Sosyal Medya

Makale

Düşüncede oluş serüveni...

Düşünceyi kalın çizgilerle belirleyerek var kıldığımızda donukluğunu da beraberinde taşıma sorumluluğunu yüklenmiş oluruz. Sınırların belirgin olması bir makuliyet açısından önemini korumakla birlikte dışarıda bıraktıklarının etkin bir şekilde o sınırlara müdahalesi söz konusu olduğunda ciddi sorunlar yaşayacağını kestirmek de bir o kadar kolaydır.

Hayatın kesinlikler üzerine kurulu olduÄŸu savı özerk bir algının harekete geçmesi ile birlikte ve elde olanın iÅŸleyiÅŸine dair kesin verilere ulaÅŸma çabasını da içermektedir. DoÄŸa filozoflarının doÄŸayı özerk kılarak aÅŸkınlık ile bağını kopardıklarında artık doÄŸanın yasalarını keÅŸfetme ve ona tahakküm etme imkânını kazandırdılar. Bilim, bütünü parçalara ayırarak o parçanın iÅŸleyiÅŸine hem tanık hem müdahil olma arayışının tabii tezahürüdür. Aynı ÅŸekilde olay, olgu ve durumları da özerkleÅŸtirerek sosyal mühendisliklerin hayata tekabül ediÅŸinin imkânlarını oluÅŸturdu. Önce akıl, ardından kiÅŸi/birey, ardından toplum ve devlet özerk kılınarak bütünlükten kopartıldı ve yeni bir bakış üzerinden hepsi yeniden kurgulandı.  Sınırların keskin bir ÅŸekilde çizilmesinin ortaya çıkardığı durum bu…

OlaÄŸan hali, olaÄŸan dışılıkla besleyerek yeni bir olaÄŸanlığın mevcut oluÅŸunun temelini oluÅŸturdu bu bakış…

Oluş ise sürekli parantezi açık tutarak yeni olayları da içerecek bir zemini korumakla elde edilebilinecek bir durumdur. Aslında oluş; hem öznenin, hem nesnenin ve hem de bütünün sürekli genişleyerek, büyüyerek var oluşunu sürdürdüğü tezinin de işaret ettiği gibi düşüncenin de kuşatıcı bir özellik kazanmasının temelini oluşturur.

OluÅŸ, kâinatın anbean yaratılışının varlığının delalet ettiÄŸi zemini belirgin kılarak kâinatın oluÅŸumundaki sürprize açıklığı da içinde taşır. Böylece yeni bir duruma hazır olmayı içerdiÄŸi gibi o yeni durumu da kapsayacak duygu ve düşünce derinliÄŸine haiz olmayı da saÄŸlar. Aslında hayat, bir akışa mebni olarak sonsuza doÄŸru akmaktadır. OluÅŸ bu akışın oluÅŸturduÄŸu zemini doÄŸru bir idrak ile algıya muhatap kılma arayışıdır. Hayatı oluÅŸturan bütün unsurlar oluÅŸun devamını saÄŸlamakta ve oluÅŸun içinde yer almaktadır. DoÄŸa sürekli oluÅŸmaktadır. Ä°nsan bir oluÅŸa mebni olarak varlığını sürekli deÄŸiÅŸim içinde tutmaktadır. Olay, olgu ve durumlar sürekli yenilenerek varlık sahasına çıkmaktadırlar. Her an yeni bir varlığın meydana gelmesi mümkün iken sınırları kalın çizgilerle kapatmanın doÄŸruluÄŸunu tartışmanın bir geçerliliÄŸi olmasa gerek! Ancak, oluÅŸun sürekliliÄŸi içinde ince çizgilerle süreklileÅŸen bir durumun olmadığı anlamına gelmez. Ama bu ince çizgilere sürekli eklenen kesik çizgileri de göz ardı etmemek lazım.

