Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Millet olmuş toplumlar Câhiliyye ve Asabiyye gibi hastalıkları geride bırakır

Millet olmak için hukuk ve adaletin milleti oluşturan tüm bireylere eşit olarak dağıtılması gerekir. Millet kavramı sadece bir kan bağını değil aslında ortak siyasi bir bütünlüğü de ifade eder. Bu yüzden millet olmuş toplumlar Câhiliyye ve Asabiyye gibi hastalıkları geride bırakır. Manevi bir aile olarak kabul edilen milletin hangi ferdi kendisine karşı zulmedilmesine seyirci kalabilir ki? Eğer bir toplum adaleti ve hakkı yalnızca kendisi için talep ediyorsa o, "kabile" toplumundan "millet" olma bilincine geçememiş demektir…



Siyasal ve ideolojik tartışmalara kurban verdiÄŸimiz kavramlarımızdan biri de “Câhiliyye” ve “Asabiyye” kavramlarıdır. Çok fazla ideolojik ve siyasal içerik yüklenerek gerçek anlamlarını kaybetmiÅŸlerdir. Özellikle Seyit Kutup ve KutupçuluÄŸun câhiliyye kavramını ahlaki baÄŸlamından kopararak siyasallaÅŸtırması, ideoloji adına ahlakı unutmamıza ve modern toplumda her yol mübahmış gibi bir anlayışın kök salmasına yol açmıştır. Asabiyye kavramının ise milliyetçilikle karşılanması bir baÅŸka garabettir. Oysa her iki kavram da siyasal olmaktan daha çok ahlakidir.
 
"Cehl" Arapçada bilgisizlik anlamına gelmediÄŸi gibi "Câhiliyye" de modern toplum demek deÄŸildir; aksine Câhiliyye bir davranış biçimidir. Ä°slam gelmeden önceki döneme verilen bir ad olması o dönemde ahlakı savunanlar olmadığı anlamına gelmez.  Zira Ä°slam gelmeden önceki toplumu Batı’nın Orta ÇaÄŸ'ı ötekileÅŸtirdiÄŸi gibi karanlık bir çaÄŸ olarak anlamlandırmak her ÅŸeyden önce Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gibi Haniflere karşı büyük bir haksızlık olacaktır. Ä°slam gelmeden önceki toplum Cahiliyye ise, Ficâr savaÅŸları sonrasında ortaya çıkan anarÅŸi ortamında, can ve mal güvenliÄŸinin saÄŸlanması için kurulan "Hılfu’l-Fudul" cemiyetini nereye koyacaksınız? Zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi için kurulan ve Muhammed aleyhisselamın da bir ara toplantılarına katıldığı bu cemiyet Ä°slam gelmeden önce de toplumda ahlaki ilkeleri savunan insanlar olduÄŸunu göstermez mi? Hayr olanda ÅŸer, ÅŸerr olanda hayr vardır ilkesi gereÄŸi Ä°slam’da toptan bir anı veya zamanı ÅŸeytanlaÅŸtırmak yoktur.
 
"Cehele" fiili Arapçada “alâ” ile birlikte kullanıldığında zorbalık etmek, haksızlık yapmak anlamına gelir. Arap ÅŸairleri arasında da oldukça meÅŸhur bir kullanıma sahiptir. Bu nedenle Ebul-Nasr Farabi El-Türki, “EI-Medinetü'l-Fazıla” adlı kitabında, zorbalığın hükümran olduÄŸu site devletini “zorba site'” manasına gelen “el-medinetü’l-cahile” yani “cahil/zorba site” olarak adlandırmıştır.
 
Buna göre "Câhiliyye" insanların hakkı, adaleti, maruf olanı sırf kendi asabiyyeleri ve hırsları yüzünden terk etmeleri ve haksızlıkta diretmeleri anlamına gelir. "Ebu Cehil" hakkı, doÄŸruyu bildiÄŸi hâlde sırf hırsı ve tarafgirliÄŸi yüzünden hakka gelmeyen adam demektir.
 
Câhiliyye kelimesinin siyasallaÅŸması, Ä°slam’ı ideolojik olarak; sosyalizm, kapitalizm gibi totalci bir sistem gibi okumayı getirdi. Bu da Ä°slam’ı bir din olmaktan daha çok bir siyasal sisteme indirgedi. Ve sonuçta Câhiliyye Ä°slam sistemi dışında kalan tüm beÅŸerî sistemleri ifade eden bir ideolojik kavrama dönüÅŸtü. Bu ise Ä°slam’ı insani deÄŸerlerin tükendiÄŸi, ahlaki içeriÄŸin boÅŸaldığı bir kalıba indirgedi. Oysa Câhiliyye kavramı total bir siyasal sistemi deÄŸil, insanın gündelik hayatındaki deÄŸerden soyutlandığı beÅŸerî, fiziki “maddeperest” yönünü ifade ediyordu. Câhiliyye, ölümün ve ahiretin unutulduÄŸu, deÄŸer ve ölçülerin olmadığı ahlaksız bir hayatın onur ve ÅŸöhret adı altında yüceltilmesi anlamına geliyordu. Cahiliyle, güçlü olana hukukun iÅŸlemediÄŸi, toplumun bazı gruplarının toplumun geri kalanından ayrıcalıklı olduÄŸu bir düzen demekti...
 
