Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

ERIC FATTOR: Dünyada medyanın tek amacı ticari kardır

Günümüzde neredeyse hiçbir özgür medya kuruluşu olmadığına dair tartışabilirim, özellikle de Amerika gibi tarafsızlığa dair hiçbir medya kuruluşu olmayan bir ülkede. ABD’nin tüm medya kuruluşları ticari girişimler olduğu için onların ilk, belki de tek, zorunlulukları kendi ek giderlerini karşılayacak ek gelirler elde etmek ve borsadaki hisse sahiplerinin yatırımlarına değer kazandırmak. Bunun bir sonucu olarak, haberler ve bilgilendirme programları da dahil, tüm programlar geniş kitleleri etkileme ve reklam verecek şirketlere olabildiğince yüklü ücretler sunmaya odaklanmış şekilde yapılıyor.



Kitabınız, kimi medya araçlarının daha önceden Büyük Britanya, günümüzde ise ABD hegemonyasını pekiÅŸtirmek amaçlı kullanılmasıyla ilgili. Fakat modern liberal retorik, medyanın demokrasinin çok gerekli bir aracı olduÄŸunu, düÅŸünme ve ifade etme özgürlüÄŸünün bir temsili olduÄŸunu savunuyor. Sizce medyanın politikadaki rolü bunun tam aksi mi?

Liberal retorik bizlere ifade ve düÅŸünce özgürlüÄŸünün önemli olduÄŸunu söyler, ancak klasik liberalizm hiçbir zaman genel anlamıyla “medya” ve tekil olarak medya platformlarının basın özgürlüÄŸünün temelinde olması gerektiÄŸini iddia etmemiÅŸtir. James Madison veya John Stuart Mill’in radyo, televizyon, internet veya sosyal medyaya dair söyledikleri pek de açık ifadeler deÄŸildir. 18 ve 19. Yüzyılın en etkili medya platformu olan yazılı basının en önemli gereksinimi okuryazarlıktı, ki bu da 19. Yüzyılın sonlarına kadar elde edilebilmiÅŸ bir ÅŸey deÄŸildi. Bu nedenle eski dönem düÅŸünürlerinin bu fikirlerini ortaya sürerken toplumun tümüne dair fikirler ortaya konduÄŸu söylenemeyebilir. Ne zaman ki basın toplumun tümü tarafından kullanılmaya baÅŸlar, iÅŸte o zaman “soylu” iÅŸlevinden ziyade iÅŸlenmiÅŸ düÅŸünceleri iletme, bilgi ve haber verme özelliÄŸine yoÄŸunlaşır. Bunu yaparken de klasik liberalizm, yayın organı olarak resimli gazeteler, tabloid dergiler ve ucuz romanları tasavvur etmiÅŸtir. Radyonun öncüleri, örneÄŸin BBC’nin kurucusu John Reith gibileri, radyoyu kitleleri eÄŸitmek ve pozitif amaçlarla kullanılmak için bir platform olarak görmüÅŸtü. Kısa süre sonra, yalnızca dinleyici sayısını arttırmaya çalışan ve maddi amaçlar güden platformlara karşı dinleyicisini kaybettiÄŸini fark eden BBC popüler müzikler yayınlamaya baÅŸlamıştı. Burada amaç sosyal medya dâhil günümüz medya platformlarının kitlesel politikalara dair önemsiz olduÄŸunu söylemek deÄŸil. Mesela Arap Baharı’nın ilk zamanlarına baktığımızda güçlü fakat kısa ömürlü bir demokrasiye medyanın desteÄŸini görebiliyoruz. Fakat yine de komplo teorileri ve sahte haberlerle dolu son ABD seçimlerine benzer baÅŸka bir ÅŸey bulabilmek oldukça zor. Bu da birçok klasik liberalin özgür basının demokrasiyi, düÅŸünceli ve bilgilendirilmiÅŸ seçmenleri garanti ettiÄŸi düÅŸüncesine iyi bir örnektir.

Sizce hangisi daha önemli: Bir ülkeyi iÅŸgal etmek için oraya ne kadar asker gönderildiÄŸi mi, yoksa o ülkenin yerel televizyon kanallarına ne kadar televizyon ÅŸovunun ihraç edildiÄŸi mi?

