Sosyal Medya

Makale

Prangalar Sardı Dört Bir Yanımı?

Bu uzun hayat maratonunda kendi hazırlıklarımızı kaygı, iman ve dava üzerinden yapmalıyız ki yarı yolda nefessiz kalmayalım?

Ä°nsan, içine doÄŸduÄŸu kültür evreni tarafından tanımlanır, betimlenir ve biçimlenir. Kültür, hep bir hakikat arayışının tezahürü olarak öne çıkartılsa da beÅŸeri boyutu ile öne çıkar. Ä°ÅŸte bu beÅŸeri boyut süreç içinde yetersizliÄŸini aÅŸikâr kılar. Ve pranga olarak varlığını idame eder.

Ä°nsan, hayret ve kaygı üzerinden kendi arayışını temellendirir. Bu arayış, beraberinde bir sorgulamayı taşır. Ä°ÅŸte bu sorgulama, içine doÄŸduÄŸu kültür evrenine dair sorular sordurmaya baÅŸlar. Sorular üzerine yeni bir düÅŸünce zemini arayışı kendini dikte ettirir. Yeni düÅŸünce zemini ise soruların farklı cevaplarını üretme konusunda elveriÅŸli bir yapı arz eder. Ancak yeni düÅŸünce zemininde kendine has zorlukları bulunmaktadır. Ä°ÅŸte bu zorluÄŸu gören kiÅŸi, eÄŸer yeterli düzeyde bir hayret ve kaygıyı taşıyamıyorsa eskiye özlemi ve teslimiyeti öne çıkartır. Böylece geri dönüÅŸ bir bağımlılık olarak tezahür eder.

Hepimiz, içine doÄŸduÄŸumuz ailenin temel özelliklerini taşımaya eÄŸilimli oluruz. Bu eÄŸilim, bizim diÄŸerleri ile olan iliÅŸkimizin niteliÄŸini ve niceliÄŸini de iÅŸaret eder. Ancak bu eÄŸilim, bizi çoÄŸu zaman daha iyiye, doÄŸruya ve güzele doÄŸru adımlar atmaya engel bir durumu da içerir.

Ä°nsan, geçmiÅŸten tevarüs ettiÄŸi kültürü alır, benimser ve uygular, çoÄŸu zaman ise; sadece uyar, benimsemeye dair bir yaklaşımı geliÅŸtirmeden… Burada körü körüne bir yaklaşım kendini ele vermektedir. Bu körü körüne yaklaşım ise kiÅŸiyi, düÅŸünmekten alıkoyduÄŸu gibi kendini geliÅŸtirmekten ve olan biteni saÄŸlıklı bir ÅŸekilde algılamasına da engel teÅŸkil eder. Bu durum ciddi bir kiÅŸilik sorunu haline dönüÅŸebilir. Özellikle aile baskısı güçlü olan bireyler, kendi olma hayalleri ile ailenin olmasını istediÄŸi ÅŸey arasındaki derin çatışma yüzünden saÄŸlıklı bir muhakeme kurmada zorlanabilir. Kendisinin yapmak istediÄŸi ÅŸey ile kendisinden beklentisi olan ailenin yapmasını istediÄŸi ÅŸey arasında sıkışıp kalabilir. Bu da kiÅŸiyi ciddi bir ÅŸekilde zorlar.

Ä°nsan, öÄŸrenerek ve eÄŸitilerek yeni duygulara, yeni beklentilere, yeni arayışlara, yeni yönlere eÄŸilim gösterebilir. Ama içinde olduÄŸu kültür evreninden farklı arayışlar, sorunlu bir olgunun ve derin bir çatışmanın temelini inÅŸa eder. Bu çatışmaya dayanacak irade ve hayret ile kaygıyı taşıyamayanlar, kendileri olmaktan vazgeçip, kendilerinden beklenen ÅŸeye ram olmaya istekli olurlar. Bu da bireysel veya toplumsal yenilenmenin önündeki en önemli engellerden biri olarak önümüzde duracaktır.

Ä°nsan konfor sahibidir. Konforunun bozulmasını pek istemez! Daha büyük bir konfora ulaÅŸma dürtüsü yoksa yerinden kımıldamaz! Bu yüzden kendisine yeni ve daha büyük bir konfor sahibi olacağı sözü üzerine harekete geçebilir. Bu duyguyu temel alan, sosyal sistem kurucuları, piyasaya büyük konfor hayali satarak istediklerini elde etmede pek mahir oluyorlar. Muhafazakâr camia ve toplumun geneli açısından durum pek deÄŸiÅŸmiyor. Ä°deolojik bir komplimanı olmayan kiÅŸiler, sadece kendilerine sunulan ÅŸeyin istediÄŸi konforu saÄŸlayıp saÄŸlamadığına dikkat kesilerek karar vermektedirler. Bu durum çözülmenin ve çürümenin temelini de iÅŸaret etmektedir.

