Sosyal Medya

Halide Edip üzerine derin bir analiz

Fikrî ve edebî eserleri gözden geçirildiğinde Halide Edip’in, hayatının her döneminde belli temalar üzerinde yoğunlaştığı görülür: Doğu-Batı meselesi, eğitim ve kadın, kültür ve medeniyet, fert ve cemiyet, hürriyet ve demokrasi. Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'nın Halide Edip üzerine derinlikli bir analiz yaptığı ve Anlayış dergisinin 25. ve 26. sayılarında yayımlanan yazılarını değerli okurlarımıza sunuyoruz.



Hangi Halide Edip-I
 
OSMANLI’DAN Cumhuriyet’e geçiÅŸ neslinin mensubu bir Türk (kadın) aydını olarak Halide Edip’in, spotta sayılanlardan baÅŸka imajları da var: Amerikan Kız Koleji’nin ilk ‘Müslüman’ öÄŸrencisi Halide Edip, Ä°kinci MeÅŸrutiyet boyunca ısrarla kadın haklarını savunan ‘feminist’ Halide Edip, Ermeni tehcirine karşı çıkıp eleÅŸtiren ‘hümanist’ Halide Edip, Ä°zmir’in iÅŸgaline karşı yapılan Sultanahmet Mitingi’ndeki konuÅŸmasıyla efsaneleÅŸen ‘milliyetçi’ Halide Edip, Milli Mücadele’ye fiilen iÅŸtirak eden ‘onbaşı’ Halide Edip, Terakkiperver Fırkası tecrübesinden sonra Atatürk ölene kadar Türkiye’ye dönemeyen ‘sürgün’ Halide Edip, 1940’ların Edebiyat Fakültesi’nde başında örtüsü, elinde tespihiyle gezen ‘profesör’ Halide Edip, 14 Mayıs’ı Demokrasi Bayramı ilan eden Demokrat Parti ‘milletvekili’ Halide Edip...
Bu listeye aÅŸağıdaki kısa biyografisinden de anlaşılacağı gibi, daha pek çok imaj eklenebilir. Özellikle iki ciltlik anılarını (Memoirs of Halide Edib / Mor Salkımlı Ev ve The Turkish Ordeal / Türkün AteÅŸle Ä°mtihanı) okuyanlar rengârenk ve heyecan verici bir portreyle karşılaşırlar. Burada Halide Edip’in bir baÅŸka yönünü daha ortaya koymak istiyorum: Muhafazakâr bir siyasi düÅŸünür olarak Halide Edip! Halide Edip’in özellikle üç kitabından (Turkey faces West [1930], Conflict of East and West in Turkey [1935], ve Türkiye’de Åžark, Garp ve Amerikan Tesirleri [1955]) yola çıkarak Türkiye’nin BatılılaÅŸma serüvenine, ModernleÅŸme tecrübesine ve Atatürk dönemine bakışını ortaya koymak bizi Cumhuriyet dönemi Türk siyasi düÅŸüncesi bakımından ilginç sonuçlara götürebilir. Ama önce kısaca Halide Edip’in yaÅŸamını gözden geçirelim.
 
1884 yılında Ä°stanbul’da doÄŸan Halide Edip (Adıvar), Yıldız Sarayı’nda görevli bir Abdülhamid dönemi bürokratının, ‘Selanikli’ Mehmed Edip Bey’in kızıdır. Küçük yaÅŸta annesini kaybettiÄŸi için çocukluÄŸu ve genç kızlığı iki farklı/zıt kültürün etkisinde kaldığı babasının ve anneannesinin evlerinde geçti. Babasının evinde her bakımdan Anglosakson terbiyesinin, Mevlevi olan anneannesinin evinde ise Osmanlı-Ä°slam kültürünün etkisinde kaldı. Bir yandan geleneksel mahalle ortamında Kur’an dersleri alıp Arapça öÄŸrenirken, diÄŸer yandan Üsküdar Amerikan Koleji’nde Ä°ngilizce öÄŸrenip Ä°ncil okumaları yaptı. Bir evde Battal Gazi hikayeleri, diÄŸer evde Batı müziÄŸi dinledi. Rıza Tevfik’ten (Bölükbaşı) felsefe ve Türk edebiyatı dersleri alırken, kolejden mezun olduktan sonra evlendiÄŸi (1901) devrin ünlü pozitivisti Salih Zeki’yle matematik çalıştı.
 
