Makale
Devam filmi: Büyükada-2
Film, 2002 yılının bir Noel gecesi Kaliforniya’nın Modesto ÅŸehrinde baÅŸlıyor. 30 yaşındaki gübre satıcısı Scott Lee Peterson o gece polisi arayıp sekiz aylık hamile karısının kayıp olduÄŸunu bildirmiÅŸtir. BeÅŸ yıldır evli olan çiftin, ÅŸubat ayında doÄŸacak erkek çocuklarının adı bile bellidir. Polis araÅŸtırmalara baÅŸlar. İlk baÅŸta televizyonlarda aÄŸlayarak eÅŸini arayan Peterson’a kimse şüpheli gözüyle bakmaz, eÅŸinin ailesi de dahil. EÅŸinin kaybolduÄŸu gün tekneyle balığa gittiÄŸini söylemektedir ve bunu doÄŸrulayan tanıkları da vardır.
Olay bütün televizyonların bir numaralı konusu haline gelir. Cinayet çözen sabah kuÅŸaklarında çiftin hayatı lime lime edilir. Ve ortaya ‘acılı eÅŸ’in bir sevgilisi olduÄŸu çıkar. Hem de Noel gecesinden iki hafta önce tanıştıklarında eÅŸinin öldüğünü söylediÄŸi, dergilerde mankenlik yapan bir sevgilidir bu. Karısı öldükten sonra evine porno kanallar baÄŸlatmasından, sevgilisiyle planladıkları Paris seyahatine kadar her ÅŸey ortaya serilir. Dört ay sonra San Francisco Körfezi’nde önce bir erkek cenini bulunur, bir gün sonra da bir kadın cesedinin başı, ayağı ve elleri. Cesetler Peterson’un eÅŸi Laci’ye ve doÄŸacak oÄŸullarına aittir.
Peterson gözaltına alınır ve 2004’te yargılanmaya baÅŸlar. Cinayeti onu iÅŸlediÄŸine dair somut bir delil yoktur. Kadın savcının ona karşı acımasız davrandığı, sadece hayatı hakkında yalanlar söylediÄŸi için cinayeti onun üzerine yıktığını söyleyenler olur. Savunması bunun bir satanist cinayeti olduÄŸu üzerine kurulmuÅŸtur. Ama sonunda tanıklar, bazı delillerle jüri ve mahkeme kararını verir; Peterson karısını öldürmek ve doÄŸmamış bebeklerinin ölümüne sebebiyet vermekten zehirli iÄŸneyle ölüm cezasına çarptırılır. Bu dava için cenin cinayeti yasası bile çıkarılmıştır. Scott Lee Peterson 2005’den beri hamile karısının cesedini attığı söylenen San Francisco Körfezi kıyısındaki San Quentin State Hapishanesi’nde hem temyiz baÅŸvurusunun sonucunu hem de idam edilmeyi bekliyor. Ya da Amerikalılar geçen AÄŸustos ayına kadar öyle zannediyorlardı.
***
Korkunç gerçeÄŸi 3 AÄŸustos 2016 günkü Türkiye’deki bir gazete manÅŸetinden öğrendiler. ManÅŸete göre 15 Temmuz darbesi günü Büyükada’daki Splendid Otel’de bir toplantı yapılmıştı. “Gizlice özel bir tekneyle Büyükada’ya gelen 10’u yabancı 16 isim, burada da özel bir iskeleye yanaÅŸmış, 2 günlük rezervasyonu olan ekip, kalkışma baÅŸarısız olunca da otelden apar topar ayrılmıştı...” “Toplantıya katılanların ortak özelliÄŸi Irak, Mısır, Suriye ve İran üzerine uzman olmaları ve tüm darbe ve iç savaÅŸ olan ülkelerde bu isimlerin hep ön plana çıkması”ydı.