Korku ve aÅŸka dair Machiavelli’nin de söylediÄŸi gibi, bir prens ikisine de sahip olmalıdır. Ancak bir gün ikisinden birini seçmesi gerekirse, aÅŸktansa korkuyu seçer. SorduÄŸunuz soru da buna benziyor. Hem askerlere hem de televizyon ÅŸovlarına ihtiyaç var, fakat illa ki birini seçmeniz gerekiyorsa bence askerleri seçmek daha ihtiyatlı bir seçim olacaktır. Yine de ABD hegemonyasının yükseliÅŸi bizlere televizyon ÅŸovlarının da göz ardı edilmemesi gerektiÄŸini gösterdi. SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde ABD de SSCB de askerlere sahipti, hatta SSCB’nin askerleri, tankları ve tüm diÄŸer askeri gücü ABD’den çok daha fazlaydı. Fakat yine de SoÄŸuk SavaÅŸ’ın kaybedenleri onlar oldu, çünkü herhangi bir televizyon ÅŸovları yoktu. Yeniden Machiavelli’ye referans vermek gerekirse, korku ile yönetmek nefret edilmek ve meÅŸruiyeti kaybetme risklerini de beraberinde getirir. Televizyon ÅŸovları ve diÄŸer yumuÅŸak güç unsurları, nefret edilme olasılığını azaltır.

Modern zamanlarda, medyanın sosyal iÅŸlevleri üzerine yapılmış eleÅŸtirel çalışmalarda genel olarak Nazi propaganda makinelerine ve bunların eleÅŸtirilerine yer veriliyor. Fakat sizin kitabınızda, Batılı devletlerin de eÄŸlence sektörünü siyasi amaçlar uÄŸruna kullandığından bahsediliyor. Sizce eÄŸlence sektörünün liberal kullanımı Nazi propagandalarına göre daha üstü kapalı ve hatta görünmez mi, bu konudaki farkların ne olduÄŸunu düÅŸünüyorsunuz?

Ben bunun tamamen doÄŸru olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Nazi propagandası, belli kalıplar içerisindeki bir dizi mesajın kitlelere tekrar tekrar okunması ve kitlenin bu mesajları içselleÅŸtirerek tamamen doÄŸru kabul etmesini amaçlıyordu. Burada Joseph Goebbels’ten bir alıntı yapmanın doÄŸru olacağını düÅŸünüyorum, “EÄŸer yeterince büyük bir yalan uydurur ve bunu tekrar tekrar dile getirirseniz, insanlar bunun doÄŸru olduÄŸuna inanacaklardır.”. Batı medyasında amaç kitlelere belli bir siyasi görüÅŸün propagandasını yapmak deÄŸildir, hatta ben batı medyasının ortaya koyulacak herhangi bir siyasi görüÅŸ barındırdığını bile düÅŸünmüyorum. Batı medyasının siyasete etkisi, muhalifleri tarafsızlaÅŸtırma ve eleÅŸtirel düÅŸünmeyi gündeme getirmesidir. Televizyon ÅŸovları, radyodaki ÅŸarkılar, eÄŸlence parkları, aÅŸk veya suç romanları ve birinin sosyal medyadaki imajı üzerinde ince eleyip sık dokunması, bir kiÅŸiyi çalışmaya motive etmek ve sosyal ya da politik alanda pozitif deÄŸiÅŸimler yapmaya itmek konusunda etkili olabilir. Bu aynı zamanda, daha öncesinde sorunlu statükoyla yetinen pasif bir tüketici olan bu kiÅŸinin deÄŸiÅŸimi demektir. EÄŸer Nazi medyası insanların agresif ve saldırgan bir tavır izlemesi için bir uyarıcı idiyse, Batı medyasının narkoz veya sakinleÅŸtirici etkisi yarattığını söyleyebiliriz. Batılı medya tüketicisi “Evet, dünya eÅŸitsizliklerin olduÄŸu, gücün ve refahın belli ellerde toplandığı bir yer olabilir, ama buna dair kaygılanmadan önce 13 bölüm arka arkaya Desperate Housewives izleyeceÄŸim.” diyebilir.

Kitabınızın son bölümü, ABD’nin 1980’den beri Orta DoÄŸu’ya olan müdahalelerinin Hollywood’da nasıl kahramanlar yarattığına deÄŸiniyor. Sizce, Amerikan medyası 30 seneden uzun süredir ABD kaynaklı yıkıcı iÅŸgaller, askeri darbeler ve katliamlar görmüÅŸ bir Orta DoÄŸulunun aklını çelebilir mi? Batının yumuÅŸak güç araçları, bölgede askeri güç kullanarak yaptığı ÅŸeylerin üzerini örtebilir mi?

