Sosyal Medya

Zekeriya Kurşun: Osmanlı Kabe örtüsüne de karantina uygulardı

Karantina sadece insanlara değil, taşınan eşyalara da uygulanıyordu. Öyle ki, her yıl değiştirildiğinde Mekke’den İstanbul’a getirilen eski Kabe örtüsü bile, 1847 yılında karantinaya tabi tutulmuştur.



Gündemimizde olmadığı halde kısa zamanda hayatımızın parçası haline gelen bir virüs üzerinden kıyamet koparılıyor. Daha doÄŸrusu kıyametin provası yapılıyor. Raporların, yazıların, uzman görüÅŸlerinin ve tabii ki komplo teorilerinin bini bir paraya satılıyor. Sanki varlığını ortadan kaldıracakmış gibi; virüsün kaynağı, biyolojik bir silah olarak üretilip üretilmediÄŸi ve en önemlisi de hayatımızdan ne zaman çekip gideceÄŸi soruları herkesi meÅŸgul ediyor.
 
ABD-Çin ticaret savaşından, iyimser bir komplo teorisi olan küresel soÄŸutma iddialarına, virüsün ilk görüldüÄŸü Wuhan’dan Çin’in baÅŸka bölgelerine yayılmamasının sebeplerinden, liberalizmin sonunu getiren iddialara kadar binlerce deÄŸerlendirmeyi önümüze koyuyorlar. Ama bütün bunlar bir gerçeÄŸi, virüsün insan hayatını etkileyen gerçeÄŸini deÄŸiÅŸtiremiyor.
 
Son yüzyıldır yaÅŸanan ve yaÅŸatılan felaketlere baktığımızda belki de ilk defa insan hayrına odaklanan bir süreci yaşıyoruz. Bu virüs sayesinde, kurulan sömürü düzenleri, savaÅŸlar, hastalıklar, dini-mezhebi saikler veya ideolojik nedenlerle soykırıma tabi tutulanlar yüzünden insan hayatının ucuzlatıldığı bir evreden, hayatın kıymetini anlayan bir evreye geçiyoruz.
 
Bundan sonra hiçbir ÅŸey eskisi gibi olmayacak.
 
Ancak hala eski akıllarını pazarda tutanlar, bütün geliÅŸmelere raÄŸmen ideolojik körlüklerini sürdürenler ve virüs adına lobicilik yapanlar ne olacak? Dünyanın deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸüm gayretleri karşısında onlar, eski kinlerini, nefretlerini kusmaya devam ediyorlar. Ä°plikleri pazara çıkmış bu tıynetsizler, Türkiye’de yapılanları görmek yerine; Türkiye’nin ve Müslümanların deÄŸerleri ile alay edip sözde bilim adına, akılcılık adına ahkam kesiyorlar. Surların önüne Åžahî toplar ile yığınak yapıldığı sırada, meleklerin cinsiyetini tartışan Bizans rahipleri gibi mide bulandırıyorlar. Akıllarınca virüs lobiciliÄŸi ile kendi ömürlerini uzatmaya çalışıyorlar.
 
Her dönemde ve yerde, her anlayış ve inanç içinde insanlığı felakete sürükleyen kör taassubun taraftarları olmuÅŸtur ve olacaktır. Meraklanmayın, -baykuÅŸ misali- bu tipler, zor zamanlarda ortaya çıkıp asap bozucu seslerini çıkarsalar da nihayetinde maÄŸaralarına geri döneceklerdir. Unutmayın, tarihimizde baykuÅŸlardan çok bülbüllerin sesi vardır. Bu yüzden endiÅŸeye mahal yoktur. Türkiye doÄŸru yoldadır. Önerilen tedbirlere harfiyen uymamız halinde, ülkemiz ve insanlık en kısa zamanda huzura kavuÅŸacak ve bugün yaÅŸadığımız olaylar da sadece tarihin konusu olacaktır. Tıpkı geçmiÅŸte yaÅŸanan veba, kolera ve bilumum salgın hastalıklar gibi korona da tarihe gömülecektir.
 