http://www.aksam.com.tr/guncel/15-temmuz-gecesinin-c210-karanlik-yabancisi-c2/haber-538961
İşte darbe için Türkiye’ye gelen 10 yabancı ajandan biri de Scott Lee Peterson’dı. Gerisini Peterson’ın mahkemedeki fotoÄŸraflarının eÅŸlik ettiÄŸi “Azılı katili Türkiye’ye soktular!” baÅŸlıklı haberden okuyalım:
“Toplantıda belki de en dikkat çeken isim Scott Lee Peterson isimli 44 yaşındaki azılı katil. 2002 yılında hamile olan karısı Laci Peterson’ı öldürmekten birinci derece cinayet ile hüküm giyen Peterson, ABD’de en azılı suçlularının kaldığı California’daki San Quentin Devlet Hapishanesi’nde mahkum. Hakkında ‘iÄŸneyle idam cezası’ hükmü verilen Peterson davayı temyize taşıdı. 13 Temmuz günü İstanbul’a gelen Peterson hala çıkış yapmadı. Mahkum olarak görünen Peterson’un hangi amaçla ve nasıl Türkiye’ye getirildiÄŸi ise soru iÅŸareti.”
Haberin çıktığı gün sosyal medyadan hemen itirazlar yükseldi. Bahsedilen toplantıya katılan kiÅŸi Amerika’da karısını öldürmekten hapiste yatan Scott Lee Peterson deÄŸil de Amerikan Christian Science Monitor gazetesinin Türkiye muhabiri Scott Peterson olabilir miydi acaba?
https://twitter.com/petersonscott
Ama gazete ertesi gün iddiasını sürdürdü. Hem de “Katil Yunanistan’a kaçtı!” baÅŸlıklı haber bu kez istihbarat kaynaklarına dayandırılmıştı:
“Kayıtlara göre Peterson 'VN2100' koduyla halen hapishanede görünüyor. Böylesine bir azılı suçlunun, ABD'nin en güvenlikli cezaevinden nasıl çıkarıldığı ise akıllarda büyük soru iÅŸareti uyandırdı. İddiaya göre idam mahkumu Scott Peterson'un bazı gizli anlaÅŸmalar yaparak Türkiye' ye getirildi, kendisine verilecek suikastleri baÅŸardığı takdirde ise hakkındaki temyiz davasının da olumlu sonuçlanacaktı. İstihbarat yetkilileri deÅŸifre olan idam mahkumunun deniz yoluyla Yunanistan'a kaçtığı bilgisi üzerinde duruyor.”
http://www.aksam.com.tr/guncel/buyukadadan-darbe-c2yayini-yapacaklardi-c2/haber-539232
MeÄŸer elinin altında MAK, SAT komandoları olan darbeciler, suikast için ABD’deki bir hapishaneden hamile karısını öldürmekten yatan bir gübre satıcısını gizlice Türkiye’ye getirmiÅŸlerdi. İşte, Osman Kavala’nın tutuklanmasıyla yeniden gündeme gelen birinci Büyükada toplantısı ile ilgili soruÅŸturma bu haberle baÅŸladı. Aslında bu konudaki ilk haber bu deÄŸildi. Her ÅŸeyi baÅŸlatan darbeden beÅŸ gün sonra çıkan bir köşe yazısında “Ilımlı İslam teorisyenlerinden Henri Barkey darbe gecesi İstanbul Büyükada Splendid Palace’da konuktu. Niye acaba?” sorusu oldu.
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/darbeyi-izleyen-bir-cift-goz-1322280/
Yazıda Barkey’e atfedilen tek sıfat “ılımlı İslam teorisyenliÄŸi” de deÄŸildi. Ayrıca 2007’de Barkey’in tam zıddı çizgideki Cumhuriyetçi Hudson Enstitüsü’nde yapılan ve enstitünün Türkiye’deki ulusalcılara yakın uzmanı Zeyno Baran tarafından organize edilen, iki Türk subayın da katıldığı Türkiye’de kaos ihtimallerinin masaya yatırıldığı o meÅŸhur toplantının organizatörlüğü de Barkey’e yıkılmıştı. Bir kumpas davasının maÄŸduru olan yazarın baÅŸka bir maÄŸduriyetin kapısını açacak yazısının son cümlesi de şöyleydi: “ErdoÄŸan soÄŸuk savaÅŸ ürünü Amerikancı-Suudi düşünce kirliliÄŸinden kurtulmalı ve Atatürkçü-bağımsızlıkçı subayları etkin görevlere getirmelidir.”
