Sosyal Medya

Makale

dindarlık kendi elinde olana bakmaktır

şükür, kulluÄŸun en zarif hâlidir desek bence yakışır. 
hayır hayır 
süs gibi bir ÅŸey deÄŸil, tam aksine dindarlığın özünden bahsediyorum 
insanın rabbine yöneliÅŸinde en berrak, en sahih ruh hâlidir. 
şükürsüzlük, kalbin kararması; şükür ise kalbin nurudur.

ondan olacak iÅŸte 
şükrün düşmanı çoktur: 
kıyas, hırs, tamah, haset, gaflet... 
fakat şükrün dostu bir tanedir: 
gönlün “rabbim bana yetendir” diyebilmesidir. bu sözün hakkını veren neyi eksik görürse görsün, aslında en büyük zenginliÄŸi taşır.

elindeki nimeti göremeyen, 
baÅŸkasının elindekine göz diken var ya! 
yani kıyas eden iÅŸte… 
taÅŸkınlığın kapısı iÅŸte burada aralanır. çünkü kıyas, insanın iç dünyasına düşen bir kurt gibidir; görünmez ama kemirir…
kemirdikçe huzur eksilir, şükür silinir, razı olmak unutulur.
oysa Allah’ın verdiÄŸi nimet, kulun kaderine tam ölçülmüş bir elbisedir. 
kıyas ettikçe, o elbiseyi daraltır; kendi nefsine zindan eder.

iblis, “ben ondan üstünüm” dediÄŸi an, rahmetten kovuldu.
kendisini adem’le kıyasladı. “ben ateÅŸtenim, o topraktan.”
o an kaybedilen sadece cennet deÄŸildi
Allah'ın laneti onun üzerine geldi 

kıyas, insanı başkalaştırır.
bugün biri "niye onun arabası daha güzel?" diye sorar,
yarın "niye onun eşi daha anlayışlı?" diye içini kemirir.
ertesi gün "neden benim çocuklarım onun çocukları gibi değil?"
diye geceyi uykusuz geçirir.
ve insan, başkasının hayatına bakarken
kendi hayatının güzelliklerine körleşir.

aynı meslek sahiplerinin meslektaÅŸlarını 
açıktan, gizliden izlemesi ve kıyas yapması nedeniyle zıplayıp durması! hangi duygunun sebebi olduÄŸu bellidir be dost... ah! 

yusuf’un kardeÅŸleri iÅŸte, yusuf’la kendilerini kıyasladılar sonra 
babaları yusuf’u daha çok seviyor diye fesatlandılar... 
halbuki yakub’un sevgisi adildi, ama kardeÅŸlerin kalbi bozulmuÅŸtu bir kere.
kıyasla gelen haset, hasetle gelen kin, kinle gelen günah…
ve yusuf, kendini bir kuyuda buldu.

modern insanın hastalığı da bu işte.
kıyasla beslenen bir huzursuzluk hali.
sosyal medya ekranlarından akan mutlu yüzlere bakıp
“benim niye böyle deÄŸil” diyor.
oysa o mutlu yüzlerin arkasında kaç uykusuz gece, kaç gizli gözyaşı var, bilemiyor.
çünkü kıyasın gözlüğü gerçeği göstermez.
abartır, çarpıtır, eksiltir, büyütür…
ve nihayetinde insanı kendine yabancılaştırır.

halbuki her kulun sınavı ayrıdır.
bize düşen; kendi hayatımıza razı olmak,
başkasının nimetini izlemek değil,
kendi nimetimize şükretmektir.
herkesin nasibi, rızkı, imtihanı farklıdır.

ve belki de insanın en büyük yanılgısı, ÅŸÃ¼krü büyük nimetlerde aramasıdır. 
oysa sabah uyandığımızda aldığımız nefes, yürüyebildiÄŸimiz ayak, görebildiÄŸi göz, konuÅŸabildiÄŸimiz dil… hepsi şükre deÄŸer nimetlerdir. 
fakat biz, sıradan zannettiÄŸimiz için gözden düşürürüz.
oysa sıradanlık dediÄŸimiz ÅŸey, aslında, 
orada mısın dost?
sıradan zan ettiÄŸimiz üzerimizde taşıdığımız ne varsa nimet diye bildiÄŸimiz, bilmediÄŸimiz 
Allah’ın rahmetinin sürekliliÄŸidir.
bu  nimetin sürekli oluÅŸu insanda kalıcı olduÄŸu zannı verirken kendinden bilmesi gafletini getirir...

diyorum ki:
huzursuzluk, başkasının gölgesine bakarak
kendi ışığını unutmaktır.
çare ne derseniz eğer;
kişinin kendi ışığını bulması var ya,
kendisi olması diyorum 
öyle zor ki dost. 
o ışıkla yürümek, yol bulmak 
şükrü pratik hayata aktarmaktır. 

ökkeÅŸ: 
“kiÅŸinin kendisi olmak”
rabbim beni, ben olduğum için yarattı.
baÅŸkası gibi olayım diye deÄŸil anlayışını hayata aktarmaktır 
sanki öyle bir ÅŸey iÅŸte… 
dedi ve sustu. 

paylaşmaya değer gördüğünüz yazılarımın dilediği kısmı dahil dostlarınıza ikrama açıktır.
bir gönle daha temas etmek iyidir. valla!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.