Sosyal Medya

Makale

Düşünmenin Neliği...

BilebildiÄŸimiz kadarı ile sadece insan düÅŸünme gücüne ve istidadına sahiptir. Bu da insanın varlık, iliÅŸkiler ve sorumluluklar karşısında tavır alışını belirgin kılarak onun özgürlük alanını belirgin kılar. Her özgürlük belirli bir özgülüÄŸü içerik olarak taşır. Bu özgülüÄŸü aynı zamanda iliÅŸkiler ağı içinde anlamlandırarak sorumluluÄŸu temellendirir. DüÅŸünme, özgürlük ve sorumluluÄŸu kuÅŸatan bir özelliÄŸi insana yükleyerek varlık alanında biricikliÄŸini ilan etmesine de zemin olur.

Ä°nsan, kendisinden önce varolan düÅŸünme biçimlerine yönelik bir ilgiyi hesaba katarak; olan, olması gereken ve olmuÅŸ olan üzerine düÅŸünceler geliÅŸtirir. Yani insanın salt kendi yetisi üzerinden bir düÅŸünme ameliyesi gerçekleÅŸtirmesi imkânı bulunmaz. Çünkü insan, ancak baÅŸkaları ile birlikte var olabilir. Bu yüzden sadece dünyada kendisi varmış gibi davranamaz, davransa bile bir karşılığı olmayacaktır. Ä°nsan, oluÅŸ süreci içinde kendi varlığının anlamını, bu oluÅŸun düÅŸünsel zeminine yönelik verdiÄŸi tepki üzerinden oluÅŸturur. Bu tepkiyi de kendi bağımsız ilgisi baÄŸlamında deÄŸil, kendisinden önce benzer tavırlar geliÅŸtiren ve benimsediÄŸi yaklaşımların önceliÄŸini dikkate alarak gerçekleÅŸtirir. Yani ezcümle; insan, kendi başına düÅŸünebilme yetisini diÄŸer düÅŸünme yetileri ile birleÅŸtirerek oluÅŸan yeni düÅŸünme yetisi üzerinden hareket eder. O zaman hiçbir düÅŸünme biricik deÄŸil, bir birlikteliÄŸin sonucudur. Bu sonuca dair yaklaşımlar, eleÅŸtiriler ve yenilemeler, yine benzer durumlardan hareketle gerçekleÅŸtirilebilir unsurlar olacaktır.

Åžunu açık bir ÅŸekilde söylemek elzem: hiçbir insan, kendi başına hiçbir yardım almadan, görmeden ve haber almadan ve tevarüs edilene dayanmadan, kendi içinden hareketle bir düÅŸünme gerçekleÅŸtiremez! GerçekleÅŸtirse dahi herhangi anlamlı bir ÅŸey üretme imkânı bulamaz! Yani herhangi bir konuda tek bir kiÅŸinin söylediÄŸi bir ÅŸeyin doÄŸrulanması açısından kendi dışından birilerinin de aynı anlamı dile getirmesi ve desteklemesi üzerine oluÅŸan mutabakat ile anlamlı yerini bulabilir. Bu da kiÅŸinin, kendisi dışındaki düÅŸünme ameliyesine dikkat kesilmesini elzem hale getiriyor. Özellikle anlam ve deÄŸer eksenli bir düÅŸünme için insanın kendi dışından elde ettiÄŸi habere ittiba etmesi kaçınılmaz görünüyor. Yoksa her insanın kendi başına anlam ve deÄŸer üretmesini doÄŸru kabul edersek, o zaman insan adedince anlam ve deÄŸer ortaya çıkar ki bu kabul edilebilir bir olgu deÄŸildir. Bu yüzden insanların aÅŸkın bir Varlığın/Yaratıcının gönderdiÄŸi bilgi üzerinden düÅŸünme ameliyesi gerçekleÅŸtirmesi zorunluluk addediyor. Bu da bize düÅŸünmenin kaynağının ilahi tabiatını gösterir. Böylece felsefe olarak dile getirilen ÅŸeyler de dâhil olmak üzere bütün kültür ve medeniyetlerde öne çıkartılan temel deÄŸerlerin ortak karakterinin kaynağını açıklığa kavuÅŸturmuÅŸ oluruz…

