Sosyal Medya

Makale

Ruhun fiyakası: Acı Çekmek...

İnsanın kendisine yabancılaşarak duyduğu duygusal kırılganlığın dışa vurumu olarak acı; istemediğin bir şeye seyirci kalmanın getirdiği duygusal gerilim ve yapmak istediğin halde yapabilme gücüne sahip olamadığın bir durumun ruhunda meydana getirdiği anaforun duygudaki tezahürüdür.

YaÅŸadığım hayatın beni sürüklediÄŸi duygusal zeminin adıdır acı…

Ruhumun kavrulduÄŸunu hissettiÄŸim çoÄŸu anlarda sığıntı olmadan var olmanın bedelini ödeyen ruhumun yaralarını saÄŸaltacak ve saracak bir merhemin bulunmayışına hayret edemiyorum artık! Tenim acının kazandırdığı sıcaklığı ateÅŸini yükseltirken geçirdiÄŸi hafakanları sadece ben bilirim… -Bilen zaten biliyor.-  AteÅŸler saçan bakışımın önünden kaçışın oluÅŸtuÄŸu ev halimizden dışa vurulan gülümseyiÅŸlerin kahredici ağırlığını taşıyan omuzlarımın düşüklüğü gözlerden saklanmaz oldu.

Camii önünde dilenen kiÅŸilere namazdan çıkanların boÅŸ bakışlar fırlatması ve kendi halleri ile hemhal oluÅŸlarının yüreÄŸimde oluÅŸturduÄŸu burkuntuyu nasıl izah edebilirim ki? Bir hikâye dinler gibi bir babanın çaresizliÄŸinin anlatışı karşısında duyulan ah ve vah’ın yerini kendi yaÅŸam gailesine bırakması için çok fazla zamana ihtiyaç hissedilmez! Kendi başına gelmeyene kadar bir baÅŸkasının başına gelenin bir empatisi yapılmaz. Ama kendi başına geldiÄŸinde dünyanın en büyük ÅŸikâyetini baÅŸlatacak kadar kendini güçlü hisseder ve duygudaÅŸlık yoksunluÄŸunu en yüksek perdeden haykırır. Ä°yi de daha geçen gün aynı durumu yaÅŸayan birinin hikâyesi sana da anlatıldığında bir duygudaÅŸlık örneÄŸi göstermedin ki…

Sosyal medyada gördüğün bir yardım haberini hemen paylaşarak başkasının bu yardım olayına koşmasını arzularsın. Ancak kendin bu yardımı ben yapmalıyım derken görülmezsin ne hikmetse!

Tanımadığın bir insanın açlığı üzerine konferanslar verirsin, ama yanı başında aç kalan komÅŸunun varlığını duymazsın… KomÅŸun kim, ne yer, ne içer ve nasıl yaÅŸar gibi temel soruları sormaz ve herkesin kendi geçimini üstlenmesi gerektiÄŸini üst perdeden dillendirirsin.

ÇektiÄŸin acılar ve ilgilenmelerin sahici olmayınca ruhun fiyakasını bulması da beklenemiyor. O zaman ruhun sahte bir sükûnetin pençesi içinde huzurlu olduÄŸunu sanıyor. Ama en küçük bir yalpalamada ise ruh isyanları oyunlaÅŸtırıyor.

Ben, bütün bu olup bitenin hala ruhsal dengemi bozmadığına şaşıyorum. Çünkü bu acı gerçekten çekilmeyecek raddeye ulaşıyor. Kurmacanın, sahtenin, yapaylığın hayatı bu kadar etkisi altına aldığı bir başka zaman dilimi yoktur sanırım!

Ruhum aklımdan bihaber haykırışlara gark oluyor. Aklım ise ruhumdan azade havsalasının alamadığı bu durumu anlamaya çalışıyor, çıkış yolu bulamıyor. Kendi tedirginliğinde nefessiz kaldığı zamanlarda acının yakıcılığına teslim olmayı bir çare olarak düşlüyor.

