Sosyal Medya

Makale

Zaferin altın kuralları

 "Ey iman edenler! Bir düşman birliÄŸi ile çatıştığınız vakit sebat ediniz ve Allah'ı çokça anınız ki zafer sizin olsun. /Allah ve Resulüne itaat ediniz, birbirinize düşmeyiniz, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabrediniz, kuÅŸkusuz Allah sabredenleri sever” (Enfal: 45-46).

Allah dilerse olağan dışı yardımlarla ve mucizelerle de zafer kazanılabilir, peygamberler tarihi ve İslam tarihinde bunun pek çok örneği görülmüştür. Mesela Bedir'de Allah'ın olağan dışı yardımlarıyla zafer kazanılmıştı; çünkü bu ilk savaşta Müslümanların yenilmesi, İslâm'ın da tarih sahnesinden silinmesi demekti. Müminlerin başarı ve zaferleri böyle mûcize yardımlarla sürüp gitmez, ilâhî kural ve kanunlara (âdetullah); yani başarının objektif, herkes için geçerli yol ve yöntemine göre hareket etmeleri gerekir. Başarının altın kuralları, bütün müminlere hitap eden bu âyetle surenin 60. âyetinde şöyle sıralanmaktadır: Harekette sebat ve istikrar, Allah'ı devamlı anmak ve asla unutmamak, Allah ve Resulüne itaat, birlik ve beraberliği korumak, düşmana karşı caydırıcı güç edinmek, başarının gerektirdiği kadar hazırlıklı ve sabırlı olmak.



Bizim dinimiz kadar temizliÄŸe riayeti emreden, tefrikayı yasaklayan, ümmet birliÄŸini korumak için din kardeÅŸliÄŸini temel rabıta kılan, adalet ve hürriyeti korumak maksadıyla en güçlü olma ödevini veren, izzetin Allah'a, Resulüne ve müminlere ait olduÄŸunu ilan eden bir din yoktur sanırım; ama gel gör ki, son asırlarda Ä°slam dünyasına ne olduysa pislik orada, tefrika orada, aynı dine mensup grupların çatışmaları ve birbirinin canına ve malına zarar vermeleri orada, din ve vatanın ortak düşmanlarına nispetle zayıf olmak orada, kâfirlere imrenmek ve kendini inkar etmek, küçük görmek, özgüvenden mahrum olmak orada… Sanki ÅŸeytan ümmeti teslim almış ve “Allah ne diyorsa siz tersini yapın ki mutlu olasınız” demiÅŸ, onlar da bunu yemiÅŸler!

Şimdi yakıcı soru şudur ve bu soru hastalık başladığından beri sorulmaktadır: Kabahat, kusur, eksiklik kimde ve nerede? Dinde mi, dinin sadakatsiz ve itaatsiz mensuplarında mı?

Kusur dinde olsaydı yukarıda sıraladığım ve dahası da var olan zafer, güç, izzet gibi başarının sırları ve altın kuralları bu dinde bulunmazdı, halbuki onlar dinde var, mensupların hayatında yok veya eksik! Bu iddiamızın ve tezimizin bir şahidi ve delili de tarihimizdir; dini doğru anladığımız, uygun davranıp yaşadığımız çağlarda elde ettiğimiz başarılardır. O çağlarda da hatalar olmadı, müminler bazen birbirine düşmedi değil, ama başarının diğer unsurları bu kusurlara galebe çalacak kadar güçlü olduğu için kusurlar başarıyı olumsuz etkilese de tersine çeviremedi.

Şu halimize bakın!

Dünyanın gözü doymaz, zalim, sömürücü, dinsiz veya dini eğri iri devletleri ümmete musallat olmuşlar, ümmeti ve ümmetin ortak vatanını parçalamışlar, ya kendileri katliamlar yapmışlar veya ümmet parçalarının birbirine düşmesini sağlamışlar, kan bizden, can bizden gidiyor, maddi manada kazananlar da hep onlar oluyorlar.

Bu durumu tersine çevirmenin, ümmeti bir, bütün ve aziz kılmanın yolu, gerçek âlimler ve kanaat önderleri ile müminler arasındaki saygı, sevgi ve güven bağını yeniden kurmak, o aziz önderlerin rehberliğinde iç ve dış engelleri ortadan kaldırmaktır.

Peki iÅŸe nereden baÅŸlamak gerekiyor?

Bir başka yazıda bu soruya cevap arayalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.