Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

BAE, Tunus'ta Arap Baharını boğmayı hedefliyor

BAE Arap Baharına karşı üçlü bir politika izledi: Antidemokratik güçlerle ittifaklar kurarak Arap devrimlerini yok etmeye çalışmak, bölgesel güçleri kendi etkisi altında bırakmak ve Arap Baharını destekleyen ülkeleri abluka altına almak.



BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) -özellikle de Abu Dabi EmirliÄŸi- Arap Baharı sürecinin baÅŸladığı 2011'den bu yana, otoriter rejimleri destekleme ve demokratik yollarla iÅŸ başına gelmeyen taraflara her türlü desteÄŸi sunma ÅŸeklinde bir dış politika izledi. Hatta askeri darbelerle demokratikleÅŸmeye düÅŸman olan taraflara destek olmak, Arap Baharının yaÅŸandığı ülkelere ve bunlara kol kanat geren bölge ülkelerine karşı BAE'nin izlediÄŸi dış politikayı belirleyen bir çizgi olarak kabul edildi.

Arap ülkelerindeki demokratikleÅŸme süreçlerini baltalama yolunda ilk adım, Mısır'da Abdulfettah es-Sisi'nin Temmuz 2013'de CumhurbaÅŸkanı Muhammed Mursi'ye karşı gerçekleÅŸtirdiÄŸi darbenin desteklenmesiyle atıldı. Darbe mali açıdan desteklendi, medyada ve uluslararası arenada Sisi'nin iÅŸlediÄŸi suçlar örtbas edildi. BAE o gün bugündür Sisi rejiminin politikalarının ÅŸekillenmesinde ve hem dahili hem de harici olarak yönlendirilmesinde büyük rol oynuyor.
 
Siyaset Bilimi ve Uluslararası Ä°liÅŸkiler Profesörü Halil el-Anani'nin de iÅŸaret ettiÄŸi gibi, BAE burada sacayağı üzerine kurulu bir dış politika izledi: Birincisi, antidemokratik güçlerle ittifaklar kurarak Arap devrimlerini yok etmeye çalışmak. Ä°kincisi, bölgesel güçleri BAE'nin etkisi altında bırakmak. Bu öncelikle Mısır'da, sonrasında da kraliyet ailesi içindeki krizden faydalanarak Suudi Arabistan'da gerçekleÅŸti ve Suudi Arabistan, BAE'nin tesiri altına girdi. Üçüncüsü, Arap Baharını destekleyen ülkeleri abluka altına almak. Bu nedenle, Temmuz 2016'da Türkiye'de yaÅŸanan darbe giriÅŸimine medya üzerinden açık destek verildi. Bunun yanı sıra, darbeye ortak olanlara örtülü destek verildiÄŸi yönünde bilgiler de gündeme geldi. Keza BAE 2017'de de Katar'a yönelik ablukanın aktörleri arasında yer aldı.
 
Arap Baharı düÅŸmanlığı
 
BAE dış siyasette yabancı güçlere bağımlılık, içerideki muhaliflere karşı da “demir yumruk politikası” izleyerek, yıllar yılı kırılgan bir istikrar saÄŸlayan otoriter rejimlere karşı halk hareketlerinin yaÅŸandığı ülkelerde nüfuz alanını geniÅŸletme yoluna gitti. BAE'nin nüfuz ettiÄŸi tek ülke Mısır deÄŸildi; 2015'te Suudi Arabistan'la kurduÄŸu ittifak kanalıyla Yemen'de de etkisini artırdı. BAE'nin Yemen'deki emperyalist emelleri ve hedefleri Sokotra adasını iÅŸgal etmesi, Aden'de gizli hapishaneler kurması, meÅŸru yönetime karşı çıkan silahlı gruplara fon saÄŸlaması, ayrılıkçı Güney GeçiÅŸ Konseyi'ni desteklemesi ve ülkeyi bir kaos ortamına sürüklemesinde aÅŸikâr hale geldi. BAE tüm bunlara raÄŸmen hedeflerine ulaÅŸamadığı gibi, Yemen de pek çok dış güç tarafından desteklenen iç çatışmalardan kendisini kurtaramadı.
 
