Sosyal Medya

Makale

Bilgimizin Dışında Kalan Varlığın/Yokluğun Üzerine Düşünmek?

Ä°nsan var olana meftundur. Ağırlıklı olarak varlığın kesif yoÄŸunluÄŸunu hissederek varlık alanında varlığını keÅŸfeder. Ancak bu keÅŸif insanı geliÅŸtirme konusunda eksik kalmayı zorunlu kılmaktadır. KeÅŸiflerin büyük çoÄŸunluÄŸu ve önemlileri, hayal edilerek var olandan bağımsız yapılanlar olduÄŸu bilinmektedir. Ä°nsan, hayal ederek varolanın baskısından kurtulmanın imkânlarını aramaktan vazgeçmez. Hem roman, öykü, hikâye ve ÅŸiir ile sürekli olmayanın varlığına dair betimlemeler yapmakla en büyük hazzı elde eder. 

Büyük edebi eserleri ve büyük savaÅŸları kazanmanın yöntemi olandan hareketle deÄŸil olması gerektiÄŸini düşündüğünüz ÅŸeyle yer deÄŸiÅŸtirdiÄŸinizde önemli bir iÅŸ ve geleceÄŸe dair bir tarih yazımında bulunuluyor…

Varlık üzerine düşünmek kolay olana tekabül eder. Gözlem ve deney alanında kalan varlık üzerine her türlü çalışmalar yapılabilir. Bugüne kadar sahip olduÄŸumuz bilgi türü de buna iÅŸaret eder. Ancak var olmama halinin neye tekabül ettiÄŸi üzerine; yani yokluk üzerine düşünmek ham hayal olarak kabul görür. Çünkü biz varlık üzerine, görüntü üzerine ve mücessem biçimler üzerine düşünmeyi öğrenmiÅŸizdir. Hâlbuki meselenin özü; varlığın bu halde olduÄŸu deÄŸil, niye baÅŸka bir hal ile var kılınmadığı sorusu anlamlı olacaktır. YokluÄŸa dair her soru, sorgu ve soruÅŸturma bize bambaÅŸka ufuklar açacaktır. Mesela yaÅŸam üzerine ciltler dolusu kitaplar vardır. Ancak ölüm üzerine olan düşünce biçimimiz dahi ancak yaÅŸam ile iliÅŸkili olduÄŸu kadarı ile sınırlıdır. Hâlbuki ölüm, apaçık bir gerçeklik olarak orada öyle durmaktadır.

İnsanlık tarihi boyunca insanlar ölmüş ve bugüne kadar da ölümden geri duran insan veya bir varlık türü görülmemiştir. O zaman ölüm üzerine düşünmek niye göz ardı ediliyor, üzerinde yeterince düşünülmüyor?

ÖrneÄŸin, kâinat ve sistemi üzerine galaksiler üzerine, dünya ve uyduları üzerine yığınla bilgi bulunabilir. Ancak, bütün dinlerin ve kültlerin dikkat çektiÄŸi son gün: kıyamet ile ilgili bilgiler ihbar niteliÄŸi dışında o da kutsal metinlere dayalı veya kehanete dayalı olanlar dışında bilgi yoktur ve üzerinde düşünme de yoktur. Bu sahada yeterli düzeyde paradigmalar da üretilmemektedir. Hâlbuki bir ‘son’ varsa ki vardır. Son’un sonrasında durum ne olacaktır sorusu hep zihinleri meÅŸgul etmesi gerekmez mi? insan niye merak etmez ki?

Aslında yokluk, ölüm ve kıyamet üzerinde düşünce üretecek bir sistemimiz ve yöntemimiz yok. Çünkü insan var olana yönelik bir bilgi sistemi ve yorum sistemi geliÅŸtirmiÅŸtir. Ancak varlığın dışında kalan insanın ve hep gözümüzün önünde insanlarımızın ölüp o bilmediÄŸimiz bir zaman ve mekâna yöneldikleri halde maalesef olayı, olguyu ve durumu yorumlayacak bir sistemimiz ve yöntemimiz yoktur.

