Sosyal Medya

Makale

'Büyükada casusları' deşifre oldu

Tutuklanmaları üzerinden üç aydan fazla geçen Büyükada’daki insan hakları örgütleri çalışanları hakkında nihayet iddianame çıktı.

İddianamenin çıktığı haberini bazı haber televizyonları kırmızılı son dakika ÅŸeritleriyle verdiler. O son dakikaların üst bandında şöyle yazıyordu: “Büyükada’daki casuslar toplantısı”

Haberde ise şöyle  “11 şüpheli hakkında, "silahlı terör örgütüne üye olma" ve "silahlı terör örgütüne yardım etme" suçlarından 15’er yıl hapis cezası istendi”

Peki casusluk? Casusluk suçları af mı edilmişti acaba?

İddianameye bakalım.

Büyükada soruÅŸturmasıyla ilgili  bu köşede yazılmış yazıdan biraz daha uzun, 3 aydır gazetelerde çıkan haberlerden muhakkak çok daha kısa 17 sayfalık bir iddianame var karşımızda.

Suçlamanın yer aldığı 17. sayfadan başlayalım.

Büyükada toplantısına katılan 11 sanık hakkındaki tek suçlama “Silahlı terör örgütlerine yardım”. Büyükada’daki oplantıya katılmayan ama bu iddianameye konan tutuklu Af Örgütü yöneticisi  Taner Kılıç içinse suçlama, bylock iddiasıyla silahlı örgüte üyelik.

Yani hiçbiri için casusluk suçlaması yok. Üç aydır süren “Büyükada casusları” haberlerini iddianame topluca tekzip etmiÅŸ.

Ayrıca toplantıya katılmayan bir sanık hakkında örgüt üyeliÄŸinden 15 yıl, Büyükada toplantısına katılan sanıklar hakkında sadece yardımdan 5’er yıl istenmekte.

Peki, hangi örgütlere yardım etmişler? Harf sırasına göre; DHKP-C, FETÖ/PDY ve PKK/KCK.

İddianamenin girişindeki paragrafta bu tuhaf yardım şöyle tarif edilmiş:

“toplantıya katılan şüphelilerin cebir, ÅŸiddet ve diÄŸer hukuk dışı yöntemleri kullanarak devlet otoritesini baskı altına almayı, zaafa uÄŸratmayı, yönlendirmeyi, alternatif bir otorite olarak ortaya çıkmayı, devlet otoritesini ele geçirmeyi, sonuç olarak demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni sona erdirerek yerine örgüt lideri Fetullah GÜLEN (GÜLEN)’in kendi doktrinlerine göre saptırılmış ÅŸer'i yasaların hakim olduÄŸu teokratik bir devlet kurmayı hedefleyen FETÖ/PDY, amacı ülkemizin DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu Bölgelerini de içine alacak bir ÅŸekilde; Suriye, İran ve Irak toprakları üzerinde “Kürdistan” olarak adlandırdıkları bölgede, Marksist -Leninist ilkeler doÄŸrultusunda, sözde bağımsız- birleÅŸik- demokratik bir Kürdistan Devleti kurmak olan PKK/KCK ve amacı amacı mevcut anayasal düzeni silahlı halk ayaklanması ile yıkarak, yerine Marksist-Leninist ilkelere dayalı komünist bir düzen kurmak olan DHKP/C'den ibaret farklı ideolojilere sahip olsalar da Gezi Parkı eylemleri gibi ÅŸiddet içeren ve devletimiz Anayasal düzenini tehdit eden olaylarda ve ilerleyen zamanlarda kamuoyunda "17/25 Aralık SoruÅŸturmaları" adıyla bilinen sözde yolsuzluk soruÅŸturması sürecinde stratejik ortaklık yaptıkları aÅŸikar olan terör örgütlerine mensup ÅŸahıslarla ve ülkemiz Anayasal düzeni aleyhine faaliyet yürüten kurum ve kuruluÅŸlarla iliÅŸki ve irtibatlarının bulunduÄŸu”

(Konuyla tamamen ilgisiz ama bu paragrafta en ilginç kısım FETÖ’nün “saptırılmış ÅŸer'i yasaların hakim olduÄŸu teokratik bir devlet kurmayı hedeflediÄŸi” iddiası olabilir. Darbe ve ihanetle suçlandıklarını sanıyorduk, teokratik devlet kurmakla da  mı suçlanıyorlar?)