Ama darbe için ‘karanlık güçler’ Büyükada’ya sadece hamile karısını öldüren Amerikalı bir gübre satıcısını getirmemiÅŸti. Bir sonraki iddia “İsrail’den adını vermek istemeyen birileri”ne dayandırılarak yazıldı:
“Kaynaklarım ısrarla ve ısrarla bana “Asıl gelen CIA’in eski Millî Haberalma Konseyi Yardımcı BaÅŸkanı, eski CIA Türkiye İstasyon ÅŸefi ve Fethullah Gülen’in hamisi Graham Fuller’di” diyorlar. Åžu anda adını vermek istemediÄŸim kaynaklarım ki ne tuhaftır onlar da İsrail’den, Henri Barkey ile hedef ÅŸaşırtıldığını ve Graham Fuller’in bizzat darbeyi yönetmek üzere darbe günü Türkiye’ye geldiÄŸini ifade ediyorlar. Graham Fuller Yunanistan’da DedeaÄŸaç’a indirilen helikopterin içindeydi. Çünkü FETÖ’cü subaylara bu görev verilmiÅŸti. Helikopter DedeaÄŸaç’a indiÄŸinde Amerikalı görevliler oradaydı ve Graham Fuller’i alıp götürdüler.”
http://www.haber7.com/yazarlar/fuat-ugur/2054975-henri-barkey-kamuflaj-asil-gelen-graham-fuller-mi
76 yaşındaki vaiz Fethullah Gülen darbeyi ABD’den yönetmiÅŸti ama nedense darbe organizasyonlarında bir marka olan CIA gibi bir istihbarat örgütü, bu iletiÅŸim çağında darbeyi yönetsin diye 80 yaşındaki emekli CIA ajanı Graham Fuller ‘ı Türkiye’ye göndermiÅŸti. 80 yaşındaki Fuller’ın Büyükada’dan önce tekneyle sonra helikopterle Yunanistan’a James Bondvari kaçırılış hikayesini ÅŸu ana kadar herhangi bir savcı ikna edici bulmamış olacak ki çıkmış 100’e yakın darbe iddianamesinde hiç bahsi geçmedi. Yunanistan’a kaçan darbeci askerlerin iade dosyalarında ya da basına çıkmış iddianamelerinde de yanlarında 80 yaşında bir CIA ajanı olduÄŸuyla ilgili bir bilgiye rastlanmadı.
Ama bundan daha yaratıcısı da yazıldı. Haberlere göre “Toplantıya katılanlar 19 Temmuz'da otelden ayrılırken resepsiyoniste üzerinde Pensilvanya yazılı bir çan bırakmışlardı. http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/26/o-gece-bu-otelde-cia-mesaideydi. Tabii bu konuda rivayetler muhtelif. Büyükada uzmanı Erzurum milletvekiline göre çanı giderken unutmuÅŸlardı.
http://www.hurriyet.com.tr/ak-partili-deligoze-gore-bunlar-buyukada-ajan-40190681
***
Bir CIA ajanı düşünün, darbe için Türkiye’ye geliyor. Otele pasaportunu verip kaydını yaptırıyor. Sonra darbe baÅŸarısız olduktan sonra üç gün bekliyor, sonra otelinden ayrılırken de arkasında delil olarak üzerinde Pensilvanya yazan bir çan bırakıyor. Türkiye’de herhalde bu yüzden iyi polisiye yazılamıyor, belki de aklımızın entrika ve kumpasa yatmaması iyi bir ÅŸeydir.