Orta DoÄŸu konusuna bakıldığında ABD’nin yumuÅŸak güç unsurlarının askeri gücünün sonuçlarını hükümsüz kıldığı söylemek yanlıştır. IŞİD’in (DAEÅž) yükseliÅŸi, dünyanın birçok bölgesinde sürekli devam eden Amerika karşıtı gösteriler (ki bunlar yalnızca Orta DoÄŸuda deÄŸil, Latin Amerika’da bile gerçekleÅŸiyor) ve anket sonuçları, ABD’nin dış politikasının halk tarafından negatif algılandığını gösteriyor. Yine de eÄŸer ABD’nin yumuÅŸak güç unsurları olmasaydı, bu tablonun daha da kötü olabileceÄŸini belirtmek isterim. EÄŸer ihraç edilmiÅŸ medya olmasaydı ve Orta DoÄŸulu insanlar batının tüketim kültürüne dair bilgilenmiÅŸ olmasaydı, IŞİD ne kadar daha güçlü olurdu? EÄŸer Amerika karşıtı göstericiler çocukken Disney çizgi filmleri izlememiÅŸ, gençliklerinde Amerikan pop starlarını dinlememiÅŸ olsalardı, bu gösteriler daha ne kadar büyük olurdu? Orta DoÄŸulu devletler Amerika ile açıkça iÅŸ birliÄŸi yapar mıydı, bu devletlerde daha mı fazla dengesizlikler görürdük? Tüm bu sorular, bilimsel açıdan bakıldığında neredeyse cevaplaması imkânsız sorular. Fakat yine de düÅŸünüldüÄŸünde Orta DoÄŸulu insanlar son senelerin Amerikan dış politikasından uzaklaÅŸtığı müddetçe bu Amerika karşıtlığının çok daha kötü olacağı kanısına varılabilir. Tüm bunların ötesinde, eÄŸer Trump’ın ilk icraatleri gelecekteki ABD dış politikasının birer erken uyarısıysa, gelecekte Orta DoÄŸu ve birçok diÄŸer bölgede bir kriz yaÅŸanması neredeyse kaçınılmaz olacaktır, bu sayede bizler de ABD’nin yumuÅŸak gücünün sınırlarını görebiliriz.

Neredeyse her ülkede medya, kamuoyunun fikirlerinde belirleyici role sahip. Günümüzce Amerika halkı eÄŸlence programlarının ne derece etkisi altında? BaÄŸlantılara sahip kanallar dışında gerçekten tamamen bağımsız bir medya platformu mevcut mu?

Günümüzde neredeyse hiçbir özgür medya kuruluÅŸu olmadığına dair tartışabilirim, özellikle de Amerika gibi tarafsızlığa dair hiçbir medya kuruluÅŸu olmayan bir ülkede. ABD’nin tüm medya kuruluÅŸları ticari giriÅŸimler olduÄŸu için onların ilk, belki de tek, zorunlulukları kendi ek giderlerini karşılayacak ek gelirler elde etmek ve borsadaki hisse sahiplerinin yatırımlarına deÄŸer kazandırmak. Bunun bir sonucu olarak, haberler ve bilgilendirme programları da dahil, tüm programlar geniÅŸ kitleleri etkileme ve reklam verecek ÅŸirketlere olabildiÄŸince yüklü ücretler sunmaya odaklanmış ÅŸekilde yapılıyor. Haberler ve bilgilendirme programlarındaki problem, genel olarak izleyicilerde merak ya de heyecan uyandırmayan programlar olmaları, bu yüzden kitleleri etkilemek ve eÄŸlendirmek için belli deÄŸiÅŸikliklere maruz kalmaları gerekiyor. Ä°ngilizcede “infotaintment” (eÄŸlendirerek bilgilendirme) kavramını tam da bu durumu açıklamak için kullanıyoruz. EÄŸlendirerek bilgilendiren programların çoÄŸunun teması, kayıp köpek yavruları ya da ünlülerin dedikodusu gibi içi boÅŸ fakat ilgi çekici hikâyeler. Fakat çoÄŸu zaman bu tarz programlar, Ä°ngiliz yazar John Hobson’ın da nitelendirdiÄŸi gibi “aşırı milliyetçilik psikolojisi” amacıyla kullanılıp kitleleri belli bir siyasi görüÅŸe çekme amaçlı da kullanılabiliyor. ABD medyası, 2003 senesinde Irak’ın iÅŸgaline dair kamuoyu desteÄŸini bu yolla toplamıştı, çünkü biliyorlardı ki ABD milliyetçiliÄŸini gündeme getirdiklerinde finansal olarak da kazanç saÄŸlayacaklardı.

