Sosyal Medya

Çinin kolektif beyin yıkama kampları

Çin’in milyonlarca Müslümanı esaret altında tuttuğu kamplar kollektif beyin yıkama merkezleri ve biyopolitikaların devamı. Halil Turhanlı, Nazilerden Guantanamo’ya kadar gelen bu kirli geçmişin ışığında Pekin’in vahşet merkezlerini analiz ediyor.



Günümüzde Çin’in DoÄŸu Türkistan’da milyonlarca Müslüman Uygur’u toplama kamplarına kapatarak zorla çalıştırması, iÅŸkence yapması, beyin yıkıma yöntemleri uygulaması kampların tarihsel olmaktan çok güncel oldukları gerçeÄŸini ortaya koyuyor ve Giorgio Agamben’in kamplarla ilgili tezlerini büyük ölçüde doÄŸruluyor. 
 
Çin hükümeti ısrarla bu kampların gönüllü eÄŸitim ve çalışma yerleri olduÄŸunu ileri sürse de gerçekte buraların teknolojik olarak son derece geliÅŸmiÅŸ mekanizmalarla fiziksel ve zihinsel denetim uygulanan zulüm mekânları olduÄŸu belgelerle ortaya çıktı. Uluslararası AraÅŸtırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun ( ICIJ ) ulaÅŸtığı belgelerde ideolojik dönüÅŸüm için eÄŸitim adı altında baÅŸvurulan bu politikaların Çin yönetimi tarafından uzun süre üzerinde çalışıldığı ve geliÅŸtirildiÄŸi anlaşılıyor. ( Karar, 26 Kasım 2019 s.7 ). Dış dünyaya “ eÄŸitim merkezleri” olarak tanıtılan kamplardan ancak inancını deÄŸiÅŸtirdiÄŸini ya da ideolojik olarak dönüÅŸtüÄŸünü ve tövbekâr olduÄŸunu beyan edenler çıkabiliyorlar. DiÄŸerleri açısından ölünceye deÄŸin kamplarda kapalı kalma kuvvetli bir ihtimal. Uygur Türklerine uygulanan bu akıl almaz vahÅŸet, kolektif beyin yıkama kamp ve biyopolitika sorununu bir kez daha gündeme getiriyor, bizleri bunlar üzerine düÅŸünmeye zorluyor. 
 
       Batının hukuksal geleneÄŸinin eleÅŸtirisini yapan, alternatif bir siyasetin koÅŸullarını araÅŸtıran Giorgio Agamben günümüzde kamplar üzerine en çok yazan düÅŸünür olarak da biliniyor. Israrla bizlere kampların modern toplumun düzenine ait ve bu düzenin bir parçası olduÄŸunu hatırlatıyor. 
 
       Kamplar küresel ve güncel mekânlar. Agamben bu küresel ve güncel mekânların iki özelliÄŸine dikkat çekiyor. Ä°talyan düÅŸünüre göre kamplar “kutsal hayat”ın üretildiÄŸi ve biyoiktidar tekniklerinin uygulandığı mekânlardır. 11 Eylül 2001 saldırısının ardından “teröre karşı savaÅŸ” adı altında küresel düzeyde yürütülen politikalar kampları yaygınlaÅŸtırdı, giderek kamp uygulamasını bir istisna olmaktan çıkardı. Terörle mücadele gerekçesiyle haklar askıya alınırken kamplar da olaÄŸanlaÅŸtı. Guantanamo istisna halinin tarihinde yeni bir geliÅŸme; daha doÄŸrusu istisnadan olaÄŸana geçiÅŸte bir kilometre taşı; ama ilk deÄŸil. 
 