Libya'da da durum pek farklı deÄŸildi. Abu Dabi 2014'ten bu yana Libya'daki gayrimeÅŸru güçlerin lideri Halife Hafter'e diplomatik, lojistik ve askeri olarak ve medya alanında görülmemiÅŸ bir destek verdi. Hafter kendisine verilen bu açık desteÄŸe raÄŸmen Trablus'taki sivilleri bombalamaktan baÅŸka askeri alanda bir baÅŸarı kazanamadı. Hafter'in aldığı son askeri yenilgilerle ve Vatiyye askeri üssünü Libya hükümetine kaptırmasıyla, BAE'nin bu güçlere yaptığı silah yardımının boyutları ortaya çıktı.
 
Tunus istisna mı?
 
Arap Baharı devrim hareketlerinin ilk dalgasının yaÅŸandığı ülkeler arasında Tunus, demokratik geçiÅŸ sürecini tamamlayan ve karşı-devrim tuzağından kurtulmayı baÅŸaran tek ülke oldu. Ülke içindeki pek çok anlaÅŸmazlığa ve engellere raÄŸmen, Tunus tecrübesi halen demokratikleÅŸme sürecini kendi kendine tasarlayabilme kudretine sahip. Ünlü Arap düÅŸünür Azmi BiÅŸara, Tunus'un demokratik geçiÅŸ sürecinde baÅŸarılı olmasını birkaç temel sebeple özetliyor: Tunus ordusunun iktidarı ele geçirmek gibi siyasi bir ajandasının olmaması, demokratik geçiÅŸ ilkelerine uyum saÄŸlamayı baÅŸaran eski rejimin ve muhalif entelijansiyanın sahip olduÄŸu siyasi kültür ve Tunus tecrübesine çok fazla etki etmeyen dış faktörler. Bu durumda ise Tunus'un, Mısır gibi diÄŸer Arap ülkelerine kıyasla, sınırlı olan jeostratejik konumu etkili oldu. Mısır ise jeostratejik konumu ve dış faktörlerin gücünden ötürü, Tunus'taki gibi demokratikleÅŸme sürecinde baÅŸarılı olamadı.
 
Fakat demokratikleÅŸme sürecini baltalama giriÅŸimlerinde dış faktörlerin zayıf olduÄŸu yönündeki iddia artık Tunus için de pek geçerli deÄŸil: Özellikle de Müslüman KardeÅŸler TeÅŸkilatı'na (Ä°hvan) fikrî yakınlığı olan Nahda Hareketi'ni ve Meclis BaÅŸkanı RaÅŸid el-GannuÅŸi'yi hedef alan ithamlardan sonra. Bu ithamlar GannuÅŸi’nin Vatiyye hava üssünün Hafter'den geri alınmasının ardından Libya BaÅŸbakanı Fayiz es-Serrac'ı tebrik etmesinin ardından baÅŸlamıştı. GannuÅŸi Tunus'ta siyasete döndükten sonra edindiÄŸi servetle ilgili yapılan bu suçlamalar nedeniyle, servetiyle ilgili yetkili makamlara bilgi vermek ve kendisini aklamak zorunda kaldı.
 
