Sosyal Medya

Makale

Zalime karşı mazlumun yanında

"Size ne oldu da Allah yolunda ve 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ÅŸehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!' diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uÄŸrunda savaÅŸmıyorsunuz? Ä°man edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uÄŸrunda savaşırlar. Åžu halde ÅŸeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki ÅŸeytanın planı (tuzağı) daima zayıftır” Nisa: 4/75-76).

Müslümanlar Medine'ye hicret ettikten sonra da Mekke müşrikleri onların peşini bırakmamış, bazen başka kabileler ve Medineli bir kısım Yahudilerle iş birliği yaparak Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını yapmış, yeni dinin sâliklerini hicret yurtlarında yok etmek istemişlerdi. Ancak bu amaçlarına ulaşamadılar ve Hicrî 6. yılda Hudeybiye Antlaşması'nı yapmaya mecbur kaldılar. Bu antlaşmanın bir maddesine göre bundan sonra Müslüman olup Mekke'den kaçanlar iade edilecekti. Böylece hicret imkânı bulamayan Müslümanlarla bu madde gereği iade edilen Müslümanlar, bunların eşleri ve çocukları Mekke'de kaldılar, müşriklerin çeşitli zulüm ve baskıları altında yaşamaya devam ettiler. Bu müminler, işkence ve baskı dayanılamaz hale geldikçe Allah'a yalvarıyor ve bir kurtarıcı göndermesini istiyorlardı. Âyetler bunların dua ve niyazlarına bir cevap olmakla beraber anılan tarihî ilişkiyi aşan boyutları da vardır; çünkü savaş nerede ise insanlıkla yaşıttır. İdam cezasını kaldırarak suçsuz, günahsız insanların hayat hakkını korumak nasıl mümkün olmazsa savaşı kaldırarak, yok ederek, hesap dışı tutarak barışı ve uluslararası ilişkilerde adaleti sağlamak da öyle mümkün değildir. Yapılması gereken, savaşın hukukî ve ahlâkî amaçlarını belirlemek ve onu bu amaçtan saptırmamaktır.

Savaşla ilgili âyetlere bakıldığında İslâm'ın, ancak zulmü, din yüzünden baskıyı ve haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için buna izin verdiği görülmektedir. Bu âyetlerden burada gördüğümüz ikisi, savaşın iki önemli amacını ortaya koymaktadır: a) Allah rızâsını elde etmek, b) Zulmü engelleyip adaleti sağlamak.

“Allah rızâsı” da fayda bakımından kullara dönmektedir. Allah Teâlâ'nın hiçbir ÅŸeye ihtiyacı bulunmadığından, O'nun rızâsı için savaÅŸmak, kullarının yararı, din ve vicdan hürriyetinin temini için savaÅŸmaktır. Allah mutlak âdil olduÄŸu ve zerre kadar zulme razı olmadığından “Allah rızâsı için savaÅŸmak” adalet, hukuk ve hakkaniyet uÄŸrunda savaÅŸmaktır. Allah'a ve hak dine inanmayanların da bir tanrıları, baÅŸ eÄŸdikleri, itaat ettikleri –maddî, mânevî– bir önderleri olacaktır. Bu önderler Kur'an'a göre tâguttur, ÅŸeytanlardır. Bunlara tâbi olanların savaÅŸ amaçları ise hukuk ve adaletin gerçekleÅŸmesi deÄŸil, egoizmin tatminidir, zulüm, baskı ve sömürüdür.

Türkiye savaÅŸ istemiyor, Rus uçağı düşürüldüğü günden beri çok kere aÅŸağıdan alarak iki ülke arasındaki iliÅŸkiyi normalleÅŸtirmeye gayret ediyor, ama karşı taraf belki de kendinin tertip ettiÄŸi bu olayı bahane ederek Suriye'de yürüttüğü vekalet savaşını geniÅŸletiyor, zulmü katmerleÅŸtiriyor, ülkemizin güvenliÄŸini tehdit ediyor, zalim Suriye yönetimini diriltmek ve bu ülkeyi yalnızca zalimlerin yaÅŸadığı bir ülkeye çevirmek için öz halkını göçe zorluyor… Bütün bunlar olurken Türkiye'nin seyirci kalması mümkün deÄŸildir.

“Bunlara iktidar sebep oldu” diyenleri insafa davet etmiyorum; çünkü bu erdem onlarda yok, ama dünya düzeninin hakimlerinin OrtadoÄŸu'da hangi yeni oyunun peÅŸinde olduklarını düşünmeye ve “kurt kuzu hikayesini” hatırlamaya çağırıyorum.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.