Sosyal Medya

Kürsü

Sadık Sefa: Bizim Payımız



Duvardaki saate göz ucuyla baktı. YavaÅŸ yavaÅŸ çıksa iyi ederdi. Bugünlük iÅŸlerini toparlamış, yarın yapacağı iÅŸlerin bir listesini -ayrıntılı notlarla- hazırlamıştı. Aksi halde önemli olan birçok ÅŸeyi unutacağı kesindi. Yapılacaklar listesi hazırladığı için kendi kendine “aferin” derken telefonu titredi. Telefonu cebinden çıkardığında ekrandaki “orta çekmece-not defteri” yazısını görünce tuhaf diyerek tebessüm etti. Bunu hatırlamak için bile uyarıcıya ihtiyaç duymasıydı, ilginç olan. Çekmecesini açıp kiremit renkli ajandasını aldı, çantasının küçük cebine yerleÅŸtirdi. Bilgisayarını kapatıp sırt çantasını tek koluna astı. Oldum olası, çok severdi sırt çantası taşımayı. Garip bir güven duygusu veriyordu kendisine. Bu daha da komik gelmiÅŸ olacak ki yüzüne kocaman bir gülümseme oturmuÅŸtu. “Bunu neden ÅŸimdi fark ettim ki?” diye yokladı kendini ve “takıldığın ÅŸeye bak” deyip kalktı masasından. Arabasına bindiÄŸinde de kafasında binbir farklı ÅŸey vardı. OtomatikleÅŸmiÅŸ hareketlerle güneÅŸ gözlüklerini taktı, emniyet kemerini baÄŸladı ve besmele çekip kontağı çevirdi.

Navigasyonun “Varış noktasına ulaÅŸtınız, hedefiniz sol tarafta” diyen sesi ile iç dünyasındaki kavgayı yarıda bıraktı. İş yerinden çokta uzak bir yer deÄŸilmiÅŸ diye geçirdi içinden. Ama kısa da olsa o yolu nasıl geldiÄŸini hatırlamıyordu. Yola çıktığı an ile navigasyonun, aradığı yere geldiÄŸini belirten sesi arasındaki çeyrek saatlik zaman dilimini yaÅŸamamış gibiydi. Üstelik bu süre zarfında araç kullanmıştı. Hangi sokaklardan geçmiÅŸti, trafik var mıydı, ışığa takılmış mıydı gibi soruların cevabı yoktu zihninde. Zamanı kontrol etti. Biraz daha sürem var diye düÅŸündü. Çantasından kiremit renkli not defterinin arasına sıkıştırdığı kağıtları aldı. Nemli gözlerle ÅŸöyle bir baktı. Utanç verici bir suçun itiraf dolu satırlarını taşıyormuÅŸta elinde tutmak istemiyormuÅŸ gibi aceleyle katlayıp cebine sokuÅŸturdu. Alevden bir topu avuçlarıyla cebine koymuÅŸ gibi bir ateÅŸ yayıldı, cebinden tüm vücuduna. Saatine baktı, gitmeliydi. Gözlüklerini çıkarıp arabaya bıraktı. Arabadan indikten sonra beÅŸ-altı dakikalık bir yürüyüÅŸ mesafesi bırakarak aracı park etmesinin iyi bir tercih olduÄŸunu düÅŸündü. Hafif hafif esen rüzgâra eÅŸlik eder gibi sakin adımlarla yürüdü. Nihayet binanın önüne gelmiÅŸti. Gri, beyaz ve kahverenginin farklı tonlarının kullanıldığı dış cepheli binaya hiç adeti olmadığı halde uzun uzun baktı. Binanın arkasına uzanan dar bir sokak arasından geçerek giriÅŸ kapısına ulaÅŸtığında kapıyı aceleyle itip, hızlıca asansöre yöneldi. Geri dönmenin mümkün olmayacağı o ana geçmek için hızlı hareket etmeye baÅŸlamıştı. Asansörden indiÄŸinde de koridoru hızlı hızlı yürüdü bu yüzden. Ve o kapının önüne gelince, derin bir nefes alıp hiç düÅŸünmeden zile bastı. Kendisinin aksine yavaÅŸ yavaÅŸ açılan kapının arkasından tok ve gür bir ses “HoÅŸ geldiniz,” diye seslendi. Adeta fısıltı ile “hoÅŸ bulduk” diyebildi, güçlükle yutkunarak.

