Sosyal Medya

Makale

Diri Yaşamak 'Diri' Ölmek

Garip bir tipolojiye doğru eviriliyor insanlık. Coğrafya, etnik köken ve kültürel farkların silinmeye yüz tuttuğu globalleşme süreci, gittikçe daha çok benzeşen insan modeliyle iyi bir gelecek beklemiyor bizi. Ortak eğilimler üzerinden işaretleri takip ettiğimizde anlık değişim karakterli, hazları adına her türlü değeri kullanma becerisi ile donanımlı bir dünya gençliği görüyoruz.

Hemen isteyen ve her şeyi isteyen profilin egoist yanının gelişmesiyle sevgi ve merhamet duygularının dönüştüğü anlaşılıyor. Bir insan düşünün ki, olur olmaz her şeyi istiyor. Aileden, okuldan, toplumdan, her ilişkiye girdiği kişi ve kurumdan talep ediyor.

Talebin mahiyetini, meşruiyetini, hak edilip edilmediğini düşünme ihtiyacı duymuyor. Bilgisayar oyunlarının, ekranda alınan puanları gibi talep merkezli bakış şişmanlayıp duruyor. En küçük fedakarlık kaybı veya menfaat küçülmesi durumunda hemen kitleselleşerek tepki koyarken, birkaç saatlik cemaat oluyorlar ve o gündem çerçevesinde bitim zıtlıklarını unutabiliyorlar. Farklı ülkede ortaya çıkan ilginç bir hareket veya çıkış, her alana taşınarak kullanılıyor. Objelerin değişik kültürlerdeki anlamı da bu sayede dönüşüyor.

Beklenti noktasında tatmin edilemeyen ne zaman ne yapacağı hesap edilemeyen insan tipinin manipülasyona açık olan tarafı da tatminsizliğinde yatıyor. Mutluluğun tek bir adreste aranmasıyla ortaya çıkan kolaycılıkta birleşme, insanı ucuzluğun müşterisi yaparak küçültüyor.

Mutluluğun, huzurun yakalanması noktasında çok zengin, insanı yücelten sayısız yollar insanın seçimine sunulmuştur.

İnsanın kimyasını huzura kavuşturan tam da kaçtığı noktada yer alıyor... Gençlik sorumluluktan kurtulduğunda mutluluğu elde edeceğini sanıyor. Bu nedenle bütün bağlardan kopmayı, kopamadığında dönüştürerek özgür olduğunu düşünüyor.

Kriterlerin soyutlaÅŸması, ilkelerin deÄŸerden kopuk ele alınışı, kiÅŸiyi piyasa akışına mahkûm ediyor. Gizli zincirlerin ÅŸakırtısı duyulmadığından, kiÅŸi kendini arayışın kapısında varsayıyor ve günler umudu birbirine aktararak geçiyor.

İnsanın yapısında bilme iÅŸtihası ve bu sayede kıyas etme, fikretme, netice çıkarma süreçleri aklın ihtiyarına denk düşer. Bilme, keÅŸfetme süreçleri hazine bulma hallerinin lezzetini sunar insana. Saf bir niyetle önyargısız arayışlar, neticede insanı varoluÅŸ anlamıyla burun buruna getirir. İnsan iÅŸte o an, sorumluluÄŸunu fark eder. Sorumluluk, insanı iç disiplinle yükselme imkânı olarak tebarüz eder.

Temel bilinç, insanın başıboş yaratılmadığını bilmekle başlar. Yaratılış anlamını keşfeden insan sorumluluğu bir yük olarak görmez. Kişisel planda kararlı tavır, toplumsal düzeyde özveri, sorumlulukla ortaya çıkar ve hayatı kolaylaştırmak adına yapıcı işleve sahip olur.

Kültürümüzde diÄŸerkâm sıfatıyla anılan insanlar, bir baÅŸkasının derdiyle dertlenen ve bu çabayı doÄŸal eylem haline getirenlerdir.

"Derman olan dert" de bu olsa gerektir. İnsanların birbirine olan bağlarının gelişmişliğidir bir medeniyetin kalitesini ortaya koyan. Sorumluluk, merhamet duygusunu geliştirir; bereketi sevgiyle buluşturduğunda hayat güvenli ve yaşanır seviye kazanır.

İsâr kavramıyla anlayacağımız, bir baÅŸkasının mutluluÄŸu için karşılıksız fedakârlıkta bulunma, günümüzde tamamen yok olmadıysa da önemli oranda zafiyete uÄŸradı.

İslâm'ın tebliÄŸ dinamiÄŸini de bu fedakârane duygu oluÅŸturur. En yakından uzaÄŸa, insana, topluma gerekeni sunma gayreti içinde olma ve bu amaçla örgütlenmenin kurumsal adını yokladığımızda karşımıza vakıflar çıkar, vakıf insanlar belirir.

İyiliğin ortada durması yeterli değil. Hedeflenen neticelerle uyumlu bir çaba ile iyiliğin sunulması, her mü'minde oranları değişik olsa da bulunması gereken özellikler arasındadır.

Yeryüzünde en muteber iyilik bir insanın Müslüman olmasına vesile olmaktır. İnsanlığın dirilişinin sembolizmi olarak vurgulanan bu durum, dünyevi sınırları aşan düşünme ve çabaya işaret eder.

YaÅŸadığımız son yirmi yıl, "tebliÄŸ" merkezli bakış ve çabayı önemli bulmayan mahiyet içeriyor. Önem sırasına bakıldığında ekonomik ve siyasi, dünyevi menziller öne çıkıyor. YaÅŸanılan zamanın mekânında farklı düzenler olsa da "tebliÄŸ" daima yürürlükte bulunmak durumunda. TebliÄŸin ferdi ve toplu olarak yaÅŸandığı yerde duygular ulvi bir mahiyet kazanmış demektir.

Dünya, âhiret kesintiye uÄŸramadan bütünlük içinde fedakârlık ile elde edilen duygular sayesinde muhafaza edilebilir. Aksi takdirde, fikirler kadar dirayeti olmayan duygular, insanı dünyevi karakterli ve sürekli talep eden konuma hapseder.

İsâr kavramını merkeze alarak yaÅŸamak, diri yaÅŸamaktır; diri ölmektir. MutluluÄŸun sonsuz âlemde bizimle olması hedefi, dünya hayatının fedakârlıkla konumlanmasını gerekli kılar. Üstelik bu durum hiçbir statü ve özellik gerektirmeyen her müminin yapabileceÄŸi ve aynı zamanda kulluÄŸunun gereÄŸi bir durumdur. Bir diÄŸer ifadeyle, iyilik çabası içinde can yeterli malzemedir.

Âhiret inancından kopan seküler tasavvurlarda "ödev bilinci" olarak özellikle Kant'ın seslendirdiÄŸi duyarlılık iÅŸlevsel olamıyor. Allah/âhiret inancı olmadan bir insanın bir baÅŸkası için yapacağı iyilik, karşılık beklemeden tezahür etmez ve süreklilik kazanmaz.

İslâm toplumunun böylesine güçlü dinamiÄŸi mevcuttur. Söyleminde yer alan azmettirilen bu salih amel, tarihî seyir içinde sayısız örneklerle önümüzde durmakta.

Ahmet Mercan

Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.