Sosyal Medya

Korona virüsü Avrupa'nın kibirli liberal bakışını yıkmıştır

Salgınla mücadele bağlamında gündeme gelen sürü bağışıklığı tezini gelip geçici bir liberalizm olarak görmemek gerekir. Güçlü olanın ayakta kalması gerektiğine yönelik “bilimsel” yaklaşım, bütün dünyayı tehdit eden bir ekonomi politik olarak karşımıza çıkabilir.



Türkiye’yi de etkisi altına alan koronavirüsü ile ilgili anlamsız tartışmaların gündeme gelmesi anlamlıdır. Özellikle din ve bilim çatışması gibi anakronik bir meselenin gündemimize dayatılması geniş katılımlı tartışmaları engellemektedir. Dindar ya da dinsiz birinin salgınla ilgili olumsuz bir tutum takınması, başkalarını da etkileyebilecek lakaytlık göstermesi elbette sorunlu bir davranıştır. Fakat bireysel davranışlar dışında yönetim zaafları kategorisine dâhil edilebilecek önemli bir sorundan bahsedilmediği hâlde bu yönde bir algı oluşturmaya çalışmak başka türden sorunlara işaret eder. Hâlbuki salgının etkilediği ülkelerde bütün insanlığın geleceğini ilgilendiren oldukça önemli tartışmalar gündeme gelmektedir. Dünya muazzam bir değişimin arifesindedir. Değişim kavramına olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemediğimizi de belirtmek gerekir. Fakat şu ana kadar hem Batı’da hem de Doğu’da meydana gelen birtakım hadiseleri de yorumlamak gerekir.
 
Fransızlar tarafından gündeme getirilen ve unutulmuş emperyal ilişkileri hatırlatan, “aşının Afrikalılar üzerinde denenmesi” teklifi virüsten sonraki dünya hakkında bize bir şeyler söyleyebilir. Aynı şekilde Amerikalıların koronavirüsü için Çin virüsü tabirini kullanması da anlamlıdır. İngiltere’de salgın ile mücadele eden sağlık çalışanları arasında ilk ölümlerin İngiltere’de yaşayan Müslümanlar arasından çıkması da dikkat çekicidir. Salgın tehlikesinin Brezilya’yı da sardığı bir dönemde yerlilerin yaşadığı alanlarda madencilik sektörünün faaliyetlerine devam etmesi kararı da yerlilerin ve kölelerin Potosi maden ocaklarında çalıştırılmasını hatırlatmaktadır. Bilindiği gibi Potosi, Bolivya’da maden ocaklarıyla meşhur bir yerdir ve adı sömürgecilik tarihi ile özdeşleşmiştir.
 
Sıraladığımız bu gelişmelerin bugünkü dünyanın gerçekliği ile izah edilemeyeceği açıktır. Salgının Çin’den dünyaya yayılmaya başladığı anda Batılı bilim çevrelerinin Çin biliminin ürettiği bilgilerden yararlanmakta geç kaldığı ve buna da Batılı kibrin sebep olduğu yönündeki suçlamaları önemsemek gerekir. Brezilya’da en ücra köşelerde yaşayan yerliler arasında salgının yayılmaya başlaması ve muhtemelen kayıtlara bile giremeyecek ölümleri, sömürgecilik tarihinin bugüne yansıması olarak görmek mümkündür fakat bu hadiseler geleceğe dair birtakım işaretler taşıyorsa insanlık için kaygılanmak gerekir.
 
Bu sadece Amerikalılar için değil, bütün Batı dünyası için yeni bir 11 Eylül’dür tanımlaması da sorunlu bir yaklaşımdır. Amerikalılar, 11 Eylül’den sonra özellikle İslam coğrafyası üzerinde adeta tepindi. Salgınla mücadele bağlamında gündeme gelen sürü bağışıklığı tezini gelip geçici bir liberalizm olarak görmemek gerekir. Güçlü olanın ayakta kalması gerektiğine yönelik “bilimsel” yaklaşım, bütün dünyayı tehdit eden bir ekonomi politik olarak karşımıza çıkabilir. Batı’nın sömürgecilik tarihini salgın hastalıklar üzerinden politik bir yoruma tabi tutarak bütün kıtalarda meydana gelen olağanüstü tahribatı yok saydılar. Bu tarz Avrupa merkezci yaklaşımları benimseyenler Türkiye’de de olduğu için bugünkü süreç ciddiye alınmalıdır.
 
Koronavirüsü Avrupa’yı ve Amerika’yı derinden sarsıyor. Batı Avrupa kültürünün egemen olduğu dünyanın yeni tip virüse dayanıksız olduğunu gördük. Avrupa merkezci liberal tarih yorumlarının Avrupalıların üstünlüğünü meşrulaştırmak için geliştirildiği daha iyi anlaşılıyor. Avrupalılar ve Amerikalıların kendi aralarında maske savaşına tutuştuğu bir sahneyi ne Afrikalılar ne Amerikalı yerliler ne de Asyalılar keyifle izliyor. Bu virüs bütün insanlığı tehdit ediyor. Sömürgecilik tarihini salgın hastalıkların zayıfları sahneden uzaklaştırdığı bir süreç olarak yorumlamak gayr-i insanî bir davranıştı ve “Batılı kibrin en yüksek aşaması”nı temsil ediyordu. Yeni tip virüs ise bu kibri yere sermiş gözüküyor. İngiltere’de ilk vefat eden sağlık çalışanlarının İslam dünyasından olması birbirine zıt anlamlar içerebilir. Rachel Corrie haklı olarak Filistinli mazlumların sembolü olmuştu. İsrail’in zulmünü durdurmak için kendi canını feda etti. Bugün aynı dayanışmanın İngiltere’de ya da dünyanın başka bir bölgesinde yaşanıyor olması oldukça önemlidir. Aynı günlerde İsrail’in Filistin’de uyguladığı baskıların devam etmesi de anlamlıdır. Salgınla yüzleştiğimiz bir dönemde devletimizin İspanya ve İtalya’ya yardım elini uzatmasını önemsemek gerekir.
 
 
Selçuk Türkyılmaz / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.