Sosyal Medya

Makale

Anbean kirleniyoruz...

Kirlenmeyi sağlayan şeyin ne olduğunu anladığı zaman o kirlenmeden kurtulmanın bir yolunu bulmanın umudu onu canlandırdı. Bir anda sanki o boğucu hava dağılmaya başlayacak gibi duruyordu. İçin için sevinmeye başlamıştı.

Hava çok boÄŸucu…

Her ÅŸey öyle sıradanlaÅŸtırıldı ki bana heyecan verecek veya beni yalnızlığımdan alıkoyacak bir meÅŸguliyet bulamıyorum. Günlük sosyal medya paylaşımları, TV haber ve programları vesaire izlerken daha çok sıkılıyorum. Sanki her ÅŸey boÄŸuyor beni… Nefes almakta zorlandığımı hissediyorum… Rahat nefes alacak bir vasat, pozisyon ve vakit bulamıyorum. Bu kadar beni bezgin kılan ÅŸey ne? Ama bu sorunun üzerine düÅŸünecek bir zihni faaliyet arzusu da kalmamış sanki!

Her ÅŸey çok kirlendi diye aklımdan ÅŸöyle bir geçip kaçıverdi. Hâlbuki TV reklamlarında ‘Kirlenmek Güzel’ diye sürekli spot cümleyi kafamıza kazımak için tekrar edip duruyor. Kirlenmenin övüldüÄŸü tek zaman, bilebildiÄŸimiz kadarıyla bu modern zamanlar. DüÅŸünülmeli… Ancak düÅŸünmenin gerçekleÅŸmesi için biraz oksijene ihtiyaç var. Ama bu oksijeni bulabilmenin vasatı, mekânı, zamanı ara ki bulasın! Her ÅŸeye raÄŸmen yine de düÅŸünmeyi öne çıkardığın zaman nefes alıp vermenin zorlaÅŸtığını görmek acı bir tecrübeye sebep olmaktadır.

Ama olsun, ‘insan zorluklara dayanıklıdır’ hükmü aklına düÅŸüverdi. O zaman her türlü olumsuzluÄŸa raÄŸmen kendini zorlayarak meseleyi doÄŸru bir ÅŸekilde anlamaya çalışmalı olduÄŸuna ikna oldu. Bizi kirleten ÅŸey nedir? Bu soru ile baÅŸlarsak, her ÅŸeyin üzerimize üzerimize geldiÄŸi bu boÄŸucu atmosferi de çözmeye faydası olabilir diye düÅŸündü. Bir an gözlerinin ışıldadığını hissetti. DüÅŸünmeye baÅŸlamıştı. Bu farkındalık, düÅŸünmenin zeminini kurabilirdi. Artık, ağırda olsa düÅŸünmeye baÅŸlayan bir zihni harekete geçirmeyi baÅŸarmıştı. Bu kısa da olsa onu heyecanlandırdı. Birden derinlere daldı. Ne kadar zaman olmuÅŸtu bu heyecanı duymayalı? Bir hüzün çöktü üzerine… Ne kadarda çok ihtiyacı varmış bu heyecana?

Kendini bir an yabancı gibi hissetti. Ä°nsan kendisine bile yabancılaÅŸabilir mi diye bir soruyu aklına yakınlaÅŸtırdı. Bu onu mutlu etti. DüÅŸünmeye devam ediyordu. EÄŸer ben kendime yabancılaÅŸtıysam, her ÅŸeye yabancılaÅŸmış olmalıyım diye bir hükmü zihnine yazdı. O zaman yabancı olduÄŸum ÅŸeyi anlamam mümkün olamazdı. Anlamadığım ÅŸeyin üstüme düÅŸüreceÄŸi gölge beni koyu bir karartıya mahkûm kılardı. Bu karartı ise zamanla karanlığa dönüÅŸürdü. Ä°ÅŸte bu karanlık aynı zamanda kirliliÄŸi de besleyebilir diye kendi farkındalığına içten bir gülümseme ekledi. Gülümseyince, hissettiÄŸi mutluluÄŸu uzun bir zamandır hissetmediÄŸini anımsadı. Bu onu daha derinden düÅŸünmeye sevk etti. Gülümseme ona iyi gelmiÅŸti. Ruhunu saran karanlıktan kurtulmanın bir baÅŸlangıcı olarak bu anı kayıtlara yazılabilirdi. DeÄŸiÅŸim, içinde kıpırtılı bir ÅŸekilde kendini duyumsattı ona…

Kirlenmeyi saÄŸlayan ÅŸeyin ne olduÄŸunu anladığı zaman o kirlenmeden kurtulmanın bir yolunu bulmanın umudu onu canlandırdı. Bir anda sanki o boÄŸucu hava dağılmaya baÅŸlayacak gibi duruyordu. Ä°çin için sevinmeye baÅŸlamıştı. Bu sevinci ise onu gülümsetiyor, gülümsemesi ise onu mutlu ediyordu. Ä°ÅŸte dedi, beni bu boÄŸucu havadan kurtaracak ÅŸeyi yakalamaya baÅŸladım. Ama sonunu getirmek için yukarıda sorduÄŸum soruya bir cevabımın olması ÅŸart galiba… YabancılaÅŸtıran ÅŸey kirletir mi diye aklından bir soru daha geçirdi. Ä°nsanın kendine yabancılaÅŸması onun kirlenmesine etki eden temel bir unsur olabilir miydi? O zaman beni yabancılaÅŸtıran ÅŸey beni kirleten ÅŸey olur ki bu da kendimi kurtarmanın bir yolunu bulmama yardımcı olur.

