Sosyal Medya

Makale

Adalete açılan bir kapı

23 Ekim itibarıyla FETÖ’den tutuklu yargılananların sayısı 49 bin 697. 55 bin 495 kiÅŸi ise tutuksuz yargılanıyor. 37 bin 237 kiÅŸi adli kontrolle serbest bırakılmış. 8.997 kiÅŸi aranıyor. 5 bin 991 kiÅŸi hakkında da takipsizlik kararı verilmiÅŸ. En az 37 kiÅŸi de bu soruÅŸturmalar sırasında, gözaltına alınırken ya da hapiste intihar etti.

Bu rakamlara göre FETÖ’den bugüne kadar gözaltına alınanların sayısı Temmuz 2017’ye ait 114 bin rakamının epey üstünde olmalı. En az 111 bin kiÅŸi de kamudan ihraç edildi.

Rakamlara daha yakından bakalım:

Tutuklu olan 49 bin 697 kiÅŸiden, 7 bin 444’ü asker, 8 bin 628’i polis, 2 bin 302’si hakim ve savcı, 25’i vali, 75’i vali yardımcısı, 117’si de kaymakam.

Peki bu 49 bin 697 kişiden kaçı darbe suçundan tutuklu?

Türkiye genelinde açılan 351 darbe davasında 5.320 tutuklu var. Darbe davası tutukluları içinde hem askerler hem siviller mevcut.

Yani geri kalan 44 bin tutuklu, doğrudan darbeyle ilişkili olmayan örgüt üyeliği veya örgüt için işlendiği iddia edilen diğer suçlarla ilgili davalardan tutuklu yargılanıyor.

Buradaki en kritik konu örgüt üyeliğinin nasıl tespit edileceği. Çünkü karşımızda tek tip üyeliği olan bir kurum yok. Profesyonel olarak çalışanları, yöneticilik yapanları ve çeşitli derecelerde bağlıları var.

Bu 44 bin kişinin içinde de örgütün darbeye katılmamış yöneticileri, profesyonelleri, örgüt için başka suçlar işlemiş isimler de var. Ama çoğunluk mensubiyet ilişkisi yüzünden tutuklananlarda.

Bunların çok büyük bir kısmı bu örgüte, başta devlet yetkilileri olmak üzere, henüz herkes tarafından övüldüğü, prestijli ve meşru bir dini cemaat olduğu zamanlarda girdiler ya da bir şekilde ilişki kurdular.

Ardından 17/25 Aralık 2013 oldu. Bu cemaatin mensuplarının büyük bir kısmı bu operasyonların yolsuzluk operasyonu olduğuna inandı, hükümetin sözlerini değil, kendi cemaatlerinin hikayesini dinledi ve cemaatin içinde kaldı.

İlk olarak, 26 Åžubat 2014 yılındaki MGK toplantısında o güne kadar cemaat olarak adlandırılan yapı, artık 'devlet içindeki illegal yapılanma', 'paralel yapılanma', 'paralel devlet yapılanması' olarak adlandırıldı.

Ekim 2014’te de Milli Güvenlik Siyaset Belgesine “Legal Görünümlü İllegal Yapılar” baÅŸlığı altında “Paralel Devlet Yapılanması” adıyla girdi.

Ama bu sırada hala yeni adıyla paralel yapının bütün kurumları ayaktaydı. Üniversiteleri, okulları, dershaneleri, yurtları açıktı, gazeteleri, televizyonları yayınlarını sürdürüyordu, bankası çalışıyordu, sendikası üye kabul ediyordu. Ve bunların hepsi devletin izni ve gözetiminde yapılıyordu.

O günkü adıyla ‘Paralel yapı’nın, terör örgütü, FETÖ olarak ilan edilmesi ise 26 Mayıs 2016 tarihli MGK toplantısıyla oldu. Fakat bu hukuki bir karar deÄŸildi.

Bu konudaki ilk hukuki karar da 16 Haziran 2016 tarihinde alındı. Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi FETÖ terör örgütü üyeliğinden hapis cezası verdi.

