Makale
İnsan Haklarından Oyun Hamuru Yapmak
Bir mesele ele alınırken özü teÅŸkil eden ve biçime yönelik iki boyut sürekli yürürlüktedir. Özle, biçim/usûl, arasında tezat teÅŸkil eden herhangi bir açmaz oluÅŸtuÄŸunda neticeyi de ilgilendiren çıkmazlar ortaya çıkar.
Dünyanın hemen her yerinde sosyal ve siyasal konular konuşulduğunda, genelde özün önemine ortak olan usul ihmal edilir ve tartışma muhteva üzerinden yerini güncelin kışkırtıcı cazibesine bırakır.
İsim ve konu belirtilmeden, genel bir mantık oluşmuyor; yanlış ve doğru yaklaşım teori üzerinden ayırt edilemiyorsa, orada bir sıkıntı var demektir.
GeçmiÅŸe dair veya güncel herhangi bir konudan bahsedilirken inanç ve düşüncelerini ortaya koyan biri varsa aynı güvenle buna karşıt tezin/tezlerin ortaya çıkması, ifade özgürlüğünün varlığına delalet eder. Tezlerin sayısını sınırlandırmak, tezlerin birinin veya bazılarının konuÅŸulmasını yasaklamak, ifade özgürlüğünün orada olmadığını göstermekle kalmaz, ortaya çıkan hâlin faÅŸizm ortamı olduÄŸunu da belgeler.
Görüşler konuşulmayacaksa, tartışma olmayacaksa doğrular nasıl ortaya çıkabilir? Her görüş aynı serbestlik ve özgüvende...
Kendini ortaya koyduğunda insanın seçme yeteneği, zengin bir zeminden neşet etmiş olur.
Tabii hukuk, insanlık mücadelesinde iki insanın karşılaÅŸtığı mekânda baÅŸlar. İlâhî kökle tecrübenin buluÅŸtuÄŸu yerde varlık kazanır. Evrensel Hukuk normlarını oluÅŸturan, Evrensel Bildirge’nin ve onun bir yansıması olan Avrupa İnsan Hakları SözleÅŸmesi’nin muhtevasında açık hükümle yer alan, insanın suçunun bağımsız mahkeme tarafından ispatlanana kadar suçsuz oluÅŸu, bize yabancı deÄŸil. İslam Hukuk anlayışında bu bakış, insan iliÅŸkilerine yansıyan gündelik dolaşım içindedir. Adalet duygusunu diri tutan, hukuku pratiÄŸe taşıyan benzer ilkeler İslam toplumlarını kaosa düşmekten korur, yıkılmış bir toplumun elinden tutar, kaldırır.
Orta ÇaÄŸ Avrupa’sında engizisyon zihniyeti, mahkemeye düşen her sanığı suçlu kabul ederdi. Sanık suçsuzluÄŸunu ispat etmek zorundaydı. Öte yandan hâkim de sanığa karşı mahkemeden yana taraftı ve şüphe sanığın aleyhine delalet etmekteydi. Aydınlanma, bu zulmün taşınmazlığının itici gücüyle ortaya çıktı. Kıta Avrupa’sında zihinsel karakterin ortaya koyduÄŸu algı, engizisyon zihniyetinin aşıldığını deÄŸil, jakobenlikle yeni biçim kazandığını gösterir. Benzer tavır içinde jakobenlik kiÅŸiye “iyilik” adına baskı yapmayı, ÅŸiddet uygulamayı meÅŸru kabul eder. Burada baskıya uÄŸrayan kiÅŸinin iradesi yok sayılır, dahası iyi ile kötüyü ayırt edemeyeceÄŸi üzerinden hareketle dayatma ve ÅŸiddet meÅŸrulaÅŸtırılır. Jakoben öznenin doÄŸruya sadece kendinin ulaÅŸabileceÄŸi önyargısı tartışma dışı tutulur. Fransız aydınlanmasının dayatmacı bu tavrı, onu izleyen akımlara da yansımıştır. Kemalizm bu izleÄŸin öncü akımlardan biri.
