Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Narsistten derviÅŸ, kalender-meÅŸrepten de ''ben'' nesli olmaz

Mahmud Erol Kılıç Hocanın tasavvuf zaviyesinden insana ve modern hayata mercek tuttuğu önemli kitaplarından biri "Hayatın Satır Araları". Kitaptan kalender meşreplik ve dervişlik nedir sorusunun cevaplandığı bölümü alıntılıyoruz.



Yitik Kimlik Olarak DerviÅŸ
 
Edebiyatımızda “kalender-meÅŸrep” denilen bir insan tipi var. Veyahut “rind-meÅŸrep” de denir buna. Bu tarif bir neÅŸveden sudur ediyor. Hatta sonra bir tarikata ad oluyor. Mensubu az dahi olsa “Kalenderiyye” tarikatının ehli bulunmakta. Mesela Kalender müziÄŸinin önemli temsilcilerinden Fatih Ali Han bu tarikata mensuptur.  Kalender meÅŸreplik bir hâle iÅŸaret eder; hayatı baÅŸka türlü karşılayan bir karaktere… Bugüne taşıyamadığımız, ne yazık ki yitirdiÄŸimiz bir hâl ve karakter…
 
Nedir Kalender meÅŸreplik?
 
Paraya, karşılığı madde olan kazanımlara deÄŸer vermemektir; onlarla meÅŸgul olmamak deÄŸil, deÄŸer vermemek. Zengin olabilen ama zenginliÄŸi üst bir deÄŸer olarak iÅŸaretlemeyen; maddi olanı araçsallaÅŸtıran, “gönül”den bir bakış… “Kalender meÅŸrep” dendiÄŸinde karşımıza çıkan bir “gönül adamı”dır; tasavvuf geleneÄŸinin inÅŸa ettiÄŸi “derviÅŸ”. DerviÅŸe yakından bakılıp bütünlüÄŸü içinde kavrandığında, bugün eksikliÄŸi hissedilen insanın “derviÅŸ” olduÄŸu görülecektir.
 
DerviÅŸ, bugün hayatımızda az rastlanan bir karakter olsa da, hususiyetleriyle dilde yaÅŸamaya devam ediyor. Mesela “derviÅŸ” derken, zihinlerde bir hâl, bir karakter beliriyor. Biz onu sakinliÄŸi ve teslimiyetiyle biliyoruz. Neden böyledir? BulmuÅŸ, inanmış ve teslim olduÄŸundan böyledir. Modern insan yığınlarca dertle muzdaripken derviÅŸin mühimsediÄŸi tek dert vardır; hakkıyla Rabbine teslimiyet. Kesret ehli deÄŸildir derviÅŸ, tevlid ehlidir; kesrette görünen Bir’i bulduÄŸundan derdi de bire inmiÅŸtir. Onunkine, “Bir’e, Allah’a teslimiyetle birçok tanrıya esir olmaktan kurtulma hali de diyebiliriz. Hayatın sahibi Allah’tır; insan Allah’a teslim olunca, hayatın o karşısında el açmaktan kurtulur. Allah’ı bulan her ÅŸeyi bulur. Derdiniz Allah ise diÄŸer bütün dertler küçülür, aksi durumda, en küçük dert bile büyür. 
 
Modern zamanlarda insanın derdi “Bir” olmadığından birden fazla derdi var. Küçük de olsa çok derdi bulunuyor modern insanın. Küçük dertlerin nasıl da büyük dertleredönüÅŸtüÄŸüne tanıklık ediyoruz. Uzmanlar, “Tarihte eÅŸine rastlanmayan psikolojik rahatsızlıklar var ve bunların çoÄŸu biyolojik deÄŸil, psikolojik kökenli” diyor. Tarihte olmayan, modern zamanların havasıyla ortaya çıkan hastalıklar… Varlık ile metaryalistçe iliÅŸki kurmanın sonrasında karşılaÅŸtığımız arızalar… Mevcut durum, daha çok yaÅŸanan anlam kriziyle açıklanıyor.
 
