Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Türklere Allah'ın Taktığı Kanat: Atlar

At üstünde uzun seferlere çıkan Türkler, atları ile hissi bir bağ da kurdular. Hayatını kaybeden Alplerin/Çerilerin atlarının bunu hissetiği, sahibinin kabri başından ayrılmadığı söylenir.



Toprak, bitki, gökyüzü gibi pek çok unsuruyla insan için büyük bir nimet olan tabiat, bünyesinde yaÅŸamasına müsaade ettiÄŸi hayvanları da insanlığın hizmetine sundu. BaÅŸta beslenme olmak üzere pek çok hayvan zamanla binek ve ticari emtia olarak kullanılarak âdemoÄŸlu için büyük bir imkân hâlini aldı. Tarihi bulgular göstermektedir ki evcil hayvanlar arasında sırasıyla -yaklaşık olarak- on, sekiz ve dört bin yıldır (Mezolitik ve Neolitik devirleri arası) üç varlık insan ile beraberdir: Köpek, keçikoyun ve kurt. Bu üç hayvanın temel ortak özelliÄŸi ise ikisinin sürü ile yaÅŸaması, diÄŸerinin de sürüyü korumak için sürü ile hayatını devam ettirmesi. Köpeklerin evcilleÅŸtirilmesinin gezgin bir Kırgız eliyle gerçekleÅŸtiÄŸi iddiası güçlü olmakla beraber kesin bir sonuca ulaÅŸmak pek mümkün görünmüyor. Keçi-koyun türünden ise benzer zamanlarda farklı bölgelerde evcilleÅŸtirilerek istifade edildiÄŸi düÅŸünülür. Atların ise evcilleÅŸme sürecinin ilk olarak Orta Asya steplerinde baÅŸladığı reddi mümkün olmayan bir gerçek mesabesindedir. Bugün Kırgızistan OÅŸ bölgesinde yer alan petrogliflerde (duvarlara çizilen kabartmalar) ve Sümerlere ait olan, Cemdet-Nasr bölgesindeki Sümer yazıtlarında atlara iliÅŸkin ilk bulgulara ulaşılır. Kırgızistan bir Türk coÄŸrafyasıdır. Sümerler ise ön Asya'da yaÅŸamış olup Türklerin ataları ile temas halinde olmuÅŸlardır. EvcilleÅŸen hayvanların sürülerinin artmasına karşın nüfusun çoÄŸalması, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi ve idari manada yaÅŸanan karışıklıklar, bilhassa Asya steplerindeki toplulukların göçer bir hayat tarzına yönelmesine sebep olur.
 
Türkler göçebe deÄŸil konar-göçerdir
 
Mezkûr sebeplerden ötürü sürülerini semirtecek, obalarını rahat ÅŸekilde yaÅŸatacak ve idarelerini takdirleri doÄŸrultusunda tasarruf edecek olan Türkler, göçerliÄŸi bir hayat tarzı haline getirdiler. Burada iki kavram karşımıza çıkıyor: Göçebelik ve konar-göçerlik. Pek çok ihtisas sahibinin çok da hassasiyetle yaklaÅŸmadığı bu iki kavram farkına biraz deÄŸinmekte fayda var çünkü Türklerin göçerlik mantığını anlamak oldukça önemli. Göçebelik, tarihin farklı dönemlerinde çok çeÅŸitli bölgelerde görülür. Temelinde siyasi, iktisadi ve sosyal sebepler yatar. Tahmini bir hedef olmakla beraber göçebelikte sistemli bir iÅŸleyiÅŸ ve yerleÅŸme yoktur. Zorunlu hale gelen göç gerçekleÅŸirken maksat sadece uygun bir yerin bulunmasıdır. Aynı bölge içerisinde yazlak ve kışlak araması yapılırken de böylesi "rahat" bir hassasiyet ile hareket edilir. Göç edilen yerde konaklama bir intizama tabi deÄŸildir, boÅŸ bulunan yer uygun görülürse yerleÅŸilir ancak Türklerdeki göçerlik, konar-göçerlik ÅŸeklindedir.
 