1908’e kadar olan dönemi iki oÄŸlunu büyüterek, dünya edebiyatı ve Osmanlı tarihi okuyarak geçirdi. 1908 Ä°htilali ile birlikte yazı hayatına baÅŸladı: BaÅŸta Tanin olmak üzere devrin çeÅŸitli gazete ve dergilerinde kadın, eÄŸitim ve sosyal meseleler üzerinde yazıları yayımlandı. Yazılarının muhafazakâr çevrelerde gördüÄŸü tepki nedeniyle 31 Mart Olayı sırasında oÄŸullarıyla birlikte (hayatının tehlikede olduÄŸu endiÅŸesiyle) Mısır’a kaçtı. Ä°stanbul’a döndükten sonra çok çeÅŸitli alanlarda yoÄŸun bir faaliyet içerisine girdi: Edebî ve fikrî (özelikle kadın ve çocuk eÄŸitimini ele aldığı) çalışmaları devam ederken, Darülmuallimat’ta (Kız ÖÄŸretmen Okulu) pedagoji öÄŸretmenliÄŸine getirildi. Vakıf Okulları Genel MüfettiÅŸi olarak çalıştığı sürede toplumun, daha sonra romanlarında yer vereceÄŸi, çeÅŸitli kesimlerini tanıma fırsatı buldu. 1909 ve 1911’de kısa sürelerle Ä°ngiltere’yi ziyaret etti; baÅŸta Bertrand Russell olmak üzere birçok aydınla görüÅŸtü. Kadınların toplum hayatına katılması ve eÄŸitilmesi amacıyla Teali-i Nisvan Cemiyeti’ni kurdu. Bu cemiyetin hastabakıcılık dahil sosyal yardım faaliyetlerine katıldı. Üzerine ikinci bir evlilik yapmak isteyen kocasından ayrılarak (1910), iki çocuÄŸuyla birlikte (yaÅŸadığı yoÄŸun psikolojik bunalıma raÄŸmen) ayakta kalma mücadelesi verdi. 1917’de Dr. Adnan (Adıvar) ile evlendi.
 
Trablusgarp ve Balkan SavaÅŸları döneminde diÄŸer birçok Osmanlı aydını gibi fikrî bir dönüÅŸüm/hesaplaÅŸma yaÅŸadı: Türkçülük akımına baÄŸlandı; Türk Ocağı’nın faaliyetlerine katıldı; bu konuda çeÅŸitli eserler verdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ä°ttihat ve Terakki merkeziyle arasında (baÅŸta Ermeni tehciri olmak üzere) siyasî/fikrî ayrılıklar baÅŸ gösterince, Cemal PaÅŸa’nın davetiyle Suriye’ye giderek eÄŸitim meseleleriyle uÄŸraÅŸtı (1916-1918). Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde Garp Edebiyatı hocası olarak görev yaptığı ve Türkiye’nin siyasî geleceÄŸiyle ilgili tartışmalara katıldığı mütareke döneminde büyük bir ikilem yaÅŸadı: Bir süre Wilson Prensipleri Cemiyeti üyesi olarak “muvakkat bir Amerikan mandasını ehven-i ÅŸer” görürken, Ä°zmir’in iÅŸgalini protesto etmek için Ä°stanbul’da yapılan mitinglerdeki konuÅŸmalarıyla efsaneleÅŸti. Ä°stanbul’daki milliyetçi (Milli Mücadele yanlısı) çevrelerle Batılı devletlerin temsilcileri arasında bir diyalog çabası içinde oldu.
 
Ä°stanbul’un iÅŸgaliyle birlikte bu ikilem bitti: Tek kurtuluÅŸ çaresi olarak Milli Mücadele’ye katıldı. Dr. Adnan’la birlikte gizlice Ankara’ya giderek (Mart/Nisan 1920), Mustafa Kemal’in yakın çevresinde yer aldı. Ä°stanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildiÄŸi bu dönemde, gazetecilik ve propaganda çalışmalarında bulundu; Kızılay hastanelerinde çalıştı; Sakarya Savaşı öncesinden 30 AÄŸustos Zaferi’ne kadar Batı cephesinde savaşın bizzat içinde yer aldı. KurtuluÅŸ Savaşı’nı bütün trajedisiyle resmeden eserler yazdı. Saltanatın kaldırılmasından sonra, Ankara Hükümeti’nin iÅŸgal kuvvetleri nezdindeki temsilcisi olarak görevlendirilen Dr. Adnan’la birlikte Ä°stanbul’a taşındı (Aralık 1922). Biyografisinin en belirsiz dönemi, Mustafa Kemal ile yollarının kesin olarak ayrılmasından, eÅŸiyle birlikte yurtdışına çıktıkları 1925’e kadar olan zamandır. Bu dönemde tek bilinen, Cumhuriyet’in ilanı sonrasında Milli Mücadele önderleri arasında (ya da Ä°kinci Meclis içerisinde) baÅŸlayan fikir ayrılıkları sonucu kurulan ve eÅŸinin faal olarak katıldığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı desteklediÄŸidir.
 
