Sosyal Medya

Makale

Hayati DeÄŸerler

Modern hayatın bize gönderdiÄŸi virüslerle alabora olan ve karmakarışık hale gelen yaÅŸantımızda, kaybettiÄŸimiz hayati deÄŸerler var. Aslında bize ait olan, ancak cahilî telkin ve göndermelerle epeydir yabancısı olduÄŸumuz, hatta yabancılaÅŸtığımız bu deÄŸerleri yeniden arayıp bulmamız, onlarla tanışmamız ve pratiÄŸe aktararak diriltmemiz gerekiyor.

Kur’an’ın terbiye ettiÄŸi toplumlarda yaÅŸayan ve Kur’an’ın terbiyesinden geçmeye rıza göstermiÅŸ insanlara baktığımızda, dört ÅŸeyin açık olduÄŸunu müÅŸahede ederiz.

Alınları, Kapıları, Sofraları, Elleri.

  • Alınları açık olurmuÅŸ.

Alın açıklığı; mecazen dürüstlüÄŸü, temiz kiÅŸiliÄŸi, iç temizliÄŸi-için temizliÄŸini anlatır. “Alnı ak olmak” tabirini de zaten kullanıyoruz.

İşte Kur’an terbiyesi alan bu insanlar, emin bir kiÅŸilik kuÅŸanır ve alnı ak olarak yaÅŸarlarmış. Mahcubiyet duygusunu yaÅŸamamak için, en başından mahkum ederlermiÅŸ. Secdenin, secde mahalli aln’ın Yaratana tazim için verildiÄŸini, ÅŸeref kazanmak için el Aziz (İzzet sahibi, izzet veren) olana, acziyeti itiraf anlamına gelen secde ile yaÅŸamak gerektiÄŸini bilirlermiÅŸ. 

Alınları secdeli olur, secde mahalline aykırı düÅŸecek, yüz kızartıcı iÅŸlerden kaçınırlarmış. Secde emrini veren yüce otoritenin, doÄŸru ve dürüst olmak hakkındaki hükümlerini, tasdik ve ta’ lim ederlermiÅŸ. Yüzleri daima Allah’ a dönük olduÄŸu için, alınları ak olurmuÅŸ. Allah’ a utanılacak bir yüzle müteveccih olmanın edepsizlik, haddini bilmezlik anlamına geleceÄŸini çok iyi bilirlermiÅŸ. Mesela borçlu oldukları kimseyi dolandırmaz gününden önce öderler, alacaklının kapısının önünden alınları ak, baÅŸları dik geçer giderlermiÅŸ, hatta içeriye buyur-davet edilirlermiÅŸ.

Hangi inancın mensubu olduklarını bilir, bilinçli bir tercihle bunu ortaya koyarlarmış. Her durumda bundan kıvanç duyar, dost, düÅŸman hısım, hasım herkese deklare ederlermiÅŸ. Alınları ak olurmuÅŸ çünkü kirli, isli, paslı, karanlık iÅŸlerden uzak durur, temiz yaÅŸar, temiz bir yüzle dolaşırlarmış. Alınlarında aldatmanın, kandırmanın, haksızlık etmenin, hukuka riayetsizliÄŸin izi-lekesi olmazmış.

Alınlarındaki secde ışığı-izi çevrelerini aydınlatırmış, dara düÅŸen, yolunu kaybeden, sorun yaÅŸayanlar, aydınlanmak, yol bulmak için onlara koÅŸarlarmış.

Ak bir aln’a sahib olmak, ak bir alınla yaÅŸamak “er kiÅŸi” iÅŸi.

  • Kapıları da açık olurmuÅŸ.

Misafirin bereket demek olduÄŸunu çok iyi bilirlermiÅŸ.

Yolcuya, yolda kalmışa, mahruma, maÄŸdura sığınak, barınak olurmuÅŸ bu kapının sahipleri, bu mekanın malikleri. Yolda kalan, hangi kapıyı çalsa geri çevrilmeyeceÄŸinin bilincinde ve kendinden emin olurmuÅŸ. Hatta düÅŸmanları bile bir tehlikeden kaçarken kendilerine sığınsa, himaye etmekten kaçınmazlar, sığınanı gözleri gibi korurlarmış.

Kapıları açık olurmuÅŸ. Hayatın ancak paylaÅŸarak, yardımlaÅŸarak anlam kazanacağını bilirlermiÅŸ. Harcadıkça çoÄŸalan tek ÅŸeyin sevgi, muhabbet olduÄŸunu bilirler, bunun için fırsat kollarlarmış. Kapıları açık olan böylesi insanların evleri insansız kalmazmış, ev bir mektep olurmuÅŸ, medrese olurmuÅŸ, hatta evde koltuklar, eÅŸyalar deÄŸil insanlar otururmuÅŸ. Åžimdilerde insansız kalan evlerde, artık eÅŸyalar oturuyor. Evde eÅŸyalardan baÅŸka pek kimse görünmüyor. Evler otel, mutfaklar fast food oldu.

