardından 1956 yılında darbecilere darbe yapan Cemal Abdünnasır tek otorite oldu. Nasır dile getirdiÄŸi iddialarının hiçbirinde baÅŸarılı olamadı ama hâlâ Mısır’ın ulusal kahramanı olarak görülür. Nasır’a göre Mısır üç medeniyet havzasının merkezinde idi: Afrika, Arap ve Ä°slam.

Nasır Pan-Afrikanizm politikasının öncülüÄŸünü yaparak sömürgeciliÄŸe karşı siyasal, ekonomik ve kültürel bağımsızlık savaşı yürüten Afrika halklarının destekçisi oldu. Kahire sadece Mısır’ın baÅŸkenti deÄŸil, neredeyse bütün bir Afrika kıtasının baÅŸkenti rolündeydi. Afrika’nın hemen her ülkesinden öÄŸrenciler, sendikacılar, aydınlar, sanatçılar, politikacılar Kahire’de merkezi olan, kıtaya yönelik bir kurumun faaliyetlerine katılıyorlardı. Mısır üniversitelerinde öÄŸrenim gören Afrikalı öÄŸrenciler Mısır’ın gönüllü elçileriydi. Nasır’ın Pan-Arabizm politikası ise sayısı bugün 22 olan irili ufaklı tüm Arap ülkelerinin halklarını heyecanlandırıyordu. Filistinli Arap’ın toprakları üzerinde kurulan Ä°srail’in yayılmacı politikalarından ancak Mısır’ın askerî açıdan karşı koymasıyla kurtulacaklarını düÅŸünen Arap gençleri ona umutla baÄŸlanmışlardı.

Pan-Ä°slamizm politikası ise Nasır’ın Mısır’ın tarihi baÄŸlarına sahip çıktığını gösteren, hem kendi ülkesinde hem de Arap dünyasında kendisine meÅŸruiyet alanı açan bir politikaydı. Nasır kendisini, daha geniÅŸ kitleler nezdinde bir kurtarıcı lider olarak algılanmasına imkan veren BaÄŸlantısızlar hareketinin lideri olarak da görmeye baÅŸladı. “Üçüncü Dünya” ülkeleri adıyla da bilinen bu geniÅŸ alan mazlum Afrika, Arap ve Ä°slam ülkelerini de kapsamaktaydı ve Nasır liderliÄŸindeki Mısır’a uluslararası arenada önemli roller yüklüyordu.

Nasır’ın dünya çapında bu denli etkili liderlerden biri olması Mısır’ı ekonomik ve askerî potansiyel bakımından büyük güçlerin ilgi alanına taşıdı. Mısır bundan faydalanarak ekonomik, siyasi ve askerî destekler aldı. Nasır’ın askerî darbesi ve modernleÅŸme politikaları baÅŸlangıçta Batı’dan destek gördü. Fakat Mısır karşısında ABD’nin Ä°srail’i destekleyen politikaları, Nasır’ı SSCB tarafına itti. 1960’lı yıllar Mısır’ın SSCB desteÄŸiyle geçirdiÄŸi yıllar oldu. 1970’li yılların sonu ve 1980’lerden bugüne ise Enver Sedat’ın baÅŸlattığı ve Hüsnü Mübarek’in devam ettirdiÄŸi politikalarla, bu iki ismin iktidar dönemleri, ABD yanlısı politikaların uygulandığı devirler oldu.

Ä°ktidarı darbeyle ele geçiren General Abdülfettah Sisi döneminde ise (Nasır ve Sedat devirlerindeki iddialı politikalar bir yana) Mübarek döneminde kısmen de olsa izlenebilmiÅŸ dengeli politikalar tamamen bir yana bırakılmış ve yerini dış güçlerin güdümünde sürdürülen politikalara bırakmıştır. Bugün Sisi ve ekibi Mısır’ın tarihi iddialarının takipçileri olmadıkları gibi, ulusal çıkarlarını koruma konusunda da duyarsız bir siyaset izlemekteler. Mısır Nasır’dan Sisi’ye, yani 1952’den 2012 yılına kadar yaklaşık 60 yıl boyunca dört asker kökenli ve darbeci lider eliyle yönetilmiÅŸtir. 3 Temmuz 2013 tarihinden itibaren bir baÅŸka darbeci iktidarı ele geçirmiÅŸtir. Temmuz 2012 ile 3 Temmuz 2013 arasında kalan bir yıl hariç tutulursa, Mısır 70 yıldır darbeci generaller tarafından yönetilmektedir.

