Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Türkiye bilim ve teknoloji üretiminde nasıl bir yol izlemeli?

Dünya, baş döndürücü bir hızla gelişen yüksek teknoloji üretimine yöneliyor. Gelişmiş ülkelerle dünyanın geri kalanı arasındaki makas hızla açılırken geleceği ıskalamak istemeyen ülkeler bu alana büyük yatırım yapıyor. İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Türkiye’nin bu konuda alması gereken yolu ve zorlu mücadelelere dikkat çekiyor.



Bizim  fazla  katkımızın olmadığı,  insanlığın birçok alanda hayatını kolaylaÅŸtıran modern çağın bilim ve teknolojik alanlardaki kaydettiÄŸi geliÅŸmeler ve buluÅŸlarının tarihi 17. Yüzyılın baÅŸlarına kadar gider.
 
Bugün itibarıyla bilim ve teknolojide gelinen en önde ve çarpıcı insanlığı ilgilendiren konu; “ yapay zeka” araÅŸtırmaları ve bu verilerin deÄŸiÅŸik yaÅŸam alanında devreye girmesiyle, on yıl öncesinde bile hayal edemeyeceÄŸimiz bir boyut kazanmış olmasıdır.
 
Yapılan hesaplamalar 2030’ lu yıllarda  Dünya’da “yapay zeka “ konusunda yapılacak olan çalışmaların ekonomik  boyutunun 16 trilyon dolar olacağını  iÅŸaret ediyor. Bu konuda ÅŸimdilik başı ABD ve Çin çekiyor. Onları geriden bazı Avrupa ülkeleri  ve diÄŸer birkaç ülke takip etmekte.
 
Sözün özü, yarınki Dünya bugünkünden bir hayli farklılıklar gösterecek.  Acaba biz ülke olarak bu geliÅŸmelere hazır mıyız? Yapay zekanın cep telefonlarından akıllı arabalara, akıllı evlere ve saÄŸlık alanına girdiÄŸi yaÅŸadığımız bu zaman diliminde bile, dijital teknoloji ve dijital dönüÅŸümlere ve yaÅŸama ve siber saldırılara ne kadar hazırlıklıyız? Yapay zekaya yüklenilecek bilgi ve donanımlarla ülkemizi ve insanlarımızın  kiÅŸisel bilgilerini daha doÄŸrusu özgürlüklerini  nasıl koruyup  sürdürebileceÄŸiz?
 
Tüm bu konular ülkemizin Bilim ve Teknoloji Politikaları ve bu alanda yürütülecek ciddi stratejilerle ve yatırımlarla yakından ilgilidir. Ä°ktidarlara göre yön deÄŸiÅŸtirmeyen milli stratejiler belirlemek ve bu konuda kayda deÄŸer çalışmalar yapmak zorundayız.
 
Nobel ödüllü  Prof. Dr. Aziz Sancar; Türkiye’yi ziyaret ettiÄŸi birkaç yıl önce, ülkemizin önünde 15- 20 yıl gibi kısa bir zamanın olduÄŸunu iÅŸaret etti. Åžayet bu dönemi iyi deÄŸerlendirilmez ise,  treni kaçıracağımızı, mutlaka dışarıda yetiÅŸmiÅŸ bilim insanlarımızı ülkemize getirip bu yarışta hızlanmamızın zorunlu olduÄŸunu belirtmiÅŸti. Kısacası bu yarışı kaybettiÄŸimiz taktirde  bağımsızlığımızı  da kaybedeceÄŸimizi vurguladı.
 
TÜRKÄ°YEDE BÄ°LÄ°M VE TEKNOLOJÄ° ÜRETÄ°MÄ° KONUSUNDAKÄ° DUYARLIK NE ZAMAN BAÅžLADI?
 