EÅŸiyle beraber Atatürk’ün ölümüne kadar devam eden gönüllü sürgün döneminin dört yılını Ä°ngiltere’de, on yılını Fransa’da geçirdi. Yukarıda söz edilen iki ciltlik anılarını ve belli baÅŸlı romanlarını (örneÄŸin, Sinekli Bakkal) yazdığı bu dönemde, iki kere çeÅŸitli sürelerle Amerikan üniversitelerinde konferanslar verdi (1929, 1931-32). Bunları Hindistan’da verdiÄŸi bir dizi konferanslar takip etti (1935). Buralarda verdiÄŸi ve modern Türkiye’nin tarihsel oluÅŸum sürecini anlattığı konferansları kitaplaÅŸtırdı: Turkey faces West (1930) ve Conflict of East and West in Turkey (1935). Atatürk’ün ölümünden sonra yurda dönünce (Mart 1939), Ä°stanbul Üniversitesi’nde açılan Ä°ngiliz Edebiyatı kürsüsünün başına getirildi. 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçilerek girdiÄŸi TBMM’ye Ocak 1954’te kendi isteÄŸiyle veda etti. 1955’te son fikrî eseri olan Türkiye’de Åžark, Garp ve Amerikan Tesirleri’ni yayınladı. Aynı yıl eÅŸini kaybettikten sonra inzivaya çekilen Halide Edip Adıvar Ocak 1964’te Ä°stanbul’da öldü.
 
 
Hangi Halide Edip?-II
 
BU yazıda Halide Edip’in Türk ModernleÅŸmesi ve BatılılaÅŸmaya iliÅŸkin fikirlerini, Türkiye’de Åžark, Garp ve Amerikan Tesirleri (1955) kitabını esas alarak irdelemeye çalışacağım. Halide Edip’in 1939’da Türkiye’ye döndükten sonra kaleme almaya baÅŸladığı anlaşılan kitap, kısmen daha önce Ä°ngilizce yayınladığı kitaplarını [Turkey faces West (1930) ve Conflict of East and West in Turkey (1935)] temel alıyor. Rauf Orbay’a ithaf edilen ve Muhafazakârlık düÅŸüncesinin mimarı Edmund Burke’ten bir alıntıyla baÅŸlayan kitabın “fikrî âmilleri arasında, Edmund Burke’ün cemiyet, millet, devlet hakkındaki bütün zaman için cari olacak kanaatine olan inanç” baÅŸta gelmektedir.
Halide Edip’e göre milletler için iki zıt ve büyük ihtiyaç vardır: Ä°stikrar ve deÄŸiÅŸme. Bu iki unsur arasında denge kurabilen toplumlarda tekamül/geliÅŸme normal ÅŸekilde yürür. Terakki ve tekamülü saÄŸlayabilmek için “içtimaî nizamı bozmayacak mahiyette bir fikir hürriyeti lazımdır.” BatılılaÅŸma yolundaki bir milletin üç önemli hususa dikkat etmesi gerekir.
 
Ä°lk olarak, manevi kıymetlere, maddi ve mekanik kudretler kadar yer verilmelidir. Din anlayışı II. MeÅŸrutiyet Türkçülerininkine benzer. Din, milli kültürün, sosyal ve ferdî hayatın önemli (birleÅŸtirici) bir unsurudur; “hiçbir millet veya cemaat dinsiz olamaz”. Öte yandan, “Siyaseti dine veyahut dini siyasete alet etmenin” zararlarını bilir, laikliÄŸe inanır ve gerekli görür ama, “din softaları” kadar “dinsizlik softaları”na da karşıdır. 1911/12’den baÅŸlayarak TürkçülüÄŸün ideallerine baÄŸlı kalmış olan Halide Edip için Türk milliyetçiliÄŸi ırkî deÄŸil, kültüreldir: “Milliyetçilik, hars, anane, müÅŸterek menfaat gibi kudretlere dayanmak ÅŸartıyla, insan, insan olduÄŸu müddetçe baki kalacaktır. (…) Fakat milliyetçilik, dine veyahut ırka dayandığı zaman hem tehlikeli hem de hakim olduÄŸu cemiyeti altüst eder.” Anadolu’da baÅŸat unsurun Türk olduÄŸu yeni bir devlete taraftardır; Rusya Türkleri ile birleÅŸmeyi ya da Turancılığı gerçekçi bulmaz.
 