DüÅŸünmenin içsel ve dışsal iki boyutu olduÄŸunu biliyoruz. Dışsal düÅŸünmenin imkânlarının aÅŸkınsal boyutu ve dış varlığa yönelik gözlemimiz bize kaynak oluÅŸturur. Ä°çsel imkânlarımız/yetilerimiz ise dışsal boyutun bize sunduÄŸu bilgiyi kendi enfüsi derunumuzda tecrübeye dönüÅŸtürerek ortak bir karakterin varlığının temelini kurmaya imkân tanır. Ä°çsel tecrübeye dönüÅŸmeyen dışsal bilgi sathi kalmaya maruz kalır. Ve süreç içinde baÅŸkalaşıma uÄŸrar. Dolayısıyla içsel ve dışsal faktörler bütünlüÄŸü açısından kiÅŸinin düÅŸünme ameliyesi baÄŸlamında önem kazanır. Ä°çine gömülmüÅŸ birinin dışsal faktörleri doÄŸru okuma imkânı olmayacağı gibi dışsal faktörleri dikkate alan kiÅŸinin de belirli bir yabancılığı oluÅŸturacağı tarihsel bir gözlem olarak önümüzde durmaktadır. O yüzden içsel ve dışsal faktörleri belirli bir yöntem üzerinden düÅŸünmeye konu edindiÄŸi zaman kiÅŸi, oluÅŸturacağı deÄŸer ve anlamın bir çıkış yolu bulması ve çözüm üretebilecek bir potansiyeli taşıması mümkünleÅŸir.

Tarihsel seyir içinde var olan düÅŸünme zeminine yönelik yapılan her önemli katkı tarihsel bir kırılma anı olarak tarihe nakÅŸolmuÅŸtur. DüÅŸünce tarihi bu kırılma anlarının tarihi olarak kayıtlara geçmektedir. Her gönderilmiÅŸ Peygamber, kendisinden önce gönderilen peygamberin getirdiklerini yeni bir yoruma veya yaptığı yeni bir katkı ile kendine has bir düÅŸünce ve ümmet varlığına zemin oluÅŸturmaktadır. Bu yüzden gönderilmiÅŸ her peygamber, kendi ümmetinin temel dinamiklerine uygun düÅŸünme zeminleri oluÅŸturarak onları kurtuluÅŸa ve anlama davet etmiÅŸlerdir. Son Nebi, Hazreti Muhammed ise; kendisini, Ä°brahim (as) a nispet ederek kendi tarihsel zeminini aÅŸan tarihsel ve gelecek tarihi de içine alan büyük bir deÄŸer ve anlamı inÅŸa etmiÅŸtir. Bu inÅŸa edici pozisyonu kendisinden menkul deÄŸil, bilakis, Yaratıcı olan Allah’ın dilemesi ile gerçekleÅŸtiÄŸi açıkça belirtilmiÅŸtir.

Bu temel gerçeÄŸin tabii tezahürü olarak Müslümanlar daha sonra kendilerinin dışında var olan bütün kültür ve düÅŸünme zeminlerini ele almış, geliÅŸtirmiÅŸ, yenilemiÅŸ ve yeniden sunulmasına aracılık etmiÅŸtir. Bu da bize bir müslüman olarak düÅŸünme istidatlarının birbirlerinin tenakuzu deÄŸil bilakis, birbirinin tamamlayıcısı olarak anlaşılması gerektiÄŸini ilzam eder.

Müslümanlar kendi aralarında farklı düÅŸünme zeminlerine sahip olagelmiÅŸlerdir. Bunun önemli bir sebebinin farklı coÄŸrafyalarda, farklı kültürlerle yüzleÅŸmelerde, farklı siyasal iktidar biçimlerinde bulunmaları ve yaÅŸadıkları sorunları çözüme kavuÅŸturmada önceliÄŸe sahip oluÅŸlarında yatmaktadır.