‘Allah rızası için bir yardım’ diyene ‘Allah versin’ derken vicdanının rahatlığını saÄŸlayan ‘onun benden fazla parası vardır’ deyiÅŸi ruhu kanatır ve kanırtır… Ä°stemenin ilacının verme olduÄŸu unutulmuÅŸtur. Sadece isteyene vermeyi mi unuttuk? Hayır! Ä°steyemeye verme ise raf ömrünü tüketmiÅŸ ve kaldırılmış durumdadır. Dost meclislerinde zekât verilecek kimseleri bulamayan zenginler konu edinilir. Ama açlıktan ve yardıma muhtaç bir babanın intiharı gözlerimize sokulur. Bu nasıl bir çeliÅŸki ve Müslümanlık anlayışı ki; biri fakir bulamıyor zekâtını verecek diÄŸeri ise yardım bulamadığı için canına kıyacak…

Etrafında olup bitene karşı duyarsız bir neslin ahu figanının bir karşılığı yoktur. O zaman çekilen acının ruhun fiyakası olma pozisyonu da kalmıyor.

Ben ruhumun sarsıntılara yakalandığı her anda bir depremi varlığımın derinliÄŸinde hissederim. Güçsüzlüğüm için kendime olan kızgınlığım bir öfke saÄŸanağına dönüşür. Bu öfkem sadece kendimedir. Çünkü bütün günahlar, aldatmalar, yenilgiler, yanılgılar, yarılmalar, kırılmalar, durgunluklar, belirsizlikler, habersizlikler hep benden sorulur. Ä°ÅŸte acı çekmek bu… Ruhun fiyakası olsun…

KonuÅŸmanın, yazmanın, dillendirmenin bu kadar anlamsız olduÄŸu bir baÅŸka zaman dilimi var mı? Bilmiyorum… Ama kanaatim odur ki, hiçbir zaman dilimi bu kadar ÅŸikâyetçi olmamıştır vakitdaÅŸlarından…

Yorgunum, koÅŸmadan. Yoruldum, hareket etmeden. Pes ettim, hiçbir ÅŸey yapmadan…

Hala bir umut peÅŸinde olan insan! Etrafına bakarsan bu umudu da tüketirsin. Umut sensin…

Unutma ki umut sen olursan umut yeÅŸerir. BaÅŸkasına bıraktığın her umut tükenmeye mahkûm olacaktır. Bu yüzden önce sen, ben ve o yani hepimiz kendimizi sorumlu kılacağız. Bir baÅŸkasının bizi sorumlu tutmasına gerek bırakmadan…

Bu cehennemi zemheriden kurtulmanın yolu, umudun sıcacık nefesini duyumsamak ve cennetin ılıman iklimine geçiÅŸ yapmaktır. Ama ÅŸunu da bilmeliyiz ki cennet ve cehennem bizzat bizim yüreklerimizde oluÅŸmaktadır. Kalbimizin ritminin attığı yön bizi taşıyacaktır; cennet veya cehenneme…

Her duyarsızlığımız bizi biraz daha cehenneme yakın kılacaktır. Acımızın dinmesi için attığımız her adımda da cennete yakınlaÅŸacağız. Ama bilmeliyiz ki önce acıyı hissetmek lazım ki dinmesinin gerekliliÄŸini duyalım…

Kalbin merhameti ve yüreÄŸin cesareti ile kendimizin dışındaki varlığa yönelerek onların acısını giderecek her hamle bizim acımızı azaltacaktır. Çünkü acı kiÅŸinin kendisinden uzaklaÅŸması ve ruhunun çektiÄŸi nefessizliktir. Bu nefessizliÄŸi saÄŸlayan ise varlığın içinde bulunduÄŸu ve duçar kaldığı zulümdür. Ä°ÅŸte bu zulmü ortadan kaldırmanın ilk adımı kiÅŸinin kendi nefsine zulmettiÄŸini ilan etmesi ve baÅŸkasına da zulmetmeme kararlılığını göstermesidir. O zaman acıları dinecek ve baÅŸka acıları dindirecek eylemlere yönelebilecektir…

Acıya minnet borçluyum ki anlamın hikayesinin baÅŸkahramanı kılıyor beni…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.