Ama kaçınılmaz son gelmeden önce bu meseleye dair yeni bir bakış geliştirmek ve sonsuzluğun anlamını, soyut alanın insana katacağı algıyı, idraki ve bilgiyi düşünmek ve gerçek anlamıyla bilinemeyen üzerine düşünmeyi gerçek bir düşünce olarak kabul görerek işe başlamalıyız... Heidegger bilinenin üzerine düşünmek düşünce değil, bilinmeyen üzerine düşünmenin düşünce olarak kabul edilmesi gerektiği tezini yeniden gündemleştirmeye ihtiyaç çoktur...

Kıyamet kopacak, istemesek de bu olay olacak, öleceÄŸiz, hem de ansızın hiç beklemediÄŸimiz bir zaman ve zeminde ölüm bizi buluyor. Kıyamet de öyle ansınız ve hiç beklenmediÄŸi bir zaman ve zemin diliminde ortaya çıkacaktır. Bu kaçınılmaz son üzerine tefekkür etmek ve insanın gerçek anlamının tam da bu ‘mutlak son’ ile baÅŸlayabileceÄŸinin farkındalığını elde etmek ÅŸarttır. Ä°nsan hayal edebilen ise var olanın hayali yerine, geleceÄŸe dair, olmayanın, bilinmeyenin neye benzeyeceÄŸine dair hayali kıymetli olacaktır. Bize yutturulan modern zokalardan biri de mitoloji'nin kötü ve anlamsız oluÅŸudur. Belki de tam olarak düşünce ve anlam mitolojiler ve vahiyler aracılığı ile bize bildirilmiÅŸtir. Bu gerçeÄŸi göz ardı edememeliyiz...

Ölüm ve kıyamet gerçekliÄŸi insanın kaçamadığı bir temel gerçeklik alanıdır. Ä°nsan, bu ölüm ve kıyametin sonluluÄŸunu yenebilmek için var olmanın tam olarak neye tekabül ettiÄŸi üzerine büyük meblaÄŸlar koyarak çalışmalara hızla devam etmektedirler. Ölümsüzlüğü bu dünyada tatmanın imkânlarını aramaya devam ediyorlar. Gen teknolojisi, biyolojik devrim ve yapay zekâ tartışmaları bu sonsuzluÄŸu arama arayışının dışında deÄŸildir. Ölümü yenme adına bütün bilimsel verileri harekete geçiren modern zihin, aradığını bulacak mı? BulduÄŸu ise aradığı mı olacak, bunu zaman gösterecektir.

Bu durumun kendisi de yine yokluk üzerine düşünmekten kaçınmanın kolay yolu olduÄŸu için dört elle sarılıyor. Bu geliÅŸmeleri gerçekleÅŸtirmeleri için Tanrı inançlarının doÄŸru olması gerekmektedir. EÄŸer Tanrı inançları yanlış ise bütün bu çabaların bir karşılığı olmayacaktır. Ya da bu çalışmalar Kıyamet’i erkene almanın bir imkânına dönüşebilir. 

Ä°nsan, elindekinin kıymetini bilirken, yeniye yelken açarak varlığının anlamını oluÅŸturarak olgunlaÅŸabilir. Allah inancının önemi ortaya çıkarken, ölüm sonrası ve kıyamet, adı üzerinde yeni bir baÅŸlangıcın ilk adımı olduÄŸu apaçıktır. O zaman elimizde olan ipuçları ile ölüm sonrası üzerine düşünmeye devam etmeli ki bugünü daha anlamlı kılmanın imkânını kazanabilelim… Çünkü insan, ancak olması gerekeni doÄŸru bir ÅŸekilde bilirse olanı doÄŸru yorumlayabilir. Bu hakkı elde etmenin yolu da olması gerekenin neliÄŸi konusunda bir açık fikre sahip olmaktan geçer. Bu noktada düşüncenin yeni metodunu geliÅŸtirecek bir arayışın yöntemini bulmaktan baÅŸka seçeneÄŸimiz yoktur. 

Biliyorum, okuyucularım, ‘bu kadar olay oluyor, onlar üzerine bir ÅŸeyler söylemiyorsun, bizi bugün ilgilendirmeyen bir konuyu gündeme taşıyorsun’ diye sitem edeceklerdir. Bu sitemi bilerek bu konuları yazmanın önemini anlatmaya devam etmeliyim. Çünkü, olması gerekeni bilmediÄŸimiz sürece olanın neye tekabül ettiÄŸini anlamakta zorlanmaya devam edeceÄŸiz, demektir… 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.