Sistem oluÅŸturma arayışları en yoÄŸun halini modern algı üzerinden gerçekleÅŸtirmektedir. Bunun tipik sebebi ise özerkliÄŸin mutlak bir algı olarak kabulüne dayalı oluÅŸunu gösterir. Hâlbuki her sistem, bütünü kuÅŸatma imkânını bulamayacağı için dışarıda bıraktıkları üzerinden bir eleÅŸtiriye tabi kılındığı da aÅŸikârdır. Ama aynı zamanda her sistem, ele aldığı konuyu enine boyuna tanımlama gücü verir. Bir sistem üzerinden oluÅŸturduÄŸunuz dünya görüşünüze dayalı olarak bir etik/ahlak felsefesi oluÅŸturabileceÄŸiniz gibi bir hukuk sistemi de inÅŸa edersiniz. Ve doÄŸal olarak bu sistem içinde yer alanlara bu sistemin oluÅŸturduÄŸu görüşü dikte etmekten imtina da etmezsiniz. Bu da doÄŸal olarak bir otoriterliÄŸi içinde taşıyacaktır. Dolayısıyla düşünce kendi sistematiÄŸini oluÅŸtururken kalın çizgilerini daire ÅŸeklinde oluÅŸturduÄŸunda kaçak giriÅŸlere de kapıyı kapatmaktadır. Ama aynı ÅŸekilde dışarıda kalanların saldırısına da açık hale gelmektedir. Ta ki sistemin içinde eÄŸer hoÅŸnutluklar yerini hoÅŸnutsuzluÄŸa tevdi ederse bu sefer o kalın çizgiler hapishane algısı üretir ve oradan çıkışın yollarını arama durumu üzerinden sürekli sisteme dair tehdit güçlenerek varlık kazanır. Bu düşünce zemini açısından yeni durumlara yönelik açıklamanın yetersizliÄŸini iÅŸaret eder.

İnsanın bir oluş oluşu, düşüncenin de bir oluşu taşıma istidadını kazanması anlamına gelecektir. Bu oluş, insanın karakteristik yapısının sürekli değişime, zaafa ve güçlenmeye açık oluşu anlamına da gelecektir. Sürekli belirsizlikler karşısında düşünce öyle bir opsiyonla hareket etmelidir ki bu, bilgi ile ilişkili bir durumu değil algı ile ilişkili bir olguyu işaret eder. Yani oluş, düşüncenin merkezi kavramı olduğunda belirsizlikle ilişkili olarak algı düzeyinde sürprize açık oluşu sağlayarak yeni duruma karşı uyanık ve diri bir zihinle karşılık verileceği için onu düşünce sistematiği içine alıvermeyi kolaylaştırır.

Oluşun en büyük gerilimi dilde lafız ve manaya, insanda beden ve ruha, devlette yönetici ve yönetilene, toplum/cemaatte ise kişi ve topluluğa dair olurken düşüncede ise mevcut olan ile ufku arasında meydana gelir. Bu gerilimin sağlıklı bir zemine kavuşturulması, gerilimi belirli bir dengede tutma ve böylece diri ve uyanık bir zemini muhafaza etmede etken kılar.

Düşünce dinamizmini gerilimden alır. Çünkü gerilim olmadan bir devinimin varlığını ortaya çıkarmak mümkün olmaz. Bu gerilimin dozu önemlidir. Hayat zaten sürekli bir gerilimi içinde taşır. Ä°nsanın ve varlığın oluÅŸ hali, her opsiyonu mümkün kıldığı için sürekli yenilenen bir tekrarın varlığını öne çıkartır. Filozofun deyiÅŸi gibi; “Ä°nsan bir ırmakta iki kez yıkanamaz.” Çünkü hem ırmak ve hem de insan bir an önceki ırmak ve insan deÄŸildir. Biri deÄŸiÅŸirken diÄŸeri sabit deÄŸil, deÄŸiÅŸkenlerin birlikte deÄŸiÅŸmeye devam ettiÄŸi bir oluÅŸu dikkate almalıyız. Bu insanın sorumluluÄŸunun derinliÄŸini ifade ederken, hayata müdahale edebilme istidadının gücünü de gösterir. Düşünce iÅŸte bu müdahalenin sahih ve sıhhatli bir ÅŸekilde yapılabilmesini saÄŸlama adına oluÅŸunu süreklileÅŸtirerek her yeni durumu da içerecek ilkesel bir bütünlüğe sahip olmalıdır. Bunun için üç temel ilkesi var olmalıdır.

İlki, elastikiyettir. Düşünce elastikiyeti kazandığı oranda yeni bir şeyi kabul ederken esnek bir şekilde onu içerir ve bünyeye kabulünü sağlar. Düşünce bu esnekliği sayesinde kendini korumaya alırken yeniyi karşılarken hareketli oluşunu da teminat altına alır. Elastikiyet, dışarıdan yapılacak saldırıları göğüslerken hareket kabiliyeti vereceği için saldırıları bir zarar görmeden savuşturmayı da sağlayabilir.