Ülke olarak bilim ve teknoloji konusundaki farkındalığımız 1963 yılında TÜBÄ°TAK’ın kuruluÅŸuyla baÅŸladı diyebiliriz. O dönem için bizim Cumhuriyet Türkiye’si olarak hedeflediÄŸimiz sadece Temel Bilimler alanında yetkinleÅŸmemiz ve bu konuda uluslararası bir saygınlığa kavuÅŸmamız yönündeydi.  DoÄŸal olarak teknolojik yeniliklerin bu temel bilgiler üzerine bina edileceÄŸine inandık. Bu bakış açısı 1980’li yılların sonuna kadar sürdü.
 
TÜBÄ°TAK’ın kuruluÅŸ döneminden 2005 yılına kadar yukarıda izah olunan hedeflerin gerçekleÅŸtirilmesi yönünde politikalar izlerken, önemli bir husus da, bu dönemde sosyal bilimler alanları TÜBÄ°TAK’ın destek alanları içerisinde görmedik. Ancak 2005 yılından itibaren sosyal bilimlerin de TÜBÄ°TAK destek alanları içerisine dahil edilmiÅŸtir.
 
1993 yılında ilk defa TÜBÄ°TAK’ın Sekreteryasını üstlendiÄŸi Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) oluÅŸturuldu. Bu tarihten itibaren Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikalarının temelinin atıldığını söyleyebiliriz.
 
Bilim ve teknolojik atılım ile ilgili BTYK’nın kararları ilk kez VII. BeÅŸ yılık kalkınma planının ana baÅŸlıklarından birisini oluÅŸturdu (1996-2000).
 
Özet olarak 1993 yılından itibaren kağıt üzerinde de olsa bilimin yanında teknolojik üretimden bahsetmeye baÅŸlandı. Teknolojinin ekonomik ve toplumsal faydaya dönüÅŸmesi, Ülkemizin bu konudaki becerilerinin geliÅŸtirilmesi gerektiÄŸine vurgu yapılmaya baÅŸlandı. Ürün geliÅŸtirilmesi, pazarlanma, rekabet, yenilikçilik vurgusu yapıldı. AraÅŸtırma alt yapısı, insan sermayesi, giriÅŸimcilik, kümeleÅŸme, tematik alanlar da bu söylemlere dahil edildi. 2000’li yıllarda yine teknoparklar, kuluçka merkezleri, Teknoloji transfer ofisleri (TTO) üniversite sanayi iÅŸbirlikleri ve daha sonra mühendislik alanlarında sanayi kesiminde doktora programları, özel sektörün Ar-Ge payını geliÅŸmiÅŸ ülkelerdeki düzeye çıkartması (%70 ) gerektiÄŸi hedefleri vurgulandı. 1999’lu yıllardaki  araÅŸtırma geliÅŸtirmeye (Ar-Ge)  ayırdığımız kaynağı artırmamız gerektiÄŸini önemsedik. Bu  konuda Ak Parti iktidarları döneminde  hakkını teslim edelim, araÅŸtırmaya TÜBÄ°TAK üzerinden ayrılan fonlar onlarca kat artırıldı. Milli gelir içerisinde Ar-Ge ye ayrılan kaynak 1999 yılında % 0.40 iken 2018’lerin sonunda  yüzde 1 lere yaklaÅŸtı. Oysa hedefimiz  2015 te yüzde 2 seviyelerine çıkmaktı.
 
 
Ancak ileri ülkelerin çoÄŸunda bu pay daha 1999’lu yıllarda yüzde 2’ler de ve hatta Japonya, Güney Kore gibi ülkelerde yüzde 3’lere çıkartılmıştı. Bu gün (2019) Ar-Ge harcamalarımızın yıllık bazda toplam 35-36 milyar liraya  çıktığını ve Özel Sektörün payının ise yüzde 50’leri geçtiÄŸini Devlet istatistik kurumunun verilerinden görebiliriz.  Tabii Ar-Ge ye ayrılan kaynağın, diÄŸer ülkelerle kıyaslandığında bütçemiz içindeki payı artmış olmakla birlikte, Almanya’da ki sadece Max Balanck gibi iki, üç enstitünün bütçesi düzeyine ancak eriÅŸtiÄŸini de bilmemiz gerekir. ABD’de önde gelen  8-10 üniversitenin bütçesinin 18-20 milyar dolar olduÄŸu gerçeÄŸiyle karşılaÅŸtırdığımızda ise, bizim ülke olarak ayırdığımız Ar-Ge fonlarının, bu üniversitelerin yıllık  harcamalarının dörtte birine karşılık geldiÄŸini söyleyebiliriz.
 
