Sosyal Medya

Makale

Değişen bir şey var mı?

İnsan, uzuvlardan deÄŸil, insanlardan oluÅŸur. Kimi kalbimizdir, kimi aklımız, vicdanımız, elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız, sesimiz. Çevremizdeki İslami ve insani halkaya da bu ÅŸekilde bakmak lazım gelir. Halka zayıflar veya kırılırsa, biz de bazı vasıflarımızı kaybetmiÅŸ oluruz. Elbette her kuÅŸ kendi kanadıyla uçar. Öte yandan, at yıkılır, insan ölür.

Bizler, iktidardan deÄŸil, devletten; kiÅŸilerden deÄŸil, milletten yanayız. Vatan, üstünde olduÄŸumuz attır. Onu hor kullanamayız. Yıkılırsa, yıkılırız. Ayrıca yedeÄŸi de yoktur.

İtirazlarımızı iÅŸte bu hassasiyet çerçevesinde yapıyoruz. 'Söylersen hak söyle, söylemezsen sükût eyle' nasihatini her daim aklımızda tutarak.

Deniliyor ki, sen ÅŸairsin, bu iÅŸlere karışma. Sen akademisyensin, iÅŸine bak. Sen sanatçısın, uzak dur. BulaÅŸma, iliÅŸme vs. Sonuç: İsteniyor ki, bir avuç insan, memleketi yahut meseleyi istediÄŸi gibi ÅŸekillendirsin. Kimin adına olursa olsun.

***

Son yıllarda, BaÅŸbakan ErdoÄŸan'a en çok hatırlatılan ÅŸeylerden biri de, Adnan Menderes'in acıklı akıbeti. Kaç zamandır, yirmi yedi mayıs darbesini öven ÅŸiirler, kitaplar topluyorum. Yirmi sekiz ÅŸubat sürecini içerden yaÅŸamış biri olarak, bu malzemeler hem ilgimi çekiyor, hem de gönlümü döndürüyor. İşte o kitaplardan biri: Zamane Tipleri. (1962) Sahibi, Nuri Alpay. Tabii böyle birini hiçbirimiz hatırlamıyoruz. Bütün zamane tipleri gibi, unutulup gitmiÅŸ. Yirmi yedi mayısın birinci yıldönümü için yazdığı ÅŸiirde, 'bugün, soyumun ikinci kurtuluÅŸudur' diyor.

Ülkemizi felakete sürükleyen ve onlarca yıl geriye götüren darbenin ortak vurgusu, 'yolsuzluk.' Bu durum, ÅŸiir ve yazılarda da açıkça görülüyor.

İşin sonunda, sadece süvariyi deÄŸil, atı da vuruyorlar.

Biliyoruz ki, bu ülkede, milletin aleyhine olan birçok ÅŸey, lehine diye yapılmıştır. Yirmi sekiz ÅŸubattan sonra yaÅŸanan o büyük soygun bile. Gerekçeleri farklı olabilir, fakat on yedi aralık operasyonu da benzer bir yıkıma yol açmıştır.

***

Bu milleti hafife almaya kalkışanlar, fena halde yanılıyorlar. Karşımızda, yolu Kâbe ve Kudüs'ten geçmiÅŸ, Malazgirt'te terlemiÅŸ, Yunus Emre'yle serinlemiÅŸ, Mimar Sinan'ı tanımış, Süleymaniye ve Selimiye'nin o büyük kubbeleri (Kendi Gök Kubbemiz) altında namaz kılmış, Evliya Çelebi'yle gezmiÅŸ, Süleyman Çelebi'yle aÄŸlamış, Itri'yle susmuÅŸ bir millet var. Bu topraklarda taÅŸa ruh, mekâna manâ verilmiÅŸtir. Gül, en müstesna yere konulmuÅŸtur. Hak ve hakkaniyet çoÄŸunlukla gözetilmiÅŸ, merhametli ve adil olunmuÅŸ, yaratılan her ÅŸeye hürmet edilmiÅŸtir. Vefayı da unutmayalım. Öyle ki, Orta Asya'dan ilk gelenler, ansiklopedilerin 'ucuz aÄŸaç' dediÄŸi kara kavağı bile yanlarında getirmiÅŸlerdir. (Ayrıntılı bilgi için: Türkiye'nin AÄŸaçları ve Çalıları, Necati Güvenç NamıkoÄŸlu, sayfa 708)

Üstat Sezai Karakoç'tan emanetle söylersek, bizi öldürmeye gelen, bizde hayat bulmuÅŸtur. Bakınız: İslam beldelerini istila eden MoÄŸollar ve sonrasında İlhanlılar.

Öte yandan, bir olumsuzluk olarak, bu toprakların ortak kaderidir: Karınca kanatlanınca, kendini serçe oldum sanırmış. Devamı malum.

İşte bunun için, Cemil Meriç'in ÅŸu sözünü çok önemsiyorum: 'Asıl kahramanlık, hatada ısrar etmemektir.'

***

On yedi aralıktan sonra, en esaslı itirazımızı, din âlimi olarak bildiÄŸimiz bir büyüÄŸümüzün, Amerikan ve İngiliz televizyonlarına verdiÄŸi söyleÅŸilere yaptık. Bu bize çok dokundu.

Bugün, neremiz kanıyorsa, orada, İngiliz-Amerikan medeniyetinin parmağı / hesabı olmuÅŸtur. Hangi birini sayalım? Filistin, KeÅŸmir, Irak, Suriye, Mısır, hatta BangladeÅŸ...

Topraklarımız üzerinde ne gibi oyunlar oynadıklarını anlamak için, sadece bir kitabı okumamız yeterlidir: Türkiye'nin Parçalanması ve İngiliz Politikası. (Örgün Yayınevi, 663 sayfa) Kitap, İngiliz Devlet ArÅŸivi'nde bulunan belgelerden hazırlanmış. Yüzlerce belgeden bir tanesini buraya alalım. 17 Aralık 1913'te, İstanbul'daki İngiliz BüyükelçiliÄŸi'nden İngiliz DışiÅŸleri Bakanı'na ÅŸu mesaj gidiyor: 'Türklerden daha çok ÅŸey kapmak istiyoruz. Hepimiz Türkiye'nin toprak bütünlüÄŸünden söz ediyoruz, ancak uygulamada hiçbirimiz sözümüzü tutmuyoruz.' Soralım: DeÄŸiÅŸen bir ÅŸey var mı?

Hakan Arslanbenzer, Reis'in Kara Merhemi'nde 'Bir İngiliz saldırısına hazırım; / Ama nerede İngilizler?' diye sormuÅŸtu. (Dergâh Yayınları, 1996, sayfa 17) On sekiz sene sonra, ÅŸunu rahatlıkla söyleyebilirim: Her yerdeler.

Tesellimiz ise ÅŸu: Milletimizin savunma cepheleri, manevi olarak, hâlâ kırılamamış, çökmemiÅŸtir. Filistin, Mısır, Suriye, Bosna, Kosova... Bunu, çoÄŸunluÄŸun, olaylar karşısındaki duruÅŸundan anlayabiliriz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.