       Ä°stisna halinin normal bir yönetim halini almasının yirminci yüzyıldaki ilk örneÄŸine Nazi rejiminde rastlanıyor. Hitler 1933 Åžubat’ında iktidara geldiÄŸinde Weimar anayasasının kiÅŸisel özgürlüklerle ilgili bölümlerini askıya alan bir kararname çıkartmış, bu kararname on iki yıl yürürlükte kalmıştı. Bir baÅŸka anlatımla kararnamenin anayasal özgürlükleri askıya almak suretiyle getirdiÄŸi olaÄŸanüstü hal olaÄŸanlaÅŸmış, istisna hali olaÄŸan hukuk düzenine dönüÅŸmüÅŸtü. Ä°stisnanın kural haline getirilmesine çok daha yakın geçmiÅŸten bir örnek ABD’nin 11 Eylül 2001’deki saldırılardan hemen sonra çıkardığı bir kararname ile terörist eylemlere karıştığından kuÅŸkulanan ve ABD yurttaşı olmayan ÅŸüphelilerin süresiz alıkonulmalarına izin verilmesidir. Guantanamo’yu istisnailiÄŸin olaÄŸanlaÅŸtığı bir mekân haline getiren de esas olarak bu kararnamedir. 
 
       Hitler yönetimi altındaki Almanya’da Yahudiler, siyasi tutuklular, romanlar, zihinsel engelliler, marjinal sayılan gruplar yurttaÅŸ olarak sahip oldukları bütün haklar ellerinden alınarak, hukukun dışına çıkarılarak ve salt bedensel varlıklara indirgenerek hukuk düzeninin iÅŸlemediÄŸi kamplara kapatılmış, devletin hukuki varlığının geçerli olmadığı, bir alana sürülmüÅŸlerdi. Egemen iktidar tarafından haklardan yoksun bırakılma, hukuk dışına çıkarılma kamp düzeninin belirleyici özelliÄŸidir. Kamplara kapatılanlar salt bedensel varlıklara indirgenirler, “çıplak hayat”lardan ibarettirler. 
 
 
       Agamben’in de vurguladığı üzere kampların bir diÄŸer özelliÄŸi biyopolitik mekânlar olmalarıdır. Biyopolitika yaÅŸamayı hak eden ve etmeyen ayrımı yapar. Öldürülebilir olanı seçer. Ä°kinci Dünya Savaşı esnasında kurulan toplama kamplarında tutuklular üzerinde deneyler yapılıyor, insanlar orada denek olarak kullanılıyorlardı. Ä°nsanların denek olarak kullanılması kampların biyopolitik mekânlar olduÄŸunu kanıtlarından biridir. 
 
       Agamben’in kamplar hakkındaki yorum ve tezlerinde Muselmann figürünün özel bir yeri vardır. Muselmann Müslüman anlamına geliyor. Ancak neden bu sözcüÄŸün seçildiÄŸi konusunda kesin bir görüÅŸ yok. Kimdir Muselmann?  .Onu kamptaki diÄŸer tutuklulardan farklı kılan nedir?  Kampın en zayıfı, en güçsüzü ve bütün tutuklular arasında en çok ıstırap çekenidir o. Yere eÄŸilerek, bazen diz çökerek yiyecek ararken görüntüsü uzaktan bakıldığında namaz kılan bir Müslüman’a andırdığı için kamptaki diÄŸer tutuklular tarafından bu adla anıldığı ileri sürülüyor.( Bunun sorunlu bir analoji olduÄŸunu belirtmek gerekiyor. Batının önyargıya dayalı Müslüman imgesinden izler taşıyor  ). Biyosiyaset mekanizmaların ürettiÄŸi bir figür. Dışlama mantığının nihai sonucu. Kampın  “kutsal insan”ı  ( homo sacer’i  ). Öldürülebilir olarak ayıklananların en başında o geliyor. Åžiddete olabildiÄŸine açık, Sadece fiziksel varlığa sahip, ama bu da her an sona erebilir; çünkü öldürülebilir bir bedenden ibaret. Ä°nsanlığın dışına sürülmüÅŸ olan Muselmann’ın ıstıraplarını varolan ve konuÅŸulan sözcüklerle dile getirmek mümkün deÄŸildir. Bunu yapabilmek için yeni bir dil gerekir. Muselmann’ın acıları söz konusu olduÄŸunda dil mutlak bir yetersizlik noktasındadır. 
 
