Makale
Ermeni meselesi
Adına 'tarih' dediğimiz şey, hem geçmişi anlatır, hem günümüzü aydınlatır. Dün, bugün, yarın üçlüsünü bir araya getirir. İbret alabilenler, bunu görür ve göstermeye çalışır.
Ermeni meselesine özel ilgi duymuş ve hatırı sayılır bir okuma yapmıştım. Hep yüzüncü yıllardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu konu da öyledir.
Burada tarih verme ve isim anma ihtiyacı duymuyoruz. Okuyup anladığımız kadarıyla, yaşananları özetleyeceğiz.
Osmanlı ateş çemberinin içindedir. Millet ve memleket varlık mücadelesi vermektedir. Ön savunma hatları kaybedilmiş ve birçok bölgemiz saldırıya açık hale gelmiştir. Rusya'nın da dâhil olduğu batılı güçler, her fırsatta ve daima iç işlerimize karışmaktadır. Bu konuyla ilgili çok sayıda resmi yazışma yayınlandı, tarihi vesika paylaşıldı.
Sadık millet olarak tanımlanan Anadolu Ermenileri, işte bu kader / kıyamet yıllarında sahneye çıkarlar. Ortada ciddi bir haksızlık yokken. Milletimizin acımasız düşmanları ve devletimizin amansız rakipleri yanlarındadır.
Yağmadan pay alıp devlet kurma hayaliyle, milletin canına ve memleketin hayatına kastederler. Yakıcı, yıkıcı ve yorucu işlere girişirler.
Birinci kural: Kötülüğü iyilikle savınız. Heyetler kurulup kendilerine nasihat edilir. Uyarı yapılır. 'Böyle gitmez' denilir. Dinlemezler. Çünkü arkaları sağlamdır, garanti belgeleri bulunmaktadır.
Söz dinlemeyen, halden anlamayan ve gün geçtikçe arsızlaşan / azgınlaşan bir güruha dönüşürler.
Silahlanıp çeteler oluştururlar. Devletin askerine pusu kurup memurlarını katlederler. Tenha yerlerde, savunmasız sivillere, masum halka kıyarlar. Yol kesip terör estirirler. Bazı beldelerde nüfus çoğunluğunu sağlamak için sistemli bir şekilde etnik temizliğe girişirler. Müslüman ahaliyi göçe zorlarlar. (Son birkaç yıl içinde, Van ilinden iki yüz bin insanın göç ettiği söyleniyor.) Milletin mensuplarını sindirmek, yıldırmak için olmadık yöntemler denerler. Tehdit yağdırırlar. Müdahale gelince de 'hıristiyanları katlediyorlar' diye feryat ederler. Batı medeniyetinin medyası haberi böyle verir, siyasetçisi bunu dillendirir. Evrensel insan haklarından, barıştan, devletin katil olduğundan bahsederler.
Gözleri öyle kararmıştır ki, ülkenin başşehrinde bombalı suikast düzenlemekten dahi çekinmezler. Sultan Abdülhamid Han, ileriyi gören bir padişahtır. Anadolu, onun zamanında tahkim edilir. Bugün birçok şehrimizde karşımıza çıkan camiler, mektepler, devlet yapıları, kışlalar, yetimhaneler onun eseridir. Bin yıllık yürüyüşün Anadolu'da biteceğini anlamışcasına, iç kaleyi kuvvetlendirir. İmar faaliyetlerine girişir. (Söğüt'e büyük önem vermesi, orayı mamur hale getirmesi, ayrıca dikkat çekicidir.) Bu nedenle, Ermenilerle yolu kesişir: Anadolu'yu sağlam kılmaya çalışan ile parçalamak isteyenler. Padişaha bombalı suikast tertip ederler. İşin acı kısmı, suikast teşebbüsü, bizden bilinen birçok kimsede olumlu yankı uyandırır. Tebrik şiiri yazan bile olur. (Tevfik Fikret)
Ayrıntıya girmeden devam edelim. İstanbul'dan Van'a kadar nüfus iç içe geçmiştir. Aynı sokaklarda, hatta binalarda ikamet edilmektedir. Bundan dolayı saldırıların ne zaman ve nereden geleceğini kestirebilme imkânı yoktur.
Operasyonlar düzenlenir. Ele geçirilen silahlar sergilenir. Silahların kaynağı, ülkeleri bellidir. Devletin karşısındaki 'yerli' bir örgüt değildir. Yabancı güçlerin desteklediği, silahlandırdığı, yönlendirdiği piyonlar topluluğu. İç işgalle görevlendirilmiş işbirlikçiler. (Ele geçirilen silahların siyah-beyaz fotoğrafları tanıdık geliyor, değil mi?)
Fakat durmazlar, durdurulamazlar. Silah deposuna dönüştürülen yerleÅŸim yerleri, tahkimatla kaleye çevrilen kimi beldeler, kazılan siperler, örülen duvarlar, hazırlanan tuzaklar…
Bütün bu anarşiye / mezalime rağmen, destekçi bulmakta sıkıntı yaşamazlar. Aralarında / arkalarında nice din adamı, edebiyatçı, sanatçı, siyasetçi ve tüccar vardır. Amerikalılar başta olmak üzere, batılı misyonerler / gazeteciler bölgeye doluşmuştur. (Ajanlık)
Çaresizlik ve kaybetme endişesi, insana neler yaptırmaz?
Sorunun cevabından önce, sonrasında yaşanan bir hakikati daha paylaşalım: Doğu Anadolu'da savunma çökmüş, ordumuzun kalan mevcudu geriye çekilmiş ve Rus işgali başlamıştır. Kalan halk korumasızdır. Gönüllü Ermenilerden oluşan çeteler, işgal birliklerine eşlik ederler. (Şimdi Suriye.) Zulüm iyice koyulaşır, ağırlaşır. Hâlâ o kıyımdan kalma toplu mezarlar bulunmaktadır. Cinayetlere kurban gidenlerin sayısı bugün bile tahmin edilememektedir. (Küfür elbette tek millettir. Adana ve çevresini işgal eden Fransızlar da Ermeni lejyonlarından yararlanmışlardır.) Ermeni çetelerinin cinayetleri öyle bir noktaya ulaşır ki, bu vahşet karşısında vicdan sahibi Rus subayları bile isyan / itiraz eder. (Rusya saldırıyı kınadı.) Üstelik Rusların ne kadar acımasız bir millet oldukları malumdur. (Halep)
Nihayetinde, gelinen yer: Anadolu topraklarının bir kısmında devlet kurmak isteyenler, sonunda, ellerinde olanı da kaybetmişlerdir.
Onları cesaretlendiren, silahlandırıp isyana (teröre) teşvik edenler ise hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmişlerdir. Böylece kendilerini kullandırmış oldular.
Ermeni terör örgütleri, intikam saldırılarını seksenli yılların ortasına kadar sürdürürler. Sonrasını zaten biliyor ve yaşıyoruz.
Henüz yorum yapılmamış.