Bu anlam krizinin aşılmasına yönelik birçok tedavi yöntemi var. Psikiyatride, dinlerde gördüÄŸümüz mezhep çeÅŸitliliÄŸine benzer bir çeÅŸitlilik var. Freudçu psikanaliz, Lacancı psikiyatri… Her birinin temel doÄŸrusu, bu temel doÄŸrudan çıkardığı bir tedavi usulü bulunuyor. Bir de, “Sufi Psikoloji” var. Bu psikoloji, derviÅŸin yaÅŸam algısının modern zamanların yaralarına merhem olduÄŸunu imler. “Çünkü” der, “derviÅŸ, modern zamanların vazgeçilmezleri üzerinde düÅŸünmeye çağırır. Sahip olma güdüsüyle hayatı karşılamayı, sahip olunan emtia ile ‘deÄŸer’ bulmayı merkezileÅŸtirmez. Ä°nsanı, fonksiyonel aklın alanından gönlün aÅŸkınlığına çeker. Dünya ve dünyadaki her ÅŸey daha bir derinlik kazanır; insanı kendinde oyalamaz, onu ‘öte’ye hazırlayan bir rampaya dönüÅŸür.”
 
Bugün modern hastalık ve ekonomik krizlerden geçen dünya için derviÅŸlik; bir çıkış yolu, baÅŸka türlü bir yaÅŸam algısı demektir. Homoekonomikus deÄŸil, belki homoderviÅŸus… Eric From, “olmak” ve “sahip olmak” baÄŸlamında konuÅŸur kitabında. Modern zamanlar daha çok “sahip olma”yı önceler; “Sahip olduÄŸun kadar varsın!” der. DerviÅŸ ise; “sahip olmak”tan deÄŸil, “olmak”tan yana tercih belirler. Modern süreçle birlikte hayatın tümüne sızan kapitalist algı “olma”yı unuttu, “sahip olma”ya çalıştı hep. Çalıştı da ne oldu? Ä°nsan mide ve güdülerinin esaretine girdi; her ÅŸeye raÄŸmen mideyi doldurmak ve güdüleri tatmin etmek esas oldu. Kendiniçıkarını merkeze koyan, diÄŸer her ÅŸeyi kendine yararlılık açısından deÄŸerlendiren bir insan; sadece varlığı deÄŸil etrafındaki insanları da araçsallaÅŸtıran…
 
Marx’ın alt ve üst yapılar etrafında kurduÄŸu teorinin merkezinde yırtıcı bir insan duruyor. “Sahip olmak”, “üretmek” ve “tüketmek” dışında kaygısı yoktur bu insanın. Sahip olmak için üretir, daha çok üretmek için tüketir. Üretim ve tüketim bandında yabancılaÅŸan, yabancılaÅŸarak yırtıcılaÅŸan bir insan… Ä°nsanın bir tarafı yüce olana açık, diÄŸer tarafı aÅŸağıya… Bu yırtıcı insan yüce tarafına yabancılaÅŸmış, büsbütün ona kapanmıştır; direksiyonunda maddi tarafı, mide ve güdüleri oturmaktadır. Bu tam da, tasavvuf düÅŸüncesinin “yedi katlı insan modeli”nin en alt basamağına, nefs-i emaredeki insana denk geliyor. Marks’ın vurgu yaptığı yırtıcı insan, nefs-i emarenin insanıdır.
 
Marksist teori, nefs-i emaredeki insanın algısı üzerinden geliÅŸen bir kapitalizm tarifi yapar. Freud’un psikanalizinde iÅŸaret edilen insana baktığımızda yine aynı ÅŸeyi görürüz; Nefs-i emmare mertebesinde duran insanın eÄŸilim ve meyillerini… Freud, Viyana burjuvazisinde karşılaÅŸtığı kimi verileri genelleÅŸtirerek teorisini oluÅŸturur. Bu veriler nedir? Sahip olmak adına hayata ve insanlara gitmek; güdülerin tatminini esas alarak yaÅŸamak…
 
Tasavvuf düÅŸüncesi; nesf-i emmarede yaÅŸamanın insanı çürüttüÄŸünü söyler. Ä°nsanı nefs-i emareden yukarıya; nesf-i levvameye ve sonraki mertebelere çağırır; derviÅŸ olmaya… Ve bugün krizlerden geçen dünyanın, yeni devrimlere yüzünü çeviren OrtadoÄŸu’nun, kendi olmaya doÄŸru yönelen Türkiye’nin ihtiyacı olan bir karakterdir derviÅŸ. Bizim, topyekûn Ä°slam dünyasının kaybettiÄŸi bir karakterdir bu. Dini daha çok politik ve hukuk ekseninde karşılıyoruz; bugün, politik özne olan bir Müslüman tip var. Hadis ve fıkha indirgenmiÅŸ bir dini tedrisat görülüyor çünkü. Ä°rfani gelenek de hadis ve fıkhı temel görür, ancak dinin hikmet tarafına da açılır. Dinin felsefi, irfani, sanatı ve edebiyatından geçerek baÅŸka bir fotoÄŸraf gösterir. Selçuklu-Osmanlı Ä°slam pratiÄŸinde bu vardır. Hz. Mevlana bir medrese hocasıdır ama aynı zamanda aÅŸkın piridir.
 