Ak parti iktidarları döneminde ilk kez Ar-Ge konusu ciddiye alındı. 1993’de kurulan ancak 2004’e kadar sadece birkaç kez toplanan  BTYK , her altı ayda bir toplantılar yapmaya baÅŸladı. Sekreteryasını TÜBÄ°TAK’ın üstlendiÄŸi bu Kurul 2004’lerden 2015’lere kadar bu iÅŸi ciddiye aldı. Ancak son siyasi sistem deÄŸiÅŸikliÄŸinden sonra BTYK 2018 yılından itibaren CumhurbaÅŸkanlığı bünyesine alınarak adı da “CumhurbaÅŸkanlığı Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu’na dönüÅŸtürüldü. TÜBÄ°TAK BaÅŸkanı sadece bu Kurulun üyesi oldu. Üyelerin bir çoÄŸunun Bilim ve Teknoloji ile ne kadar ilgili olup olmadığını merek edenler  CumhurbaÅŸkanlığı Web Sitesinden inceleyebilirler.
 
BTYK, 1997-98 yıllarında iki toplantı yaptı ve Ar-Ge politikalarından altyapı yatırım politikalarına kadar kısaca bilim ve teknolojik atılım politikalarında baÅŸarılı olamadığımızın altı çizildi. 2004 yılından 2015 yılına kadar ise BTYK her 6 ayda bir toplandı. Bu alana ayrılan fonların nasıl kullanıldığı ve neler yapıldığı baÅŸta BaÅŸbakan olmak üzere ilgili devlet birimlerinin yöneticilerine  sunuldu.
 
Peki bu süreçler içerisinde Türk Üniversitelerinin hal-i pürmelali nasıldı isterseniz bu konuda da birkaç söz söyleyelim.
 
ÜNÄ°VERSÄ°TELERÄ°MÄ°ZÄ°N TEKNOLOJÄ° ÜRETÄ°MÄ°NDE PAYI VAR MI ?
 
1933 yılında Darülfünun’dan Üniversiteye geçmemizle bir dönüÅŸüm ve deÄŸiÅŸim yaÅŸadık. Yabancı bilim adamlarının katkısıyla Ä°stanbul ve ondan doÄŸan Ä°stanbul Teknik  ve Ankara Üniversiteleri kuruldu. Bunu Ä°zmir ve Erzurum Üniversitelerinin kuruluÅŸları takip etti. 1981 yılında üniversite sayımız 19’dan 57’ye 2003’ler de ise 70 e çıktı. 2000’li yılara gelindiÄŸinde ülkemizde üniversite sayımız 70’i geçti. Cumhuriyetten bu yana en büyük yanlışlık deÄŸiÅŸik dönemlerde ÅŸu ya da bu nedenlerle üniversitelerde görev yapan öÄŸretim üyelerinin bir kısmını tasfiye etmemiz oldu.  Üniversitelerimiz bilim ve teknoloji üretmede yetersiz kaldı. Daha doÄŸrusu bu kurumlar bilim üretecekleri yerde siyasi iktidarların fethettiÄŸi kurumlar olarak görüldü. Maalesef bugünde aynı yerde olduÄŸumuzu görüyoruz. Bilim ve teknoloji üretme hedefi üniversitelerin önüne konulamadı. Konulsa da sözde kaldı. Yapılanmalar yetersiz kaldı. Daha doÄŸrusu kimsenin böyle bir algısı yani bilim ve teknoloji üretme kaygısı üniversite kültürümüzde fazla yaygın bir algı deÄŸildi. Tek tük bilim insanlarımızın kiÅŸisel gayretleri  dışında. Kayda deÄŸer doktora eÄŸitimine 1950’li yıllardan sonra baÅŸlanabildi. Üniversitelerde yapılan araÅŸtırmalar 1990’lı yıllara kadar sadece  kariyer dereceleri almak için yapılıyordu. Bu yıllardan sonra bir de üniversite sanayi iÅŸbirlikleri üniversitelerin görevleri arasında zikredilmeye baÅŸlandı.
 
