Sosyal Medya

Güncel

Yasin Aktay: Birbirimize rol kesiyoruz da, nereye kadar?

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



Dünyanın kurulu düzeni herkesin gönüllü olarak katıldığı, herkesin bu oyun için asıl kiÅŸiliÄŸinden, kimliÄŸinden feragat ederek, kendisine yazılmış role uygun kostümleri takınıp maskeleri giydiÄŸi bir tiyatro oyunu gibidir.
 
Öyle diyordu Erwing Goffman, bir süre önce devamını yazacağımızı vaat ettiÄŸimiz kitaplarıyla ilgili yazımızda. Birbirimize rol yaparak yaşıyoruz aslında. Herkes yaptığı rolle kendi doÄŸallığının dışına çıkıyor ve bu hayatımızın rutini. Herkes bu rutine hazırlanarak katılıyor.
 
Tuhaf olanı çoÄŸu kez doÄŸallığı da savunan, onu yücelten bir söyleme de hep birlikte prim veriyor olmamız.
 
“Ya olduÄŸun gibi görün ya da göründüÄŸü gibi ol” diyeni beÄŸeniyoruz. Bu sözün sözler içinde bir yeri oluyor. Oysa gerçekten sosyal iliÅŸkilerde protokolleri aÅŸarak olduÄŸu gibi görünen birine dünyayı dar edebilir, onu hep birlikte linç bile edebiliriz.
 
DüÅŸünsenize bir öÄŸretmensen öÄŸretmenin gerektirdiÄŸi hal ve davranışları, rolünün gerektirdiÄŸi repliklerle, kostümlerle oynamanız gerekiyordur. DoÄŸal, içinden geldiÄŸi gibi davranan bir öÄŸretmenin veya doktorun veya babanın veya annenin neler yapabileceÄŸini kimse kestiremez bile. Çünkü insanın doÄŸal davranmaya baÅŸladığında içinden ne tür davranışlar sergileyeceÄŸinin haddi hesabı yoktur. Ä°nsanoÄŸlunu tutan gelenekler, habituslar, davranış kalıpları olmadığında önünde sınırsız davranış seçenekleri vardır.
 
Rolümüzü biraz da insanların bizden olan beklentileri yazıyor ve bizim o beklentilere cevap vermekten ne beklediÄŸimiz de belirliyor.
 
Tabi bir de bu temel davranış düzeyinin ötesinde insanların kurdukları tiyatro düzenleri vardır. Uluslararası iliÅŸkiler düzeni bir ölçüde bu tiyatronun sahnelendiÄŸi yerdir. Kimsenin gerçek yüzünü diplomatik söylemlerde göstermediÄŸi halde, hatta sadece kendisine yazılan replikleri ifade ettiÄŸi, kendisinden beklendiÄŸi gibi davrandığı halde, fiilen herkesin kendi doÄŸal rolünü oynadığı sahneler.
 
Bu tiyatro sahnesini bozan, sahne arkasını gösteren sıradışı liderler olur. Hiç kuÅŸkusuz Trump onlardan biridir. Görevi devraldığı günden beri Körfez ülkeleri ile ABD arasında AB ülkeleri ile ABD arasında süregelen tiyatronun tiyatroluÄŸunu kendi sıradışılığıyla gözler önüne seren bir performans sergiledi.
 
Bu tiyatronun tiyatro vasfını, ikiyüzlü vasfını ortaya koyan vakalar da oluyor kuÅŸkusuz. 15 Temmuz, Mısır’daki darbe ve Kaşıkçı vakalarının bu maske indirici vakalardan olduÄŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
YaÅŸadığımız dünyadaki geliÅŸmeleri bir teorinin sınırları içine sığdırmak mümkün deÄŸil. Sosyal dünyayı tiyatro ve maskeler metaforu üzerinden teorileÅŸtiren Goffman BenliÄŸin Sunumu isimli, temel tezini ortaya koyduÄŸu ilk büyük eserinden sonraki çalışmalarda da benliÄŸin sunumunun farklı düzeylerine yoÄŸunlaÅŸarak tezini daha da detaylandırmaya çalıştı.
 
Damga isimli yine meÅŸhur kitabında ÖrselenmiÅŸ KimliÄŸin Ä°dare EdiliÅŸi Üzerine (Çev. Åž. GeniÅŸ, L. Ünsaldı, S.N. Ağırnaslı, 2014) düÅŸünürken özellikle toplumda hastalık, suç veya baÅŸka kimlik özellikleri dolayısıyla damgalanmış insanların toplum içinde oluÅŸturduÄŸu farklı gruplaÅŸmaların bir tür sembolik etkileÅŸimci analizini de üstlenmiÅŸtir.
 