Yine de kitabımda da dile getirdiÄŸim gibi, bu yeni bir moda deÄŸil. Hem ABD hem de BirleÅŸik Krallık’taki tabloid basın, gazetelerinin daha ilgi çekici olması için içeriÄŸinin de ilgi çekici olması, büyük manÅŸetlerle verilmesi ve illüstrasyonlarla süslenmesi gerektiÄŸinin farkındaydı. Bu, medyanın dış politika üzerindeki etkisini bile deÄŸiÅŸtirdi. Buna örnek olarak BirleÅŸik Krallık’ın Sudan’ı sömürge olarak iÅŸgalini istemesini Charles Gordon’ı kurtarma amaçlı göstermesi veya Ä°spanyol-Amerikan savaşı zamanında magazin basınının kullanılmasıyla ABD halkının savaÅŸ tansiyonunun düÅŸürülmesi gösterilebilir.

Özgür alan hiç mi yok?

Internet üzerinde göreceli olarak daha özgür alanlar olduÄŸunu düÅŸünüyorum, hem ulaşıma açık hem de Deep Web benzeri alanlarda. Bu alanlar genelde daha küçük ve daha özelleÅŸmiÅŸ kitlelere hitap ediyor, ulaÅŸmak içinse belli bir teknik bilgiye sahip olmak gerekiyor. Gabriella Coleman tarafından “Coding Freedom”da dile getirilmiÅŸ olan ücretsiz yazılım hareketi bunun bir örneÄŸi gibi. Aynı zamanda bazen Twitter’ın devlet, bir ÅŸirket veya bir toplumsal figürün hareketine karşı organize bir baÅŸkaldırı düzenlenmesi için ne denli etkili kullanıldığına da ÅŸaşırıyorum.

Günümüzün egemen medya platformlarındaki Ä°slamofobi retoriÄŸi hakkında ne düÅŸünüyorsunuz? Sizce bu retorik ne kadar süreyle batı dünyasını etkiliyor olacak?

Bence medya Ä°slamofobiyi istediÄŸi sürece gündemde tutabilir. Batı medyası komünist paranoyanın sesini neredeyse 50 yıldır duyurmaktan çekinmiyordu, buna Joseph McCarthy bölümü de dahil ve bu durum ancak Sovyetlerin çöküÅŸüyle bir son buldu. Açıkçası, Ä°slam, Sovyetler gibi bir çöküÅŸe gidecek bir ÅŸey deÄŸil, bu yüzden korkarım ki uzunca bir süre daha medyanın gündeminde Ä°slamofobi olmaya devam edecek.

Snowden’ın NSA hakkında ortaya çıkardığı belgeler sayesinde bir süredir sosyal medyada tartışılan bir konu haline geldi. Sizce yeni sosyal medya platformlarını egemen güçlere karşı kullanmanın bir olanağı var mı?

Ben sosyal medyanın egemen güçlere karşı etkili biçimde kullanılabileceÄŸine inanıyorum, Snowden’ın belgeleri de buna dahil. Bence, 2008 uluslararası ekonomik krizinin etkisi, 21. Yüzyıl statükosuna muhalif birçok sesin ortaya çıkmasıydı. Örnek vermek gerekirse, 2008’den sonra dünyanın birçok yerinde üniversite öÄŸrencileri, okul ücretlerini çok sert bir ÅŸekilde yükselten okullarına karşı ayaklandı. Londra, Ä°ngiltere, Santiago, Åžili, Montreal, Quebec, Berkeley, Kaliforniya gibi birçok yerde öÄŸrenciler bu ayaklanmaları organize etmek, yönetmek, iletiÅŸimde kalmak ve harekete geçmek için sosyal medyayı kullandılar. BaÅŸka bir örnek ise, tabi ki Arap Baharı. Hatta bir keresinde, Mısırlıların Mübarek’i devirmesi “Facebook Devrimi” olarak anılmıştı. Daha güncel olarak ise, birçok vatandaşın ABD genelinde, özellikle de daha fakir kesimlerde, polis ÅŸiddetini kayıt altına almak ve paylaÅŸmak için cep telefonlarını kullandığını gördük. Birçok “Black Lives Matter” hareketi liderinin de söylediÄŸi gibi Twitter ve Instagram bu hareketi organize etmek için çok önemli araçlardı. Bu protestoların çoÄŸunun amaçlarına ulaÅŸmakta baÅŸarısız olduÄŸu söylenebilir, ama daha da önemli olan ÅŸey, tüm bunların ilk etapta gerçekleÅŸebilmiÅŸ olmasıdır. Kısa bir süre için de olsa dünyadaki egemen güç yapısı sallantıya girmiÅŸ, ve tüm bunlar geliÅŸtiricilerinin bile tahmin edemeyeceÄŸi biçimde kullanılan sosyal medya siteleri sayesinde gerçekleÅŸmiÅŸti. Edward Snowden’ın ortaya çıkardığı belgeler de dünyanın en güçlü devletlerinin bu sosyal medya yapılanmalarına karşı harcadıkları çabaları gösterir nitelikte. Görülüyor ki onlar insanların bu sayede neler yapabileceÄŸinden ve bu araçları kullanarak neler elde edebileceÄŸinden korkuyorlar.