Ve tabii ilk Büyükada filminin baÅŸrol oyuncularından AK Parti Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz de sahneye çıkıyor. Bir Erzurum milletvekilinin İstanbul’daki bir adaya ilgisi ve böylesine hakimiyeti ÅŸaşırtıcı bulunabilir. Ama ÅŸu röportajından Sayın Deligöz’ün Büyükada’da tanıdıkları olduÄŸunu, kendisinden MGK’nın Milli Güvenlik Akademisi’nde eÄŸitim aldığını öğreniyoruz.
Ama galiba o akademideki eÄŸitimde tarih kısmı biraz zayıf kalmış. Çünkü Deligöz’e göre Büyükada’daki darbe toplantısının Splendid Otel’de yapılması da tesadüf deÄŸil.100 yıllık bir geçmiÅŸi var bu otelin seçilmesinin.
Deligöz’e göre “Splendid Palas Hotel’in sahipleri Yahudi kökenli Türk aileler” ve otel “Çanakkale savaşında yabancı kuvvetleri komuta eden İngilizler tarafından karargah olarak kullanılmış.”
http://www.star.com.tr/politika/ihanet-oteli-ingilizlerin-karargahi-cikti-haber-1154468/
Böylece darbe toplantısının hem Yahudi hem İngiliz bağlantısı 100 yıl önce de olsa bulunmuş oldu.
Erzurumlu milletvekilinin bu iddiasıyla oteli 1908’de açan Sakızlı Müşir Kazım PaÅŸa mezarında ters dönmüş olabilir. Çünkü PaÅŸa, meÅŸhur marşı olan Plevne Savunması’nda Osman PaÅŸa’yla birlikte kahramanca savaÅŸmış, esir düştüğünde Rusların bile kahramanlığı yüzünden kılıcını geri verdiÄŸi kahraman bir binbaşıydı. Sonra Hicaz’dan, Filistin’e her yerde Osmanlı askeri olarak hizmet etmiÅŸ, mareÅŸale denk olan “müşir” rütbesiyle emekli olmuÅŸtu. Emekli olunca da Büyükada’da yanan Giacomo Hotel’in arazisini alıp Splendid Oteli’ni yaptırmıştı. Otelin İngilizce “görkemli”, “ÅŸahane” anlamına gelen adı ve mimarisi de Kazım PaÅŸa’nın Cannes’da görüp hayran olduÄŸu halen mevcut olan bir otelden gelmekteydi. Otel uzun yıllar bu yüzden Kazım PaÅŸa hoteli olarak da anılmıştı.
Otelin sahibi kahraman bir emekli paÅŸa olunca 1912’de Balkan SavaÅŸları sırasında askeri hastane olarak hizmet görmüş, savaÅŸ yıllarında gaziler yararına yapılan pek çok etkinliÄŸe ev sahipliÄŸi yapmıştı.
Büyükada’daki bir otelin Çanakkale Savaşı sırasında İngiliz karargahı olamayacağını bilmek içinse çok az bir tarih bilgisi yeterli. İstanbul’u hiç görmemiÅŸ bir Erzurumlu için bile Türkiye siyasi haritasına bakarak anlaşılabilecek bir gerçek bu. Ama otel İstanbul’un İngiliz iÅŸgali yıllarında 9 ay kadar İngilizler tarafından kullanılmıştı. İngilizler otelde BolÅŸevik Devrimi’nden kaçan Rus Beyaz Ordu generalleri ve ailelerini misafir etmiÅŸlerdi. Ama herhalde bu Rus baÄŸlantısı bugün pek iÅŸe yaramaz.
Ayrıca Sayın Deligöz’ün otelin sürekli “ÅŸer planlara” ev sahipliÄŸi yaptığına delil olarak DemirtaÅŸ’ın da bu otelde kaldığı gösterenlerin önüne birileri de Samsun’a geçmeden önceki İstanbul günlerinde otelin sahibi Kazım PaÅŸa’nın ailesiyle tanışan Mustafa Kemal’in 1929 yılında bu otelde düzenlenen gecelerde vals ettiÄŸi fotoÄŸraflarını koyabilir.