2016 yılının Ocak ayına ait bir bilançoya göre 17/25 Aralık 2013’den Ocak 2016’ya kadarki iki yıllık paralel yapıyla mücadele soruÅŸturmalarında 2.100 kiÅŸi gözaltına alınmış ve 400’e yakın kiÅŸi tutuklanmış durumdaydı.

15 Temmuz 2016’ya kadar bu sayının 1000’e çıktığını tahmin etsek bile, darbeden önce tutuklanan paralel yapı mensubu sayısı, darbeden sonra darbe davaları dışındaki davalarda örgüt üyeliÄŸi, örgüte yardım gibi suçlarla tutuklanan FETÖ’cü sayısının 44’te biri bile deÄŸildi.

Halbuki, bu 44 bin kişi de darbeden önce yaptıkları eylemler ya da kurdukları ilişkiler nedeniyle tutuklu olarak yargılanıyorlar.

Yani darbeden önce somut suç kastı aranırken, darbeden sonra sadece mensubiyet tutuklanma nedeni haline geldi.

Burada hukuki olarak suçun ne zaman başladığı, ne zaman cemaatin, illegal yapı ya da terör örgütü ilan edildiği konularında da başından beri bir belirsizlik mevcut.

Gülen aleyhine 1999’da açılmış davayı, 2004 MGK’sını önerenler var. Ama hukuki olarak alınan milat 17/25 Aralık 2013 sonrası.

Ama bazı iddianamelerde 2012 7 Åžubat’ını milat olarak alıp, o tarihten sonraki bir telefon görüşmesini ya da bir teması suç delili olarak gösteren savcılar da var.

Kurumların işten atılma kriterlerinde ise çok daha öncesine ait bir ilişkinin tespiti işten atılma gerekçesi olabiliyor.

Åžehirden ÅŸehire, mahkemeden mahkemeye, kurumdan kurma bu kriterler deÄŸiÅŸiyor.

İkinci muğlaklık üyeliğin tespitinde.

Mahkemelerde örgüt üyeliÄŸine delil olarak gösterilen kriterler; Bylock, 17/25 Aralık sonrası Banka Asya’ya ile iliÅŸki, örgütün ev, yurt, okul ve dershaneleriyle iliÅŸki, gazete-dergi aboneliÄŸi, sendika üyeliÄŸi.

Bu kriterlerden bir kısmına itiraz “eÄŸer suçsa o zaman hepsi resmi izinlerle kurulmuÅŸ bu kurumlar, medya organları neden zamanında kapatılmadı?”

Bu kriterlerin hiçbiri (az sonra değineceğimiz bylock da dahil) olmadan da tutuklanan ya da işten çıkarılanlar var.

Örneğin iddianamesini okuduğum bir Yargıtay üyesi hakim, sadece onu bir sohbet toplantısında gördüğünü söyleyen bir tanık ifadesi yüzünden 16 aydır tutuklu. Başka bir Yargıtay üyesi ise bir tenzil-i rütbe atamasına HSYK içindeki bir FETÖ üye şerh koyduğu için 14 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmiş.

15 Temmuz darbe girişiminden tutuklanmaların artmasının sebeplerinden biri de örgüt üyeliğine bu somut bir delilin bulunması; Bylock.

MİT’in filmi çekilecek bir operasyonla Bylock’un Litvanya’daki serverını hackleyerek elde ettiÄŸi arÅŸive göre 215.092 Bylock kullanıcısı var.

(Serverdan o gece sorumlu Litvanyalı mühendise, hacklenmiÅŸ mailinden sevgilisinin fotoÄŸraflarıyla birlikte gönderilen virüsün de içinde olduÄŸu bu istihbarat baÅŸarısının çok ilginç hikayesi gazeteci Yahya Bostan’ın Kod Adı Baybay kitabında polisiye bir roman tadında anlatılıyor)

Örgütün Mart 2014’en itibaren kullanmaya baÅŸladığı Bylock, MİT’in Åžubat 2016’da serverına girdiÄŸi FETÖ tarafından fark edilince terk edilmiÅŸ.

Bu tarihler arasında 215. 092 kullanıcının 31.886 grup kurarak 17 milyon mesaj attığı uygulamanın cemaat için tasarlanıp, sadece cemaat mensupları tarafından kullanıldığı açık.