Güncel kararların sadece o güne ait olmadığını, arkada yüzlerce yıllık birikimin, alışkanlıkların, algının bulunduÄŸunu söylemeye çalıştık. Buradan hareketler, Fransız Parlamentosu’nun aldığı kararın nasıl bir zihni arka plana ait olduÄŸunu anlatmaya çalıştık.
Fransız Parlamentosu’nun aldığı kararda Fransa’da, kim herhangi bir ülkede herhangi bir azınlığa soykırım yapılmamıştır derse bir yıl hapis cezası ve kırk beÅŸ bin euro cezaya çarptırılacaktır.
Bu karar, ifade özgürlüğünü yok eden faşizan bir karaktere sahip olduğu gibi ana metinlerde geçen temel hak ve özgürlüklerle taban tabana zıtlık teşkil etmektedir. Herhangi bir mahkeme bile böyle karar almaz. Mahkeme, böyle bir fiil olmuştur veya olmamıştır diye karar verir ve cezası varsa ortaya koyar. Burada parlamento, savunma hakkını kullandırtmayan ve yetkisi olmadığı alanda karar veren, tamamen siyasi ve taraflı mahkeme durumuna düşmüştür.
YaÅŸama hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü insana ait temel haklardır. Hiçbir kurum ve kuruluÅŸ tarafından oylamaya tabii tutulamazlar. Temel haklar karakter itibariyle insanın varlığına tekabül eder. İnsan; bedeni, manevi-fikri varlığıyla bir bütündür. Temel haklar her insan için her zaman ve her mekânda geçerli olma durumundadır.
İfade özgürlüğünde iki kıstas aranır; hakaret içermeme ve şiddet kullanmama. Biçimsel bu iki kritere dikkat edilerek söylenecek sözlerin kışkırtıcı olabileceği, kulağın alışık olmadığı sarsıcı görüşleri içereceği, bizzat AİHM kararları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleriyle ve özellikle Kürt sorunuyla ilgili Türkiye eleştirisinde aşina olduğumuz bir durum.
Ortaya çıkan çıplak durum ÅŸudur ki: Batı, insan haklarını sorunun çıkmadığı günlerde ve özellikle de kâğıt üzerinden seviyor. 11 Eylül’den günümüze yaÅŸadığımız süreç, bunun binlerce örneÄŸini önümüze koyuyor. Sorun bir baÅŸka kıtada yaÅŸarken hakları savunmak kolay. İkiz Kuleler saldırısı sonrası bütün haklar ilga edilerek yapılan ayrımcılık, Batı dışı dünyanın bu konudaki endiÅŸesini doÄŸruladı.
Sonuç gösteriyor ki, boÅŸ kâğıt üzerinde güzel sözler yazmak bir anlam ifade etmiyor. Fok balıkları için uÄŸraÅŸ verirken, hedef seçmeyen silahlarla binlerce insan cansız yere seriliyor. Ekmek bulamayan Ruandalıların ellerindeki geliÅŸmiÅŸ silahlar yerden mi bitmiÅŸtir? Yoksa hak ve özgürlük metinlerinin yazıldığı matbaalarla komÅŸu silah fabrikalarında mı imal edilmiÅŸtir?
“İştir insanın aynası, lafa bakılmaz!” derler. İnsan haklarını korumak ve uygulamaya koymak için kalpte yerleÅŸik bir deÄŸere ihtiyaç var. Hiçbir ÅŸart ve ortamda deÄŸiÅŸmeyen “ilke” ortada yoksa insan hakları oyun hamuru gibi siyasetin bir parçası haline gelir, bugün olduÄŸu gibi.
İnsan haklarının ahlâka ihtiyacı var. Bir insanda bütün insanlığın varlığını gören bir duyarlılığa ihtiyacı var.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin alacağı karar merak konusudur. Mahkeme alacağı kararla, aynı zamanda kendisi hakkında da karar vermiÅŸ olacak.
Ahmet Mercan
Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.