Yakın dönem Türkiye tarihi özeti gibi bir paragraftan sonra yardımı anlatan cümle ÅŸu: “terör örgütlerine mensup ÅŸahıslarla ve ülkemiz Anayasal düzeni aleyhine faaliyet yürüten kurum ve kuruluÅŸlarla iliÅŸki ve irtibat”. Peki yardım nerede? Çünkü yardım baÅŸka birÅŸey, iliÅŸki ve irtibat baÅŸka bir ÅŸey.

Peki ilişki ve irtibattan kasıt ne?

Tutuklama müzekkeresinde yer alan ve bu köşede çıkan “Büyükada’da aksayan vapur seferleri üzerine” baÅŸlıklı yazıda tek tek ele alınan “bylocklu aradı, email geldi,  bilgisayarından harita çıktı” gibi deliller bir kere daha iddianamede tekrarlanmış. Lehte de delil toplaması gereken savcılık, bu ‘delillerle’ ilgili bu üç ay içinde ortaya çıkmış gerçekleri dikkate almamış, düzeltme yapma gereÄŸi duymamış.

http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/buyukadada-aksayan-vapur-seferleri-uzerine-4620

Hatta tutuklama müzekkeresinde olmayan, o yazıda da ele alınmamış bazı ek ‘deliller’ de koymuÅŸ.

Mesela toplantı için, toplantıdan 15 gün önce kurulan kurulan Temmuz Toplantısı whatsapp grubu kayıtları. İddianameye göre bu whatsapp kayıtlarından önem arz edenleri şunlarmış:

“Toplantı için mail attım. Tarihlerle ilgili sorunu olan var mıdır? Sadece eÄŸitim 3-4-5-6 temmuz. 1 ve 7 temmuz eÄŸiticilerin toplantısı. Istanbul ekibine soru – toplantıyı Büyükkada'da yaparsak otelde kalmanızda sorun yok di mi? Yani her gün git gel yapmak yerine”

Tam bir casusluk ve terör örgütlerine yardım toplantısı hazırlığına benziyor! 15 gün önce bile toplantıya kimlerin katılacağı, nerede yapılacağı tam belli değil.

İkinci önem arz eden bölüm herhalde en önem arz eden bölüm olduğundan iddianamede boldlanmış:

“Åžimdi ciddi bir sey yazıyorum. KolaylaÅŸtırıcımız Ali'den tercüme ediyorum: İlk ödeviniz - vapura binmeden önce tüm teknolojik aletlerinizi kapatacaksınız. Telefon, laptop, tablet, smart saat vs. Etrafı seyrederek, keyfini cıkararak seyahat ederek otele girinceye kadar açmayacaksınız. Okuyan ok desin ki herkesin gördüğünden emin olalım”

Ali, İsveç vatandaşı, toplantıda stresle baş etme eğitimi verecek Ali Gharavi. Casuslara verilmiş ilk ödev böylece deşifre oldu; Adalara vapurla gelirken telefonlarını kapatıp, etrafı seyret!

Peki ne zamana kadar, esas “casusluk ve teröre yardım toplantısı”nın yapıldığı otele girinceye kadar. El Salvador istihbaratı bile daha iyisini düşünürdü.  Ama iddianameye göre bu gizlilik şüphe çekici.