Hafızam sanki biraz hareketlenmiÅŸ gibiydi. DüÅŸünme ona iyi gelmiÅŸti. Bazı ÅŸeyleri anımsamaya baÅŸlamıştı. Ä°lk yabancılaÅŸmayı duyumsadığı zaman hissettikleri onu sarsmıştı. Bir yanlış yapmayı ve o yanlışı yaptığı için kendini suçlamayı bırakmak için kendine mazeret üretmesi ve ona yaslanması üzerine normalliÄŸi saÄŸlarken kendinden uzaklaÅŸtığını çok derinde ÅŸöyle bir hissettiÄŸini ve üzerinde durmayarak bu hissi yok saydığı için normalleÅŸtiÄŸini kavradı. Bu kavrayış, onu derinden etkiledi. Aslında kendisinden baÅŸka bir ÅŸeyi suçlama yarışına girdiÄŸi andan itibaren kiÅŸi kendisine karşı yabancılaşıyormuÅŸ da farkına varamıyormuÅŸ, bunu ÅŸimdi daha yüksek düzeyde anlamaya baÅŸlamıştı. Yani çevresel faktörlerin etkisi ile içsel faktörlerin etkisini bir deÄŸerlendirmeye tabi tuttuÄŸunda artık biliyordu ki cevabı, el hak, içsel faktörlerin belirleyici olduÄŸu idi. Dışsal faktörlere yöneltilen her suçlama kiÅŸinin kendisini temize çıkarmasına neden olup onu biraz daha kendisine yabancılaÅŸmasına ve kirlenmesine neden oluyordu. Ä°ÅŸte bu gerçek, güneÅŸin aydınlığı gibi apaçıktı. Bu durumun kendisinde bir aydınlanma oluÅŸturduÄŸunu idrak etti. Suçu baÅŸkasına atarak arınmanın imkânı yoktu. O zaman suçu kendisinde bulacak ve suçu iÅŸlemesine neden olan ÅŸey ne ise onu bulup düzeltmesi gerektiÄŸine kani olarak zihnini toparlamaya baÅŸladı.

Artık nereden baÅŸlaması gerektiÄŸi konusunda kafası netti. Bu netlik ona yeni bir hatırayı hatırlattı. Hiçbir ÅŸey düz bir çizgi gibi ilerleyip durmuyor, bilakis, bir döngüsellik içinde sürekli birbirini tamamlayarak devam ediyordu. Ä°ster kavramı, ister olayı, ister olguyu dikkate alsın, döngüsel hal üzerinden meseleyi ele alarak adım adım kirlenen ÅŸeyin arınmasını saÄŸlayabilirdi. Bu bakışa ulaşınca ve idraki yeniden harekete geçince, o zaman ÅŸunu kavradı; suçlu ben isem, benim kendimi ıslah etmem ve yeni yanlışlara, kirlenmelere muhatap olmamam lazım diyerek kendine bir kayıt getirdi. Bu da düÅŸünme ameliyesini daha bir üst seviyeye taşıyarak kendisini düÅŸünmenin kollarına bırakmanın derin hazzına ulaÅŸtırmaya ramak kaldığını hissettirdi. Ä°ÅŸte hisleri de harekete geçmiÅŸ ve canlanmıştı. Artık bazı ÅŸeyleri daha derinden düÅŸünebilirdi.

