Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Terörün hedef aldığı temel nokta: Askeri değil, toplumsal yapının parçalanması

PKK/PYD ve PDY’nin hedefi, askeri başarı değil, sosyolojik başarıdır. Çünkü salt askeri mukabeleler, kısa vadede başarılı gibi görünse de uzun vadede, sosyolojik hedeflerden geriye doğru planlanmış hasım stratejinin bir parçası olmaktan kurtulamaz.



Günümüz toplumlarında potansiyel olarak çok sayıda çatışma türü ve kaynağı var. Ancak bunların akut çatışmaya ve bölünmeye götürecek potansiyele sahip olan türleri: Etnik/dini görünümlü radikal akımlardır. Spontane görünümlü bu etnik ve radikal akımlar, gerçekte arkasında bir irade ve strateji olan akımlardır.
 
Türkiye ve OrtadoÄŸu coÄŸrafyasında yaÅŸanan ve merkezinde kimlik farklılıkları bulunan çatışma denklemleri, yine merkezinde kimliklerin bulunduÄŸu kavramlar üzerinden kurgulanıyor. Bu etnik veya dinsel kimliklere yüklenen gerilimlerle, birbirlerini tersten inÅŸa eden bir sosyolojik süreç oluÅŸturuluyor ve dâhice yönetiliyor.
 
Bu çerçevede çözümü de içeren tanımlayıcı bir kavram arayışı içinde bulunuyoruz. BaÅŸta CumhurbaÅŸkanı olmak üzere, yetkililerce ve akademik ve entelektüel çevrelerce dile getirilen asimetrik savaÅŸ, hibrit savaÅŸ, dördüncü nesil savaÅŸ, vekâlet savaÅŸları gibi tanımlamalar, aslında karşı karşıya bulunduÄŸumuz milli güvenlik risk ve tehditlerini tanımlama çabalarının birer tezahürü.
 
Etnik kimliÄŸi araçsallaÅŸtıran PKK ve dini kimliÄŸi araçsallaÅŸtıran FETÖ ve DEAÅž ile mücadele eden ülkemiz, daha yeni yeni, karşı karşıya bulunduÄŸumuz güvenlik risk ve tehditlerini, kavramlar üzerinden tanımlamaya ve yine kavramlar üzerinden mukabele stratejisi geliÅŸtirmeye çalışıyor.
 
Risk ve tehditler
 
Ancak bu kavramsal tanımlama çabaları, ne entelektüel, ne siyasi ve askeri, ne de toplumsal bilinçte, sorunu ve çözümü belirginleÅŸtiren yeterli bir açılım getiremiyor. Bu kavramlar, karşı karşıya bulunulan saldırı türünü, doÄŸası, amaçları, silahları, strateji ve taktikleri itibariyle tanımlamaktan uzak düÅŸüyor. Bu tanımlayıcı kavram boÅŸluÄŸu, uygun mukabele geliÅŸtirilmesini de büyük oranda kısıtlıyor. Böyle olunca da, mukabele, sebeplere deÄŸil, sonuçlara; tezahür ve semptomlara müdahale ile sınırlı kalıyor.
 
Sadece sahadaki terör örgütleri görülüp, arkasındaki irade ve strateji görülmezse, sadece terör unsurlarına odaklanmış bir güvenlik anlayışı ve kurumlaÅŸması ortaya çıkacaktır. Böyle bir güvenlik yapılanmasında, devletin güvenlik risk ve tehdit kaynakları ile mücadelesini destekleyen kolluk güçleri yerine, kolluk güçlerinin terörle mücadelesini destekleyen devlet kurumları söz konusu olacaktır. Hâlbuki iç tehdit formunda gelen bu dış tehditler, kolluk güçleri odaklı deÄŸil, toplumun sosyolojik bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi odaklı bir strateji ile mukabeleyi gerektirir. Ülkemizde ve Ä°slam dünyasındaki etnik, mezhepsel ve dini alt kimlikler etrafında terör ve kargaÅŸa üreten yapıları, sosyolojik savaÅŸ kavramı ile tanımlamak, mukabele stratejilerinde önemli bir açılım saÄŸlayacaktır.
 
Karşı karşıya bulunduÄŸumuz risk ve tehdit ortamına ve bu ortamın doÄŸurduÄŸu güvenlik ihtiyaçlarına karşılık verebilecek bir dönüÅŸüm için, ülkemizin ve bölgemizin içinde bulunduÄŸu sosyolojik süreç ve bu sürecin dinamikleri doÄŸru kavramlarla tanımlanmalıdır.
 