DerviÅŸ karakteri ve kalender meÅŸrep insan geleneÄŸimizin vazgeçilmezidir. Dinin hikmet ve irfan tarafına açık yaÅŸandığından toplumun bütün kesimlerine derviÅŸ görülebilmiÅŸtir. Sadece sünni yoruma yakın toplum kesimlerinde deÄŸil, Alevi ocaklarında terbiye görenler arasında da kalender meÅŸreplik vardır. Mesela buralarda eline, beline ve diline sahip çıkmanın eÄŸitimi verilmiÅŸtir. Böyle bir eÄŸitimden geçen insan komÅŸusunun arazi ve namusuna el atmamış, bel ve gözüyle uzanmamış; çalmamış, öldürmemiÅŸ, kirletmemiÅŸ. Bu anlayışta varlık ve insanlık bir bütündür; bir bütün olan hakikat, farklı biçimlerde tecelli eder.
 
Toplum olarak kaybettiÄŸimiz nedir?
 
Toplum olarak kaybettiÄŸimiz budur. Topluma ruh ve mana veren irfan ocaklarıyla, derviÅŸlerin hamurunu yoÄŸuran metinlerle aramız açıldı. Aynı ÅŸey, Ä°slam dünyasının tümünde oldu. Böyle deÄŸildik; Ä°slam’ın irfanına yakınlıkta yaÅŸanıyordu. Anadolu bir irfan ocağıydı. Medine’de Mevlevihane vardı mesela. BaÄŸdat’ta, Åžam’da, Halep’te, Kahire’de hakeza.
 
DerviÅŸ derken, her ÅŸeyden vazgeçip köÅŸeye çekilen, ÅŸu ÅŸekilde giyinen bir tip düÅŸünülmesin. Bu ezberi terk etmek lazım. DerviÅŸ; pasif biri deÄŸil, aktif bir öznedir. Teslimiyeti esaret anlamına gelmiyor, aksine özgürlüÄŸe bir vurgudur.  VaroluÅŸçu filozofların önemli bir kısmı; özgürlüÄŸün tinsel olduÄŸunu, dolayısıyla istediÄŸi ÅŸeyi yapmanın özgürlük olmadığını söylerler. ÖzgürlüÄŸü; “istenen ÅŸeyi yapmak”ta deÄŸil, “yaptığımız ÅŸeyi istemek”te ararlar. Özgürlük ile serbest olmak arasında ayrım yaparlar. DerviÅŸ, bedene ve güdülere hayır diyebildiÄŸinden ruh insanı olmuÅŸ, dolayısıyla güdülerinden özgürleÅŸmiÅŸtir. Ve isteyerek, gönlüyle orada olarak eylemektedir. Mecburiyetten orada deÄŸildir, kalbi onu orada tutmaktadır. “Eyvallah!” diyen biridir o. Her ÅŸeyi Rabbinden biliyor çünkü “Kabülümdür!” anlamında “Eyvallah!” diyor.
 
DerviÅŸ, hayattan çekilmiÅŸ biri deÄŸildir; hayatın içinde, kendini yaÅŸarken kalender meÅŸrep olur. Mesela eski kabadayı tipleri, bugünkü mafyöz tiplere benzemez; gönülden beslenen bir yiÄŸitliÄŸin içinde fotoÄŸraf verirler. “Fütüvvet ruhu” denir gelenekte, bu ruhla kurulmuÅŸ bir “fetâ teÅŸkilatı” var. DeÄŸerlerin inÅŸa ettiÄŸi bir yiÄŸitliÄŸe vurgudur bunlar; mazlum ve maÄŸdurun yanında durma hâline… Åžerif Mardin Hoca’nın Ernest Gellner’den aktardığı deÄŸerlendirme önemlidir. Gellner, “Osmanlı erkeÄŸi iki vecheliydi” diyor, “bir yönüyle maço, dergahlarda gördüÄŸü terbiyeyle de romantik.”
 