Bu kitabından hareketle bir toplumda azınlık kimliklerin nasıl bir damgalanmayı temsil ettiÄŸi üzerinde düÅŸünülebilir. Frantz Fanon’un meÅŸhur örneÄŸiyle, apartheid döneminde Güney Afrika’da bir zencinin yolda yürürken karşıdan gelen bir kadının yanındaki çocuÄŸun önce “bak anne bir zenci” deyiÅŸi ve yaklaÅŸtıkça bu sözü bu sefer endiÅŸeyle, sonra korkarak tekrarlaması ve iyice yaklaÅŸtığında annesinin kucağına atlayışı hatırlanabilir. Bu örnekte o zencinin kendisini nasıl gördüÄŸü, o çocuÄŸun ve annesinin kendisini nasıl gördüÄŸüne dair bilinci ve bu bilinçle izlenimlerini idare etmede dayandığı sınırlar tam da Goffman’ın örselenmiÅŸ kimliÄŸin idare edilmesine dair yazdıklarını çok iyi anlatıyor.
 
Goffman’ın EtkileÅŸim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler (çev. Adem Bölükbaşı, 2017) ile Tımarhaneler: Akıl Hastalarının ve Kapatılmış DiÄŸer KiÅŸilerin Toplumsal Durumu Üzerine Denemeler (çev. Ebru Arıcan, 2015) isimli kitapları da, izlenimlerin idaresinin biri günlük hayat içinde tam sahne performansı olarak gerçekleÅŸtiÄŸi ritüeller düzeyinde diÄŸeri ise akıl hastalıkları için tahsis edilmiÅŸ ve kendisinin “tam kurum’ olarak ayırt ettiÄŸi mekanlarda, akıl hastanelerinde, doktor-hasta iliÅŸkilerinin çok radikal biçimde maskelenerek, dekorlanarak, ortaya konulduÄŸu performans düzeyinde ele alınmaktadır. Günlük hayat içindeki yüzyüze ritüeller ise tam bir sahne performansı içinde jestler, mimikler, beden dili gibi araçlar yoluyla ortaya konulur.
 
Goffman’ın metinlerini Michel Foucault’nun deliliÄŸin doÄŸuÅŸu ve akıl hastaneleri ve hapishanenin doÄŸuÅŸu üzerine yazdıkları paralelinde okumak ayrıca ilginç ve velut bir yöntem olabilir. Ancak Goffman’ın insana sosyal hayat içinde verilmiÅŸ rolleri oynama konusundaki yükümlülüklere yaptığı vurgu bireyi kendi performansında bir özgünlük ve fark ortaya koymaktan alıkoyan bir determinizme izin vermez. Marx’ın Lois Bonabart ve 18 Brumaire’in giriÅŸinde kıça atıf yapılan sözü “tarihi insan yapar, ama kendisine yazılmış rolü oynayarak” derken insana biçtiÄŸi determinist kadere prim vermez Goffman.
 
Aynı ÅŸekilde Durkheim ve sonraki yapısalcı iÅŸlevselcilerin insanı tamamen toplumun belirlediÄŸi, kendine ait bir varlığı olmadan büyük organizmanın mukadder bir organına indirgendiÄŸi, bireye hiçbir varlık alanı tanımayan anlayışa da izin vermez. Toplumda aldığı yere göre kendisine önceden biçilmiÅŸ rolleri oynarken ortaya koyduÄŸu performans ona aynı zamanda bir fark ortaya koyabilecek kadar çok seçenek de sunmaktadır.
 
Ä°nsan kendisine ne rol yazılırsa yazılsın sonsuz davranış seçeneklerine sahiptir ve her zaman uluslararası veya ulusal veya yöresel zulmü bir kader gibi gören anlayışa karşı özgürce varolmanın bir yolunu bulabilir. Goffman’ın dramaturjisi her zaman bir baÅŸka ihtimal olabileceÄŸini de bir kez daha hatırlatır.
 
Goffman’ın Metis Yayınlarından çıkan BenliÄŸin Sunumu isimli kitabından daha önce bahsetmiÅŸtik. Burada bahsettiÄŸimiz diÄŸer üç kitabı da Heretik Yayınlarından baÅŸarılı çeviri ve baskılarla çıkmış.
 
Çeviri ikamesine hala epey bağımlı olan düÅŸünce hayatımız açısından önemli bir kazanım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.