Sosyal Medya

'Erdoğan üst aklın sinirlerini bozdu'

Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı, ülkemizin önemli akademisyen ve fikir adamlarından biri. Felsefe tarihi, biyoloji felsefesi, dilbilim, siyaset felsefesi, savaş felsefesi gibi alanlarda çok sayıda kitap yazdı, makale yayınladı. Anadolu ve İslam kültürüne vurgu yapmaktan asla vazgeçmeyen Teoman Hoca, İngiliz-Yahudi ittifakının yönlendirdiğini söylediği Batı medeniyetinin Türk milleti üzerindeki emellerine dair her fırsatta toplumu uyardı. Biz de hem Batı, hem de Türk-İslam medeniyetinin kodlarını en iyi bilen isimlerden olan Teoman Duralı ile Gerçek Hayat, içinden geçtiğimiz sürecin köklerini, 15 Temmuz’u ve bundan sonra bizi nelerin beklediğini konuştu



OlaÄŸanüstü günlerden geçiyoruz. Bir yanda terör örgütleri peÅŸ peÅŸe eylemler gerçekleÅŸtiriyor, ÅŸehirlerde canlı bombalar patlıyor, öte yanda 15 Temmuz’u yaÅŸadık. Tüm bunlar birbirinden bağımsız olaylar mı sizce?

Çok daha geniÅŸ çaplı bir tasarının parçaları bunlar, beklenmedik bir olay deÄŸil. Ä°ngiliz-Yahudi ittifakının kurduÄŸu üst akıl ve onun yarattığı çaÄŸdaÅŸ medeniyet, öteden beri Türk’ten kurtulma çabasında. Çünkü Türk, onlara rakip olabilecek bir medeniyetin sürükleyicisi, güdücüsü, taşıyıcısı olmuÅŸ; çöktükten sonra da yine onu canlandırmaya aday tek millet olmuÅŸtur. O bakımdan bizden kurtulmanın yolunu aramışlardır. Ne zaman fırsat bulmuÅŸlarsa, kendi yönlendirmelerinden çıktığımızda bizi yok etmeye çalışmışlardır. Onlar kendi yollarında giderken arıza çıkardığınızda, mızıkçılık ettiÄŸinizde hemen harekete geçerler.

İlk kez mi arıza çıkarıyoruz?

Ä°lk deÄŸil ama bugünkü kadar, Recep Tayyip Bey’in önderliÄŸindeki kadar olmadı Cumhuriyet dönemi boyunca. Dolayısıyla böyle sert bir tedbirler düşünmediler. Ama yine de ufak tefek arızalar olmuÅŸtur. Åžimdi aklıma gelen, Adnan Menderes’in o zamanki Sovyetler BirliÄŸi’ne yönelmesinin, rayları deÄŸiÅŸtirmeye kalmasının arkasından 27 Mayıs geldi. Galiba Temmuz ayında mı ne gidecekti Moskova’ya. Görüşme gerçekleÅŸmeden darbe geldi. O darbeye çok çeÅŸitli bahaneler uyduruldu. Dine dönüşü önleme, 6-7 Eylül olaylarının öcü… Hiçbirisi bana inandırıcı gelmedi. Onlar da olabilir tabi, bilhassa dini duyarlılığın artması. Ama asıl sebep siyaset deÄŸiÅŸikliÄŸi, Rusya’ya doÄŸru bir yönelme eÄŸiliminin gösterilmesi. O günkü mızıkçılık, bugüne oranla çok düşük, hiçbir ÅŸekilde karşılaÅŸtıramayız.

Peki bugünkü sapma nedir?