Ä°kinci olarak, herhangi bir gaye etrafında “birörnek” insanlar meydana getirmeye çalışan siyasi rejimlerden sakınılmalıdır. Garp medeniyeti bir tarafı ile “beraberlik” öbür tarafı ile “birörneklik” ifade eden iki cepheden meydana gelmiÅŸtir. “Bir örneklik”ten kastı, “ferde hiçbir hürriyet bırakmayan” FaÅŸizm ve Komünizm gibi otoriter/totaliter rejimlerdir. Halide Edip, “beraberlik” taraftarıdır: “Siyasi, ilmî, içtimaî nizamı bozmamak ÅŸartıyla, ferdin her sahada hürriyetini tanımak” gerektiÄŸine inanmıştır. Onun için “hakiki Garp medeniyeti, ferdin hürriyetini nizam dairesinde tanıyan, insana ve manevi fikirlere kıymet verenler”den (yani “beraberlik” taraftarlarından) oluÅŸur. Herhangi bir “cemiyetin yükselmesi ve ilerlemesi için elzem olan, fikir hürriyeti”dir. Halide Edip, solidarizme ve korporatizme de karşıdır. Gökalp’in “fert yok, cemiyet var; hak yok vazife var” söylemini ya da “lider çoban, millet sürü” tarzı yaklaşımları demokrasi karşıtı bularak karşı çıkar. Ona göre Türk milleti için önemli olan, “demokrat bir cumhuriyet mefhumuna milletin ekseriyetini baÄŸlamak, bu mefhumu (…) talim ve terbiye sistemimizde çocuklarımıza aşılamaktır.” Hayatı boyunca temel insan hak ve özgürlükleri ve parlamenter demokrasi konusunda (hem düÅŸünceleri, hem yaÅŸamı ile) tutarlı bir çizgi izlemiÅŸ, “ferde hiçbir hürriyet bırakmayan” otoriter/totaliter, FaÅŸist ve Komünist rejimlere ÅŸiddetle karşı durmuÅŸtur. (George Orwell’ın Hayvan ÇiftliÄŸi’ni Türkçe’ye çevirmesi tesadüf olmasa gerek!)
 
Üçüncü olarak, “topyekûn taklit”i ya da “sathî bir Garp mukallitliÄŸi”ni “Garp medeniyetinin ruhunun tamamen zıddı” kabul etmelidir. BatılılaÅŸma, “milletlerin kendi kültürlerini ve benliklerini muhafaza etmek ÅŸartıyla”, “ani bir taklit ve moda hissiyle deÄŸil, az çok köklerini koparmadan tekamül yoluyla” olmalıdır. Bu bakımdan “hiçbir millet öteki milletlere bütün manasıyla örnek olamaz. Her millet kendi ruhi ve manevi kıymetlerinin gösterdiÄŸi yolda geliÅŸir ve ilerler. Bununla birlikte bazı kıymetler vardır ki, bütün milletlerin müÅŸterek malıdır. Yeter ki daimi ile geçici kıymetler arasındaki farkı seçebilecek kadar olgun olsun; yeter ki bir taraftan deÄŸiÅŸen dünya ile beraber hayatın ÅŸekil ve ilim kısmında ileri safta yer almaÄŸa çalışırken, bir taraftan da harslarında, ruhlarındaki kudret ve kıymet kaynaklarını muhafaza edebilsin.” Tıpkı hayatı gibi düÅŸünce dünyası da yoÄŸun bir DoÄŸu-Batı çatışması/sentezinin ürünü olan Halide Edip’te medeniyet-kültür (hars) ayrımı belirgindir: DoÄŸu ve Batı medeniyetlerinin karşılaÅŸmasından oluÅŸacak sentezle meÅŸgul olur; DoÄŸu ve Batı medeniyetleri arasında bir üstünlük kıyaslaması yapmaz; dinle medeniyet arasında doÄŸrudan bir iliÅŸki kurmaz.
 