Kadim dönemde düÅŸünme, ‘gönderilmiÅŸ bilgi ve ortaya konulan deÄŸerler/ilkeler’ üzerinden gerçekleÅŸtirilirdi. Modern dönemde ise bu temel düÅŸünme yapısı deÄŸiÅŸime uÄŸradı. Özne/insanın kendisinin içsel düÅŸünme yetisinin dışsal düÅŸünme yetisini de belirleyecek ÅŸekilde yeniden düzenlendi. Bu yeni durum, tarihsel düÅŸünmenin seyrini de deÄŸiÅŸime uÄŸrattı. Dinler, artık bilinemez olana tekabül ettirilerek yeni dönemde bir iÅŸleve sahip olmayacağı ilan edildi. Tartışma akıl mı deney/tecrübe mi belirgin olmalı ikilemine, pragmatik düÅŸünme devreye girerek bazen o, bazen de o olabilir, diyerek katkı sundu. Yani yararlılığı öne çıkardı.

Modern düÅŸünce bu tarihsel seyri içinde sadece batı dünyasında deÄŸil batı dışı dünyada da belirli bir hegemonya kurdu. Ama o insanın özgürleÅŸtirilmesi, eÅŸitlenmesi ve haklarının tam olarak kullanımı hedeflerini hiçbir zaman gerçekleÅŸtiremedi. Batıda buna yönelik ciddi eleÅŸtiriler baÅŸladı. Ama sonuç; post modernliÄŸe yükselme yeni sorunları eski sorunların çoÄŸaltılarak varlık kazanmasından baÅŸka bir sonuç doÄŸurmadı. Bu da yetmedi, realiteyi/gerçeÄŸi, post gerçeklik üzerinden aÅŸmaya çalışırken, insanı modern dönemde kazandığı tahttan indirdi. Yani iÅŸler iyi gitmiyordu. DüÅŸünme çabaları, yeni arayışlar, yeni yorumlama teknikleri, hermenötik/anlam bilim tartışmaları da çözüm konusunda çıkmaz sokakta… Klasik modern düÅŸüncenin yaÅŸayan en büyük filozofu olarak kabul edilen Jürgen Habermas, artık yeni bir düÅŸünce evresine geçiÅŸin kaçınılmaz olduÄŸunu ilan ediyor, yeni düÅŸüncede din/aÅŸkınsal bilginin araçsallaÅŸtırılmasının önüne geçilmesi ve bu konuda yapılan yanlıştan dönülmesi ve bir türlü modernliÄŸin temel paradigması tarafından çözüm üretilemeyen anlam sorununa din/aÅŸkınsal bilginin kendi orijinal yapısı ile devreye girerek çözmesi gerektiÄŸini açıkça belirtiyor. Son kitaplarında bu tezini felsefi düzeyde dile getiriyor.

Yukarıda ifade edildiÄŸi gibi düÅŸünme, salt kendi başına var olma imkânı bulamaz. Yapısı gereÄŸi düÅŸünme çoÄŸul bir yapı arz eder. Bu çoÄŸul yapı, mevcut sorunların çoÄŸul yapısına denk düÅŸen bir özellik taşır. Ä°ster sezgisel/dini/aÅŸkınsal bilgi, ister akli/rasyonel bilgi, ister deney ve gözlem/tecrübî bilgi olsun, her biri kendi alanında kendi sorunlarını çözme istidadı taşırlar. Ve insan saydığımız bu bilgi türlerinin hepsini kendinde taşır. Mesele ise bu bilme türlerinin hangi yöntem üzerinden bir bütünlük içinde anlamlı yerlerine irca edilebileceÄŸidir. Çünkü sadece birini ele aldığımızda insan hep eksik kalacaktır. Sorunlarda eksik anlaşılacak ve algılanacaktır. Çözüm ise hep eksik kalacaktır. Bu yüzden bütün biliÅŸsel süreçleri bir bütünlük içinde anlamlı kılacak ve insanın kendi bütünlüÄŸünü saÄŸlayacak bir yönteme ihtiyaç vardır. Bu yöntemin kaynağının insan zihni mi olacağı veya aÅŸkın/ ilahi bir bilgiye dayalı yöntem mi olmalı sorusu anlamlı ve düÅŸünmenin yönelimini belirleyecektir.

