Makale
Kör noktalar
Geleneksel metinlerde bilmediÄŸini bilmek insan için hep bir fazilet merhalesi olarak görülmüÅŸ, bilinmiÅŸtir. BilmediÄŸini bilmek iki türlü kazanç sunar insana… Bir, bilmediÄŸini bilen kiÅŸi bilmeye giden yolun kapısını daima açık tutar kendisi için. Ve iki, bildiÄŸi vehmiyle yanlış adımlar atmaktan, yanlış kanaatler edinmekten korur kendini.
Uzun zamandır insanlar kendi kararlarını vermek konusunda ölçüsüzce cesaretlendiriliyor. Bu kararların arkasında tam teÅŸekküllü bir kiÅŸilik oluÅŸumu ve insanın doÄŸal sınırlarının getirdiÄŸi kısıtlılıklara dair bir farkındalık varsa, bu cesaretlendirmelerde yarar görülebilir. Ancak kiÅŸiliÄŸin kolay kazanılan bir ÅŸey olmadığı da hatırda tutulmalı bu noktada. İnsan, varlık içindeki yeri ve konumunu makul bir ÅŸekilde tespit edememiÅŸ, buna uygun bir hayat görüÅŸü ve muhakeme kazanamamış ise, dünyanın en keskin zekâsına sahip olması bile hata yapmaktan, yanlış istikamete yönelmekten emniyette tutamaz onu. Keskin bir zekâ; insanlık bilgisinden mahrum ve varoluÅŸun hakikati ile irtibatsız bir zihniyetle çıkılan yolda, insanın dramatik yanlışlara düÅŸmesine sebep olduÄŸu gibi, bu kötü gidiÅŸatı daha da hızlandırabilir.
“Mesela zeki ve eÄŸitimli insanların kendi hatalarından ders çıkarma ya da baÅŸkalarından tavsiye alma ihtimali daha düÅŸük. Ve hata yaptıklarında kendi gerekçelerini haklı çıkarmak için detaylı argümanlar geliÅŸtirmeyi daha iyi beceriyorlar; bu da görüÅŸlerinin giderek dogmatikleÅŸmesine yol açıyor. Daha kötüsü, daha büyük ‘önyargı kör noktaları’na sahip oluyorlar; dolayısıyla mantıklarındaki boÅŸlukları daha az fark edebiliyorlar” diyor bilim alanındaki çalışmalarıyla tanınan İngiliz yazar David Robson, ‘Zekâ Tuzağı’ kitabında.
Selim bir akıl ile beraber olmayan bir zekânın, cehaletin hamisi kesilmesi muhtemeldir. EÄŸer doÄŸru noktadan yola çıkılmıyor ve doÄŸru istikamette yol alınmıyor ise, zekânın keskinliÄŸi insanın gerçekle arasındaki mesafeleri daha da uzatabilir, bakışını körleÅŸtiren perdeleri daha da kalınlaÅŸtırabilir. Selim akılla irtibatını canlı tutan bir zekâ nasıl insana kemal yolunda mesafeler aldırma potansiyeline sahipse; aksi durumda, ayağını hakikat toprağına basmayan bir zekâ da kontrolsüz kalabilir, cehalette ısrar noktasında bir kibir oluÅŸturabilir ve hatta zihniyet körleÅŸmesinin en büyük teminatı da olabilir.
Simone Weil, ‘KiÅŸi ve Kutsal’da zihinsel esaretin bakmadığımız bir yüzüne ışık tutuyor: “EÄŸer tutsak bir ruh, kendi esaretinden bihaberse, hata içinde yaÅŸar. EÄŸer bunu saniyenin onda birinde bile kabul ettiyse ve acı çekmemek için unutmaya gayret gösterdiyse, yalan içinde yaÅŸar. Son derece parlak zihinlere sahip insanlar; hata ve yalan içinde doÄŸup, yaÅŸayıp, ölebilir. Bunlar içinde zekâ ne bir edinimdir ne de avantajdır. Çok zeki ve az zeki insanlar arasındaki fark, hücrelerin büyüklüÄŸüne ve küçüklüÄŸüne baÄŸlı olarak, hücre hapsinde yaÅŸamaya mahkûm suçlular arasındaki fark gibidir. Zekasıyla gurur duyan zeki insan, büyük bir hücreye sahip olmakla gururlanan bir mahkûma benzer.”
Bütün büyük hatalarımız doÄŸrusunu bildiÄŸimize inandığımız meselelerden çıkıyor, geriye dönüp baktığımızda bunun saÄŸlamasını kendi hayatımızdan yapabiliriz. Yine de hemen hemen her kritik noktada geçmiÅŸ tecrübelerimize deÄŸil, bütün defolarına raÄŸmen anlık zekâmıza güvenmeyi tercih ediyoruz. Çünkü en küçük yaÅŸlarımızdan itibaren zekânın her ÅŸey olduÄŸu öÄŸretiliyor bize. Sistem bunun üzerine kurulu, kısayollar zamana dayalı tecrübelerin önüne konuyor. SaÄŸlam bir zihnin, adımlarını aklı selim üzere atan bir kiÅŸiliÄŸin ancak tecrübe ve birikimle elde edilebileceÄŸi gerçeÄŸi dikkatimizden kaçırılıyor.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhan-ozcan/kor-noktalar-4735749
Henüz yorum yapılmamış.