ErdoÄŸan’ın söz dinlememesi. Ä°ngiliz-Yahudi dünyasının buyruklarına kulak asmıyor. Sultan Abdülhamid Han’dan bu yana gördüğümüz en milli devlet adamı. Bir kere, Ä°slam dünyasıyla yeniden yakın iliÅŸkiler kurdu, bu çok büyük bir kabahat! Ondan sonra Müslüman özümüzün hatırlanması var. Karşımızdakiler olaÄŸanüstü derecede akıllı adamlar. Bir taÅŸla birkaç kuÅŸu vuruyorlar. 60’lı-70’li yıllardaki, özellikle 60’ların ikinci yarısında komünizm bizde çok yükselmeye baÅŸladı, baya o yöne doÄŸru bir gidiÅŸ vardı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa komünist bir partiye izin verildi. Meclise 10-15 milletvekili soktular o vakit. Ne oldu? Amerika hemen bu komünist hareketi bastırmak üzere komünist görünümlü adamlar soktu Türkiye’ye, “Çin komünizmi” tercih eden. Åžimdi hiçbir ilgimiz iliÅŸimiz yok. Adama haritada Çin’i göster desen gösteremezdi eminim buna. Ne olduÄŸunu dahi bilmediÄŸimiz bir Maoculuk fikri oluÅŸmaya baÅŸladı. Bayram deÄŸil seyran deÄŸil, eniÅŸtem beni niye öptü! Bu ÅŸekilde bir bölünme yaratarak komünizmin yolunu kestiler. Öbür taraftan ülkücüler de bölündüler. Tamamen Rusya’ya odaklıydılar ve komünistlere olan düşmanlıklarıyla Rusya husumetleri birleÅŸikti, onların da kafası karıştı. “Bu komünizm sadece Rusya’ya mahsus bir ÅŸey deÄŸil, Rus yayılmacılığının, emperyalizmin aleti deÄŸil, o halde biz daha nesnel bakalım” diyenler çok azdı. Böylece milliyetçiler bölünmeye baÅŸladı. Bu bölünmenin en bariz görünümü Müslüman milliyetçilerle Müslümanlığı reddeden milliyetçilik arasında oldu.

Åžimdi de Müslümanları bölüyorlar öyleyse…

Evet, özellikle 2005’ten bu yana çok yoÄŸun bir ÅŸekilde iÅŸlenen program o günkü programdır. Bu tabi öbüründen çok daha önemli, çok daha ciddi sonuçlar yaratmaya yönelik. Çünkü özümüz Müslümanlık, tarihi müktesebatımız Müslümanlıktır. Bu Müslüman kitle bölündü, birbirine düşürüldü. Bu müthiÅŸ bir hadisedir. O günün tecrübesinden hareketle aÄŸababalar, üst akıl bunu planlıyordu. Niye durduk yere Gülen’i Amerika’ya götürdüler? Adam kendiliÄŸinden gitmedi, belli bir program çerçevesinde bunu Amerika’ya gönderdiler. Önceleri milli bir yapıdaydı cemaat, 80’lerde Türkiye sola kayıyordu, bunu önlemenin yolu olarak Ä°slam’ı öne çıkarma fikrinin bir ürünüydü. Amerika’nın da o günlerde Rusya’yı bitirmeye yönelik bir “yeÅŸil kuÅŸak” siyaseti vardı; Amerika “Peki” demeden sen böyle bir cemaat tasarısını gündeme sokamazsın. Zaten darbelerin arkasında hep o vardır. 15 Temmuz’da olduÄŸu gibi. ABD, Ä°ngiliz-Yahudi üst aklının merkezidir; Ä°ngiliz ile Yahudi’nin çocuÄŸudur, baÅŸka bir ÅŸey olarak görmemek lazım.

Önceki darbeleri baÅŸarıyla gerçekleÅŸtiren bu yapıyı 15 Temmuz’da baÅŸarısız kılan neydi?

Bizim mafya jargonunda babaya hizmet eden, haracını toplayan adamlara “ayakçı” derler. TetiÄŸi çeken Gülen örgütünün ayakçıları bizdik. Bizim de kafamız bu iÅŸlere basmıyordu ama yukardakiler bunu iyi hesaplayamadı. Hesaplasalardı belki ayakçılığı da kendileri yaparlardı. Bunu beceremediler, orada falso verdiler, çünkü bu iÅŸler çok matematiksel yürür. Matematik yürütmenin de baÅŸta gelen ÅŸartı bellidir, b planı olacak, c planı olacak. Bizde hiçbir iÅŸ seçenekle, planla yürümüyor. Bir tek tasarı ortaya konuyor. Bunu büyük bir ihtimalle ayakçılarına verdiler. Belki kendileri b planı yapmıştır ama bizimkiler görmediler ya da anlamadılar. Ve paniÄŸe kapıldılar. “Haber alındı, açığa çıktık” söylentisi yayılınca sabahın 3’ünde yapılması planlanan giriÅŸim akÅŸam 9’da baÅŸladı. En büyük ahmaklık oydu, hiçbir darbeyi 9’da 10’da yapamazsın. Öte yandan, siyasi kadro çok tutarlı davrandı, dik durdu. BaÅŸta CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve BaÅŸbakan Yıldırım çok takdire ÅŸayan bir duruÅŸ sergilediler. Ufak bir falsoları olsaydı halkımız o yiÄŸitliÄŸi gösteremezdi. At binicisine göre kiÅŸner. Halkın büyük bir dirayeti söz konusu oldu ama kendisine önderlik, rehberlik eden kiÅŸilere bakarak gösterdiler o duruÅŸu. Orada halk en ufak bir tereddüt görseydi iÅŸ bitmiÅŸti. Halkı ve önderi eÅŸit ÅŸekilde takdir etmek lazım. Bu olaÄŸanüstü bir olaydır. Ama yeniden söyleyeyim, öbürleri taktik hatalarda bulunmasalardı böyle ucuz kurtulur muyduk bilmiyorum. Yani hükümetin ve halkın gösterdiÄŸi dirayete raÄŸmen taktiksel olarak hata yapmasalardı çok büyük felaketler çıkacaktı.