Peki, 15-16 Temmuz 2016 günleri Büyükada’daki bu otelde yapılan toplantı neydi o halde?
***
İstanbul Kültür Üniversitesi Küresel Siyasal EÄŸilimler Merkezi (GPoT Center) ile Washington merkezli Woodrow Wilson International Center for Scholars OrtadoÄŸu Programı’nın düzenlediÄŸi İran ve KomÅŸuları adlı bir çalıştaydı bu. MeÅŸhur Wilson prensiplerinden hatırladığımız ABD BaÅŸkanı Woodrow Wilson’ın adını taşıyan Demokrat eÄŸilimli think-tank Türkiye’den pek çok siyasetçinin uÄŸradığı Washington’un ünlü think-tank’lerinden biriydi. İzmir asıllı, İstanbul doÄŸumlu Henri Barkey de Türkiye de epey tanınan, kitapları Türkçe’ye çevrilmiÅŸ bir Türkiye uzmanı.
GPoT Center ya da Küresel Siyasal EÄŸilimler Merkezi ise İstanbul Kültür Üniversitesi’ne baÄŸlı bir dış politika merkezi. Özellikle Kıbrıs meselesi ve Türkiye-Ermenistan arasındaki yakınlaÅŸma dönemlerinde yaptığı toplantılar ve projelerle adını duyurmuÅŸtu. Merkez her yıl Türkiye-Ermenistan arasında iliÅŸkilere katkı yapan gazetecilere de ödüller veriyor.
Ödüllerden bazıları:
https://www.youtube.com/watch?v=JqILjcQekz0
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/5229/turkiye-ermenistan-gazetecilik-odulu-esayana-verildi
http://www.milliyet.com.tr/turkiye-ermenistan-gazetecilik-gundem-2073272/
Programı aylar önceden belli olmuÅŸ, tarihi bir kez ertelenmiÅŸ programın amacı, programla ilgili yapılan duyurularda “2015 Temmuz ayında İran ile varılan nükleer anlaÅŸmanın birinci yıldönümünde İran ve bölgedeki geliÅŸmeleri konuÅŸmak”
Çalıştay gizli deÄŸildi, haberleri GpOT’UN sitesinde de duyurulmuÅŸtu.http://www.gpotcenter.org/events/1335.
İki günlük çalıştaya 3’ü Türk, 9’u yabancı 12 İran uzmanı katılmıştı. Otelde bu uzmanların bazılarının eÅŸleri ve niÅŸanlılarıyla birlikte toplam 21 misafir vardı. Çalıştaya katılanlar Wilson Center OrtadoÄŸu Programı Direktörü Henry Barkey, GPOT Direktörü Mensur Akgün, ORSAM BaÅŸkanı Åžaban KardaÅŸ, Sylvia Tiryaki (GPOT), Ellen Laipson (Stimson Center), Ali Vaez (Uluslararası Kriz Grubu), Ellie Geranmayeh (ECFR), Marwa Daoudy (Georgetown Üniversitesi), Samir Sumaida'ie (Wilson Center), Bayram Sinkaya (ORSAM; Yıldırım Beyazıd Üniversitesi), Masood Karokhail (Afganistan), Ahmed Morsy (St. Andrews Üniversitesi))
Katılımcılar 15 temmuz günü otele giriÅŸ yapmış, doÄŸrudan polisin görebildiÄŸi otellerdeki kayıtlarını yaptırmış ve odalarına yerleÅŸmiÅŸti. Darbe haberi gece gelince de durum deÄŸerlendirilmesi yapılmış, Afganistan, Irak, ABD’den gelen misafirler düşünülerek çalıştay iptal edilmemiÅŸti.
Ertesi günkü toplantının açılında ev sahibi GPOT’un baÅŸkanı Mensur Akgün, darbeyi kınayan bir konuÅŸma yapmış, sonra da iki gün boyunca planlanan altı oturum yapılmıştı. Katılımcılardan yurtdışından gelenler de toplantıların ardından sorunsuz olarak ülkelerine geri dönmüşlerdi.
