Sosyal Medya

Makale

Din, Verilenden Verebilmektir

"Din nedir?" Sorusuna vahyin bir cevabı da budur: Din; vermektir.

Hep vermiÅŸ Rabbimiz. Din vermiÅŸ, kitab, nebi, akıl, irade,hayat, sıhhat, afiyet, nimet, saÄŸlık, eÅŸ, çocuk, göz, kulak, el ,ayak, dil dudak vermiÅŸ... İla ahir saymakla bitmez. VermiÅŸ ve vermeyi emretmiÅŸ.

Kur'an'ın vermek, infak, tasadduk, sadaka, yardım etme-yardımlaşma, iyilikte bulunma (ihsan) konusundaki emir-tavsiyelerini hatırlayalım.

Mü'mini kafirden imanı, münafıktan infakı ayırır.

İmanımız var hamd olsun. Ya infakımız?

İmanımız bizi kafirden ayırıyor. Münafıklardan neyle ayrılacak ayrışacağız?

Elbette infakla infakımızla, zekatla, tasaddukla.

Vermeye sıra gelince alabildiğine cimrileşen nefsimizin başını ayaklarımızın altına alarak.

Çünkü dini yalanlayanı Maun Suresi'nde Rabbimiz ÅŸu ÅŸekilde tavsif ediyor:

“Din'i yalanlayanı gördün mü? İşte o yetimi ÅŸiddet ve sitemle iter kakar, miskini fakir fukarayı doyurmaya yanaÅŸmaz, en küçük yardımı (muavenet) da engeller.”

Surede din yalancısının-yalancı dindarın riyakarlıkla ibadet ettiÄŸinden gösteriÅŸ yaptığından da bahsediliyor. Ama o vasıflarda giriÅŸte anlatılan karekterin bir yansıması olarak ortaya çıkıyor. Yani esas ölçüden (vermek) tamamen uzak yaşıyor. Kendine-kendisi için yaşıyor, kendine iyi.

Bakınız yetimi itip kakıyor, öksüze yardımla hiç iÅŸi yok, hatta rantı onlardan devÅŸiriyor. Onların hakkından kendisine fon ayırıyor. Cebi dolsunda kim aÄŸlarsa aÄŸlasın önemli deÄŸil. Mühim olan onun saltanatı ve kurulu düzeninin devamı. Hatırlayınız Ebu Cehili, Ebu Lehebi, Velid bin MuÄŸireyi ve diÄŸerlerini. Onların hakim olduÄŸu düzende her geçen gün yetim daha da sahipsiz, fakir daha da fakir olmak gibi bir zillete-meskenete düçar oluyorlardı.

Miskin, fakir, yoksul, aÄŸlayan, susuz, aç biilaç, maÄŸdur, gözü yaÅŸlı bir sürü insan vardı Mekke'de köleleÅŸtirilen, alınıp satılan. Hiçbir güvencesi olmayan kimselerdi bunlar. Mekke’deki kurulu düzenin zırnık faydası yoktu bu insanlara. Her geçen gün daha da fakirleÅŸiyor maÄŸdur oluyorlardı. EÄŸlencelerde iÅŸret meclislerinde dansözlerin başından paracıklarını saçan, savuran ehli kodamanların-israfın ülkelerinde yığınlarla fakir varmış, umurlarında deÄŸildi ki. Dünyalarında israfa sınır yoktu, fakire-yetime-öksüze de zırnık!

En küçük yardımı bırakınız yapmayı yapana da engel oluyor bu tip. Kendisi bir lira vermez, yanında veren olunca hemen müdahale eder. “Siz alıştırıyorsunuz bu ayak takımını dilenciliÄŸe!”

Adamın dinle bağı alakası yok çünkü. Ayetlerden habersiz: “Yetime sakın kahretme, isteyeni sakın azarlama” (Duha 9-10)

Bitini vermez tabir caizse. Lügatinde sadece ÅŸu yazar “almak”. Hayat almaktır onlar için. Hep almak, daima almak, her zaman alan taraf olmak.

Kendince ibadette eder, yaptığı bireysel ibadetleri de vardır. Ancak topluma zerre faydası-katkısı yoktur yaptığı ibadetlerinin. İbadeti yaparken de görsünler, dindar sansınlar diye yapar.

Din vermektir. VerebildiÄŸimiz ölçüde din'liyiz, sadıkız, samimiyiz.

Veremiyorsak sorun var demektir.

Vermek imana, cimrilik nifaka alamettir.

Din vermektir. Veren tarafta bulunmak, vermek, verebilmek.

Her ÅŸeyi veren Rahman Rabbimizin merhametinden nasibimize düÅŸen kulca bir eylem ortaya koymaktır.

Verince artacağına ziyadeleşeceğine inananlar verebilirler.

İş yine imana dayanıyor.

Duamız ÅŸu olsun: Allah'ım bize önce elimizdekilerden, sahip olduklarımızdan verebilecek bir iç zenginliÄŸi, sonra mal-imkan ver.

 

YASİN AYDOĞAN

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.