Nitekim Kur’ân-ı kerimin Maide süresi ellinci ayeti “Yoksa Cahiliyye devrinin hükmünü mü istiyorlar” ile tam da bunu ifade etmektedir. Peki neydi Câhiliyye hükmü? Ä°mam Mâtûridî’nin aktardığı ÅŸekliyle Ä°bni Abbas’ın rivayet ettiÄŸine göre bu âyet üstün görülen Nâdir kabilesinden biri aÅŸağı tabakadan olan Kureyza kabilesinden birini öldürdüÄŸünde kısas edilmemesinin istendiÄŸi için indirilmiÅŸti. Yani üstün bir kabilenden biri öldürüldüÄŸünde katiline kısas uygulanırken aÅŸağı tabakadan biri öldürüldüÄŸünde kısas hükmü askıya alınıyordu. Ve Kur’ân bu eÅŸitsizliÄŸi talep etmeyi Câhiliyye hükmü olarak adlandırmıştı.
 
Dolayısıyla Câhliyye hak, hukuk ve adalet karşısında zorbalığın egemen olduÄŸu bir davranış biçimini ifade eder. Ä°slam öncesi ve sonrasına ÅŸahit olan Câfer bin Ebî Tâlib’in NecaÅŸi karsısında Câhiliyye tanımı oldukça önemlidir:
 
“Ey hükümdar! Biz Câhiliyye zihniyetine sahip bir kavimdik; putlara tapar, ölü hayvan eti yer, fuhuÅŸ yapardık; akrabalık baÄŸlarına riayet etmez, komÅŸuluk haklarını tanımazdık; güçlü olanlarımız zayıfları ezerdi...” Anlaşılıyor ki Câhiliyye güçlü olanın her ÅŸartta haklı olduÄŸunu savunan ve merhameti olmayan ahlaki bir düÅŸüklüÄŸü ifade ediyordu. Arap ÅŸairi Züheyr bin Sulma'nın ÅŸu sözlerinde olduÄŸu gibi:
 
“Kim bölgesini silahıyla korumazsa, harab olur; Kim de zulmetmezse, zulme uÄŸrar!..”
 
Asabiyye nedir?
 
Åžimdi de anlam kaybına uÄŸrattığımız "Asabiyye" kavramının anlamına kısaca bakalım... Sıklıkla ideolojik olarak “milliyetçilik” ile karşılanan ve böylece sahip olduÄŸu anlamını yitiren “Asabiyye” kavramı da aslında Cahiliyye ile iliÅŸkili bir kavramdır. "Kavm-i taassup" anlamına gelen asabiyet; zorbalık, zulüm, haksızlık, adaletten, sulh ve nizamdan yoksunluk, çapulculuk ve kan davası gibi davranışlar içeriyordu. Çünkü Ä°slam gelmeden önce kabile, bireylerin toplumdaki statüleri açısından belirleyici konumundaydı. Mekke’de KureyÅŸ büyük bir kabile idi. KureyÅŸ’e mensup olmak ayrıcalıklı olma sonucunu doÄŸuruyordu. Yesrib’de ise Evs ve Hazrec önde gelen kabileler idi ve mensuplarına ayrıcalıklar kazandırıyordu. Kabile bünyesinde hürler, kölelikten kurtulmuÅŸ olan mevlalar ile köle ve cariyeler bulunmaktaydı. Kabilenin esas üyesi olan hürler, kurallı olmasa da eÅŸraf ve avam ÅŸeklinde tasnif edilebilir özelliklere sahipti. Åžairler, kâhinler ve zenginler eÅŸraftan kabul edilmekteydi.
 
“Asabiyyet”, Türkçeye “Kabile taassubu” ÅŸeklinde tercüme edilebilir. Asabiyet, Câhiliye döneminin önemli bir karakteridir. Her halükârda “kendi kabile mensubuna yardım etme” esası üzere kuruludur. Cahiliye ÅŸairlerinden Cendeb bin el-Anbâr et-Temimî’ye atfedilen ÅŸu söz bu duyguyu ifade eden en önemli vesikadır: KardeÅŸine ister zalim olsun, ister mazlum olsun yardım et.  Bu yüzden Allah resulü bir hadisinde Asabiyyeti “kiÅŸinin zulümde kavminin yanında yer alması” olarak tanımlamıştır.
 
