Makale
Mühim bir ihtimal hesabı ve sunak taşları
Bu akÅŸam ezanına kadar yaÅŸama ihtimalimiz yüzde kaçtır? İçimizden kaç kiÅŸi, bu akÅŸam ezanını dinleyemeyecek? Ürpermedik, yazıdır ne söylese yeridir diye düÅŸündük fakat içimizden de “Allah bilir” dedik.
El hâk doÄŸrudur, sadece Allah bilir. Biz, ne zaman ve nasıl olacağını bilmediÄŸimiz bir sona doÄŸru gidiyoruz. Fakat bu soruya cevap olarak desek ki; “akÅŸam ezanını iÅŸitmek ihtimalimiz yarı yarıyadır ya iÅŸitiriz ya iÅŸitemeyiz.” Bu da doÄŸrudur.
Ezanlar okunmaya baÅŸlamadan, emri hak vaki olmuÅŸsa, biz bu akÅŸam ezanını dinleyemeyeceÄŸiz. EÄŸer bu akÅŸam ezanını dinlemiÅŸsek; bizim için, yarının akÅŸam ezanını iÅŸitmek olasılığı olan yüzde elli ihtimal için saniye ilerlemeye baÅŸlamış demektir. Bu durum, bizim dinleyemeyeceÄŸimiz bir akÅŸam ezanına kadar devam edecektir.
DiÄŸer yüzde elli ihtimal tahakkuk ettiÄŸi an; büyük bir heyecan, merak, endiÅŸe, korku ve umutla; göz burada kapanacak ve bundan farklı bir âlemde tekrar açılacaktır. Burada ölüp, farklı bir âlemde tekrar doÄŸacağız. Åžüphe ve zan bitecek, yakin hâsıl olacaktır. “Bir fırsat daha lütfedilse” talebi geri çevrilecektir.
Yakin sadece ölümle yüzleÅŸme, ölümü tatma, yaÅŸadığımızdan baÅŸka bir boyutun ve hayatın var olduÄŸuna dair olmayacaktır. Burada henüz, akÅŸam ezanını dinleyebilecek saniyelere sahipken, sahip olduÄŸumuz; zanlara, ÅŸüphelere, inançsızlıklara, yanlış inanç ve tercihlere, kafayı öbür tarafa çevirdiÄŸimiz ya da kuma gömdüÄŸümüz durumlara, umursamadıklarımıza, aldandıklarımıza, önemsemediklerimize, az bir pahaya sattıklarımıza, saklandığımız kovuklara, hevamız için yapıp da Allah rızası için zannettiklerimize dair de olacaktır.
Kendimizi; dokunulmaz, ayrıcalıklı, önemli, güvenli, güçlü, rahat, mutlu, farklı ve özel hissettiren; servetlerin, güçlerin, iliÅŸkilerin, pozisyonların, standartların, bilmenin, yakışıklılığın, güzelliÄŸin; artık bir hükmünün olmadığını, bir iÅŸe yaramadığını; ÅŸeksiz ÅŸüphesiz göreceÄŸiz. Kitabı referans alıp, sürekli muhasebe altında tutmadığımız ve yeniden inÅŸa etmediÄŸimiz tercihlerimizin, ne kadarının zanna dayalı olduÄŸunu yakinen müÅŸahede edeceÄŸiz.
Kitabı; tertil üzere, kendimizi ve halimizi esas almadan, muttaki olmadan okuduÄŸumuzda, hidayet doÄŸmadığına, tereddütsüz ÅŸahit olacağız. Amel-i salih zannıyla yaptığımız pek çok iÅŸin; perspektifinden okununca ortaya çıkacak olan hedefleri tahakkuk ettirmek, sorunları çözmek ve ihtiyaçları gidermek için olmadığını, mutlak bir fark ediÅŸle fark edeceÄŸiz. Hevayı razı etmekle, Allah’ı razı etmeyi birbirine karıştırıp; “ben”e/nefsimize ne kadar çok takılıp; hayata, kararlarımıza ve iliÅŸkilerimize onun filtresinden baktığımız durumları müÅŸahede edip hayretler içerisinde olacağız.
Åžükredici olmamanın, bizi ÅŸeytan karşısında nasıl zayıf ve maÄŸlup duruma düÅŸürdüÄŸünü, sarahaten göreceÄŸiz. Kitabı “okuyup, savunurken” bile, hidayetin neden tahakkuk etmediÄŸini...? Orada yazılanlardan farklı hükümlerle yapılandırılmış bir hayatın içerisinde yaÅŸayıp da kendimizi hakikat çerçevesinde zannettiÄŸimizi, ya?in penceresinden göreceÄŸiz.
Allah’ın, fark etmemiz için gönderdiÄŸi kaynakları, vesileleri, imtihanları; halimizden eminlik zannıyla görmeyip dinlemediÄŸimizi, zorunlu olarak görüp dinleyeceÄŸiz.