Buraya kadar her ÅŸey normalken, yukarıda bahsedilen Amerikalı katil Scott Lee Peterson’u bile adaya getiren manÅŸetlerin ardından toplantıdan 15 gün sonra bir soruÅŸturma açılmış, soruÅŸturmada GPoT baÅŸkanı Mensur Akgün’ün ifadesi alınmış, gazetelere göre polis Büyükada’da toplantının yapıldığı tarihteki tüm otel, ev ve iÅŸyeri güvenlik kamera kayıtlarının içlemeye almıştı.
Ama üzerinden 16 ay geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen Büyükada’daki toplantıyla ilgili herhangi bir soruÅŸturma ya da dava açılmamış, darbeyle ilgili çıkmış 100’e yakın iddianamede de bu toplantıyla ilgili herhangi bir iddia ya da bilgiye rastlanmamıştı.
Darbenin yıldönümünde yapılan ikinci Büyükada toplantısından sonra bu birinci Büyükada toplantısı tamamen unutulmuş, birinci Büyükada toplantısıyla ilgili çok iddialı bilgiler paylaşıp, haberler yapanlar da ikincisine geçip, ilk göz ağrılarını unutmuştu.
Önce iÅŸadamı Osman Kavala ve ardından DışiÅŸleri Bakanlığı’nın desteklediÄŸi bir think-tank olan ORSAM’ın BaÅŸkanı Åžaban KardaÅŸ’ın gözaltına alınmasına kadar. EÄŸer çıkan haberler doÄŸruysa Osman Kavala’nın tutuklanma gerekçelerinden biri de katılmadığı bu Büyükada toplantısı.
***
Savcılığın tutuklamaya sevk yazısıyla ilgili gazetelerde çıkan haberlere göre Kavala’nın tutuklama sebeplerinden biri “15 Temmuz 2016’daki darbe giriÅŸimiyle ilgili 15-16 Temmuz 2016’da Büyükada Splendid Otel’de yapılan darbe teÅŸebbüsü sürecinde darbenin organizatörlerinden Henry Jack Barkey ile yabancı uyruklu kiÅŸi ve kiÅŸilerle olaÄŸanın ötesinde yoÄŸun irtibat kurarak darbe teÅŸebbüsüne katılmak suretiyle Anayasal düzeni cebir ve ÅŸiddet yöntemleri ile deÄŸiÅŸtirmek suçunu iÅŸlediÄŸine dair bulgu ve delillere ulaşıldığı.”
Ortada ciddi bir sorun var. Birinci sorun, Büyükada’daki toplantının darbe toplantısı ve Henri Barkey’in darbenin organizatörü olduÄŸuyla ilgili bir karar, kararı geçtik bir iddianame hatta somut bir soruÅŸturma bile ortada yok. Herhalde olsaydı, İstanbul doÄŸumlu Barkey’in adının Henry deÄŸil Henri olduÄŸu da bilinirdi. Peki o zaman darbenin organizatörü olduÄŸuyla ilgili hukuki bir karar olmayan bir kiÅŸiyle görüşmek nasıl darbe teÅŸebbüsüne katılmak olabilir?
http://www.hurriyet.com.tr/hukumeti-yikmaya-tesebbus-tutuklamasi-40630826
Ayrıca Kavala, bu toplantıya da katılmamış. Sedat Ergin’in yazdığına göre aralarındaki “olaÄŸanın ötesinde yoÄŸun irtibatın” delilleri de 18 Temmuz 2016’da “İstanbul’da Karaköy’deki bir lokantada karşılaşıp, ayaküstü sohbet etmeleri. İkinci delilse karşılaÅŸmanın hemen sonrasında üç ayrı günde Barkey ile Kavala’nın cep telefonları aynı baz istasyonundan sinyal vermesi ama ikisi arasında telefon teması da tespit edilememiÅŸ.”