Risalet dönemi ile birlikte yasaklanan ve eleÅŸtirilen bu anlayış, Câhiliyye döneminde önemli bir boÅŸluÄŸu dolduruyordu. Zira asabiyyet duygusu, âdeta kanunlaÅŸmış özelliÄŸi ile kabile mensuplarını her türlü tecavüze ve saldırıya karşı korumaktaydı. Câhiliyye dönemindeki kabilelerin hayat alanını oluÅŸturan çölde, hayatı düzenleyen, herkesin boyun eÄŸebileceÄŸi ve bireysel hak ve hukuku güvenceye alacak güçlü, merkezî bir yönetim yoktur. Bu yüzden de Câhiliyye döneminde güç ve kuvvet olmaksızın yaÅŸamak mümkün deÄŸil gibidir. Gücü olmayan bir kabile ya da bireyin saygınlığı söz konusu olamamaktadır. Güç varsa ancak o zaman bireyler ve kabileler arası saygı mümkündür.
 
Hazreti Peygamber, kabile toplumunu bir inanç toplumu hâline getirmiÅŸ, Câhiliyye inanç ve hükümlerinin yerine ise ahlak ve adalet ilkesini ikame etmiÅŸtir. Ä°lk Medine vesikasıyla birlikte Müslümanlar yazılı kurallara baÄŸlı anlaÅŸmaları toplumun ana ilkesi hâline getirmeyi baÅŸardılar. Daha sonra da Ä°slam hukukunda ilk mezhep olan HanefiliÄŸin teÅŸekkülüyle birlikte "kanun toplumu" inÅŸa edilmiÅŸtir. Bu yüzden devletin ve yazılı kanunların olduÄŸu toplumlarda bu koruma kabileden kanuna geçer.
 
Kabile toplumlarında haklı haksız davası bir nevi holiganik bir taraftarlık gibi algılanır. Ne olursa olsun hakkın hep kendi taraflarında olduÄŸuna inanır insanlar. Takım tutar gibi hatalı, zalim, zorba da olsa kendi taraflarını asla deÄŸiÅŸtirmezler. Oysa haklıya kendi aleyhimize dahi olsa haklı demek taraftarlıktan çok daha fazla insani ve ahlaki meziyetleri gerektirir. Ä°ÅŸte Ä°slam’ın kazandırdığı en temel ilke budur...
 
Ä°slam kabile toplumundan bir millet var etmiÅŸtir. “Mille” kelimesi bir dine inanan topluluk anlamına da gelir. Bu yüzden Kâmus-u Türkî yazarı Åžemseddin Sâmi, "mille" maddesinin karşısına “Ä°slam milletinden Türk ümmetindenim” diye yazmıştır. Millet olma hangi etnik yapıdan gelirse gelsin, hangi mezhep ve meÅŸrepten olursa olsun ortak bir vatanı paylaÅŸan bireylerin tasada ve sevinçte, refahta ve yoksullukta adaletle birbirlerinin hak ve hukukunu gözetmesi için bir inanç ve iman topluluÄŸu oluÅŸturmaları anlamını ifade eder. Millet, kabilenin yüceltilmesi deÄŸil kabile olmanın ötesine geçme iradesidir.
 
Millet olmak için hukuk ve adaletin milleti oluÅŸturan tüm bireylere eÅŸit olarak dağıtılması gerekir. Millet kavramı sadece bir kan bağını deÄŸil aslında ortak siyasi bir bütünlüÄŸü de ifade eder. Bu yüzden millet olmuÅŸ toplumlar Câhiliyye ve Asabiyye gibi hastalıkları geride bırakır. Manevi bir aile olarak kabul edilen milletin hangi ferdi kendisine karşı zulmedilmesine seyirci kalabilir ki? EÄŸer bir toplum adaleti ve hakkı yalnızca kendisi için talep ediyorsa o, "kabile" toplumundan "millet" olma bilincine geçememiÅŸ demektir..
 
Ä°slam’ın gelmesi kabile toplumundan millete, Câhiliyyeden kanun toplumuna geçiÅŸi saÄŸlamıştır. Ä°slam’ın erken döneminde kanun yapmayı öÄŸreten Hanefi fıkıh geleneÄŸinin oluÅŸumu boÅŸuna deÄŸildir. Bu yüzden Müslüman toplum bir kanun ve ahlak toplumudur.
 
Ä°slam bir kabile toplumundan bir millet var etmiÅŸti. Åžimdi biz o milleti kabile toplumu hâline getirmek için elimizden geleni yapıyoruz!
 
 
Bu köÅŸe yazısı Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı / HÄ°LMÄ° DEMÄ°R

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.