Tehdit stratejiyi, fonksiyonel sosyolojik kavramlar seti ile tanımlamak durumundayız. Bu tanımlamayı yapamadığımız ve mukabil kavramlar üretemediÄŸimiz takdirde, bu stratejinin bir parçası olmamız kaçınılmaz olacaktır.
 
Kültür, nüfus, coÄŸrafya
 
Tehdit strateji, kimlik fay hatlarına gerilim yükleyen bir stratejidir. Türkiye ve Ä°slam dünyasını, kültür bütünlüÄŸünden, nüfus bütünlüÄŸünden ve coÄŸrafya bütünlüÄŸünden yoksunlaÅŸtırma hedefinden geriye doÄŸru planlanmıştır. JeopolitiÄŸin bu üç unsuru arasındaki etkileÅŸim kullanılarak tasarlanan, toplum bilim tabanlı, ikinci dalga, asimetrik bir toplum mühendisliÄŸi süreç yönetimidir.
 
Türkiye’ye yönelik bu strateji, Osmanlı’ya yönelik birinci dalga stratejinin devamından ibarettir. Keza bu stratejinin yol açtığı güvenlik risk ve tehditleri, Ä°slam coÄŸrafyasının yeniden yapılandırılmasını öngören aynı paket stratejinin bir yansımasıdır. Sadece Türkiye’ye deÄŸil, bütün Ä°slam Dünyasına yöneltilen sosyolojik saldırılardan bağımsız deÄŸildir.
 
Ä°slam’ın merkez bölgesinin iki ana kimliÄŸi olan Müslüman Türklerle, Müslüman Kürtleri etnik sosyoloji zemininde ayrıştıran bir strateji ve irade ile karşı karşıyayız.
 
Bu stratejinin yönettiÄŸi süreçte, etnisite ve dini alt kimliklere referanslı yeni kimlikler tanımlama ve yeni coÄŸrafi sınırlar oluÅŸturma, mozaikleÅŸtirme ve eyaletleÅŸtirilme doÄŸrultusunda doÄŸası ve sahası sosyolojik olan sistematik operasyonlar yapılmaktadır. Bu operasyonları gerçekleÅŸtiren tehdit stratejinin amacı, büyük boy jeopolitik üretecek jeokültürü, tek tek hiçbir jeopolitik etkinliÄŸi olmayan alt kültürlere, alt kimliklere, alt dayanışmalara parçalamaktır. Bir arazinin daha fazla mülkiyetlere parselasyonu ile tarım deÄŸerinin sıfırlanması gibi, Ä°slam toplumlarını parselleyen, mozaikleÅŸtiren ve bu ÅŸekilde dayanışmasını ve jeopolitik gücünü sıfırlayan bir savaÅŸ türü ile karşı karşıyayız.
 
Sosyolojik deprem
 
PKK/PYD, DEAÅž ve Paralel Yapı (PDY) Ä°slam’a karşı yürütülen bu savaşın en fonksiyonel yerel bileÅŸenleridir. Ä°slam’ı ve Ä°slam dünyasını can damarından vuracak ve Ä°slam dayanışmasına darbe indirecek bir Türk-Kürt kopuÅŸu ile oluÅŸacak sosyolojik deprem, bütün Ä°slam dünyasını sarsacak etkiye sahiptir. Bu deprem, PKK/PYD, FETÖ, DEAÅž ve versiyonları aracılığı ile inÅŸa edilmektedir. Anadolu’da etnik ve dini kopuÅŸlara yönelik stratejiyi ve doÄŸası sosyolojik olan bu stratejiye uygun mukabeleyi bir de böyle düÅŸünmeliyiz.
 
Ülkemizin tartışılmaz askeri güç üstünlüÄŸüne raÄŸmen, PKK’nın çatışmayı uzun yıllara yayabilmesi, ülkemizin sosyolojik strateji boÅŸluÄŸundan; yani etnik sosyoloji karşısında Türk ve Kürt kimlikleri arasında katalizör etkisi doÄŸuracak asimetrik bir kimlik çerçevesi baÄŸlamında güç kullanmamasından kaynaklanmaktadır. Tehdit stratejinin, çok farkında ve bilincinde olduÄŸu ve sonuna kadar kullandığı etnik sosyolojiye karşı, Türkiye, fonksiyonel sosyolojik bir karşılık vermemektedir. PKK/PYD, mukabele stratejimizdeki bu boÅŸluktan sonuna kadar yararlanmaktadır.
 
