Makale
'Antikapitalist Müslüman' Yetiştiren Ortam
1 Mayıs 2016 etkinliğine “Antikapitalist Müslümanlar” olarak katılan gençlerin zihni yapısını ve çıkışlarına neden olan atmosferi inceleme, üzerinde konuşma durumundayız.
İslâm’ın tarihi akışı, Peygamber’li dönem uygulamasını irdelemeden önce temel referans olan Kur’ân’ın muradını anlamaya çalışmanın daha isabetli olacağı anlaşılıyor.
İslâm sosyal hayatı, özel, siyaset ve ekonomik alanı kalın çizgilerle birbirinden ayırmaz. Gece ve gündüzün geçiş genişliğinin rahatlığında, akışta parçalı, tekzip eden değerlerin aksine besleyici ve bütüncül bir yapı söz konusudur. Bir başka ifadeyle, İslâm’ın öngördüğü insan tipi ortaya çıkmadan sosyal hayatın yaşanması muhaldir. Kişinin özel ve sosyal yaşamının her boyutunu olduğu gibi iktisadi alanı da helaller ve haramlar belirler.
Hayatın regülatörü olan bu iki kavramın tutucu/koruyucu sınırlarının yanında sınırsız yükselişi teşvik eden takva çağrısı mevcuttur.
İslâm, sınıflı bir toplumu öngörmez. Dünya nimeti için çalışmayı öngörmekle birlikte nimet açısından insanların nasiplerinin farklı farklı olduğunu bunun bir imtihan vesilesi olduğunu belirtir. Bir ömür süresince mal, can ve çeşitli sıkıntılarla müminin imtihan edileceği baştan bildirilir.
Mülkün Allah’a ait oluşu, müminlerin bu bilinçle varlığa yaklaşmaları ve zenginliğin bir sınıf elinde dönüp duran bir güç olmaması, madde iktidarının açmazına işarettir. Sık sık namazın öneminin vurgulanmasının arkasından zekâtın verilmesini emreden ayetlerin ikazı yer alır.
Bedenin ve ruhun temizlenmesi yanında malın da temizlenmesi anlamına gelen zekât, kesin emirle; yoksulun zenginin malı içindeki hakkı olarak bildirilir. Doğal olarak zekât oranı yüzde iki buçukla sınırlı olmayan ürünlere göre yüzde ona kadar yükselen miktar, yoksulun ortaklığı gibi kabul görür. Varlıklı zekâtını verirken, “alacaklı” ya hakkını vermiş olur. Böyle olmadığında, namazla zekât ayrıldığında “Vay o namaz kılanların hâline” sert ikazıyla karşılaşılır.
Zekât, İslâm devletinde Allah’ın emriyle devlet veya onun belirlediği görevliler eliyle mecbur kılındığı namaz ve oruç gibi net, hilafsız bir ibadettir. İşlevi açısından malın putlaşıp iktidar kurmasına engel olucu, yumuşatıcı katkı sağlamasının yanında, hırsın dizginlenmesini, paylaşım duygusunun gelişmesini, sorumluluk duygusunun korunmasını sağlayıcı etkenlerden söz edilebilir. Bencil bir yapıya sahip olan insanın malı yağma tutkusu, hırsla sevmesi kitapta konu edilirse yoksulu desteklemek için birbirlerini teşvik etmedikleri vurgulanır (Ğaşiye 88/17-20). İnsanın malı büyük imtihandır, Kur’ân “Sarp yokuşu aşamadı” vurgusuyla köle azat etmeyen, yoksula ve yetime destek olamayanların hazin durumunu ortaya koyar (Beled 90/10-17).
Kur’ân’da bağlama göre farklı seslenişlerle zenginlik konu ediliyor. Mülkün asıl sahibine vurgu, zekâtın öneminin yanında insanın mala düşkünlüğü ve onu ayartan tuzaklar üzerinde durulduktan sonra örnek cömertlikler konu edilerek teşvik bahsi ile ecirler üzerinde yoğunlaşılır. Açık-gizli, mallarından infak edenlerin ödülleri anlatılır (Bakara 2/274).
Kur’ân ayrıca nasıl tasadduk edileceğinin estetiği üzerinde durur, başa kakma, eziyet etmenin hayırla bağdaşmayacağını bildirir (Bakara 2/264). Yine çarpıcı bir biçimde “Ne zaman hayır yapılır” sorusu sorulmuş gibi bollukta ve darlıkta cevabının verir. (Âl-i İmran 3/134) Nasıl, ne zaman sorularına cevaptan sonra ayette (Furkan 25/67) ne oranda hayır sorusuna cevap verilir. Eli sıkmadan, büsbütün açmadan ifadeleriyle mümine izafi oran bırakarak bir kıvam ortaya konur.
Zekâtın mecburiyeti ve üçüncü bir adresle infazı söz konusudur. İslam devletinde zekât vermeyenin cezası vardır. Müslümanlar İslami olmayan yönetimler altında da zekât vermek zorundadırlar. Diğer yaptırımlarda Allah (cc) kulunu üçüncü bir unsur olmadan karşısına alıyor. Mülkün sahibini tanıtıyor, insanın mala düşkünlüğünden başlayarak zafiyetlerini bildiriyor. Hayır yapanların nasıl bir karşılıkla ödüllendirileceklerine varıncaya kadar bilgilendiriliyor. Ortaya çıkan şudur ki; zekât dışında, olağanüstü dönemlerdeki kimi fetvaların dışında, zengine teşvik, uyarma, yönlendirme haricinde yaptırım söz konusu olamıyor.
Peygamber’li dönem uygulamalarına baktığımızda, ruhsattan azamete değişik yelpazede, paylaşımcı toplum yapısının devlet organizasyonundan ziyade kitap merkezli inanç esaslı oluşuyla tezahür ettiği anlaşılır.
Ticaretin teşvik gördüğü, girişimci ruhun desteklendiği, müdahalesiz serbest pazar anlayışında emeksiz ve risksiz kazanca yer yoktur. İslam, paranın parayı kazandığı faiz sistemi, karaborsa ve tüketici aleyhine oluşan örgütlenmelere meşruiyet tanımaz. Medine uygulamasından Endülüs’e uzanan Hisbe anlayışı bu vasatı korumanın bir gereği olarak ortaya çıkmıştır.
Serbest pazar, ticari serbestliğini aldığınızda İslam liberalizme benzer mi? Toplumsal dayanışmayı, zayıfın korunması yönüyle İslam sosyalizme benzer mi? Zenginliğe zekât dışında, dışarıdan yaptırım uygulanmayışına bakılarak İslam ile kapitalizm benzer denilebilir mi?
Ahmet Mercan
Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiştir.
Henüz yorum yapılmamış.