Ä°nsanlar, ilahi bilginin artıkları üzerinden oluÅŸturduÄŸu felsefi sistemleri üzerinden ürettikleri deÄŸerler skalasını sürekli deÄŸiÅŸime uÄŸratarak insanın genel ahlaki bir yapıya sahip olmasına zemin oluÅŸturamadığını tarihi olarak biliyorlar. Modern dönem aÅŸkınlığı devre dışı tutarak son üç yüz yılın belirleyici deÄŸer ve gücünü oluÅŸturduÄŸu halde insanların temel sorunlarının ve ahlaki yapılarının belirleyiciliÄŸini saÄŸlayamadı. Bilakis, insanlık tarihi boyunca oluÅŸmamış bir sapkınlığın varlığı tartışılamaz olana dönüÅŸtü. Çok kısmi olan sapkınlıkların genelleÅŸerek bütün bir insanlığı sarması, sarsması kaçınılmaz görünüyor. DüÅŸünmeyi mevcut hali ile sürdürmek soruna çözüm üretemediÄŸi gibi ‘Tanrının Ölümü’nün ilanı ile neticelendiÄŸi de bilinmektedir. DeÄŸerin yok olduÄŸu, insanlığın iflas ettiÄŸi aÅŸikâr… Üretilen bir çözüm ise yok… Ä°nsanlığın aşıldığı yeni bir yaÅŸam merkezinin varlığının tartışıldığı bir zeminde düÅŸünmenin hala saÄŸlam bir zeminde iÅŸ gördüÄŸünü söylemek doÄŸru deÄŸildir. Bu da bize modern düÅŸünme zemininin iÅŸe yaramadığını ve yine eski düÅŸünme zeminine tekrar dönüÅŸ saÄŸlanmadan bugün insanlığın duçar kaldığı mevcut sorunları çözüme kavuÅŸturmanın mümkün olmadığını göstermektedir.

DüÅŸünme ancak bir hedef üzerinden anlamlı bir faaliyet yapabilir. Bu hedef ise kiÅŸiyi hem bu dünyada hem de ölüm ötesi dünyada mutlu edecek ve kurtuluÅŸa taşıyacak olandır. Ölümü dikkate almayan ve ölüm gerçeÄŸini hiçe sayan bir insanın kendi vicdanında rahat olması beklenemez, insanın ölümsüzlüÄŸü aradığı bu kültürde, dünyayı sonsuzluÄŸa taşıma cehdi ve çabası bu kadar açık bir ÅŸekilde gözlerimize sokulurken, insanın ölüm sonrasına dair bir yaklaşıma sahip olmaması düÅŸünülemez!

Anlama dönüÅŸ, anlamın kaynağına dönüÅŸü beraberinde taşımalıdır. Anlamın kaynağı ile kurulacak baÄŸ ile deÄŸer sorunu çözüme kavuÅŸturulur. DeÄŸer sorunu çözüldüÄŸünde ahlak meselesi çözüme kavuÅŸur. Ahlaki zemini sosyal bir zemine taşıdığımız zaman insanların gözlem yapacağı yeni bir sosyal gerçekliÄŸi kurmuÅŸ oluruz. Ä°ÅŸte bu sosyal gerçeklik zemini anlamın kuÅŸatıcı bir özellik kazanarak isteyen bütün insanların kendilerini kurtuluÅŸa sevk edecek bir düÅŸünme zeminine sahip olmasına imkân tanır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.