YabancılaÅŸmanın koyulaÅŸması, kirlenmenin koyulaÅŸmasını ve kirlenmenin koyulaÅŸması ise nefes almayı zorlaÅŸtırdığı için boÄŸucu bir atmosferi yaÅŸamak zorunda bıraktığını idrak etti. O zaman yapması gereken ilk adımın bu boÄŸucu havayı saÄŸlayan atmosferin dışına çıkmayı irade etmekti. Ne kadar zor olsa da bu boÄŸucu ortamın dışına çıkmalı ve kendisini ÅŸöyle rahat nefes alacak bir pozisyona ulaÅŸtırmalıydı. Bunun yolu ise, kendisini bu duruma taşıyan bütün unsurları topyekun bir ÅŸekilde reddetmek ve onun dışında kalarak yeni bir imkanı bulmayı saÄŸlayacak yeni bir durum, olgu, olay üzerine yeni bir gerçekliÄŸi inÅŸa etmekti. Ä°ÅŸte bu gerçekliÄŸi inÅŸa edebilirse içinde var olduÄŸu bu onu kirleten, yabancılaÅŸtıran ve boÄŸan atmosferin oluÅŸturduÄŸu gerçekliÄŸi yıkabilir ve yeni bir gerçekliÄŸi, onu arındıracak olan gerçekliÄŸi inÅŸa edebilirdi. Bu yüzden tekil olaylar yerine bütünü doÄŸru okuma ve idrak etmeye konu edinmesi gerektiÄŸi içine doÄŸdu. Bu inÅŸirah onu bir anda sahip olduÄŸu ve kendisini kirleten yargılara taşıdı. Kendisine zarar vermeyen ama baÅŸkalarına zarar veren ÅŸeyin kendisini ilgilendirmediÄŸi algısını hatırladı. Merkeze kendisini aldığını ve kendisinin dışındaki her ÅŸeye kendi çıkarı çerçevesinde baktığını anımsadı. Ve çok utandı. Nasıl böyle birine dönüÅŸmüÅŸtü. Bu kadar bencilce davranmayı kendisine yakıştıramadı. Ama bencil olmuÅŸtu. Ve bu onu mutlu etmek yerine kendi mutsuzluÄŸunu belirginleÅŸtirmesine yaramıştı. Ä°ÅŸte bu farkındalık onu yeni bir aydınlanmaya taşımıştı. Zihni açılmış ve hatıraları birer birer sökün etmiÅŸti. Bir anda neye uÄŸradığını ÅŸaşırdı. Sanki hatıraları onu sarmalıyor ve nefes almasını engelliyordu. Ama bu nefessizlik havanın boÄŸuculuÄŸundan deÄŸil, fazla oksijenin birden boca edilmesinden mütevellit, ilk temiz havanın insanı zorlaması gibiydi. Bu durum onu biraz daha sükûnete taşıdı.

Sükûnet iyi gelmiÅŸti ona…

Her ÅŸey daha yerli yerine oturmaya baÅŸlamıştı zihninde, düÅŸünmesi güçlenmiÅŸ ve kolaylaÅŸmıştı. Artık, daha özgüvenli bir ÅŸekilde neyin ne olduÄŸuna dair bakışı netlik kazanıyordu. Artık anlamıştı ki onun o ön yargılarına ulaÅŸmasına sahip olan bir düÅŸünce vardı. Ve o düÅŸünce, kültürü belirleyerek her kiÅŸinin o kültüre göre davranışlar sergilemesine neden oluyordu. O zaman bu düÅŸüncenin varlığının hangi zemine yaslandığını ve insanı bu kadar bencilleÅŸtiren ve kirlenmesine neden olarak onu yabancılaÅŸtıran bu kültürü reddetmenin makul bir zemini bulunmalıydı. Ä°ÅŸe oradan baÅŸlamalıydı.

Birden bir dine olan mensubiyetini hatırladı. Ben Müslüman’ım ya dedi kendi kendisine, yüksek sesle… Müslüman olmak bana zaten bazı yükümlülükler yüklemiÅŸti. Ve ben bu süreçte bu yükümlülüklerimi unutmuÅŸum; namaz, oruç, zekât, hac, sadaka, fakir, fukaraya, ihtiyaç sahibine, yolda kalmışa yardımcı olmak ve her zaman iyimser olmak, kötü düÅŸünmemek, suizandan sakınmak ve güzel olanı sahiplenmek gibi…

Bu hatırlayış, onu bir anda derin bir vecde taşıdı. Sanki kendisini yeniden bulmuÅŸ gibiydi. Ä°çi öyle bir heyecan kasırgasına kapılmıştı ki birden korktu, kalbi bu heyecanı taşıyamaz diye… Ama artık öÄŸrenmiÅŸti ki hayatını düzenleyen bu temel ilkeleri, hayatından çıkardığı gün yabancılaÅŸmıştı kendisine, eÅŸyaya, varlığa, Yaratıcıya, Kitaba, ahlaka ve erdeme…

Artık biliyordu, kendisini bu hale getiren nedeni… Ve bir ÅŸeyi daha öÄŸrendi, kurtuluÅŸ, kendisine dikte edilen kültürün kodları üzerinden hayatı yaÅŸamak deÄŸil, bilakis bu kültürel kodlardan kurtulmayı baÅŸarmaktır. O zaman topyekûn bir kurtuluÅŸ, ancak topyekûn bir reddetme ile varlık kazanır.

Bizi nasıl ağır ağır farkına vardırmadan zehirledilerse, onu, bizde vücudumuzdan aynı ÅŸekilde atmayı öÄŸrenmeli ve bunu bir gerçeklik zemini üzerine kurmalıyız. Ä°ÅŸte o zaman insan kendi anlamını bulacak ve kirlenmeye karşı korunaklı olacaktır. YabancılaÅŸmaya ve boÄŸucu bir atmosfere maruz kalma gibi bir zorunluluÄŸumuz yoktur. Bu düÅŸünceler kafasında dönüp dururken, kendi zihni yapısının çalıştığını ve düÅŸünmeye baÅŸlayarak bir plan dâhilinde artık hayatına çeki düzen vermeye baÅŸlayabilirdi…

 

Kaynak: Åžark'ul Awsat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.