Tunus iç siyasetindeki bu kampanyayla eÅŸ zamanlı olarak, dışarıda da BAE tarafından desteklenen ve Arap Baharı sürecine düÅŸmanlık çizgisinde ilerleyen basın kurumları tarafından baÅŸka bir kampanya yürütüldü. Özellikle GannuÅŸi'nin Serrac'ı tebrik etmesinin ardından, Nahda Hareketi'ne terör suçlaması yöneltilmeye çalışıldı. Fakat bu tür kampanyalar Tunus için de yeni deÄŸil. Daha önce de pek çok defa Tunuslu siyasetçiler, Tunus'un demokratikleÅŸme sürecini baltalama ve Nahda Hareketi'nin (Ä°hvan'a yapıldığı gibi) terör örgütü ilan edilmesi yönünde BAE'nin istekleri olduÄŸundan bahsetmiÅŸti. Ocak 2019'da eski Tunus CumhurbaÅŸkanı Munsif el-Merzuki de BAE'nin bazı silahlı örgütleri destekleyerek ve yolsuz basını ve fonları kullanarak Tunus hükümetini düÅŸürmeye çalıştığını açıklamıştı. Temmuz 2019'da Nida Tunus Partisi kurucularından biri olan Ömer Shabu, BAE'nin Tunus demokrasisiyle yapısal bir sorunu olduÄŸunu ve Tunus modelinin, Arap ülkelerinde demokrasi taliplerinin dikkatini çekmesinden korktuÄŸunu söylemiÅŸti. Kuzey Afrika ve Sahel bölgesine iliÅŸkin Paris merkezli Fransızca yayın yapan MondAfrique isimli internet sitesi 2018'de, Batılı diplomatik kaynaklardan elde ettiÄŸi bilgilere göre, görevden alınan Ä°çiÅŸleri Bakanı Lütfi Ä°brahim'in BAE istihbarat müdürüyle gizli bir toplantı gerçekleÅŸtirdiÄŸini ve 1987'de Zeynel Abidin bin Ali'nin Habib Burgiba'ya yaptığı gibi bir askeri darbe planladıklarını ileri sürmüÅŸtü. Plana göre, dönemin CumhurbaÅŸkanı El-Baci Kaid es-Sibsi, BaÅŸbakan Yusuf eÅŸ-Åžahid'i görevden alacak ve sonrasında (Mısır’daki Ä°hvan örneÄŸinde olduÄŸu gibi) terör iddiaları altında Nahda Hareketi'ne yönelik bir baskı kampanyası baÅŸlayacaktı.
 
 
Nahda BAE'nin “Ä°slami hareketler” fobisinden nasibini alır mı?
 
BAE yöneticilerinin -özellikle de Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayid'in- Ä°slami hareketlere, daha yoÄŸun olarak ise Arap Baharı ülkelerindeki hareketlere beslediÄŸi düÅŸmanlık inkâr edilemez. Bu düÅŸmanlığı, 2014'te Ä°hvan'ı terör listesine aldığında ve Ä°slami hareketlere karşı benzer adımlar atılması için ABD Kongre'sini etkilemeye çalıştığında gördük. Bunların yanı sıra, BAE'ye baÄŸlı güçler, Yemen'in geçici baÅŸkenti Aden'de Ä°hvan'a yakınlığıyla bilinen Islah Partisi üyelerine karşı tasfiye ve zorla kaybetme kampanyaları yürüttü; Libya'daki savaşı “Ä°slamcı” milislerin “terörüne” karşı verilen bir savaÅŸ olarak lanse etti. Bu nedenle, Nahda'ya karşı yürütülen son karalama kampanyası bir istisna deÄŸil, bilakis Ä°slami hareketlere karşı BAE'nin pazarladığı bir politikaydı. Bu düÅŸmanlığın en önemli sebebi ise Ä°slami hareketlerin benimsediÄŸi projenin, BAE'nin “dar coÄŸrafi sınırlarının dışında bir imparatorluk kurma” ÅŸeklinde özetlenebilecek emperyalist projeleriyle çatışması. Bu nedenle, BAE'nin Ä°slami hareketlere, özellikle de demokratik yollarla iktidara gelmeye çalışanlara karşı, her türlü yönteme baÅŸvurarak düÅŸmanlığını göstermesi ve bunun yanı sıra yeni bir Ä°slami model ortaya koyması gerekiyordu. “Ä°slami desenli” bu yeni model ise diktatörlüÄŸü meÅŸrulaÅŸtıran ve insanları siyasetten uzaklaÅŸtıran bir tür dindarlık üreten kurumlarda ifadesini bulacaktı. Tabii ki bu durum, iktidara gelmeye çalışan Ä°slami hareketlerin vizyonuna ters düÅŸüyordu.
 