Evvela yurt tutulacak yer için keÅŸif yapılır. Ardından keÅŸif yapılan yerler toy veya kurultay denilen toplantıda oylamaya sunulur. Verilen kararın ardından bir mevkide göç edilir. Göç edilmeden evvel varılacak olan yazlak-kışlak rotası bellidir. Oba/boy içerisinde yer alan hangi ailenin yaylakta nereye, kışlakta nereye yerleÅŸeceÄŸi bellidir. Adeta buralar bir karar ile gayrıresmi olarak mülk edinilir. Bin yıllar öncesinden tutulan bu tecrübe, Türklerdeki idare vasfının geliÅŸmesine büyük bir katkı sunacaktır.
 
At, Türkleri güçlü kıldı
 
Bu konar-göçerliÄŸin neredeyse kilit noktalarından biri ise ÅŸüphesiz atlardır. Konar-göçer Türklerin hayatında at figürü adeta merkezdedir. At-erkil bir hayat yaÅŸandığını söylemek biraz mübalaÄŸa olsa da bir gerçeÄŸe iÅŸaret eder. Atın binek olarak kullanılması mesafeleri kısaltmış, savaÅŸların önünü açmış ve Türklerin cihan hâkimiyetinin yayılmasına kapı aralamıştır. Asya'da atı ilk olarak Türklerin ataları olan Ä°skitler/Sakaların kullandığı bilinir. Bozkırdan Çin'e, Ä°ran'a, Hint'e ve hatta Anadolu'ya kadar süren Ä°skit akınlarının en büyük sebebi atlar olur. Bu akınlar sebebiyle Çinlilerin ve Yunanlıların, Türklerin atalarından atın varlığını ve binek olarak kullanılabileceÄŸini öÄŸrendiÄŸi kabul edilir. Hatta kalabalık olan Çinlilerin, büyük kitleler halinde Ä°skitlerin ardından Hunlara baskın yaparak atlarını çaldıkları ve benzer süvari birlikler oluÅŸturarak Türklere karşı savaÅŸtıkları Çin kaynaklarınca ifade edilir.
 
Atların savaÅŸ ve akınlarda oynadığı rol büyüktür fakat Türkler atları yalnızca savaÅŸ aracı olarak kullanmazlar. Atın eti Türkler için büyük bir besin kaynağıdır. Ä°ncelendiÄŸinde görülür ki içerdiÄŸi besin deÄŸeri açısından da katkısı ve farkı ortaya çıkar. Uzun süreli sefere çıkan Türkler koyunla beraber at etini de yerler ama temel fark ÅŸudur: At kesildikten sonra eti adeta un ufak edilir, ardından bu et özel bir yöntem ile kurutulur. Bu yöntem sayesinde et bozulmayacak, ömrü uzun olacaktır. Sefere çıkan Türkler bir muhafaza kutusu içerisinde bu kurutulmuÅŸ etleri yanlarına alırlar. Böylelikle güç-kuvvet veren bir besini gayet kolay bir yöntemle elde etmiÅŸ olurlar. Bugün Anadolu'da at kültürü, köylerde ve binicilik kurslarında sınırlı kalmışken at etinin tüketimi ise yok denecek kadar azdır. Türkistan coÄŸrafyasında; mesela Özbekistan'da veya Kazakistan'da at eti afiyetle tüketilir. Bu coÄŸrafyanın ve zamanın getirdiÄŸi bir dönüÅŸümdür. At etinin caiz olup olmadığı konusunda tartışmalar da maalesef hâlâ devam ediyor. Bu tartışma Türklerin Ä°slam'la tanışmaya baÅŸladığı dönemde de yaÅŸanır. Rivayete göre bir Türk kitlesinin bu sorusu Ä°mam-ı Azam'a kadar gelir. Ona gelene kadar bütün âlimler/fakihler çeÅŸitli sebepler ile at etinin yenmesinin caiz olmadığını iddia ederler ancak Ä°mam-ı Azam'ın, at ile böylesine bütünleÅŸmiÅŸ, tarihin gördüÄŸü en büyük savaÅŸçılar olan Türklerin aksi bir cevap neticesinde Ä°slam'dan uzaklaÅŸma ihtimalini de gözeterek "At eti caizdir" fetvası verdiÄŸi ifade edilir. Bugün Anadolu'da bu lezzet unutulmuÅŸ olsa da o dönem için bu çok elzem bir konudur. EÄŸer bu konuda bir olur alınmazsa, Türklerin Ä°slam ile tanışma sürecinde gecikme ve eksiklikler yaÅŸanabilirdi. Ä°laveten Türkler atın sütünden de içecek olarak yararlanır. Atın sütünden imal edilen kımız bugün hâlâ Türkistan coÄŸrafyasında yer alan Türkler tarafından tüketiliyor. Türk damak tadının bir ürünü olan pastırmanın da atlar ile iliÅŸkisi anlatılır. Rivayete göre, bir bez içerisine sarılan etler (at, koyun, sığır, deve) özel bir baharat karışımı ile soslan dıktan sonra at ile eyeri arasına konulur. Sefer boyunca basılan etlere zamanla "bastırma" denir.
At kiÅŸneyen yerde toy olur
 