Bu noktada daha özel/spesifik örnekler bulmak da mümkündür. ÖrneÄŸin; aile ÅŸirketlerinde gözde olan çocukların içinde bulunduÄŸu psiko sosyal durum ve kendi istekleri ile aile ÅŸirketleri arasındaki derin uyuÅŸmazlığın çözümü konusunda kiÅŸide meydana gelen kırılmaların yarattığı kiÅŸilik zedelenmeleri. Belirli bir ideolojiyi kabul eden bu ÅŸahsiyetlerin, aile ile çatışmayı göze almalarının oluÅŸturacağı sorun ve kaybedilecek konforun kiÅŸilik üzerine kurduÄŸu baskıyı dikkate alarak iliÅŸkiler ağına katılacakları bedihidir. Ä°nsan bu, kaybetmeyi göze alamaz! Kaybetme ancak daha büyük bir kazanç saÄŸladığı zaman anlamlı ve kabul edilebilir hale gelir. Ä°nanç ve inancın saÄŸladığı kazanç, sürekli geleceÄŸe tevdi edilen bir tutumu iÅŸaret eder. Ä°ÅŸte bu geleceÄŸe dair kazanç beklentisi ile hemen ÅŸimdi içinde var olduÄŸu kazancın mukayesesi kolay olmayan bir mukayeseye iÅŸaret eder. Burada çok güçlü bir iman ve kendi olma arzusunun cesaret ile birlikte var olduÄŸu bir kaygının varlığını hesaba katmayı zorunlu kılar. Burada kaygı hep geleceÄŸe matuf olarak tezahür eder. Åžimdinin kaygısı, geçici ve geçici olarak çözüme kavuÅŸabilir özelliÄŸe sahiptir. Ya da bu kaygıyı yeni bir kaygı ile deÄŸiÅŸtirme imkân ve ihtimali bulunmaktadır.

Kaygı, imanı derinlikli bir kavrayışa taşıyan özel bir haldir. Ä°man, dava ile bütünleÅŸik olarak var olduÄŸu zaman kaygıyı derin ve diri kılar. Dava ise kendisi için fedakârlıkta bulunduÄŸun zaman kiÅŸiliÄŸinin bir parçası olmaktadır. Fedakârlık ise kaybetmeyi göze almayı ve gelecekte daha büyük bir kazancı iÅŸaret ettiÄŸinde anlamlı hale gelmektedir. Müminin dünyanın zevk ve isteklerinden vazgeçip cenneti arzulaması gibi…

Ä°ÅŸte burada ‘kazanç ve kayıp nedir’ sorusuna bir cevap üretmek zorundayız. Kaygı, iman, dava gibi insan karakterini temelden inÅŸa eden kavramların içeriklerinin zenginliÄŸini dikkate almadan kazanç ve kayıp nedir sorusuna cevap üretmek kolay olmasa gerek! Bu yüzden, kayıp, kazanç gibi görünüp kaybı çoÄŸaltan bir psikolojik vasata sahiptir. Mevcut veriyi ve saÄŸladığı konforu dikkate alan her bakış, kazanmış gibi dursa da kaygı ve iman konusunda bir zaaf oluÅŸturacağı için anlamsızlığı dikte eden yapısı yüzünden kaybetmeye mahkûm olacaktır. Burada, ÅŸimdiye odaklanan her yaklaşım, kazanırken kaybedendir. Ama geleceÄŸe/ahrete yönelik her yaklaşım, bakış, beklenti ise burada kaybederken kazanmayı garanti eden bir durumu yaÅŸar.

Hayatımızı mevcut içinde konforumuzu bozmadan yaÅŸamaya çalışmakla mı, yoksa hayatımızı anlamlı bulduÄŸumuz ve anlama dayalı kaygılarımızı dikkate alarak imanın gereÄŸi olan emir ve nehiyleri dikkate alarak mı geçirmeliyiz?