Allah’a tam teslimiyetin künhüne vakıf olmaya, rızasına ulaÅŸmaya ve rahmetini celp etmek için izhar edilmesi gerekli olan samimiyete iliÅŸkin hayati mecburiyet, acı bir ÅŸekilde anlaşılacak.
KarşılaÅŸmamız muhtemel olan bu durumları, tefekkür etmeden, bir kalemde önemsememenin kesin sonuçları, zanna mahal bırakmayan bir yakin içerisinde önümüze çıkacaktır, Allah-u âlem. EÄŸer bu yazıyı okuyorsak, bu akÅŸam ezanını dinleyebilmek ihtimalimiz olan yüzde elli fırsatına henüz sahibiz demektir. Elimizdeki tek fırsatta budur. Elde bu fırsat var iken; sunak taÅŸlarına kurban edilmeye mecbur bırakılan insanlar/ mecbur olduklarını zanneden gençler…
Gençler sunaklara gitmeye ikna edilmiÅŸ ve hatta baÅŸka çare bırakılmamış gençler. Her yaÅŸtan ve her dinden gençler, sunak taşına baÅŸlarını koyuyorlar ve kurban ediliyorlardı.
Babaları aÄŸlamıyordu, çünkü gençlerin halini bilmiyor ve anlamıyordu. Onlar, evlatlarına, sunaklardan daha cazip, meÅŸru zeminler, atmosferler hazırlamamışlardı. Onlar için de sunak cazibesi kolaylık saÄŸlıyor, gençler için çaba göstermeye gerek bırakmadan, kendi hayatları ile meÅŸgul olmalarına imkân tanıyordu.
O gençler için gökten koç da inmiyordu. Çünkü onlar Allah’a adanmamışlardı. Fakat onlar mazlumdular. Hatta o sunakların müteahhitliÄŸini babaları yapmıştı. O iÅŸi alabilmek için de evlatlarını rüÅŸvet vermiÅŸlerdi.
Artık babalar aÄŸlamıyordu. Zira onlar, gençler sunakta kurban olurken; rezidansların kirasını topluyor, otoyollarda lüks arabaları ile güvenli yolculuÄŸun keyfini yaşıyorlar, güç peÅŸinde koÅŸuyor, çok mühim iÅŸleri ile meÅŸgul oluyorlardı.
Bir ara birileri, sunakların hakikati üzerinde konuÅŸmaya, yazıp çizmeye baÅŸladılar. Resmi raporlara yansımadı, istatistiklerde görülmedi. Fakat bundan sonra neredeyse her evden, sunaklara kurban gittiÄŸi fark edildi. Önceleri bu durum, baÅŸkalarının çocuklarının başına geldikçe, babaları biraz rahatsız etmiÅŸti. Fakat kendi çocuklarına sıra gelip, onların çocukları sunaklara doÄŸru giderken, telaÅŸlanmışlar, çocuk başını sunak taşına uzatırken, biraz da aÄŸlamışlardı.
Artık aÄŸlamıyorlar. Çünkü alıştılar, aciz ve çaresiz olduklarına kanaat getirdiler ve rahatladılar. Bunlar Rabbin kullarıdır, emanetleridir; fıtratlarını tanıyıp tatmin olsunlar, güçlensinler ve sunak kurbanı olmasınlar diyemediler.
Bu gençlere, hakikat aynaları ile donanmış meydanlar yapıp da bu aynalardan; görsünler, bilsinler, yüzleÅŸsinler, yetiÅŸsinler ve kurtulsunlar diyemediler. Zira kazara, kendilerinin de bu aynalara bakıp yüzleÅŸme tehlikesi, ödlerini koparttı.
Madem acizdiler, bu halde hiç olmazsa, yapabilecekleri kadarını yapmak “sorumluluÄŸunu” yerine getirmeye niyetlendiler. Gençler sunaklarda kurban olurken, onlarda “baÅŸka sunaklarda” kendilerini kurban ettiler!
Sonra kendi sunaklarını inÅŸa edip, sunak inÅŸa eden baÅŸkalarına destek oldular. Fakat sunakların başında aÄŸlamaktan vazgeçtiler. Öbür babalar da mazlum-zalimlik rollerini kabul ettiler.
Sadece bir avuç adamın içleri kan aÄŸlamaya, gözleri yaÅŸ dökmeye devam ediyor; “Ya Rabbi, bu yaÅŸlar, samimiyetimizin ÅŸahidi olsun ve rahmetinle bize yol ver, ihsanlarını gönder” diye dua ediyorlar. Umuyorlar ki bir gün, bu gençlere; kendilerini bilecekleri ve bulacakları, vasatlar, zeminler, atmosferler ve imkânlar saÄŸlayabilirler. Gençleri kınamayın. Acıyın, aÄŸlayın, üzülün, saygı, merhamet ve sorumluluk duyun. Zira bunların hepsi, acizliklerin ve emanete hıyanetin kurbanı olan mazlumlardır.
Murat Sayımlar
mehmet
Temmuz 14, 2025 Pazartesi 12:37
Çok güzel bir yazı. Allah razı olsun.