       Aidan Forth, Barbed Wire Imperialism  (Dikenli Telli Emperyalizm )  baÅŸlıklı çalışmasında toplama kamplarının on dokuzuncu yüzyılda Ä°ngiltere’nin sömürge politikaları açısından belirleyici bir uygulama olduÄŸunu ileri sürüyor ve birçok örnek sunuyor. 
 
       Viktorya döneminde sömürgelerde kurulan kampları baÅŸlangıç noktası olarak iÅŸaret eden Forth, 1876 – 1903 yılları arasında imparatorluÄŸun çok yönlü kriz yaÅŸadığını hatırlatır. Ekonomik bunalım, askeri baÅŸarısızlıklar, yenilgiler gerek metropolde gerekse sömürgelerde çok ciddi sorunları da beraberinde getirmiÅŸti. Sömürgelerde durum daha kötüydü. Açlık ve salgın hastalıklar kitlesel ölümlere neden oluyordu. Hint yarımadasının emperyal ticaret ağına eklemlenmesi denizaşırıdan gelen her türlü hastalığa da açık hale getirmiÅŸti. Britanya Ä°mparatorluÄŸu on dokuzuncu yüzyıl sonunda Hindistan’daki kampları hastalıkların daha da yayılmasını önlemek, kıtlık ve açlık yüzünden yerlerinden olmuÅŸ on binlerce insana barınabilecekleri yer saÄŸlamak amacıyla kurmuÅŸ; kampları bu çok ciddi sorunlara çare olarak düÅŸünmüÅŸtü. 
 
       Forth’un  “ dikenli telli” imparatorluÄŸun kamplarına gösterdiÄŸi bir baÅŸka örnek yirminci yüzyılın ilk büyük savaşı, çarpışmalarda  “ mekanize ÅŸiddet kullanılmasından önceki son savaÅŸ” olarak nitelenen ve etkisini siviller üzerinde de kapsayıcı biçimde hissettiren 1900’lerin baÅŸlarındaki Anglo-Boer savaşı. Ä°mparatorluk,  Güney Afrika’da yıllarca süren bu savaşın yol açtığı açlık ve salgın hastalıklara karşı da önlem olarak kampları düÅŸünmüÅŸtü.  
 
      Forth’un kitap boyunca vurguladığı üzere, imparatorluÄŸun krizi etkisini en yoÄŸun biçimde kolonilerde duyuruyor, bütün bu sorunların çözümü kolonilerdeki insanları kamplara kapatmayla çözülmeye çalışılıyordu. Ä°lk bakışta kolonilerdeki kamplar birer karantina niteliÄŸinde görünmekle birlikte metropoldeki hapishanelerin de iÅŸlevini görüyorlardı. Güney Afrika’daki kamplarda Afrikalı yerli siyah halkın yanısıra savaÅŸ esiri olarak Avrupa kökenli beyazlar, Boer çiftçiler de bulunuyordu. Hindistan’dakilere ise Müslümanlar ve Hindular kapatılmışlardı. 
 
      Forth’a göre sömürgelerde giderek çoÄŸalan kamplar geç Viktorya döneminde imparatorluÄŸun olaÄŸan yönetim biçimi haline geldiler. Batıda ilk kez on dokuzuncu yüzyıl sonunda Britanya Ä°mparatorluÄŸu’nun inÅŸa ettiÄŸi dikenli telli kamplar sonradan hemen bütün emperyal güçlerce denizaşırı topraklardaki hakimiyet alanlarında yerli halkların muhalefetine ve ayaklanmalarına karşı önlem olarak oluÅŸturuldu. Boer Savaşı’ndan çok kısa bir süre sonra Amerika, Filipinler’de benzer kamplar kurdu. Bu kez kampa kapatılanlar silahlı isyancılara destek olan ya da destek saÄŸlayacağından kuÅŸkulanan kırsaldaki yerli halktı. Bir baÅŸka ifadeyle amaç kırsal alanı boÅŸaltmaktı. 
 
 
Müellif: Halil Turhanlı / Kaynak: Karar-GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.