Makale
Yılbaşı ve İslâm
Yine bir yılbaşı arifesindeyiz. Bütün dünyayı geceyi kutlama heyecanı sarmış. Pagan ritüellerin hakim olduğu bir tüketim çılgınlığından bahsediyoruz.
Maksimum düzeyde zevk arayışının, devlet eliyle oynatılan kumarla zengin olma hayâllerinin, yeni yıla nasıl girersen gelecek bir yılı da ona göre mutlu geçirirsin gibi ilkel beklentilerin tavan yaptığı bir vasat bu.
Müslümanlar nasıl oluyor da deÄŸer üretmeden uzak ve fakat bütün deÄŸerleri tüketmeye ayarlı bu çılgınlığa katılabilmekteler, anlamakta zorlanıyorum.. Oysa Efendimiz (sas) “Kim kendisini bir kavme benzetirse (teÅŸebbüh) onlardandır.” (Ebu Davut: 4/44, hn. 4031) sözüyle Ümmetini uyarmıştı. Bu anlamı destekleyen birçok rivâyetten birisi de; “Bizden baÅŸkasına benzeyen bizden deÄŸildir” (Tirmizi: 5/56, hn. 2659; Tabarani: 7/238, hn. 7380) hadisidir.
Bu ve benzeri nasslar İslâm dışı dinleri sembolize eden ve İslâm’a ait olmayan kültürleri taklit etmeyi, bu din ve kültür müntesiplerine “teÅŸebbühü, yani benzemeyi” yasaklamıştır. Peki, teÅŸebbüh nedir?
Teşebbüh ise Arap dilinde; benzer ve denk gibi anlamlara gelen şibh, şebeh veya şebîh lafızlarından türemiştir. (Lisan al-Arabî: 13/503)
Aynı kökten türeyen eÅŸbehe fiili benzemek anlamına gelirken Ebu Davut’un yukarıda zikrettiÄŸim rivâyetinde geçen teÅŸebbehe fiili benzemeye çalışmak manasına gelir. Bu iki fiil arasındaki fark, ait olduÄŸu babın yapısı gereÄŸi teÅŸebbehe fiilinin tekellüf ifade etmesindendir. (İbn al-Hâcib, as-Şâfî: s.20)
Bu babdan gelen fiillerin bir işi gayret göstererek yapmak gibi yan anlamı vardır ve buna göre teşebbehe fiilinde de bilerek, niyet ederek, özenerek benzemeye çalışmak ve taklit gayretleri mevcuttur.
Ulemâ nassların ışığında yasak olan “benzeme”nin, evvelemirde itikatta ve ahlâkî duruÅŸta, sonra da tavır ve davranışta, kültürde, giyim ve kuÅŸamda olduÄŸunu söylemiÅŸlerdir.
İslâm fıkhının izin vermediği benzeşme türlerinin toplumsallaştığı oranda ilerideki asırlarda Müslümanları büyük krizlerin eşiğine taşıyacağını da Hz. Peygamber (sas) şöyle haber vermiştir:
“Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliÄŸine girseler oraya siz de gireceksiniz.”
Oradakiler, “Ey Allah’ın Rasûlü! (Onlar) Yahudiler, ve Hıristiyanlar mı?” diye sordular. O da: “Onlar deÄŸilse kimler olur?” buyurdular.” (Buhari: 4/206, hn. 3456; Muslim: 8/57, hn. 6952)
Bu meyanda merhum Muhammed Esed bireysel ve toplumsal düzeyde Batı hayat tarzını taklit etmenin varlığımız için en büyük tehlike olduğunu söylemektedir. (Islam at the Crossroads, s.69)
Bu durumu hastalıklı bir hâl olarak tasvir eden Esed; medeniyet dediğimiz şeyin içi boş bir form olmadığını, yaşayan bir enerji olduğunu, bu formu kabullendiğimiz ânda o medeniyetin dinamik çalışma etkisinin bize ve düşünce kodlarımıza da nüfuz etmeye başlayacağını vurgulamaktadır. (s.71)
“Her kim bir kavme benzerse onlardandır” hadisinin de bu yabancılaÅŸtırıcı etkisini ifade eden mükemmel bir uyarı olduÄŸunu vurgulayan Esed; “Yabancı bir medeniyetin entelektüel ve estetik kabullerini onun ruhunu beÄŸenmeden / kabûllenmeden” mümkün olamayacağını da söyler. İslâm dünya görüşüne özde aykırı olan bu yabancı medeniyeti kabûlün Müslümanlığımızı etkileyeceÄŸi de açıktır. (s.73)
Hz. Peygamber’in (sas) sahabelerinden Hz. Huzeyfe’nin (r.a) “Ahlak ahlaka benzemedikçe kılık kılığa benzemez” sözüyle, İbn-i Mesud’un (r.a) “Kalp kalbe benzemedikçe kılık kılığa benzemez” sözlerini de bu meyanda hatırlatalım. Çünkü insanın amelleriyle düşünce kodları arasında güçlü baÄŸlar vardır, ilki diÄŸerinin sonucudur..
Not: Bu yazı, geçen yıl Batı’dan bütün dünyayı sarmış yılbaşı kutlamaları dolayısıyla yazılmıştı.
Henüz yorum yapılmamış.