Adıvar’a göre Osmanlı medeniyeti tam bir DoÄŸu-Batı sentezidir. Edmund Burke’ten etkilenerek savunduÄŸu “milletin devamlılığı” fikrine olan inancının bir sonucu olarak, Osmanlı tarihine ve kurumlarına bakışı olumludur. Milletin devamlılığı fikri bakımından mazimizi, geleneÄŸimizi ve milli kültürümüzü bilmek (âtîye giden yolda) önemlidir.
 
Türkiye’de BatılılaÅŸmanın III. Selim’den baÅŸlayarak, II. Mahmut, Tanzimat ve (kendi yetiÅŸtiÄŸi Abdülhamid dönemi hariç) MeÅŸrutiyet dönemleri boyunca hızlanarak devam eden bir sürecin sonucu olduÄŸu inancındadır. Atatürk döneminde gerçekleÅŸtirilen inkılapların bu bir yüzyılı aÅŸan miras olmadan anlaşılamayacağı kanısındadır. “Türk milleti beÅŸ yüz sene bir sürü halinde yaÅŸadı, Cumhuriyet devri Türkleri bir millet haline soktu,” gibi ifadeleri “palavra” olarak görür. Adıvar’a göre, “Cumhuriyet inkılapları, masallardaki sihirbaz sopalarıyla deÄŸiÅŸen hayaller deÄŸildir”, “inkılaplarımızın uzun bir temel ve hazırlanma devri olması, Mustafa Kemal PaÅŸa’nın kudret ve zekasını küçültmek deÄŸil, daha fazla büyültür.” Ayrıca, bu inkılapların zamana yayılarak gerçekleÅŸtirilmek yerine, “ani bir sıçrama ile, yani bir Evolution Brusque ile” (yazı devrimi örneÄŸinde, on beÅŸ yıl yerine beÅŸ ayda) yapılmasını eleÅŸtirir.
 
Kemalist devrime temel eleÅŸtirisi, onun yapılış ve sunuluÅŸ tarzlarınadır. Halide Edip’e göre, “Cumhuriyet inkılaplarının büyük bir kısmı tek parti diktatörlüÄŸü” altında gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir (1929 yılında The Yale Review’da yayımladığı makalesinin baÅŸlığı ÅŸu: “Dictatorship and Reforms in Turkey”). Bu süreç, “radikal olan inkılapların devamını temin ederken, onların yerleÅŸmesinde ancak diktatörlüÄŸün müessir olabileceÄŸine idare başındakilerde bir kanaat uyandırmıştır. Bu zihniyetin, diktatörlüÄŸün daima bizim için elzem olduÄŸu kanaatini yerleÅŸtirmemesi ÅŸartıyla pek itiraz edilecek yeri yoktur.” Karşı çıktığı husus, bu “ÅŸahıs veya parti diktatörlüÄŸü”nün kalıcı kılınması, “fevkalade bir hal olmadığı zamanlarda dahi memleket idaresi ancak diktatörlük ile yürüyebilir” zihniyetine dönüÅŸmesidir. Yoksa (dil ve tarih devrimleri hariç) Kemalist devrimlerin niteliÄŸine bir itirazı yoktur: “Âmilleri ne olursa olsun, Cumhuriyet inkılaplarının muhafazası, Türkiye Türkleri için hayati bir zarurettir. (…) bunların esaslarından bir tek harf dahi feda etmek bizim için millet olarak geriye gitmek olur.”
 
Halide Edip Adıvar’ın fikirlerinde klasik muhafazakâr (ve kısmen klasik liberal) düÅŸüncenin bütün temalarını bulmak mümkün. Bu baÄŸlamda, Kemalizm’in ya da Tek Parti rejiminin ‘radikal/devrimci BatılılaÅŸma’ taraftarlığı karşısında Halide Edip’i, “evrimci (ya da muhafazakar) BatılılaÅŸma” taraftarı olarak nitelendirebiliriz. Halide Edip’i mevcut imajlar ve kalıp yargıların ötesinde, bizzat yazdıklarıyla ve yaptıklarıyla deÄŸerlendirmek hiç ÅŸüphesiz ufuk açıcı bir çaba; üstelik “ana-baba nesebi”nden kalkarak siyasi tarih ya da düÅŸünce analizi yapmanın bizleri ne tür çıkmazlara sokabileceÄŸinin de en büyük iÅŸareti.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.