1956 yılında Sudan Mısır’dan ayrıldığında, Mısırlı gençler Nil kaynağı elden gittiÄŸi için, meydanlarda “Sudan-Mısır bir bütündür bölünemez” diye slogan atıyorlardı. Oysa aynı günlerde Nasır, SüveyÅŸ kanalının güvenliÄŸini saÄŸlayan Ä°ngiliz askerlerinin ABD ve SSCB’nin uzlaşısıyla bölgeden çekilmelerini diplomatik ve askerî bir zafer olarak kutlayarak Mısır’ın bölünmesinin yol açtığı sendromu aÅŸmasını bildi. Sedat yenemediÄŸi Ä°srail’den topraklarını barış karşılığında kurtarmasını yine bir zafer gibi sundu. Fakat haklı ve kazançlı bir barış yaptığını halkına anlatmayı baÅŸaramadığı için bir suikasta kurban gitti. Yerine geçen Mübarek Arap-Ä°srail çatışması baÄŸlamında ülkesinin stratejik önemini ön planda tutarak Batılı ülkelerden askerî ve ekonomik destek almayı bildi. Ayrıca yükselen Ä°slamcı akımların kontrol altında tutulmasının bölgedeki Arap krallıklarının da çıkarına olduÄŸuna dair söylemlerle Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerden de finansal yatırımlar ve yardımlar almayı baÅŸardı. Fakat alınan yardımlarla askerî bürokrasiyi ve yönetici eliti memnun etmeye öncelik verdi. Ülkenin kronikleÅŸen sorunlarına kalıcı çözümler bulamadı. Bu yüzden, 1948’den beri sık sık Ä°srail’i protesto etmek için meydanlara inen gençler, kendi kaderlerini demokratik yollarla tayin etmek için sokaklara ve meydanlara döküldüler.

Sisi’nin darbesiyle devrim Mısır halkının elinden alındı

Tahrir meydanında toplanan milyonlar yoksulluk, yolsuzluk ve siyasal baskılara tepki gösterdikleri kadar, Mısır’ın tarihi rollerinden sapmasına da karşı olduklarına dair sloganlar attılar. Mısır halkı genciyle, yaÅŸlısıyla, öÄŸrencisiyle, aydınıyla, iÅŸçisi ve iÅŸsiziyle ele ele vererek 11 Åžubat 2011’de Hüsnü Mübarek’in istifa etmesine yol açan bir baÅŸarıya imza attılar ve gerçekten bir halk devrimi yaptılar. Fakat Mısır’da kökleri Nasır’a dayanan askerî bürokrasi, Mısır’ın cumhurbaÅŸkanlığı makamına içlerinden bir generali getirmek istiyordu. Askerî elit 1 Temmuz 2012’de Mursi’nin iktidara gelmesine engel olamasa da 3 Temmuz 2013’de sivil cumhurbaÅŸkanını darbeyle indirdi ve içlerinden bir generali devlet baÅŸkanı yaptı. Trump’ın “benim favori diktatörüm” diye seslendiÄŸi General Abdülfettah Sisi ülkesindeki yolsuzluk ve yoksulluÄŸa çare bulamadığı gibi, bütün dünyayı etkileyen Kovid-19 salgınında yaÅŸanan saÄŸlık ve yoksulluk sorunları Mısır halkının belini iyice büktü.

Ekonomisi gittikçe bozulan Mısır’ın dış politikası da çöküyor

Sisi salgınla mücadele planını uygulamaya koyarken ilginç bir yönteme baÅŸvurdu. Ekonomik sıkıntıları artan çalışanların maaşını enflasyon karşısında artırmak yerine azaltma yoluna gitti. Halkın dikkatini iç politikadan dış politikaya çevirmek için, Libya hakkında Hafter yanlısı açıklama ve giriÅŸimlerini artırarak halkın gündeminden uzakta kaldığını bir kere daha gösterdi. Son olarak, daha önce yaptığı “Sirte Mısır’ın kırmızı çizgisidir” açıklamasına ilaveten, denetlediÄŸi pilot grubuna “Libya’da dış göreve hazır olun” talimatı verdi. Bu epey talihsiz bir beyandır. 1962 yılında Yemen iç savaşına dış güçlerin tahrik etmesiyle müdahale eden Mısır, en seçkin birliklerinin baÅŸarısız kalmasıyla 1965 yılında çekilmek zorunda kaldı. Nasır büyük iddiaların sahibi olarak giriÅŸtiÄŸi bu müdahalenin ardından, 1967’de Ä°srail ile yapılan savaÅŸta, modern Mısır tarihinin en büyük yenilgisini hem Mısır hem de Arap halklarına yaÅŸattı.

Tarih ders almasını bilenler için en acımasız öÄŸretmendir. Sisi Libya’ya müdahalenin taşıdığı riskleri hesaplamak için yakın tarihe ve Nasır devrine daha yakından bakabilir. Libya’da yanında yer aldığı kiÅŸi, kendi halkına karşı acımasız katliamlar yaparak onları toplu mezarlara layık gören, darbeciliÄŸi meÅŸruiyete tercih eden ve her geçen gün geri çekilen ve son tahlilde kaybetmesi beklenen biri. Hafter Sisi’ye, iç politika malzemesi olarak ihtiyaç duyduÄŸu bir zafer yerine yeni bir hezimet yaÅŸatacaktır.