Kitabınız 19. Ve 20. Yüzyıl dönemlerini kapsıyor. Bize modern çaÄŸ öncesinde kullanılan bazı geleneksel medya platformları hakkında neler söylemek istersiniz? EÄŸlence-siyaset etkileri daha önceden nasıldı?

Modern çaÄŸ öncesinde, kitleleri eÄŸlendirmeye yönelik hareketlere verilebilecek en doÄŸru örnek performans sanatlarıydı. Avrupa kiliseleri bazı ahlak piyesleri sergiler, kendilerine inanan insanların hayatlarını daha da ahlaklılaÅŸtırmaya çalışırlardı. Shakespeare’in oyunları ise hem eÄŸitici hem de eÄŸlendiriciydi. DeÄŸerler, tolerans ve yurtseverlik (özellikle Henry V gibi oyunlarını düÅŸündüÄŸümüzde) gibi önemli kavramlara da yer veriliyordu. Tabi ki eski dünyada Kolezyum’daki gladyatör oyunları gibi bazı klasik örnekler vardı. Bu oyunlar kitleleri sarhoÅŸ edercesine eÄŸlendiriyordu ve aynı zamanda Roma’yı dev bir güç yapan ÅŸeylerin bir kutlaması niteliÄŸindeydi. Bunlar güç, fiziksel marifetler ve rakibi yenmeye yönelik yapılan kurnazlıklardı. Hatta Ä°lyada ve Odessa gibi zamanında halk ozanları tarafından söylenmiÅŸ, epik antik çaÄŸ örneklerinde bile bunlar görülebilir. Bu söyleyiÅŸler yalnızca eÄŸlendirici deÄŸil aynı zamanda Antik Yunan’da kahramanlığın anahtar noktalarını da öne sürer nitelikteydi. Biliyoruz ki bu metinler daha sonra birçok Yunan ve Romalı siyasi lideri etkiledi, Büyük Ä°skender de bunlardan biriydi. Hatta Büyük Ä°skender’in Ä°lyada’nın bir kopyasını yanında daima taşıdığı rivayet edilir.

Bu kitaptan sonraki hedefiniz ne olacak? Günümüzde medya-istihbarat ve medya-ekonomi iliÅŸkilerine dair çalışılması gereken alanlar neler?

1968 Paris Baharı’nın önemli figürlerinden, Fransız düÅŸünür ve aktivist Guy Debord’un çalışmalarıyla ilgileniyorum. Debord “Gösteri Toplumu” fikrini ortaya koyarak insanların birbirleriyle etkileÅŸime geçiÅŸini deÄŸiÅŸtirmiÅŸ birisi. Kısacası, kitlesel medya araçlarının ortaya çıkışı ve tüketici kapitalizminin geliÅŸiyle insan, kendine özgün bir benlik aramaktan ziyade dergiler ve televizyonlarda gördüÄŸü insan figürünü benimsemeye yatkın bir hale geldi. Ben de özel olarak gösteri toplumunun 21. Yüzyılda ne denli deÄŸiÅŸtiÄŸiyle ilgileniyorum ve bu kavram ile IŞİD gibi kendilerini sosyal medya aracılığıyla tanıtan, günümüzde karşıt görüÅŸ olan herkesin dışlandığı bir medya ortamında ayakta kalmanın belki de tek yolunu bulabilmiÅŸ grupların yükseliÅŸini nasıl açıklayabileceÄŸini düÅŸünüyorum. Bu, büyük ve güçlü medya dünyasının sistemine bulaÅŸmış küçük bir virüs gibi ve ABD bu durumun kendisini tümden imha edeceÄŸinden korkuyor. Buna raÄŸmen bu konuyu, tüm sistemini kapatmadan çözebilmenin yolunu bilmiyor.

CÄ°NS DERGÄ°

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.