Hem boldlanmış hem de altı çizilmiÅŸ yerler de var. ÖrneÄŸin Büyükada’daki toplantıyla hiçbir ilgisi olmayan, orada konuÅŸulmamış, bir ay önce yapılmış baÅŸka bir toplantının Büyükada’daki toplantı katılımcılarından Özlem Dalkıran’a email ile gelmiÅŸ notlarındaki bir cümle iddianameye de girmeyi baÅŸarmış:

“İş Bankası’nı, PaÅŸabahçe’yi bloke etme. 3 liralık bardak alıp kırıldı diye geri verme gibi eylemler yapabiliriz. Dayanışma ekonomileri çökertici bir ÅŸeydir”

Bu korkunç kaos yaratma planlarını yapanlar da referandumda Hayır kampanyası yapmış, “referandum bitti ÅŸimdi ne yapacağız” diye toplanmış bir grup canı sıkılan ve bu müthiÅŸ eylem fikirlerini bularak devletimizi çökertme planları yapan bir grup solcu. 

Bu cümlenin Büyükada toplantısı iddianamesinde ne işi olduğunu anlatma gereği bile duyulmamış iddianamede.

Yine Büyükada’daki toplantıyla hiçbir ilgisi olmayan, aynı katılımcının emailine gelmiÅŸ aynı toplantı notundaki ÅŸu cümle üzerine yapılan yorum ise dikkat çekici:

“Var olan direniÅŸlerle birlikte mücadele Åžu anda hali hazırda süren Nuriye & Semih, Adalet Yürüyüşü, KHK’lar vb. konularda devam eden direniÅŸlere destek sunmak ve birlikte mücadele etmek.”

Åžimdi, yine Büyükada’daki toplantıyla ne ilgisi olduÄŸu hakkında hiçbir açıklama yapılamayan bu cümleyle ilgili iddianamedeki yoruma bakalım: “şüphelilerin yakalanması sırasında gerçekleÅŸmekte olan ve düzenleyen kitlece "Adalet" ismiyle isimlendirilen yürüyüşün Gezi Parkı olayları benzeri ÅŸiddet içeren ve toplumda kaos oluÅŸturacak olaylara dönüştürülmesinin amaçlandığı açıkça anlaşılmıştır.”

Burada kastedilen hangi adalet yürüyüşü acaba? “Şüphelilerin yakalanması sırasında gerçekleÅŸmekte olan” dediÄŸine göre 4 Temmuz 2017’de yapılıyor olması lazım bu yürüyüşün? Aklınıza gelen o sıralarda yapılan bir Adalet Yürüyüşü var mı? Yok, herhalde 9 temmuzda İstanbul’da biten, ana muhalefet partisi liderinin Adalet Yürüyüşü’nü kastetmiyordur herhalde.  Öyle olsa önce o yürüyüşle ilgili bir soruÅŸturma açılırdı deÄŸil mi?

Yine iddianamedeki yeni delilerden biri de, hakkında iddianamede “bundan telefon geldi” kabilinde bile hiçbir suçlama olmayan Kadın Koalisyonu koordinatörü İlknur Üstün’ün bilgisayarında bulunmuÅŸ “BÜYÜKADA MACERASİ baÅŸlıklı bir yazı. Yazının ne olduÄŸunu okuyalım iddianameden; “yazı içeriÄŸinde, toplantının kaç kiÅŸiden oluÅŸtuÄŸu, otelin ne tür özeliklere sahip olduÄŸu ve imkanlarından bahsedilmiÅŸ ve yapılacak olan toplantının konu baÅŸlıklarının yazıldığı.”

İlknur Hanım gerçekten çok önemli bilgileri not almış, macera başlıklı yazısında.

İddianamedeki açık bilgi yanlışlarına da iki örnek verip, esas ek delil olarak giren MASAK raporlarına bakalım.

MeÅŸhur dil haritası için “Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yer alan GüneydoÄŸu Anadolu ve DoÄŸu Anadolu bölgesinin etimolojik olarak ve ayrıca ayrı bir devlete ait topraklarmış gibi gösterilen haritanın bulunduÄŸu” denmiÅŸ. Halbuki o haritada bütün ülkelerin sınırları yerinde duruyor, ve bu net biçimde görülüyor. Harita üzerinde gösterilen dil gruplarının adı da net olarak görülmekte.