Bu temel soruya cevap vermeden ileriye dönük bir beklentiye mahal yoktur. Akıl ve salt akla dayalı bir saÄŸduyu bize burada konforumuzu bozmadan ahireti de göz ardı etmeden orta bir yol bulmayı önerir. Bu öneri akıl ve gönül çelici bir yapıya sahiptir. KiÅŸi, kolaylıkla bu öneriyi saÄŸduyu olarak görebilir. Aldatıcının saÄŸdan yaklaÅŸmasına güzel bir örnektir aslında…

Ä°slam, günümüz dünyasında ve el an ülkemizde saÄŸlıklı ve sahici bir ÅŸekilde anlamlı olarak fertlerin ve toplulukların gündemine gelememektedir. ÅžahitliÄŸin eksik olduÄŸu Ä°slam’ın yaÅŸantısı ise yeni sorunlara gebe olarak varlık kazanmaktadır. Ayrıca üretilmiÅŸ modern kültür, Ä°slam’ın bu ÅŸahitlik olmadan üretilmiÅŸ yaÅŸantısını sürekli baskılayarak ve elindeki bütün propaganda enstrümanlarını harekete geçirerek yeni yanlış algılara neden olmayı sürdürmektedir. Yani hem afakî ve hem enfüsi olarak iki yönlü baskılanan müminler, kiÅŸiler, fertler, topluluklar, cemaatler, bu kıskaçtan kurtulmayı baÅŸaramamaktadırlar. Kendi içlerinde çatışma alanlarını çoÄŸaltarak birliklerini kaybettikleri gibi tevhidin hayatın bütün katmanlarına yönelik temel diyalektiÄŸini de göz ardı ettirmektedir.

Åžunu cesaretle dile getirmeliyiz; bugünün kültürel, siyasal, ekonomik ve epistemik unsurları ile birlikte saÄŸlıklı bir yaklaşım ve sahici bir tasavvura ulaÅŸmak neredeyse imkânsız hale gelmiÅŸtir. Bu halin oluÅŸumundaki müslüman zihnin katkısı ayrıca deÄŸerlendirmeye tabi olmalıdır. Bu baskıyı içselleÅŸtirerek konforu tercih eden her yaklaşım bu imkânsızlığı beslemiÅŸtir.

Çıkış yolu ise bariz bir ÅŸekilde önümüzde durmaktadır. Nasıl mı? Her müslüman bir ÅŸeyi anlatacağı zaman Ä°slam’ın ilk temel ilkesinin lailahe illallah demek olduÄŸunu dillendirir. Buradaki olumsuzluÄŸu dikkate almadan yol alınmamalıdır. Lailahe demek; mevcut bütün arzu ve isteklerimi baÄŸladığım ve kutsal addettiÄŸim her ÅŸeyi geride bırakıyorum, terk ediyorum ve inkâr ediyorum demektir. Yani mevcut, iyiyi ortaya çıkarmaya namzet olmaktan çıkmışsa ki bugün bu açık bir ÅŸekilde böyledir; çıkmıştır. O zaman mevcudun dışına çıkmadan yeni bir baÅŸlangıç saÄŸlanamaz. Burada mevcudun dışına çıkmak, mevcudu oluÅŸturan ilke, kültür, anane, örf, gelenek, yaklaşım gibi oluÅŸturucu unsurlardır. Yoksa iliÅŸkiler ağını reddetme ve insanlarla saÄŸlıklı ve sahici bir iliÅŸki kurmama anlamına gelmemelidir. Asli olana itirazdır. Ä°llallah ise yeni bir baÅŸlangıcın adımlarını, ilkelerini, kültürünü üretecek kodları ve yaÅŸamın temel kurallarını belirlemelidir. O zaman kaygı, iman ve dava kavramları yeniden anlam kazanacak ve kendilerine ait bir kültürel evreni inÅŸa edebileceklerdir.

Hayatımız prangalar tarafından sarılmıştır. Bu prangalara karşı onların varlığını yok saymakla mücadele edebiliriz. Hem prangaların varlığını kabul edeceÄŸiz ve hem de onlardan kurtulacağız, bu mümkün görünmemektedir. Önce prangaları yok sayacağız ki alacağımız kararları daha saÄŸlıklı ve sahici bir ÅŸekilde alabilelim. Sonra o prangaları devre dışı tutarak insanların da o prangalardan kurtulmalarının zeminini kurmayı baÅŸarmış olalım…

Ä°nsanoÄŸlu aldığı her kararı belirli bir görüÅŸ ve tavır alış içinde almaktadır. Bu yüzden aldığımız kararları hangi görüÅŸ ve tavır alış üzere aldığımız konusunda kendimizi sorgulamaya tabi kılmalıyız ki prangalardan kurtulmanın yollarını keÅŸfedelim…

Hayat uzun bir maratondur. Bu maratona hazırlıklı olmayan her kes yarıda kalır. Ama öncesinde gerekli antrenmanları yapan ve nefes egzersizlerini tekrar ederek kendini hazırlayanlar istisnadırlar. O yüzden bu uzun hayat maratonunda kendi hazırlıklarımızı kaygı, iman ve dava üzerinden yapmalıyız ki yarı yolda nefessiz kalmayalım…

Kaynak: Åžark'ul Avsat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.