İkincisi inceliktir. Buradaki incelik, düşüncenin yeni olana karşı dirençli bir beklemeyi içermesi anlamını taşımaktadır. İncelik, kabanın karşılığı değil, kalın olanın karşılığı olarak düşüncedeki yerini almalıdır. Bu incelik oluşun serüveninde önemli bir etken olarak varlığını kalıcılaştırdığı oranda içerde veya dışarıdaki değişimi önceden ön görerek ona uygun bir tepkinin oluşumunu belirleyici olur. İncelik bir duyarlılığı da işaret ederek bu duyarlılığın sağlayacağı zemin üzerinden gerilimin dengesini bulmasına katkı sunar. Düşünce, bu inceliği sayesinde projeksiyonunu daha uzaklara tutarak o aydınlatma üzerinden meydana gelmeden oluşun parçalarının varlığına dair beceri, bilgi ve duyarlılık elde ederek yerli yerine oturtulmasına kaynaklık eder. Elastikiyet ve incelik sürekli düşüncenin daha da kendisini geliştirmesinin motor gücü haline gelirler.

Üçüncüsü ise estetiÄŸidir. Estetik olmak, birçok zor hareketi gerçekleÅŸtirme imkânını kazandırır. Böylece sürprizin düşünceyi zora sokma becerisine karşı yeni bir sürprizle karşılık vererek estetik zeminini güçlendirecek pozisyonu sayesinde bu müdahaleden daha da güçlenerek çıkmayı garanti eder. Estetik hem bedensel anlamda hem ruhsal anlamda olayı, olguyu, durumu veya özneyi diÄŸerlerinden ayırmayı ve ona önem vermeyi saÄŸladığı, hatta ona bir tür aÅŸkınlık kattığını da söylemek mümkün. Bu aÅŸkınlığı düşünce estetik algısı ve beÄŸenisi üzerinden elde eder. Yani düşünce kendisini sürekli aÅŸarak yeni düşüncelere ulaÅŸma gücünü bu estetik oluÅŸu üzerinden elde eder.

Bu üç temel ilke düşünceye yön, ufuk ve anlam katmada temel özellikleri arasında sayılmalıdır. Böylece düşünce; hem insanla, hem de hayatla buluÅŸturularak yenilenme bilincini tazeleyerek, sürekli kendini aÅŸmaya ve aÅŸkınlıkla süreklileÅŸen bir iliÅŸki ağı kurmaya istidat kazanacaktır. Böylece düşüncenin sistemleÅŸmesi ile sistematiÄŸi arasındaki farkı da görmüş oluruz. Her sistem deneyimi mevcudu anlama ve çözümleme açısından bir öneme sahipken mevcudu sınırladığını ve aynı zamanda öldürdüğünü de söylemek gerekir. Çünkü her somutlama giriÅŸimi anlamın yokluÄŸa tevdi edilmesine yaradığı ÅŸu son iki yüzyıldır yaÅŸadıklarımızın iÅŸaret ettiÄŸi temel bir gerçekliktir. Friedrich Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözünün tekabül ettiÄŸi anlam alanı da burayı iÅŸaret etmektedir. Modernlik bir sınır çizme ve o sınırlara hapsetme giriÅŸimi olarak kayıtlara geçti. Dolayısıyla her sınır, özgürlüğü yok etmektir. Bu noktada sınırların mutlaklaÅŸtırılmadan iÅŸlevselliklerinden istifade edebilmenin zemini de düşüncede bu oluÅŸun düşüncenin karakteristik yapısı haline getirilmesine baÄŸlı olduÄŸunu söylemek bir sorumluluktur.

Düşüncede oluÅŸ, düşünceyi oluÅŸun akışına tevdi ederken onu belirgin ana çizgilerle takip edilmesine de zemin oluÅŸturacak bir yapıya sahip olmasına imkân tanımaktır. OluÅŸ, varlığın süreklileÅŸen devinimine denk gelecek bir düşüncenin varlığı için kaçınılmaz bir özellik ve durum taşır. Bilgi ile algı arasındaki gerilimi dengede tutarak düşüncenin oluÅŸ üzerinden algıyı güçlendirmesi ve bilginin algıyı besleyen bir karaktere dönüşümüne de zemin kazandırır.

Oluş, düşünce için düşüncenin sahip olacağı her ilkeyi dinamik, dingin ve dirençli kılarak yeniliğe açık tabiatını oluşturarak meydana gelebilecek her zemini, zamanı, idraki veya olay, durum, olguyu doğru bir şekilde idrake sunacak bir vasatı kuracağını söylemek yanlış olmasa gerek!

Ä°nsan kendi hayatını yaÅŸarken sürekli oluÅŸa tanıklık eder, bu tanıklığını düşünceye taşır ve düşünceyi bu oluÅŸun sürekliliÄŸine tabi kılarak kendi hayatının oluÅŸumunun tanığı haline gelir. Ä°ÅŸte oluÅŸ, kendisi süreklileÅŸen ve anlamın kaynağı oluÅŸunu da taşıyarak sürekli düşüncenin ana gündemi haline gelir…

ÅžARKUL AVSAT

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.