Halkımızı o gece sokağa döken ana etken siyasi iradeydi evet ama onca kahramanlığın özünde ne vardı sizce?

Türk’ün en önemli özelliÄŸi asker millet oluÅŸudur. Hunlardan beri belki de çok az toplumda gördüğümüz bir olay bu. Askerlikten baÅŸka bir meÅŸgalen yok. Evet marangozun var, aşçın var, hekimin var, o var, bu var ama bunların hepsi özde askerdir. Askerlik bizde eklenmiÅŸ bir ÅŸey deÄŸil, öbür meslekler eklenmiÅŸtir. Sivil toplumda, mesela Ä°ngilizlerde askerlik bir eklemedir. O kadar ki Ä°ngiliz kumandanların zaman zaman, Napolyon savaÅŸlarında mesela, sivil elbiseyle geldikleri görülür. Zafer kazanmada önemli bir etkisi yok. Ä°ngilizler kadar savaÅŸ kazanmış ikinci bir milleti gösteremeyiz. Ama özünde sivillerdir, bizse özde askeriz. Ama bunu görmüyoruz. Yani bilincinde deÄŸiliz, bilinçsizce yürütüyoruz. Osmanlı’da üst rütbeli memurlar paÅŸadır mesela, cepheye gitsin gitmesin. Åžimdi bunu onlar görüyor, biliyorlar. Gücümüzü buradan aldığımızı biliyorlar. Onun için benim karşı çıktığım, milletimizin dinden ve askerlikten uzaklaÅŸtırılmasıdır.

Sözünü ettiğiniz ittifak bu tasarıyı hangi araçlarla hayata geçirdi?

Lozan’a dönelim. 1922’den itibaren Türk’ü bertaraf edemeyeceÄŸini gören Ä°ngiliz-Yahudi üst aklı, bizi evcilleÅŸtirme yoluna gitmiÅŸtir. Nedir bu? Birincisi Ä°slam’dan uzaklaÅŸtırma, Ä°kincisi sivilleÅŸtirme. Dinden uzaklaÅŸtırılmanın tabiri laiklik, askerlikten uzaklaÅŸtırılmanın tabiri ise sivilliktir. Bu bitirir milleti, çözer. Bu iki yoldan yürüdüler ve böyle nesiller yetiÅŸtirdiler. Cumhuriyet’e geçiÅŸ döneminde yoÄŸun bir biçimde sivilleÅŸtirme ve laikleÅŸtirme ışınlarına tabi tutulduk. Bu iki unsurun tehlike altında görülmesi, laiklik ve sivilleÅŸtirme unsurlarının tehlike altına girmesi onları müthiÅŸ korkuttu ve harekete geçirdi. Sonuçta baktılar ki Türk milleti laikleÅŸtirme olayını benimsemiyor. 80 yıldır uyguladıkları bu iÅŸlem tutmadı.

Tutmadığı nasıl anlaşıldı hocam?

Ä°slam’a vurgu yapan iki parti, Milli Selamet Partisi (ve devamı olan partiler) ile daha sonra gelen AK Parti sayesinde. “Aha!” dediler, “Bitiremedik biz bu iÅŸi”. Daha sonra Ä°slam’a doÄŸrudan karşı çıkmayıp, Ä°slam’ı kendilerine göre yoÄŸurmaya yöneldiler. Ve bu Gülencileri icat ettiler. Onlar tarafından ben ÅŸu soruya muhatap oldum: “Bize Protestanlığı anlatsanıza!” Niye? Çünkü bir kere Hristiyanlığı bitiren Protestanlıktır. Sevelim sevmeyelim ama ÅŸu bir gerçek: Hristiyanlık doÄŸru düzgün bir dindir. Bin yıldır savaÅŸtık, el hak rakibimizi, düşmanımızı takdir edelim. Ve Hristiyanlık denildiÄŸi zaman benim ilk aklıma gelen Katolikliktir. Ortodoks tarafını Ruslar dışında biz ele geçirmiÅŸiz, asıl Hristiyanlığı dünya çapında Katolikler temsil etmiÅŸtir. Protestanlık nedir? KatolikliÄŸi durdurma, dini çökertme hadisesidir. Yani Protestanlık, KatolikliÄŸe karşı bir Fetullah Gülen hareketidir.

