Sosyal Medya

Makale

Kirli dil, kibirli hâl

Ülkemizi yıllarca tek parti sistemi ve tek adam zihniyetiyle yönetenler, ÅŸimdi bir baÅŸkasına “diktatör” diyor. Elbette inandırıcı deÄŸiller.

Biz bu kirli dili ve kibirli hâli çok iyi tanıyoruz. Bunların en kibarı, en ÅŸair ruhlusu bile milletin seçtiÄŸi bir hanıma had bildirmeye kalktı. Linç davetinde bulundu. Nitekim linç ettiler. Böylece ‘demokrasi güvercini’ unvanını kazanmış oldu. Ölünün arkasından konuÅŸmuÅŸ sayılmıyoruz, çünkü hayattayken daha keskin ifadeler kullanmıştık.

Bunların en yerlisi bile milletin seçtiÄŸi bir lidere birkaç kez ‘Menderes’ göndermesi yaptı.

İşin aslı: Müslümanların bu ülkede söz sahibi olmasını, tayin edici kararlar almasını hazmedemiyorlar. İrticayla mücadele adı altında onlarca yıl kimlerle, hangi inançla mücadele edildi?

Birinci tehdit olarak görülenler, bugün ülkeyi yönetiyor. Bu hakikati kabullenmeleri biraz zaman alacak. Alsın. Meselenin esası: Dinci diyemedikleri için faşist diyorlar.

İnsanımızın kayda deÄŸer bir iÅŸ baÅŸaracağına nedense inanmıyorlar. Darbe giriÅŸiminin bastırılmasına “tiyatro” demeleri bundan. Akıllarınca gölgelemiÅŸ oluyorlar.

Gölge demiÅŸken. Paralel İhanet Åžebekesi’ne vurulan en büyük darbe, mahrem imamların tam liste olarak ele geçirilmesiydi. İşte o andan itibaren bir yürüyüş baÅŸlatıldı. Bu yürüyüş neye karşılıktı acaba?

Darbecilere ve katillere diktatör demeyenler, milletin tercihine yakıştırıyor bunu. İster istemez darbecilerin alkışlandığı semtler geliyor aklıma. Şehitlere değil de darp edilen hainlere üzülenler geliyor.

ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK

İyi bir yerin, önemli bir imkânın kötü niyetli insanların eline geçmesi, haksızlığı da beraberinde getirir. Türkiye’nin durumu büyük ölçüde buydu. Yunan, Roma diyebilir, fakat Selçuklu, Osmanlı diyemezdiniz.

Biz de şunu diyoruz: Kendi yağımızla pişmek iyidir. Dışardan gelecek veya katılacak olan yağların ne içerdiğini bilemeyiz.

İşte görüyoruz: Türkiye’nin aleyhine olacak hiçbir fırsatı kaçırmıyor, her kara kampanyanın içinde yer alıyorlar.

Millete hasımlık eden bir halkçılık anlayışı olur mu? Bunların halkçılığı, barış kelimesinin arkasına saklanıp da terör estirenlere benziyor.

Son beş yılda birkaç kez ölümden dönmüş bir ülkeden bahsediyoruz. Tedbir konusunda hassas olunması, hatta bazen aşırıya kaçılması normal değil midir? Bunu bilmiyor olabilirler mi?

AK Parti’nin ve Sayın ErdoÄŸan’ın hataları olmuÅŸtur, olacaktır. Bunları dile getirmek yahut muhalefet etmek baÅŸka bir ÅŸeydir. Nedensiz düşmanlık ise ÅŸu iki sebepten dolayı olur: Kalben hastasındır veya sana bu vazife verilmiÅŸtir.

Siyasette bazen üslup sertleşebilir, gerginlik olabilir. Bu durumu doğal karşılayabiliriz. Özellikle seçim zamanlarında.

Halk Partisi içinde yükselen ve cinnet derecesine varan öfke nöbetlerini nasıl izah edeceğiz? Şahit olduğumuz bu hakaret dilinin, nefret söyleminin arkasında ne var? Cumhurun başına karşı siyaseti ve insaniyeti aşan ağır bir yıpratma girişimi yapılıyor. Evvela budur: Bir insanın varlığına tahammül edememek de suçtur.

Sözünü ettiÄŸimiz zihniyet, vatanın ve vatandaşın sahibi olmadığını sonunda anlamış bulunuyor. Hırçınlıkları ve terbiye sınırını defalarca aÅŸmaları biraz da bundandır. ‘Vazife’ bahsini unutmadan söylüyoruz bunu. Çünkü cumhurbaÅŸkanına hakareti, suç olduÄŸunu bilmelerine raÄŸmen organize hale getirdiler.

Son bir şey daha: Herhangi bir konuda cumhurbaşkanına veya devlete yakın durmuşsanız eğer, size hemen birtakım etiketler yapıştırıyorlar. Biz buradayız: Ahlâksızlığın, haksızlığın ve örgütlü küstahlığın karşısında durmak, hakkaniyetten başka anlama gelmez.

Diyorlar ki hep uzak tarihlerden örnekler veriyorsunuz. O halde yazımızı yakın bir soruyla bitirelim: 28 Şubat sürecindeki faşist uygulamaların mimarları olanlar, çoğunlukla hangi partinin çatısı altında buluşmuştur?

Kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.