İkinci iddia; “şüphelilerin mensup olduÄŸu sivil toplum kuruluÅŸlarına ait internet sitelerinde ve sosyal medya grupları üzerinden yapılan açık kaynak araÅŸtırmalarında herkese açık olan paylaşımlar ve duyurular kısımlarda 2017 Temmuz ayı içerisinde İlimiz Adalar bölgesinde yapılması planlanan herhangi bir toplantı çaÄŸrısına rastlanılmadığı tespit edilmiÅŸtir”  Çünkü bu bir iç eÄŸitim semineri. 15 kiÅŸilik küçük bir otelin havuza bakan, ÅŸeffaf cam, kapısı açık bir salonunda yapılıyor, ama tabii ki herkese açık deÄŸil.

Gelelim, ilk kez iddianameye giren MASAK delillerine;

Eski Todays Zaman yazarı Doç. Günal KurÅŸun, Feza Gazetecilik’ten 2016 yılında 7200 TL almış. Orada yazı yazdığı için olabilir mi? Bir de aynı dernekte çalıştıkları, hakkında FETÖ’den dava olan Orhan Kemal Cengiz’e para göndermiÅŸ. Bir de KHK’yla kapatılan bir dernekten 500 TL telif almış.

BM’nin Suriyeli mültecilerle ilgili projelerinde çalışan Veli Acu ise “hakkında birtakım istihbari nitelikte bilgiler bulunan” bir TC vatandaşından 1000 TL almış ve bağış diye 1785 TL göndermiÅŸ. Bu ÅŸahısa Danimarkalı bir mültecilere destek veren vakıf da para göndermiÅŸ. Nitekim Acu bu parayı mültecilerle ilgili yapılan bir hizmet karşılığında gönderdiÄŸini söylemiÅŸ.

Özlem Dalkıran ise kapatılan Roboski DerneÄŸi’ne 250 TL, kapatılan Rojava DerneÄŸi’ne gıda desteÄŸi için notuyla 350 TL ve ıraklılar için diye de birine 200 TL göndermiÅŸ.

İnsan hakları derneÄŸi yöneticisi Nejat TaÅŸtan da hakkında FETÖ’den soruÅŸturma yürütülmüş bir kiÅŸiye 500 TL göndermiÅŸ, borç iade diye de 750 TL almış.

DiÄŸerleri hakkında bu ‘ciddi’ delilleri dahi yok.  Bir de hepsi insan hakları örgütlerinde çalışan sanıklar cep telefonlarının ÅŸifresini söylememiÅŸler. Bu da hayatın akışına aykırı bulunmuÅŸ iddianamede.

İşte deliller böyle. Bu delillerle haklarında üç ayrı, birbirine benzemez terör örgütüne yardım suçlaması var. Peki nasıl bu olabiliyor? Bunu da iddianamenin sonundaki çok ilginç içtihattan okuyalım:

“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25/03/2013 tarih ve 2013/9-32-52 EK sayılı içtihadında da vurgulandığı üzere icra hareketleri bölünüp teÅŸebbüsü mümkün olan silahlı terör örgütüne yardım suçunun oluÅŸumu için failin bilerek ve isteyerek, zorlayıcı etkenlerin baskısı altında kalmadan, özgür iradesiyle eylemde bulunmasının suçun oluÅŸumu için yeterli olduÄŸu, yine suçun oluÅŸabilmesi için kanunda yardım ÅŸeklinin sınırlı olarak sayılmadığı, örgütün yaÅŸantısını sürdürmesine yönelik her türlü eylemlerin bu suçun oluÅŸması için yeterli olduÄŸu yalnızca maddi deÄŸeri olan ÅŸeyleri vermek veya örgüt üyelerini barındırmak gibi eylemlerle deÄŸil her ÅŸekilde yardım kastıyla yapılan her türlü eylemde suçun oluÅŸacağı, somut olayda da elde olunan ve incelebilen dokümanların içeriÄŸi, tanık beyanları, MASAK- iliÅŸki irtibat raporları bir arada deÄŸerlendirildiÄŸinde şüpheli Taner Kılıç haricindeki şüphelilerin çoÄŸunun terör örgütleri ve mensuplarıyla olan irtibatları, faaliyet alanları itibariyle sivil toplumu etki güçlerinin bulunmaları, terör örgütlerince benimsenen ve örgütlerin yaÅŸantılarını sürdürmelerine yönelik, faaliyet ÅŸekillerin vazgeçilmez bir unsuru olan yöntem ve taktiklere iliÅŸkin devletimizin Anayasal düzeni ve toplum huzurunu hedef alan, ülkemiz aleyhine gerçekleÅŸtirilen uluslararası faaliyetlerde taÅŸeronluk görevi üstelendikleri izahtan vareste olan terör örgütlerinin amaçları doÄŸrultusunda yakın geçmiÅŸte, 2013 yılı Haziran alında vuku bulan, sivil toplum örgütleri faaliyeti görüntüsü altında organize edilen ve terör örgütlerince desteklenen, ÅŸiddet eylemleriyle kamu düzenini tehdit eden Gezi Parkı eylemleri benzeri toplumsal kaosa dönüşecek hareketlenmeler yaratmak amacıyla toplantı düzenlediklerinin anlaşılmasına göre baÄŸlantılı oldukları terör örgütleri lehine faaliyette bulunmak suretiyle yardım kastıyla hareket ettikleri, yabancı uyruklu şüphelilerin de mevcut konumları ve ülkemize dair irtibatları nazara alındığında bu amaç haricinde hareket ettiklerinden bahsedilemeyeceÄŸi ve şüphelilerin iÅŸtirak iradesiyle üzerlerine atılı Silahlı Terör Örgütlerine (FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C) Yardım Etme suçunu iÅŸledikleri anlaşılmıştır”

“Terör örgütleri lehine faaliyette bulunmak suretiyle yardım kastıyla hareket etmek” Yani terör örgütüne yardım etmek için onunla ille de bir iliÅŸkiniz olmasına gerek yok, onların yaptıklarına benzer amaçlar için hareket ederseniz, bu terör örgütlerine yardım suçuna girebilir. Bu içtihatla terör örgütüne yardım suçu üzerine atılmayacak çok az kiÅŸi kalabilir.

Peki aylardır süren casusluk iddiaları?  İddianamenin sonunda bir not sadece;

“Şüphelilerle ilgili terör örgütleriyle baÄŸlantıları ve olayın oluÅŸ ÅŸekline göre iÅŸledikleri yönünde şüphe bulunan Terörizmin Finansmanı ve Casusluk suçları yönünden evrak tefrik edilmekle kayıt edilen baÅŸka soruÅŸturma evrakı üzerinden soruÅŸturmaya devam edilmekte olup”

Yani hala ortada bir delil yok, şüphe üzerine bakılmaya devam ediliyor, haklarındaki iddianameye ise yetişmedi.

O halde soralım; Üç ay sonra ortaya çıkan bu iddianame, bu türden suçlamalar için, bu kadar insanı aylardır tutuklu tutmaya, Almanya’yla zaten var olan meseleleri büyütmeye, elini zayıflatmaya, dünyanın en büyük insan hakları örgütlerinden birini Türkiye aleyhine kampanya yaptırtmaya deÄŸer miydi?

Hangisi adalet sığar kısmını bir tarafa bırakalım, bazıları için artık hiçbir şey ifade etmiyor da bari şöyle soralım; bunun neresi vatanseverlik, neresi ülkesinin iyiliğini düşünmek?

Kaynak: Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.