Katolikliği neden istemiyorlar? Ve daha önemlisi kim istemiyor?

Çünkü siz dindarsanız, hangi dine mensup olursanız olun sömürüye karşı gelirsiniz. Ä°ngiliz-Yahudi medeniyetinin özünü teÅŸkil eden bir sömürü ideolojisidir. Sermayeciliktir. Bu soruya da çok muhatap oldum. Biz Müslümanlar olarak çaÄŸdaÅŸ hayatı sürdürebilir miyiz? Bize uyar mı? Uymaz, çünkü dinin özü sömürüye karşı durmaktır. Bütün ibadetlerimiz sömürüyle savaÅŸmaya karşı birer talimdir. Dünyada en zor ÅŸey bir insanın sırat-ı müstakimden yürümesidir. Kötüye kullanmanın, sömürünün çekiciliÄŸine karşı durmak kolay bir iÅŸ deÄŸildir. MüthiÅŸ bir ÅŸeydir. Din bizi karşı koymaya iter. Neye karşı koymaya? Günah saymaya. Günah olan nedir? BaÅŸka insanları ezmek, hırsızlık, dolandırıcılık, intikam, rant, zina, kumar… Ama esas olan hayatı alın teriyle, emekle inÅŸa etmektir. Hazreti Ä°sa, “Zengin adamın cennete girmesi, devenin iÄŸne deliÄŸinden geçmesinden zordur” demiÅŸtir. Benzer sözleri Peygamber Efendimiz de dile getirmiÅŸtir.

Menderes’e yönelik darbenin Rusya’yla yakınlaÅŸmanın neticesi olduÄŸunu söylediniz. Bugün de Rusya ile yakınlaÅŸma hamlelerimiz var. Bunu Batı’ya karşı bir tepki olarak mı yapıyoruz?

Buna mecburuz. Yani Rusya’yı sevdiÄŸimiz için yaptığımızı sanmıyorum. CumhurbaÅŸkanı’nın aklından geçenleri bilemiyorum ama mantıkça bunu yapmak zorundayız. Bir denge kurmak zorundayız, bir yerlerden destek almak zorundayız. Sözüm ona müttefikimizin bize kazık attığı çok aÅŸikâr, çok ortada bir ÅŸey bu. Daha önceden bunu sezmiÅŸ olacak ki CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan bir ara ima ediyordu, Åžangay BeÅŸlisi’ne girelim diye. Hatta bir fotoÄŸraf vardı, Putin ile yan yana duruyordu, bir iki yıl önce, Putin böyle mahcup bir ÅŸekilde gülümsüyor, ne diyeceÄŸini bilemiyor. Yukarı tükürse bıyık, aÅŸağıya tükürse sakal. Gelin alalım sizi Åžangay BeÅŸlisi’ne demeye cesaret edemiyor. O da korkuyor Amerika’dan. Amerika ipi bir çekerse Rusya boÄŸulur gider, ilmik gibi boÄŸazında.

Rusya da ABD karşısında güçlü bir ülke değil yani?

Kimse Amerika’nın karşısında güçlü deÄŸil, öyle olsa Çin çoktan ipleri koparır giderdi.

Halkın 15 Temmuz’da CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın dirayeti sayesinde ÅŸahlandığını söylediniz. Lider merkezli bir toplum muyuz biz? EÄŸer öyleyse, ErdoÄŸan’dan sonra onun gibi bir lider daha çıkarabilecek miyiz?

Çıkarıp çıkaramayacağımızı bilmiyorum ama ÅŸu anda Recep Tayyip Bey olmasa darmadağınız. Daha önce böyle bir ÅŸey yaÅŸamadık. Mustafa Kemal’den bu yana önderimiz olmadı. Ä°smet PaÅŸa dönemini bir tarafa bırakalım. Ä°nönü de bir önder pozisyonundaydı ama dünyanın ÅŸartları farklıydı o günlerde. Kıtlık ve savaÅŸ yılları olduÄŸu için millet ister istemez bir arada duruyordu. Ondan sonra Ä°smet PaÅŸa hemen aÅŸağıya indi zaten, Menderes-Bayar ikilisi geldi. Onların döneminde Türkiye büyük bir kalkınma hamlesine giriÅŸti. Ve dağılmaya vakit bulamadılar. Orada bir öndere ihtiyaç yoktu. Yol belliydi ancak o dönem de sonunda, 57’den itibaren dağılma belirtileri göstermeye baÅŸladı. Ve o dağılma belirtileriyle birlikte Demokrat Parti sandığa gitti, sendeledi. 60’da da darbe geldi. Belki darbe gelmeseydi bir önderlik örneÄŸi gösterilebilirdi Menderes. Çünkü 50’lerde yaÅŸadıklarımızın tecrübesine sahip deÄŸildik, öğreniyorduk. Bugünkü iktidarın büyük önceliÄŸi geçmiÅŸin tecrübeleridir. Darbe giriÅŸimiyle ilk kez 15 Temmuz’da karşılaşılmadı. Tüm o denemelerin atlatılması geçmiÅŸ tecrübelere dayanıyor. Gerek Demokrat Parti, gerekse 60 sonrasındaki olaylar, darbeler, iktidarlar Demirel, Erbakan, Özal dönemi vesaire, çok önemli tecrübeleri beraberinde getirdi.