Birkaç adımda koridoru bitirdi. Bir iki sandalye ve kanepenin olduÄŸu küçük bir salonda yalnız başına oturuyordu ÅŸimdi. Göz almayan ama odadaki her ayrıntının görülmesini saÄŸlayacak bir ışıklandırma tercih edilmiÅŸti. KöÅŸedeki sehpanın üstüne “ben bu kokuyu bir yerlerden hatırlıyorum ama nereden” dedirtecek kadar tanıdık, “ben böyle tatlı bir koku daha önce hiç görmedim” dedirtecek kadar yabancı o kokuyu yayması için çubuklu oda kokularından konulmuÅŸtu. Ellerini nereye koyacağını bilemedi. Ne kadar zamanı kaldığını merak etti. Bugün kaç kere saate bakmıştı acaba? Dudaklarının kuruduÄŸunu hissetti. Gelirken su almadığı için hayıflandığı sırada yanı başındaki sebili fark etti. Su alırken, karton bardağın üzerinde adeta huzur vermesi için seçilmiÅŸ gibi iki kelimeye takıldı gözleri. Küçük bir yudum alırken hemen önündeki masada yer alan dergilere baktı. En iyisi bir dergiyi kurcalayarak vakit geçirmek diye düÅŸündü. Dergilerden birine uzandı, sayfaları çevirirken içindeki sızı gözlerine yürüyordu usul usul. Bir sayfada durdu. Karpuz dilimli bir haritanın yanına yazılmış bir ÅŸiirle göz gözeydi ÅŸimdi.

“Filistin’de bir toprak parçası belki böyle demiÅŸtir” diyordu ilk dizesi. Sahi, dile gelse ne derdi acaba bize, Gazze’nin kana doymuÅŸ toprağı? Vurulan çadırları, hangi kelimelerle haykırırdı yüzümüze Akdeniz? GüneÅŸ, ay ve yıldızlar hangi sözlerle titretip kendimize getirir ve ayaÄŸa kaldırırdı bizi? Åžehit olup topraÄŸa düÅŸen yavrucakların bedenlerini izlemek yetmiyor muydu bize?... Gözleri dolu doluydu. Dalgın ve nemli bakışların arasında, önce bir gölge kıpırdadı... Sonra vakur duruÅŸuyla bir çocuk dikildi tüm varlığıyla karşısına. Üstü başı periÅŸan halde bir çocuk... ama gururlu ve kararlı duruÅŸuyla muzaffer bir ordunun komutanı gibi dimdik duran bir çocuk...  Elini uzatıp ellerinden tuttu. “AÄŸlamak bizim payımıza düÅŸtü bu dünyada” dedi. “AÄŸlamak bizim payımıza...”  Ve geldiÄŸi gibi kayboldu... O an, çocuÄŸun kendisine ne kadar benzediÄŸini hayretle fark etti. Oysa hiçbir çocuÄŸun payına aÄŸlamak düÅŸmemeliydi. Åžiiri birkaç kez okudu. Sonra dergiyi kapatıp masaya bıraktı.

Göz pınarlarını kurutan o cümlenin sahibi çocuÄŸu düÅŸündü. Bütün bir ömrü beraber geçirmiÅŸçesine tanıdık siması, zeytin karası gözleri ve taÅŸkın nehirler gibi çaÄŸlayan kelimeleri ile bu çocuÄŸu bir yerden tanıyor gibiydi. Bardağına uzanıp bir yudum aldı. ÇocuÄŸu düÅŸündü. Sonra bir de kendini düÅŸündü. Derin bir iç çekiÅŸin ardından yutkundu.

Kaybettiklerini, bulamadıklarını, yaÅŸayamadıklarını, yaÅŸadıklarını, aradıklarını, neden aradığını, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını, hissettiklerini, hissedemediklerini... DüÅŸünceler zihninde bir girdap gibi dönüyordu. Bu ferahlık yaymasını umduÄŸu salondan çıkmak için vakti var mıydı hala? Buyurun diyen bir ses böldü kavgasını. Saatine baktı. YokmuÅŸ, diye mırıldandı. Bardağına uzandı ve kendisine gösterilen kapıya doÄŸru yürümeye hazırlanırken telefonuna aceleyle bir ÅŸeyler karaladı...

 

Bahar yeşermiyor dallarımda,

Damlalar misafirim,

Acıya doymuÅŸ gözlerimde,

Ölüm kol geziyor,

Çocuk yüreÄŸimin,

Zamansız düÅŸlerinde...

 

Sadık Sefa

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.