Etnik ‘ben’in keskinleÅŸmesi
 
Bu strateji boÅŸluÄŸu ve baÅŸta eÄŸitim ve diyanet kurumlarının, sivil toplum kuruluÅŸlarının ve üniversitelerin sosyolojik güvenlik açısından iÅŸlevsizliÄŸi, tehdit strateji ve yerel bileÅŸenlerinin doÄŸru tanımlanmamasından kaynaklanmaktadır. Milli güvenlik ve savunma kurumlarımızın stratejisinde sosyolojik savaÅŸ hafızası, kavramı, literatürü diye bir ÅŸey bulunmamaktadır. Ülkemizde, iç ve dış güvenlik tanımlamaları içinde, sosyolojik güvenlik risk ve tehditleri ve bu baÄŸlamda mukabelenin temellendirileceÄŸi sosyolojik kavramlar yer almıyor. Milli güvenlik sisteminde, tehdit algısı bölücü ve irticai terör olarak tasnif edilmiÅŸtir. Bu tasnifin toplumun ana gövdesini oluÅŸturan etnik ve dini kimlikleri gözetim altına aldığı ve bu kimlikleri iç tehdit olarak tanımladığı düÅŸünülürse, bu güvenlik anlayışının tesadüfî olmadığı açıktır.
 
PKK/PYD ve PDY, bizatihi strateji izleyen örgütler deÄŸildir. OrtadoÄŸu’daki statükoya karşı tehdit oluÅŸturacak bir merkez yapılanmanın önlenmesi maksat ve niyeti çerçevesinde kurgulanan ve yürütülen “önleyici strateji” nin birer sosyolojik projesidir. PKK/PYD ve PDY üzerinden yürütülen bu strateji, sosyolojik bir stratejidir. Bu stratejinin hedefi, askeri baÅŸarı deÄŸil, sosyolojik baÅŸarıdır. Çünkü salt askeri mukabeleler, kısa vadede baÅŸarılı gibi görünse de, uzun vadede, sosyolojik hedeflerden geriye doÄŸru planlanmış hasım stratejinin bir parçası olmaktan kurtulamaz.
 
Terörü motive eden algı
 
Tehdit stratejinin en önemli ayaklarından birisi, etnik sosyoloji süreci oluÅŸturma ve yönetme temellidir. Çünkü etnik ben algısının keskinleÅŸtirilmesi, etnik kimlik dayanışmasını besleyecek, farklı kimlikleri birbirini dışlayıcı özelliÄŸe kavuÅŸturacaktır. Toplumsal, siyasi ve coÄŸrafi bütünlüÄŸe yöneltilecek operasyonlara elveriÅŸli, yoÄŸun sosyolojik güvenlik açıkları bulunan bir toplumsal zemin oluÅŸturmak, tehdit stratejinin ana hedefidir.
 
Temel karakteristiÄŸi sosyolojik olan güvenlik risk ve tehditlerine karşı, toplumsal ve kurumsal açıkların kapatılması, etnik ve dinsel alt kimliklerin istismar alanlarının iyileÅŸtirilmesi, heterojen toplum yapılarını bir arada tutabilme ve sürdürebilme yeteneklerinin azami derecede geliÅŸtirilmesi ÅŸarttır. Devlet, bütün kimlikler üzerinde meÅŸruiyetini saÄŸlayacak ve katalizör etkisi yapacak ortak bir kimlik çerçevesini temsil edecek ÅŸekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Ortak payda temelli bir kültür tabanı, ortak payda temelli bir nüfus tabanı oluÅŸturacak, bu da vatan birliÄŸini ve siyasi birliÄŸi inÅŸa edecek, bütün kimlikleri devlete güç veren bir forma kavuÅŸturacaktır.
 
Tehdit strateji, kendi jeopolitiÄŸini bertaraf edecek veya dengeleyecek mukabil ve potansiyel jeopolitik olguları öngörerek, ortadan kaldırılması ve önlenmesi stratejisi izlediÄŸine göre, karşı strateji de aynı stratejinin tersten inÅŸası olacaktır. Kültür, nüfus ve coÄŸrafya etkileÅŸimini bölünme doÄŸrultusunda kurgulayan stratejiye karşı, bütünleÅŸme doÄŸrultusunda kurgulayan bir karşı strateji geliÅŸtirilmelidir. Tehdit stratejinin inÅŸa ettiÄŸi çatışmacı yapının iyileÅŸtirilmesinde, çatışmaya yol açan algı ve tutumların deÄŸiÅŸtirilmesi zorunludur. PKK, PYD, DEAÅž ve PDY gibi aynı kaynaktan destekli örgütler, hangi algı odağında motive ediliyor? Bu algının yıkılması gerekir. Bu yanlış algıların toplumsal tabanda yer bulmasının önlenmesi gerekir.
 
Müellif: Yusuf ÇaÄŸlayan / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.