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/osman-kavala-neden-tutuklandi-40632223
İçeriği bile belirsiz telefon baz çakışması nasıl delil olabilir?
Ayrıca diyelim ki Barkey darbenin organizatörüydü. Peki darbe baÅŸarısız olmasına raÄŸmen, üç gün sonra Karaköy’deki lokantalarda ne iÅŸi vardı? Barkey darbenin organizatörüyse kitaplarını yayınlamak ya da darbe organizasyonu için toplantı yapmış bir kurumdan ödül almak da olaÄŸanın ötesinde yoÄŸun irtibata girer mi?
(Bu arada Barkey ve Türkiye okumalarıyla ilgili fikirlerimi merak edenler için darbenin hemen ardından biraz da öfkeyle yazılmış birkaç mesaj
https://twitter.com/yildarado/status/754148350958661632
https://twitter.com/yildarado/status/759088136072855552)
Kavala’nın tutuklama talebindeki ikinci suçlama “Hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye yönelik ayaklanma olan ve tüm terör örgütlerinin (FETÖ/PDY, PKK/KCK, DHKP/C, MLKP) aktif katıldığı ve destek verdikleri, kamuoyunda ‘Gezi olayları’ olarak bilinen eylemlerin yöneticisi ve organizatörü olduÄŸu” iddiası.
Gezi olaylarının üzerinden 3.5 yıl geçtikten sonra eylemlerin organizatörü ve yöneticisi olarak birinin bulunup tutuklanması ilginç. Aynı anda bu kadar terör örgütünü yönettiğine inanmaya ise ilginç demek epey naiflik olur.
Ama herhalde Gezi ile ilgili yazılmış tek iddianamenin altında 17 Aralık’ın FETÖ’cü firari savcısı Muammer AkkaÅŸ’ın imzasının bulunması kadar tuhaf deÄŸil bu. Kavala’nın eÅŸi Prof. Dr. AyÅŸe BuÄŸra’nın açıklamasına göre “Gezi organizatörü iddiasına delil olarak dosyaya konan iletiÅŸim tespit tutanakları ve fiziki takip tutanakları bu Gezi soruÅŸturmasını yürüten FETÖ mensubu kamu görevlilerinin görev yaptıkları dönemlere ait”
http://www.haksozhaber.net/osman-kavalanin-esi-ayse-bugradan-aciklama-98960h.htm
Tutuklama talebinde olup olmadığını bilmediÄŸimiz ama basında delillerden biri olarak gösterilen Aydın Engin’in Osman Kavala’dan Cumhuriyet gazetesi için AB fonları bulunabilir mi yazışması da herhalde dosyaya delil olarak girmez.
EÄŸer Türkiye’nin resmi katılımcısı olduÄŸu AB fonlarına baÅŸvurmak suç haline gelirse, Emniyet Genel Müdürlüğü, İçiÅŸleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın Avrupa BirliÄŸi’nden fon olarak yürüttükleri onlarca AB projesi hatta bu projelere baÅŸvurmak ve yürütmek için kurdukları AB genel müdürlükleri ve Åžube Müdürlükleri de suçun kapsamına girebilir çünkü.
Herhalde Avrupa BirliÄŸi fonlarıyla Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü Türk Yargısında İfade Özgürlüğü projesi kapsamında eÄŸitim almış savcılar ve hakimlerden bu delil döner. Projenin çok baÅŸarılı olmadığıysa açık.
Bunun dışında Kızıl Soros olmak diye bir suçu Türk Ceza Kanunu’ndan çıkarmak zor. Soros’un Türkiye’de kurduÄŸu resmi vakfın yönetiminde yer almak suçsa bu suçun ucu, o vakfı kurmuÅŸ, danışma kurulunda bulunmuÅŸ, vakıftan projeleri için para almış herkese uzanır.
