Sosyal Medya

Makale

Ahiretsiz Din Talebi

İnsan ölümsüz olmak istiyor. Farkına varsa da varmasa da yapıp ettiklerine bakıldığında meramı anlaşılıyor. Ancak inanan ile inkârcının ölümsüzlük arayışı birbirinden farklı.

Mümin, dünyanın geçici bir mekân olduÄŸunun farkında. Her anının bu mekânda kayıtlandığını biliyor. Dolayısıyla sayılı günlerin sonunda gelecek olan sonsuz hayat için dünyalık zamanın belirleyici olacağını bilir.

Sonsuz hayatı kazanmak adına, ömrünü tamamladıktan sonra da hayır defterine kayıtlar düşsün diye çalışır. Arkada kalan hayır sürdükçe âhirete göçen mümin ölümsüzleÅŸir.

Şüphesiz bu durumda Allah’ın (cc) kullarına lütfettiÄŸi sayısız nimetlerden biridir. Hatası yüzünden ayrıldığı cennet için imtihanı kazanan mümin ilk konumuna gelerek düşüşten yükseliÅŸe geçmiÅŸ, murat ettiÄŸi menzile eriÅŸmiÅŸ olacaktır.

Cennet yurdunda “...ÅŸu aÄŸaca yaklaÅŸmayın, sonra zalimlerden olursunuz.” (A’raf 7/19) ikazını bir an unutmanın karşılığı olarak dünya, sayısız imtihan bahsi ile insanın karşısına çıkar.

İnsanın ayağına nimetin koştuğu cennet hayatının aksine nimetin peşine koşacak, ter dökecek ve gerektiğinde hemcinsi ve tabiat ile duraksız bir mücadeleye girişecektir.

Varlığını koruma durumundaki insanın şartları ne denli olursa olsun, geldiği menzile tekrar yükselmek istiyorsa gaflete izin vermemelidir. Varlıkta ve darlıkta, şartlar ne olursa olsun içinde bulunduğu ahvale teslim olmadan ömür sürdürmeli. Döneceği sonsuzluk yurdunun imtihanını vereceğinin bilinciyle ölçüyü ömrün her anına taşırken, olan biten bütün sıkıntının geçici olduğu anlayışıyla karşılamalı.

Mümin bir sınır nöbetçisi kadar dikkatli olma durumunda; çünkü düşman aynı ve insanı, Allah’ın (cc) affediciliÄŸini dahi kullanarak saptıracak sayısız metot sahibi.

Ahiret bilinci, dünyanın geçiciliÄŸini öne koyar ve zaman “salih amel” duyarlılığıyla kayıtlanır. Son nefesine kadar insanın kanında mevzilenen İblis’e ait fısıltı sürekli fırsat peÅŸinde, kedinin fareye rabıtası gibi dikkatini en üst düzeyde tutar.

İblis amellerden niyetlere, niyetlerden amellere yürürken, hayırdaki başarıları överek, çoğu kez, hedefine varır. Dünyevileşen dinin, başarıyı ahiret yerine kayıtlamasının derununda böylesi zihinsel kayma var.

Modernite, müminin yapısını sarsıyor.

Modern dönem hesaplarının baÅŸarıya endeksli hale gelmesi, ahiret önceliÄŸinin geriye itildiÄŸinin göstergesi deÄŸilse, siyasetten ekonomiye küresel benzerliÄŸi nasıl izah edeceÄŸiz? İslam’ı bir baÅŸkasına tebliÄŸ ederken ebedi kurtuluÅŸ, ÅŸaÅŸmaz hakikat olarak mı, yoksa dünyevi yararlılık önceliÄŸiyle mi anlatıyoruz? Bu karşılaÅŸtırmanın sonucu bize “seküler dindar”lığın etkisi konusunda fikir verecektir.

İmkânların artması, ekonomik baÅŸarıların insan iliÅŸkilerin de negatif yönde, çözülmeyi tetikleyen bir iÅŸlev yükleniyorsa, ciddi yanlışlardan söz etme durumundayız.

Batının öyküsünde ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan bireyselleşmenin İslam toplumunda görünür hale gelmesi, izah edilebilir bir durum olmasa gerek. Bir başka gösterge de varlıklı ve statü sahibi insanların, yani dünyevi başarıya ulaşanlara verilen önemin artmasıdır. Statünün takvanın yerine yerleşmesi, dünyanın ahrete galebe çalmasına işarettir.

Mümin sadece statü ile değil, mahrem alanın aleniyete dökülmesiyle de Batı merkezli ifşa kültürüne yakınlık göstermeye çabalıyor. İnsan ve vitrin arasındaki bağlantının ihtiyaç olmayan tüketimin lehine işlemesi, inananların pazara konu olmalarını ve aynı skalanın içinde yer almalarını kaçınılmaz kıldı.

Postmodern döneme has algı sayesinde, düne ait köşeli olan ne varsa ovalleşti. Zihinsel görecelik, neredeyse her mümin için bir fıkıh ilham eder oldu. Bireyselleşmeye katkı veren izafiyet, zevk etkisini çeşitlendirirken, fıkıh çoğulculuğun yerini işgal etti. Böylece, birbirinin velileri olma durumundaki müminler, haktan yana uyarı görevlerinden, kendiliğinden sıyrılmış oldular. İzafiyetin hakikati dahi, "kişiye göre" kaydına indirgemesi, mümin için her şeyin akışa-pazara tahvil edilmesini mübahlaştırdı.

Adaletin hukuktan, hukukun ahlaktan kopması, parçalı zihnin oluşmasını ve bilgi ile amelin ayrılmasını beraberinde getirdi.

Neticede, İslâm ne kadar hayattan uzaklaÅŸtıysa, o oranda dile düştü.

Gönle, takvaya önem veren irfanı gelenek dahi varlığını modern araçlarla ortaya koyuyorsa, orada durup iyice düşünmek icap eder.

BaÅŸtaki söze, insanın ölümsüzlük arayışına döndüğümüzde, inkârcıların ölümsüzlük arayışlarının mekânının dünya olduÄŸunu ve araçlarının bilim olduÄŸunu söyleyebiliriz. Her organ nakli ile havaya sıçrayan, insanı parça deÄŸiÅŸtiren makine derekesine indiren modern cahiliye, her ÅŸeyi kendinden menkul bilerek, dünyada kalıp zevklerini sınırsız olarak burada yaÅŸamak istiyor.

Öte yandan dünyevileÅŸen mümin, arkada hayrı kalıcı kılabilecek ömür bırakabiliyor mu? DünyevileÅŸen dinin âhiretteki karşılığı ne olur? Ya da cennetten düşen insan, bu ahvalde yerine dönebilecek mi?

Ahmet Mercan

Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.