Batı toplumlarındaki ÅŸövalyeliÄŸe karşılık geliyor bu tip…” Gellner, bir tarafıyla alp”, diÄŸer tarafıyla da “eren” olan insan modelinden bahsediyor. “Ama Cumhuriyet’le beraber eren yönü gitti; sırf maço hali kaldı” diyor.
 
DerviÅŸlik eÄŸitimi insanı eksiltmiyor, onu tam olmaya çağırıyor. “DoÄŸduÄŸun ve sosyolojik olarak sahip olduÄŸun hâl üzere kalmamalısın; bedenli bir ruh ve akıllı bir kalp olmaya bakmalısın” diyor. Bedeni inkâr etmeyen, ama bedene esir olmayı da hoÅŸ görmeyen; aklı inkâr etmeyen, ama aklın dar mahbesinde durmayı da nahoÅŸ gören bir eÄŸitim… Dolayısıyla derviÅŸ; beden ve ruh, akıl ve kalp bütünlüÄŸüne ermiÅŸ, daha tam bir insandır. “Bir hırka bir lokma” ezberine indirgenmiÅŸ biri deÄŸildir yani. Hayatın ortasında durur o; yaÅŸananın kalbine tesir eden fiillerin sahibi olmayı yeÄŸler. Tabii ki, zaman gelir düÅŸer, ama düÅŸtüÄŸü yerden kalkmayı da bilir. Åžu hadis-i ÅŸerifin hakikati içinde yaÅŸar: “EÄŸer siz hiç günah iÅŸlemeseydiniz Allah sizi helak eder, yerinize günah iÅŸleyip sonra tövbe eden kimseleri yaratırdı.” Bu anlamda, tövbe kapısında geçen bir ömür demektir derviÅŸlik.
 
DerviÅŸ bir “ben” nesli, bir narsist deÄŸildir. Kendini bildiÄŸi için Rabbini bilmiÅŸtir. Rabbini bildiÄŸinden, varlığını yokluÄŸunda görmüÅŸtür; Rabbin varlığında yok olmayı… Ä°bn Arabi, “Var oluÅŸun yok oluÅŸundadır” diyor. Bir paradoks bu! Varlık iddiasında bulunanlar yoktur, ancak yok olduklarını bilenler vardır. Bu hakikate yakınlıkta kurulmuÅŸtur ÅŸu cümle: “BildiÄŸim tek ÅŸey var, o da hiçbir ÅŸey bilmediÄŸim.”
 
Ve derviÅŸ, bir tevekkül insanıdır. Onun tevekkülü, Niyazî-i Mısri’nin ÅŸiirinde geçer. Kahrı ve lütfu bir görür, Yunusleyin “Kahrın da hoÅŸ, lütfun da!” der. Sebeplere riayet etmeyi, ter dökmeyi, çalışmayı fiili bir dua bilir. Çalışarak ve ter dökerek duasını yapar, sonra Rabbinden kendisine gelecek olana razı olur. Israrlı bir talebi olmaz, hayır üzere olanı diler. Bir süre sonra talip olmaktan da çıkar; Rabb’in her daim kendisini bildiÄŸini, dolayısıyla ayrıca talep etmeyi adaba mugayir görür.
 
DerviÅŸ derken, sadece tekke ve dergahlarda karşılaÅŸtığımız bir örneÄŸi kastetmiyoruz. Edebiyatımızda karşılığı olan bir karakterin de altını çiziyoruz. Anadolu’nun deÄŸiÅŸik yerlerinde derviÅŸ yerine geçen isim ve tanımlamalar vardır. Mesela, “baba erenler”… Kimdir baba eren? Dindar ama dindarlığın gösterisini yapmayan; Rabbiyle hususi bir münasebet kuran… DoÄŸduÄŸu ve yaÅŸadığı çevreyle kavga etmeyen, hep müspet kalabilen… Çevreyle, varlıkla özel bir dil kuran; mahallenin kedisi ve köpeÄŸine göz kesilen… Farenin deliÄŸini bekleyen bir kediden ders alan arifleri biliyoruz. DerviÅŸlik böyle! Ä°htiyacımız olan bu!
 
Kaynak: Mahmud Erol Kılıç, Hayatın Satır Araları, Sufi Kitap.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.