Türkler ile atlar arasındaki iliÅŸki öyle bir güçlü baÄŸa sahip hale gelir ki çeÅŸitli törenlerde ve zaman zaman düzenlenen ritüellerde buna ÅŸahit olunur. Mesela Ä°slam öncesi dönemlerde Gök Tengri'ye (gökte olan Tanrı'ya) inanan Türkler, onun için en önemli varlıkları gördükleri atları kurban ederler. Burada bilhassa kır at motifi öndedir. Türkler aklığın/kırlığın güzellik ve esenlik ifade ettiÄŸine inanırlar. Kır atta hayır görerek kurban edilecek atların bilhassa kır atlar arasından seçilmesi yönünde tercihte bulunurlar. Ölen birisi için düzenledikleri yuÄŸ törenlerinde at eti ikram ederler. Büyük bir komutan veya han öldüÄŸü zaman atını da onunla beraber gömerler ki atı ona öte dünyada refakat etsin. Bu da Türklerdeki "baÅŸka yaÅŸam" yani Ä°slam literatürüyle "ahiret" benzeri inancın olduÄŸuna iÅŸarettir. At üstünde uzun seferlere çıkan Türkler, atları ile hissi bir baÄŸ da kurarlar. Hayatını kaybeden Alplerin/ çerilerin atlarının bunu hissettiÄŸi, sahibinin kabri başından ayrılmadığı ve sürüden koparak yabani atlar arasına katıldığı pek çok hadise aktarılır. Çin kaynaklarına göre ise Türklerin ataları olan Hunlar daha küçük yaÅŸta iken çocuklarını bir süvari olarak yetiÅŸtirirler. Kaynakta geçen bilgiler özetle ÅŸöyledir: "Ata binme zamanları gelmeden evvel çocuklarını koyuna bindirerek at binmeye hazırlar, sincap ve kuÅŸları hedef aldırarak binek üstünde ok atmayı öÄŸretirler. Böylesine bir disiplin ve eÄŸitim ile yetiÅŸen Hun çocukları büyüdüklerinde muazzam bir at binicisi ve at üstünde mücadele edebilen süvari olurlar. Hatta yalnızca Türklerin yapabildiÄŸi kabul edilen at ile giderken arkaya dönüp ok atabilme mahareti de geliÅŸtirirler. Atilla ile Avrupa'yı kasıp kavuran Hunlar hakkında, Batı kaynakları da Türklerin atlar ile olan iliÅŸkilerine dair ÅŸu cümleleri notlarına kaydediyorlar: "Henüz ayakta durabilecek bir Hun çocuÄŸunun yanında eyerlenmiÅŸ bir at bulunurdu. At üstünde yerler, içerler, alışveriÅŸ yaparlar, sohbet ederler ve uyurlar. At baÅŸka kavimleri taşıdığı halde, Hunlar at üstünde ikamet ederler."
 
Yine bir baÅŸka kaynakta "Türklerin atları hafif donanımlı ve her zaman koÅŸmaya hazır durumdadır" ÅŸeklinde bir ifade geçer. Bu durum Türklerin sefer için daima teyakkuzda olduÄŸunun ve bunun güvencesinin de atları olduÄŸunun bir iÅŸaretidir. Türk kültüründe yer alan at figürü ile ilgili mitolojik rivayetler, destanlar ve zamana yakın gerçek hadiseler de bahis etmeyi düÅŸünmüÅŸtük lakin en az bir bu kadar daha yer iÅŸgal etmemiz gerekecek. EÄŸer imkân tevdi edilirse bir diÄŸer yazımızda da bahsettiÄŸimiz konular üzerinde dururuz. Sözümüzü at ile ilgili bir Türkmen atasözü ile bitirelim: "At yürümez, baht yürür!"

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.