EÄŸer doÄŸruysa bir iÅŸadamı olarak F-16 teknik aksamlarıyla ilgili bir ihaleye katılmak, Commodore 64’ü, cep telefonunu Türkiye’ye getirmek, bunları yaparken mafyayla da yolunun kesiÅŸmesi gibi bilgilerden bir biyografi için malzemeler çıkabilir ama herhalde bunlardan bir iddianame çıkarılamaz. Çıksa bile o iddianame mafyayla iliÅŸkiye girmek için yazılır, darbe yapmak için deÄŸil.
2003 Irak iÅŸgaline karşı kurulan Barış GiriÅŸimi’nin kurucularından biri olarak 1 Mart tezkeresine karşı mitinglerde, İstanbul’daki NATO zirvesine karşı yapılan mitingde, Filistin’e destek eylemlerinde, Hrant Dink’le ilgili yapılan bütün eylemlerde, Kürt meselesiyle ilgili bütün çalışmalarda herkesin uzun boyuyla gördüğü Osman Kavala solcu bir iÅŸadamıydı.
2005’de BaÅŸbakan ErdoÄŸan Diyarbakır’a meÅŸhur ziyaretini yapmadan önce PKK’ya silah bırakma çaÄŸrısı yapan ve BaÅŸbakanlıkta ErdoÄŸan’la görüşen aydınlar grubu içindeydi. Çözüm sürecindeyse önceliÄŸinin çözüm deÄŸil, baÅŸkanlık olması, Öcalan’ın hükümetle anlaşıp baÅŸkanlığı getirmesinden endiÅŸe etmesi kendi çeliÅŸkisi, ahlaki sorunu olarak bir yere yazılır ama bunu yazılacağı yer de bir iddianame deÄŸildir.
2009’da Türkan Saylan’ın gözaltına alınmasından itibaren Ergenekon soruÅŸturmalarına mesafe alan, 2010 Balyoz davasında sahteciliÄŸin ortaya çıkması için çalışan, 2010 referandumunda da bu yüzden boykot açıklaması yapan birinin AK Parti iktidarından hoÅŸlanmaması, onun gitmesi için uÄŸraÅŸması gayet anlaşılır ama bunun için FETÖ’cü bir darbeye destek vermesi herhalde beklenemez.
Bir işadamın maddi ve manevi imkanlarını lüks arabalara, evlere değil, kendi idealleri için kültürel, sanatsal, siyasi çalışmalara aktarması, sinir bozucu bulunabilir, keşke bizden de gönüllü olarak parasını böyle işlere yatıracak, öf pöf demeden bir yayınevi açacak, gazete kuracak, tarih çalışmalarını, sanatı, siyaseti destekleyecek işadamları çıksa diye iç geçirilebilir, bu kültürel ve siyasi iktidarın yıkılması için öfke de duyulabilir ama bu arzulanan kültürel iktidar değişimi polis ve savcı marifetiyle yapılamaz.
KeÅŸke parasını böyle iÅŸlere yatıran iÅŸadamları çok olsaydı belki Amerika’da hamile karısını öldürmüş hapishanedeki bir gübre satıcısının darbede Türkiye’ye getirilip suikast yapabileceÄŸine inanabilen bir medyadan daha iyisi olurdu.
Bu haberlerle başlamış bir soruşturmada sivil toplumcu bir işadamını tutuklayıp, devletle iş yapan saygın bir uzmanı gözaltı alarak da herhangi bir toplumsal, siyasal, kültürel iktidar değişikliği sağlanamaz, sonucu diğer Büyükada soruşturmasına benzer, olan yine ülkenin itibarına olur.
Ana uzağı geçtik, birkaç hafta önceki geçmiÅŸten bile kimse ders çıkarmıyor. Birinci Büyükada filmi çok tutunca devam filmi çekildi anlaşılan. Ama gerçekten kızıl bir adama kulak vermek gerekirse “Bütün tarihsel büyük olaylar ve kiÅŸiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuÅŸ: ilkinde trajedi , ikincisinde komedi olarak.” (Karl Marx- Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i)
kaynak: Karar
Henüz yorum yapılmamış.