Mısır halkının asıl gündemi: Yoksulluk

Sisi’nin asıl mücadele etmesi gereken konu ekonomi ve yolsuzluklarla mücadeledir. Mısır ekonomisi baÅŸlıca dört gelir kaynağına sahip: Turizm, SüveyÅŸ Kanalı’ndan geçen gemilerden alınan geçiÅŸ ücretleri, Arap ülkelerinde çalışan iÅŸçilerin döviz transferleri ve yüksek öÄŸretim için çoÄŸunlukla Afrika, Endonezya, Malezya ve çevredeki Arap ülkelerinden Mısır’a gelen on binlerce öÄŸrenciden saÄŸlanan gelir. Kovid-19 sürecinde yukarıda belirtilen temel gelirlerde büyük düÅŸüÅŸler oldu. Büyük bir kısmı iÅŸ kaybına uÄŸradıkları için, bir kısmı da petrol fiyatlarındaki düÅŸüÅŸün maaÅŸlarına yansımasından dolayı, Körfez ülkelerinde çalışan iÅŸçilerin Mısır’a transfer edecek kazançları epey düÅŸük meblaÄŸlarda kaldı. 2019 yılında Mısır’ın turizm geliri 12,6 milyar ABD dolarıydı. 2020 yılında bu rakamın tamamına yakın kısmı kayda geçemeyecektir. SüveyÅŸ Kanalı gelirleri son yıllarda yaklaşık 6 milyar dolar olarak gerçekleÅŸiyordu. Ancak 2020 yılında bu gelir de önemli bir düÅŸüÅŸ gösterecektir. Dördüncü olarak, yaÅŸadığı politik gerilimler sebebiyle Mısır zaten büyük ölçüde uluslararası öÄŸrenci kaybına uÄŸramıştı; fakat salgınla birlikte bu kayıp daha da büyüdü.

Mısır liderliÄŸi ülkesinin kırmızı çizgilerini ilan ederken, Gazze üzerindeki ambargoları sürdürerek 2 milyon Filistinli Arap’ı açık bir hapishanede tutan ve Batı Åžeria’daki Filistin topraklarının yüzde 30 kadarını ilhak kararı alan Ä°srail’e karşı kırmızı çizgileri olan bir dış siyasete sahip deÄŸil. Ayrıca Kızıldeniz’in kuzeyi, Akabe körfezi, Tiran boÄŸazı ve Sina yarımadasının savunulmasında vazgeçilmez öneme sahip olan Senafir ve Tiran adalarını Suudi Arabistan’a terk kararı alan Sisi, bu anlamda Mısır’ın milli menfaatlerini çiÄŸneyip kırmızı çizgiyi aÅŸmıştı. Ancak halkın tepkisiyle Mısır Yüksek Ä°dare Mahkemesi bu egemenlik devrine “dur” demiÅŸti.

Türkiye’nin Libya ile imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması AnlaÅŸması” Akdeniz’de oldubitti ÅŸeklinde yapılan anlaÅŸmaları sarstı. Bu baÄŸlamda, Sisi Akdeniz’deki deniz yetki alanından 7 bin kilometrekareyi Yunanistan’a niçin terk ettiÄŸini açıklayamadı. DiÄŸer yandan Sisi, Libya’da BirleÅŸmiÅŸ Milletler (BM) tarafından tanınan meÅŸru hükümet kuvvetlerinin ülke topraklarında darbeci ve bölücü karakterdeki Hafter milislerine karşı baÅŸarı kazanmasını içine sindiremiyor. Ekonomik ve sosyal olarak can çekiÅŸen Mısır, dış politika bakımından da karanlık yollara sürükleniyor.

Mısır’ın dış politikası, Nasır’dan itibaren anti-emperyalist karaktere sahipti. Arap ülkeleri baÅŸta olmak üzere Asya ve Afrika’da fakir ve güçsüz ülkeleri destekleyen, ilkeleri olan bir geleneÄŸi vardı. Mısır halkının dış güçlerin emperyalist yayılmacılığına karşı duruÅŸu, 19. yüzyıldan beri Mısırlı kimliÄŸinin önemli bir parçasıdır. Buna ilaveten Nasır döneminde uygulanan milliyetçi politikalar Mısırlılar için güçlü bir ulusal gurur sermayesi üretmiÅŸtir. Mısır’ın ulusal ideali hem DoÄŸu’dan hem de Batı’dan bağımsız olmak, güçlü bir müreffeh devlet olmak, Ä°srail’e karşı durmak ve Arap dünyasına olduÄŸu kadar Afrika ve Ä°slam ülkelerine liderlik etmekti. Ne var ki Sisi idaresinin baÅŸarısız ve basiretsiz yönetimiyle Mısır, 100 milyonu aÅŸan nüfusuyla, gerçek sorunlarıyla yüzleÅŸmek istemediÄŸi bir noktaya gelmiÅŸ bulunuyor. Mısır tarihi rollerinden uzaklaÅŸtığı gibi, ülkenin kaderi gittikçe büyüyen bağımlılık aÄŸları tarafından tayin ediliyor.

