Kürsü
M. Ali Akbulut: Düşman ve Düşmanlaştırma (2): İnsanın Yaratılışı ve Düşman Arayışı

Varlıklar içinde insan, oldukça karmaşık, güzel ve aynı zamanda nankör bir varlıktır. Mükemmel olduÄŸu kadar basit, basit olduÄŸu kadar üstün, üstün olduÄŸu kadar da aÅŸağıların aÅŸağısına sürüklenebilen bir niteliÄŸe sahiptir.
Yüce Yaratan, kitabında “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” (Tîn, 95/4) ifadesiyle bu durumu hatırlatırken, ona varlıklar içinde son derece önemli bir konum vermiÅŸtir. Bu konumlandırma, “Hâlâ secde etmekte direniyor musun?” (A‘râf, 7/12) ÅŸeklindeki ilahî buyrukla, meleklere insana secde etme emri verilerek tezahür etmiÅŸtir. Bu emir karşısında bütün melekler mutlak bir teslimiyetle secde ederken, İblis bu emirden imtina etmiÅŸtir. İblisin, “Beni ateÅŸten, onu ise çamurdan yarattın” (A‘râf, 7/12) diyerek üstünlük iddiasında bulunması, insanoÄŸlunun karşılaÅŸacağı ilk düÅŸmanlaÅŸtırma eyleminin ve kötücül bir rol modelin alt yapısını oluÅŸturmuÅŸtur. Buradaki kıyaslama, üstünlük iddiasına dayalı bir düÅŸmanlaÅŸtırma düÅŸüncesinin temelini ÅŸekillendirmektedir.
Yaratıcı, “Sizin bilmediÄŸinizi Ben bilirim” (Bakara, 2/30) diyerek, insanın sadece topraktan yaratılmadığını; aynı zamanda kendi ruhundan üflenmiÅŸ bir cevhere (Secde, 32/9), isimlerin öÄŸretilmiÅŸ olmasıyla (Bakara, 2/31) bilgi ve donanıma sahip kıymetli bir varlık olduÄŸuna vurgu yapmaktadır. İnsan, kalp, akıl, göz, kulak ve dil gibi nimetlerle donatılarak, “dileyenin hidayete, dileyenin de sapkınlığa yöneleceÄŸi” (el-Kehf, 18/29) bir imtihan sürecine tabi tutulmuÅŸtur.
İnsanın yaratılışındaki asıl gaye kulluktur. Bu kulluÄŸun sorumluluÄŸu ise akılla baÅŸlar. İnsanı diÄŸer varlıklardan ayıran en temel özellik, irade sahibi olmasıdır. Bu iradeyle o, ya ÅŸükreden (ÅŸâkir) ya da nankörlük eden (kâfir) bir konuma evrilir. Aslına bakılırsa imtihan süreci, sorumluluÄŸu üstlenmekle baÅŸlamıştır. Akıl ve irade ile yerine getirilmesi gereken emaneti, yer, gök ve daÄŸlar yüklenmekten çekinirken (Ahzâb, 33/72), insan bu ağır sorumluluÄŸu üstlenmiÅŸtir. Kendisine, belli bir süre hayat sürmek ve bu süreçte birbirine düÅŸman olmak gibi bir ÅŸartla yeryüzüne gönderilmiÅŸtir.
Bir damla sudan (nutfe), balçıktan baÅŸlayan yolculuÄŸu, iÅŸiten, gören, akleden ve nihayetinde amele dökülecek bir irade ile donatılarak devam eder. Karmaşık bir yapıda yaratılmış olsa da, oldukça sade bir seçimle karşı karşıyadır: ÅŸükredenlerden veya nankörlerden olmak.
Bu yolculukta, “birbirinize düÅŸman olun” (Bakara, 2/36) uyarısı kadar, “birbirinizle kardeÅŸ olun” (Hucurât, 49/10) hatırlatması da mevcuttur ve bu ikisi arasında bir seçim yapmak insanın iradesine bırakılmıştır.
Takip edilen yolda, “düÅŸmanlaÅŸtırıcı söz” ve “düÅŸmanlaÅŸtırıcı davranışlar” ne kadar gerçekse, “birbiriyle kardeÅŸleÅŸtiren söz” ve “birbiriyle kardeÅŸleÅŸtiren davranışlar” da bir o kadar önemlidir. İçinde bulunduÄŸumuz modern ÅŸartlarda, “düÅŸmanlaÅŸtırıcı sözlerin” sosyal medya üzerinden adeta bir kültüre dönüÅŸtüÄŸü ve sıradanlaÅŸtığı gözlemlenmektedir. Bu söylemler, insanın fıtratından uzaklaÅŸtıran negatif bir enerjiye dönüÅŸmektedir.
Bu noktada terbiye kavramı kritik bir role sahiptir. İnsanın terbiyesi, onun yaratılış amacına (fıtratına) uygun olduÄŸu zaman, “düÅŸmanlaÅŸtırıcı söz”lerden tabii olarak uzaklaşır. Davranışları da bu terbiye kapsamında, “birbiriyle kardeÅŸleÅŸtirici” bir nitelik kazanır.
Netice itibarıyla, insan kendisine bahÅŸedilen deÄŸer ve donanımla, iki zıt kutup arasında bir imtihandan geçmektedir. İblisin temsil ettiÄŸi kıyas, üstünlük iddiası ve enaniyetle ÅŸekillenen düÅŸmanlaÅŸtırma dürtüsü, onun için sürekli bir sınav alanı oluÅŸturur. Buna karşılık, terbiye ve fıtrata uygun bir yaÅŸam, bu dürtüyü dizginleyerek toplumsal huzuru inÅŸa edecek kardeÅŸleÅŸtirici bir etkiye dönüÅŸebilir. İnsanın hikâyesi, bu iki seçenek arasındaki ezeli ve ebedi mücadelesinin tarihidir.
M.Ali Akbulut
Henüz yorum yapılmamış.