(FETÖ’nün Bylock hacklenince bunun kullanımını genele yayıp, kendi mensuplarını kurtarmak için yaptığı bir DNS sahtekarlığı yüzünden maÄŸdur olan insanlarla ilgili çok ciddi verilere ulaÅŸan avukat Ali AktaÅŸ ve bilirkiÅŸi Tuncay BeÅŸikçi’nin iddiaları hakkında henüz bir karar verilmedi.)

Bylock kullananlar içinde cemaatin sohbetlerine giden taÅŸradaki esnafları da var, askeri pilotlar, savcılar, polisler de. Herhalde bu kadar geniÅŸ bir kesim tarafından kullanıldığı için de Bylock’ta en sık kullanılan üç ÅŸifre qwe123!@, 12345 ve 1453 gibi basit ÅŸifreler.

En ilginci ise 15 Temmuz Darbesi’nin Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmaktan yargılanan 38 askerden sadece ikisinin Bylock kullanıcısı olduÄŸunun tespit edilmesi. (Murat KoçyiÄŸit, Turgay Sökmen)

486 sanıklı Akıncı Davası’nın da aralarında Adil Öksüz, Hakan Çiçek, Harun BiniÅŸ gibi sivil imamların da olduÄŸu sadece 12 sanığı Bylock kullanıcısı.

Yani aslında Bylock kullancısı olmaki 17/25 Aralık’tan sonra cemaat mensubiyetinin delili.

Cemaat diyoruz çünkü henüz FETÖ ve terör örgütü tanımlaması yoktu. Mart 2014’te telefonuna bir cemaat mensubu bylock indirdiÄŸinde, örgütün bütün kurumları legaldi ve aktifti.

Bu yüzden Bylock listelerini MİT, yargı kurumlarına gönderirken kırmızı, turuncu, mavi gibi üç dereceye bölerek göndermişti Ama bazı mahkemeler bu ayrımı yaparken bazıları yapmadı.

Sonunda Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Bylock’u indirmenin “bu aÄŸa dahil olan sanıkların aÄŸ içinde baÅŸka bir kiÅŸi ile görüşme yapmış olması da gerekmez” diyerek örgüt üyeliÄŸine kesin delil olarak kabul etti. Böylece Bylocklu olanlar hakkında örgüt üyeliÄŸinden 6 yıl 10 ay 15 gün ceza verilmeye baÅŸlandı.

Bu sayı bir rivayete göre 215 binlerden, “üç kullanımın üstündeki” gibi bir kriterle 100 binlere düşürüldü. Son olarak da MİT çözdüğü konuÅŸma içeriklerini mahkemelere göndermeye baÅŸladı ve bazı mahkemeler bu içeriklere bakarak kararlarını veriyor. Tahliye olanlar var.

Ama örgüt üyeliğinden ceza almak için Bylock kullanmış olmak da gerekmiyor.

ÖrneÄŸin Burdur'un AÄŸlasun İlçesi'nde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü'nde mühendis olarak görev yapan Hakan Ö.ye “2013 yılı öncesi ve sonrasında örgütün ilçe imamıyla telefonla görüştüğü, sohbet toplantılarına katıldığı,  Zaman gazetesine abone olduÄŸu ve kızını  AltınbaÅŸak adlı okula verdiÄŸi” gibi delillerle FETÖ üyeliÄŸinden 6 yıl 10 ay hapis cezası aldı.

Cezaya Yargıtay’da itiraz etti. Ve Bylock’u örgüt üyeliÄŸine net delil olarak kabul eden kararı veren aynı Yargıtay 16. Ağır Ceza Dairesi bu kararı “örgütün nihai amacını bildiÄŸi ve hiyerarÅŸiye dahil olduÄŸu yönünde bir delilin olmadığı, sempati ve iltisak boyutunda kaldığı” gerekçeleriyle bozdu.

Özellikle üyeliÄŸe “örgütün nihai amacını bilmek ve hiyerarÅŸiye dahil olmak” kriterinin getirilmesi önemli.

