Sosyal Medya

Makale

Bana 'Dogma' Gerek

YaÅŸamak ip üstünde yürümeye benziyor. Tarih ilerledikçe ip inceliyor. İpin inceliÅŸi kıyametin çaÄŸrılışı olarak anlaşılabilir. “İlerde iyi olacak” diyen bilimciler tümden yandılar; geçmiÅŸ günlerin çetin ancak gümrah tebessümünü özlüyor insanlık.

Eskiden ağır ağır yürürdü haber. Bir anda hüznü boşaltmazdı beynimize, kalbimize. İyi habere de rastlanırdı ara sıra.

Namludan tek tek çıkardı kurÅŸunlar ve hedef seçerdi çoÄŸu kez... Åžimdi “an’lık asır” lara ulaÅŸtık. Bir anda tonlarca hüzün, gök maviÅŸi geniÅŸliÄŸince acı boca ediliyor üstümüze.

İnsanlığımızın dizleri bükülüyor.

Ve hepsinden beteri sıkılası boğazlar ele geçirilecek, teraziye teslim edilecek zalimler de ele geçmiyor, çünkü postmodern dönem. Bulmacalardan aradaki bin yüz on dört farktan yola çıkarak, düşman aradığımızda karşımıza tutkularımız çıkıyor. Tutkularımız da postmodern lezzetlerde hemhal olalı, dokunulmazlık zırhına, reellik mazeretinin sihirli çağrışımıyla duhul etti.

Tutkularımız kimliÄŸimizden kopan kıymıklardı. Gözlerimizi kamaÅŸtıran yalancı ışığı güneÅŸin yerine koyunca, kıtalar birbirine karıştı. Bir anda yanı başımızda İsrail, ABD bir anda dostlar düşman oldu. Düşmanlar stratejik ortak olmayı, kardeÅŸ öldürme potansiyeline endeksli olarak tedavüle “bahÅŸetmiÅŸ” oldular.

Sözün bittiği yer, hallerin düğümlediği, dostun düşmanla karıştığı yerdir. Bu yer öncelikle içimizde yaşayan ya da kaybolan ülkenin durumuyla ilgili ilintilidir.

İster dünyaya bakalım ülke ülke, şehir şehir veya içimize yönelim hücre hücre...

Ne kadar benziyor birbirine, ağlayan bir gökyüzü ile ıssız bir kalbin umutsuzluğu.

Ve nasıl da çınlıyor dört bir yanda öznenin ölümünün kutlanış eğlenceleri.

Kırık kuşkanadı kadar çırpınışla iyiliğe bir hamle... Ve eski nesillere ait hastalıkların hepsine sahip çıkmak, tereddütsüz, içimizden birini, eşitlerden bir ademoğlunu oturtmak koltuğa sonra ona hüccet yükleme ameliyesi kadim devirlere kadar uzat. Âdemoğlu sihir peşindedir gece gündüz, adına başka yaftalar ekleyerek kurtulduğunu sanır. Hüccet vererek aslında sorumluluğu huysuz bir at gibi sırtından attığını düşünür. Kutsallaştırdığı kahramana noksanlık sıfatlarını yaklaştırmaz ki, sorumluluk geri dönmemeli zinhar...

Hayat daralıyor dört yanından, yaÅŸamak kanıksamayı koyuyor önümüze. Kanıksamak; yaÅŸarken “insan” olmanın anlamından çıkmaya denk diÅŸer. Tek seçenekten ibaret “seçim”e önce şüphe anaforuyla hazırlıyorlar.

Yanılgı istiyorlar göklerden.

GüneÅŸ özür dilesin deniyor, lafın jelatini sökülünce... “Önce insan olmak” denildiÄŸinde baÅŸlıyor şüphenin takvimi. Önce cari insan algısını kazanıp sonra farklı deÄŸerlere, geçme izni öngörülüyor. Bağışlanan öngörü algının denetiminden azade deÄŸil.

Önce insan demekle, kilometre karelere suçsuz her nevi Iraklı, Filistinliyi yere sermenin sıkı bir baÄŸlantısı var. “Önce insan” diyen mümin, bilimin maharetli topraklaÅŸtırma ameliyesine bir ayağından yakalanmıştır. Ne hikmetse her üniversite açılışında “dogmalardan uzak durun” ikazı yapılıyor.

Bilim dogmalardan daha çok izaha muhtaç oysa. Varlığını dogmaya borçlu.

Yapay zeka adına isyan eden bilimin sembolü cübbenin çağrısı bu; aklın mührü vurulmalı her şeyin üstüne. Oysa bana, bilimden daha çok lazım dogma. Dakikada ölen insan sayısı azalsın diye insan namluya girmesin diye ve bilimin elindeki dünyanın arkası için, sözün dile geldiği emin bir iklim adına bana dogma gerek.

Hayat bir ip ve gittikçe inceliyor, kıtalar kıtalara karışıyor bilimle.

“Önce insan olmak” demeyeceÄŸin zinhar. “İnsan”dan maksadı bilmemek tevbe gerektirir.

Ahmet Mercan

 

Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.