Kapıları açık olan böylesi insanlar, peygamberlerinden ÅŸunu öÄŸrenmiÅŸlerdir. “Misafir gelir ev sahibinin günahlarını alır ve gider”. Bu kapıların sahipleri, evlerini sadeliÄŸin, temizliÄŸin, ev olarak tecessüm ettiÄŸi Kâbe’ye benzetmeye çalışırlarmış. Kâbe’ de hakim olan güvenliÄŸin-emniyetin aynısını evlerinde, beldelerinde hakim kılmaya çalışırlarmış. Ama kapılarını kapatmaz, daima açık tutmaya çalışır, kimsesizlere kimse, sahipsizlere sahip, umudu tükenmiÅŸlere umut olmanın mücadelesini verirlermiÅŸ.

  • Sofraları da açık olurmuÅŸ.

Sofranın açık olması, ehl-i ikram oluÅŸun da mecazi ifadesi.

İkramın, ihsanın kiÅŸide verme ahlakı, infak ahlakının geliÅŸmesini temin anlamına geleceÄŸini bilirlermiÅŸ. Misafirin, “dokuz bırakıp, bir götüreceÄŸine” inanırlarmış. Sofraları ayrımsız herkese açık olurmuÅŸ. Fakirin davet edilmediÄŸi sadece zenginlerin bulunduÄŸu sofranın laneti hak edeceÄŸini, bereketin kaldırılacağını bilirlermiÅŸ. Sofraya asla yalnız oturmaz, mutlaka misafir edecek birilerini arar ve bulurlarmış. Dualarında sofralarına "Halil İbrahim bereketi" isterler ve misafire muamelede Hz. İbrahim’ in (a.s) bereket dolu sünnetini yaÅŸatırlarmış.

Sofralarında aç kimseleri ağırlamayı dünyanın en lezzetli iÅŸleri arasında sayarlar, yemeÄŸe esas tat veren ÅŸeyin katıklar deÄŸil, sofraya dışardan dehalet edenler olduÄŸunu düÅŸünürlermiÅŸ. Asla fazla yemek yapmaz, aşırıya kaçmaz, israftan ÅŸiddetle kaçınırlarmış. Çöpe dökülen her nimetin, dünyanın bir yerlerinde aç, açıkta yaÅŸayanların hakkı olduÄŸu bilinciyle ürperir bu müsriflikten ateÅŸten kaçar gibi kaçınırlarmış. Sofraya Besmele ile oturup, Hamdele ile kalkmalarının aslında hayatında Besmele ile Hamdele arası bir seans olduÄŸu bilinciyle hareket ederler, hayatı sadece ve sadece ahireti kazanmak için bir fırsat telakki ederlermiÅŸ.

  • Elleri de açık olurmuÅŸ.

Elleriyle cepleri arasında kilometrelerce mesafe olmazmış. Elleri mefluç deÄŸilmiÅŸ, hatta bir elleri ceplerinde gezerlermiÅŸ. El açıklığının aslında dünya cebinden alıp, ahiret cebine koymak anlamına geldiÄŸini bilirlermiÅŸ. İnfakın, dünyadan ahirete doÄŸru kurulmuÅŸ bir köprü olduÄŸu ÅŸuuruyla yaÅŸar, vermenin engin hazzını yaÅŸamak için birbirleriyle yarışırlarmış.

Mü’mini, kafirden imanı, münafıktan infakı ayırır derlermiÅŸ. Mü’min cihad ve infakla münafık servet ve ganimetle kendini gösterir, “aman onlar gibi olmayalım” diye teyakkuz halinde bulunurlarmış. Yığmanın, üst üste koyarak biriktirmenin krize yol açacağını bilir bundan kaçınırlarmış. “Veren el” in “alan el” den hayırlı olduÄŸunu öÄŸrenip amel ederlermiÅŸ. Alan elin çok olması, veren ellerin azalmasının bir nevi kıyamet olduÄŸuna kail olurlarmış….

Vermekle azalmayacağına, tam tersine artacağına inanırlar, Her ÅŸeye Kadir olan Rablerinin, aslında ellerinde olanı artırmak için istediÄŸini bilirlermiÅŸ.

Verdiklerinin kendi kazandıkları/kendilerine ait olan deÄŸil, Allah’ın onlara emanet olarak verdiÄŸi ve verdiÄŸi emanetten “verin” emrinin hikmetleri üzerinde düÅŸünür infak ederlermiÅŸ….

Vel hasıl elleri de açık olurmuÅŸ. Sıkmadan, kısmadan, tutmadan, yığmadan, cimrilik etmeden, hayata karşı, kör, sağır, dilsiz, duyarsız davranmazlarmış. Ellerindeki imkanı, imanla hizmete tahvil eylerlermiÅŸ….

Bunları yeniden hayata taşırsak-taşıyabilirsek emin olun bu salih ameller bizi de cennete taşıyacaktır Allah’ ın izni-keremiyle.

GeleceÄŸe dair umudu tükenmiÅŸ insanlığa, zulme, ÅŸirke endeksli kafalarca  teklif ve telkin edilen yeni uyduruk ideoloji ve hayat tarzlarıyla yol almak imkansız.

Bizler kaybettiÄŸimiz bu hayati, dinamik deÄŸerleri pratiÄŸe taşıma sorumluluÄŸunu yeniden üstlenirsek, umut olabilirsek, umut taşıyabilirsek, bu ameller de bizi rıza ve rıdvana taşıyacaktır.

 

Yasin AydoÄŸan

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.