Çünkü ÅŸu anki yargılamalarda Bitlis’te, ‘bir dini cemaate’ para verdiÄŸini düşünen esnafla, yıllarca gizli bir örgütlenme içinde yer alıp, darbe giriÅŸiminde köprüde halkın üzerine ateÅŸ açmış subay aynı örgütün üyesi statüsünde ve ikincisinin iÅŸlediÄŸi suçlar, birincisinin de omuzlarına yüklenmiÅŸ durumda.

Halbuki bu cemaate devlet ve toplum tarafından meÅŸru bir dini cemaat olarak görülürken girmiÅŸ, dini güçlü bir baÄŸ kurmuÅŸ, bu yüzden 17/25 Aralık sonrası daha güçlü baÄŸları olan cemaatinin yolsuzluk soruÅŸturması hikayesine inanmış ve cemaatin içinde kalmış pek çok kiÅŸi 15 Temmuz 2016’dan itibaren darbe denemiÅŸ, insanları öldürmüş bir terör örgütünün içinde kendilerini buldu, bu yüzden tutuklananlar ya da iÅŸini kaybedenler oldu.

Bu durumun birincil sorumlusu Fethullah Gülen’in kendisi.

İslami hassasiyetlerle, Türkiye’deki katı laiklik uygulamalarına kızarak, vaazlarına inanarak, yöntemlerini beÄŸenip para vererek, okullarına, dershanelerine giderek, yurtlarında evlerinde kalarak, meÅŸru, herkesin desteklediÄŸi bir dini cemaat olduÄŸunu düşünerek kendisinin ÅŸakirti, sempatizanı olmuÅŸ insanlara en büyük tuzağı o kurdu.

İnsanları davet ettiÄŸi meÅŸru cemaatin içinde, cemaat mensuplarının çok azının parçası olduÄŸu ya da ayrıntılı olarak bildiÄŸi “hususi hizmetler”, “özel hizmetler” diye bir yapı kurdu ve bu yapıyla suçlar iÅŸledi, son olarak da kanlı bir darbe giriÅŸimde bulundu.

Böylece ortaya sınırları belirsiz bir örgüt çıktı. Bu örgütün kalabalık bir kesiminin üzerine, daha dar bir kesiminin işlediği suçlarının yükü çöktü.

Fethullah Gülen’in kendi ÅŸakirtlerine ikinci kötülüğü de yaptıklarının sorumluluÄŸunu da almayarak “darbe tiyatrosu, bylock, maylock” diye yalan söyleyerek mensuplarının özeleÅŸtirilerini yaparak daha az zararla bu iÅŸten kurtulmalarını engellemek oldu.

Cemaat mensubiyeti, suç işlediğine dair bir kanıta ihtiyaç olmadan bu suç örgütünün üyeliğiyle eşitlenince de bu yapıyla ilişkisi nedeniyle tutuklanan, işinden olanlar için geriye tek yol olarak cemaat mensubiyeti, bylock kullanıcısı olduğunu inkar etmek kaldı. Bu yalanlar ortaya çıktıkça da daha fazla kriminalize oldular.

Halbuki devlet mensubiyeti suç kabul etmeyip, darbeyle iliÅŸki, yöneticilik ya da örgüt için somut bir suç iÅŸlediÄŸine dair deliller arayarak hüküm verseydi, çok daha fazla kiÅŸi bildiklerini doÄŸru olarak anlatılır, çözülme hızlanır, sorun büyük kalabalıklara deÄŸen bir sosyolojik yaraya dönüşmeden çözülebilirdi. Ayrıca bu yöntem esas suçları iÅŸleyen ve hali hazırda suç iÅŸleme potansiyeli de olan gizli “hususi hizmetlerin” deÅŸifre edilmesini de kolaylaÅŸtırırdı.

Ama devlet onurlu bir çıkış kapısı açmayınca, FETÖ lideri de inkarla, tuzağa düşürdüğü bağlılarının özeleştiri ve yüzleşmelerini engelleyince sorun cezaevlerinin fiziki şartlarını zorlayan rakamlara ulaştı.

Yargıtay’ın son kararı adaletin, aklın, FETÖ ile daha iyi hesaplaÅŸmanın ve toplumsal barışın kapısını açabilir.

kaynak: Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.