Sırası gelmiÅŸken, tarihi bazı tedbirlerden söz edeyim:
 
Osmanlı asırlarında en büyük insan hareketliliÄŸi her yıl tekrarlanan hac münasebetiyle olmaktaydı. Nitekim bazı yıllar, -ÅŸimdi de iddia edildiÄŸi gibi- hacdan deÄŸil, hacca gelen diÄŸer ülkelerden özellikle Ä°ngilizlerin müstemlekelerinden deniz yoluyla taşınan hastalıklar yüzünden büyük salgınlar olabiliyordu. Maalesef o dönemin de baykuÅŸları vardı ve bu durumu Osmanlı Devleti’nin yetersiz tedbirlerine baÄŸlıyordu. Bu konuda bir çok kitap ve bilimsel çalışma yapılmıştır. Hicaz’de saÄŸlık iÅŸlerinden sorumlu Kasım Ä°zettin’nin Avrupalıların meseleye yaklaşımını ve devletin aldığı tedbirleri ele aldığı “Hicaz’da Islahat-ı Sıhhiya” kitabından baÅŸka; merak edenler, Gülden Sarıyıldız’ın “Hicaz Karantina TeÅŸkilatı” ve öÄŸrencim Betül Demir Ayaz’ın “Hac ve Siyaset” tezine bakabilirler. Bu araÅŸtırmalarda, alınan önlemlere raÄŸmen yapılan tenkitler veya taassup körlüÄŸünün neticelerini görmek mümkündür.
 
Osmanlı karantina uygulamalarına bir örnek vereyim:
 
Özellikle 1830-40’lı yıllar salgın hastalıkların yaygınlaÅŸtığı dönemler olmuÅŸtur. Devlet hem Anadolu-Åžam üzerinden hacca giden güzergahtaki; Belen, Misis ve Gülek boÄŸazı gibi yerlerde; hem de deniz güzergâhlarındaki limanlarda karantinalar kurmuÅŸtur. Karantinalarda yolcular tutulup müÅŸahede edilmekte ve bilinçlendirme yapılmaktaydı. Özellikle hacdan geri dönüÅŸlerde karantinaya daha fazla önem verilerek, varsa hastalığın temas yoluyla yayılması engellenmekteydi. Karantina sadece insanlara deÄŸil, taşınan eÅŸyalara da uygulanıyordu. Öyle ki, her yıl deÄŸiÅŸtirildiÄŸinde Mekke’den Ä°stanbul’a getirilen eski Kabe örtüsü bile, 1847 yılında karantinaya tabi tutulmuÅŸtur.
 
Bir gelenek olarak her yıl Kabe örtüsü büyük bir merasim ile Çanakkale’de karşılanır ve yine Ä°stanbul’da yapılan baÅŸka bir tören ile Topkapı Sarayı’na konulurdu. Osmanlı ArÅŸivi’ndeki bir belgeye göre; (Ä°. DH 164/8540) o yıl, yaÅŸanan koleradan dolayı, sadrazam, Çanakkale’ye yaklaÅŸan Kabe örtüsü konusunda Sultan Abdülmecid’e bilgi verip nasıl bir uygulama yapılacağı anlatılmaktadır. Belgeden anlaşıldığına göre; eskiden de Kabe örtüsüne uygulanan karantina, saraya götürülmeden önce, bu yıl da aynen uygulanacaktır. Kabe örtüsü Üsküdar’da Mehmet PaÅŸa veya Åžemsi PaÅŸa köÅŸklerinde “gereken saygı” gösterilerek bir süreliÄŸine karantinaya alınacaktır. Bu maksatla, örtüyü taşıyan gemiden almak üzere tersaneden bir geminin hazırlanması istenmektedir. Nitekim Sultan Abdülmecid’in iradesi de bu yönde çıkacak ve Kabe örtüsüne karantina uygulanacaktır.
 
Bu uygulama, her fırsatta tarihimize leke sürmeye veya sözde hamaset ve geleneÄŸi yürütmek adına devletin aldığı karantina tedbirlerini delmeye çalışanların kulaklarına küpe olsun.
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.