Ak Parti iktidarı döneminde 2019 yılına kadar her ile bir üniversite sloganı ile, vakıf ve özel üniversiteleri de dahil edersek üniversite sayımız 200’ü geçti. Modern Üniversite kampüsleri  yapmaya verdiÄŸimiz deÄŸer kadar Ar-Ge Çalışmaları için yeterli özeni gösteremedik. Ä°lköÄŸretim kademesinden itibaren eÄŸitim sistemimizi düzeltme konusunda maalesef çabalarımız yetersiz kaldı. 
 
2015-16 yılı verilerine göre TÜBÄ°TAK’a sunulan bütün alanlarda proje sayımız 7000-8000 civarında. Bunların yüzde 20’sine yakını fonlanıyor. Ancak akademisyenlerimizin yüzde 7-8 i proje yazma ve yapma kültürüne sahip. Bu projelerin büyük ekseriyeti vasat sayılabilecek araÅŸtırmalardan ibaret. Bilim üretecek yetenekte araÅŸtırıcı sayımız yeterli deÄŸil.
 
Her ne kadar 2000 li yılların başında Ar-Ge için ayrılan kaynak bütçenin yüzde 0.64 ünden 2019’da yüzde 1’in üzerine çıkartılmış olsa da, özel sektörün payı yüzde 20’lerden yüzde 60’lara yükselse de. Henüz çok az alanda diÅŸe dokunur iÅŸler baÅŸarabiliyoruz. Bu konuda ciddi iÅŸ gören birkaç enstitümüz ve birkaç üniversitenin dışında dünya ile rekabet edecek bir gücümüz henüz yok.
 
Ä°hracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payı yüzde  3-3.5, oysa Çinin yüzde 25,Güney Korenin yüzde 27, Avrupa birliÄŸinin payı yüzde 16  yı buluyor.
 
TÜRKÄ°YENÄ°N ÖNCELÄ°KLÄ° ALANLARI NELER ?
 
2000’li yılların başında Türkiye öncelikli alanlar olarak 7 alanı belirledi.
 
Bunlar: Ulusal enformasyon ağı, Esnek otomasyon teknolojileri, Hızlı tren teknolojileri, Uzay ve havacılık, Gen mühendisiliÄŸi ve Biyoteknoloji,  Enerji üretiminde çevre dostu teknolojiler ve Ä°leri malzeme teknolojileri ve deprem zararlarının önlenmesi ve afet yönetimi öncelikli çalışma alanlarımız olarak kabul edildi.
 
Bugün itibariyle CumhurbaÅŸkanlığı Bünyesinde yer alan Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Yüksek Kurulunun belirlediÄŸi öncelikli alanlar: Ä°leri fonksiyonel malzeme ve enerjetik, malzeme teknolojileri, motor teknolojileri biyoteknolojik ilaç, nesnelerin interneti, enerji depolama, robotik ve mekatronik,yapay zeka,bilgi güvenliÄŸi, nano teknoloji ve elektronik teknolojiler olarak belirlendi.
 
Bu alanlar içerisinde Enerji, Su, Gıda, Savunma ve Uzay ve SaÄŸlık Sektörü geliÅŸtirmeye açık kuvvetlenebilme potansiyelimizin olduÄŸu alanlar olarak görülüp geliÅŸtirilmeye çalıştığımız ivme kazanmamız gereken alanlar olarak görülmekte.
 
Sözün özü; kağıt üzerinde bu alanları belirlemek kolay, bu alanlarda iÅŸ çıkartmak zor. Umarım zoru baÅŸarırız.
 
 
Müellif: Prof. Dr. Cemil Çelik / Kaynak: Karar-GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.