Bundan sonrası için ne öngörüyorsunuz, 15 Temmuz’daki baÅŸarısızlıklarından sonra ErdoÄŸan’ı devirmeye çalışacaklar mıdır yine?

Bunu muhakkak yeniden deneyecekler ama bu kadar tecrübeden sonra CumhurbaÅŸkanı’nın, BaÅŸbakan’ın kolay bir ÅŸekilde faka basacaklarını sanmıyorum. Son tavırları zaten bilgeleÅŸtiklerini gösteriyor. Muhalefet partileriyle birlikte verdikleri görüntüler… Yalnız bir konu çok dikkatimi çekiyor ve ben bunu büyük bir hata olarak görüyorum. Askeriyeyi küçültmemek lazım.

Küçültmekten kastınız nedir?

Askeri liselerin kapatılmaması lazım, askerlik herhangi bir mesleğe benzemez. Asker değilim ama çok yakından ilgili olduğum için söylüyorum. Benim üzerinde en çok çalıştığım konu savaş felsefesi ve savaş/strateji tarihi. Askerlik bir alışma meselesidir. Bize çok mantıksız gelirdi. Yat-kalk, rahat-hazır ol vesaire, ne lüzumu var derdik. Ama böylece biçim birliğine sahip oluyorsun. Biçim birliği olmayan bir topluluk savaşamaz, mümkün değil. Çeşitli muharebeler tarihte bize bunu göstermiştir. Bu biçim birliğini çok sıkı bir talimle elde ediyorsun, küçük yaştan itibaren. Yani ben liseyi bitirdim, askeri üniversiteye girdim, hadi bana askerlik sanatını öğret diyemezsin.

Eninde sonunda varlığımızı korumamız için en büyük dayanağımız askerlik olacak diyorsunuz. Diplomasi ve siyaset de askerlik kadar önemli değil mi?

Onlar da var tabi, biz Patoganya’da yaÅŸamıyoruz. Tarihimizi, daha önce konuÅŸtuklarımızı bir tarafa bırakalım. Konumumuz, bulunduÄŸumuz yer itibariyle her an savaÅŸmaya hazır olmalıyız. Kanada’da, Yeni Zelenda’da filan bulunsak ne güzel! Ama öyle deÄŸil, her taraftan sıkıştırılıyoruz. Birinci derecede üstümüzde Demokles’in kılıcı gibi duran Ä°ngiliz-Yahudi ittifakıdır ve biz bunu hep gözden kaçırıyoruz. Bunun bilincine hiç varamadık, hep es geçtik. Ve bugün hâlâ bakışımız o dünyanın merkezlerinedir. Londra, New York, Washington’adır. Hatta bir kısmımız Tel Aviv’e bakar. Bu sebeple savaÅŸa hep hazır olmamız gerekiyor. Dünyada en zor iÅŸ de savaÅŸmaktır. Öldürüyorsun ve ölüyorsun. Tercih sana ait, ikisi de birbirinden zor iÅŸler. Ve ikisi de iki ÅŸeyi gerektirir: Dini ve askerlik talim terbiyesini. Dinin yoksa askerlik yapma, hiçbir iÅŸe yaramaz. İçin boÅŸtur. Onun için ben hep ÅŸunu savunmuÅŸumdur; Ä°mam Hatip ile harp okulu birleÅŸtirilmeli. Bunun için benimle çok dalga geçtiler ama din iç disiplini, askerlik ise dış disiplinini veriyor, ikisi birbirinden kopuk oldu mu yürümüyor. Sadece iç disiplinine sahip kalan yayılıp kalıyor. Sadece dış disiplinine sahip olup da içi boÅŸ kalan da ateÅŸ hattına geldiÄŸinde iflas ediyor.

kaynak: Gerçek Hayat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.