Mısır-Türkiye iliÅŸkilerinde karşıtlık yerine dostluk mümkün mü?

1980’lere kadar Türkiye ekonomisinden daha iyi bir performansa sahip olan Mısır, geliÅŸmekte olan bir ülke olarak, uluslararası güç oyununda etkili bir aktördü. Ne oldu da bu konumundan uzaklaÅŸtı? Hangi politikaların sonucunda emperyalist politikaların bir aracı haline dönüÅŸtü?

Nasır gücünün çok ötesinde iddialara giriÅŸerek ülke kaynaklarını ve ulusal enerjisini harcaması nedeniyle Mısır’ın mali sorunlarını ağırlaÅŸtırdı. Mısır çaresiz bir ÅŸekilde büyük güçlerden ekonomik ve askerî yardım temin etmek durumunda kaldı. Bu bağımlılık, elbette ulusal bağımsızlığa ağır maliyetler ve tehditler getirdi. ABD’nin Ä°srail yanlısı politikası Nasır’ı SSCB’nin yanına itti. Fakat Enver Sedat iktidara gelince, 1970’lerin sonunda ABD’ye yaklaÅŸarak Haziran 1967 savaşında kaybedilen toprakları geri almak ve ekonomik sorunlarını Washington’ın yardım programlarıyla çözmek istedi. Böylece Mısır ABD’den ve müttefiklerinden saÄŸlanan askerî ve ekonomik yardımlara bağımlı bir ülke konumuna düÅŸtü. Böylece Mısır tarihsel iddialarından koparak güçlü ve bağımsız dış politika izlemekten uzaklaÅŸtı. Mısır’ın dış politikasının temel açmazı, dış yardıma bağımlılıktan kurtulamadığından, tarihsel rolüne aykırı, pasif ve tavizkar kararlara imza atmaktır. Mısır’ın bu durumu can çekiÅŸen bir hastaya benziyor. Zor da olsa mümkün olan kurtuluÅŸu ve ülkenin kendine gelmesi, ancak gerçek sorunlarıyla yüzleÅŸebildiÄŸi zaman olacaktır.

Sisi’nin öncelikli sorumluluÄŸu Etiyopya’da yapılan ve su tutmaya baÅŸlayan Rönesans barajının Nil sularına vereceÄŸi zararı önleyici tedbirler almaktır. Fakat çözüm için geç kalındığı görülüyor. Nil havzasındaki ülkelerin bölünüp parçalanmasını elini kolunu baÄŸlayarak seyretmek acizlik göstergesi deÄŸil midir? Libya’daki toplu infazların sorumlusu ve acımasız bir katil olan Hafter’e destek vererek Libya’nın bölünmesine yol açacak, ileride bir ucu Mısır’a da dokunacak riskli politikalar yerine, komÅŸu ülkelerin birlik ve bütünlüÄŸü yönünde politikalar uygulamak Kahire’nin de çıkarınadır. DoÄŸu Akdeniz’de Ä°srail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) sevindirmek yerine kendi çıkarlarını korumak Mısır halkının beklentisidir.

Sonuç olarak, Mısır’ı bu duruma düÅŸüren, büyük güçlere karşı izlediÄŸi teslimiyetçi politikalar olmuÅŸtur. BAE ve Suudi Arabistan’dan saÄŸlanan maddi destekler karşılığında tüm Arap ve Ä°slam dünyasının aleyhine, fakat sömürgeci zihniyetten kurtulamayan güçlerin lehine politikalar izlemek, Mısır’ın kronikleÅŸen ekonomik ve siyasal sorunlarına çare olmaktan uzaktır. Ä°ç ve dış politikadaki savrulmalar yanında, gereksiz Türkiye düÅŸmanlığı yapmak, Mısır’ın yapısal sorunlarına kalıcı çareler geliÅŸtirilmesi doÄŸrultusunda en küçük bir iyimserliÄŸe imkân vermiyor. Orta DoÄŸu’da barış ve huzuru arzulayan Türkiye, bugün iliÅŸkileri gergin de olsa, son tahlilde Mısırsız bir planın sonuç getirmeyeceÄŸinin farkında. Aynı farkındalığı Mısır tarafının aklıselim unsurlarında da tespit etmek mümkün.

Analiz: Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öÄŸretim üyesi)

Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.