Bu sebeple, her ne kadar büyük fedakarlıklarda bulunmuÅŸ ve kendisini Ä°hvan çizgisinden biraz olsun uzaklaÅŸtırarak “post-Ä°slamcı” olarak kabul edilebilmesini saÄŸlayacak fikri revizyonlar gerçekleÅŸtirmiÅŸ olsa da Nahda'nın, Ä°slami hareketlerin kökünü kurutmaya çalışan BAE'nin pençelerinden kurtulması mümkün deÄŸil. GeliÅŸtirdiÄŸi pragmatik yöntemle Nahda, eski rejim yanlılarıyla kısır bir mücadeleye girmekten kendisini korudu. Bu yöntem, zaman zaman onu iktidara ortak olma konusunda mütereddit bıraktı ve Nahda, Arap Baharı ülkelerindeki karşı-devrim dalgalarından kurtulmayı baÅŸaran Ä°slami hareket modeli oldu. Ancak hareketin lideri GannuÅŸi'yi hedef alan son kampanyaları sadece -bu da sebepler arasında olmakla birlikte- iç ihtilaflara dayandırmak ve bunu Nahda ile liderine yönelik yabancı medyadaki karalama kampanyasından ayrı düÅŸünmek mümkün deÄŸil. Bu konuda, Bin Ali rejimi yanlıları ve (bazısı 2011'de yaÅŸananları halk devrimi olarak görmeyen) Tunus içindeki Nahda hasımları ile hareketi -iktidar ortağı olmasına raÄŸmen- terörist olmakla suçlayanlar aynı paydada yer alıyor.
 
BAE'nin Arap ülkelerindeki demokratikleÅŸme sürecine beslediÄŸi düÅŸmanlık -Tunus örneÄŸinde olduÄŸu gibi- Ä°slami hareketleri ortadan kaldırma isteÄŸiyle birleÅŸince, Tunus için “çifte darbe” olarak adlandırabileceÄŸimiz bir hal almış oluyor. Yani BAE'nin uykularını kaçıran ve yeniden komÅŸu eksen ülkelere, oradan da Körfez'deki monarÅŸilere sıçramasından korktuÄŸu demokratikleÅŸme sürecini baltalama isteÄŸi ve Muhammed bin Zayid'in liderlik ettiÄŸi emperyalist düÅŸlerin önünde engel teÅŸkil eden Ä°slami hareketleri yok etme politikası, Tunus'ta birleÅŸiyor.
 
Bu nedenle BAE -her monarÅŸik yapı gibi- Tunus tecrübesinin baÅŸarılı olarak demokratik deÄŸerler, özgürlük ve adaletin gerçekleÅŸmesini isteyen Arap halkları için model olacak köklü bir demokrasiye dönüÅŸmesinden ve “Arapların demokrasiden anlamadığı” iddiasını çürütmesinden endiÅŸe ediyor. Nahda'nın hem düÅŸünsel (ki büyük oranda Türkiye'deki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne benzemektedir) hem de kısır çatışmalardan kaçınan pragmatik siyasi dönüÅŸümünden korktuÄŸu için, onun bir model olmasını engellemek istiyor.
 
Tunus tecrübesi bugün gerek iç siyasette gerekse (artık kaynağı ve etkileri çok iyi bilinen ve telmihlerde bulunarak karşılık vermenin yeterli gelmeyeceÄŸi) dış müdahaleler bazında bir yol ayrımında bulunuyor. Bu nedenle, karar mekanizmasının başında bulunanların, iç ve dış faktörlerin Tunus tecrübesine yaptığı etkiye dikkat etmesi gerekiyor.
 
Mütercim: GülÅŸen Topçu / Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz 
 
Müellif: Seyfülislam Iyd Doha
 
[Sisi döneminde tutuklanan ve hapishane hatıralarını Tutuklu Bir ÖÄŸrencinin Esaretle Ä°mtihanı baÅŸlıklı kitabında nakleden Seyfülislam Iyd Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü’nde siyaset bilimi ve uluslararası iliÅŸkiler alanında araÅŸtırmacı olarak çalışmaktadır]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.