Sosyal Medya

Makale

Eleştiri ahlâkı

Eleştiri olur, olmalıdır. İsabetli eleştiri, hakkaniyetli itiraz, nice yanlıştan dönülmesini sağlar, sağlamıştır. Nihayetinde, göz kendisini göremez. Hata insana mahsustur.

Öte yandan, eleştiri denilince aklımıza hep olumsuzluk geliyor, gelmesin. Beğenmek ve teşvik etmek de eleştiriye dâhildir.
Eleştiri ile düşmanlığı birbirinden ayıran temel fark, niyettir. İyi ve kötü. Eleştiri adı altında fenalığın her çeşidini gördük, görüyoruz. Bazen maruz kalıyoruz, bazen şahitlik ediyoruz. Şahsi hesaplar, hırslar, ihtiraslar, kıskançlıklar, eleştirinin çıkış noktası olmamalıdır. Olursa, ortaya sağlıksız, hastalıklı metinler çıkar.

EleÅŸtirinin amacı yaralamak veya yaranmak deÄŸil, onarmaktır. Güzel ve doÄŸru olanı önce görmek, sonra göstermektir. Yıkmanın deÄŸil de yapmanın peÅŸinde olmalıyız. Yıkılmadan yapılmaz diyebilirsiniz.Yeniden yapmak için bir binayı yıkabiliriz. Fakat aynı gerekçeyle gönül yıkılmaz. Çünkü “her ÅŸey gönülde cereyan ediyor.”

Kara çalmak, rencide etmek, muteber olanı itibarsızlaştırmaya çalışmak, ölçüsüzlük, hadsizlik ve yalan, eleştirinin değil, düşmanlığın konusudur. Fırsat kollamak, açık aramak, bahane üretmek, uygun zamanı beklemek de öyle.

Şunu da söyleyelim: İster siyasetçi olsun, ister edebiyatçı veya gazeteci; eleştiren kişinin kendisini 'üstün insan' olarak görmemesi gerekir. Üstünlük takvadadır. İlim, evvela kendini bilmektir. İlaveten, insaf.

Bir de parantez açalım: Biricik özelliği kimseyi ve hiçbir işi beğenmemek olan insanlar var. Gariplik şurada ki, bu özellikleriyle yükseliyorlar, ilerliyorlar.

Esasında, hep birlikte bir hakikati unuttuk. O ÅŸudur: “İslâm tenkid deÄŸil, tebliÄŸ üzerinedir.” (Fethi GemuhluoÄŸlu, Dostluk Üzerine, sayfa 6.) Hem birbirimizi, hem diÄŸerlerini tenkid etmekten, asli vazifemiz olan tebliÄŸe sıra gelmiyor. Devamı, tekfir.
Şu sıralar, birtakım talihsiz yazılar okuyoruz. Burada veya başka yerlerde. Söylemiş olalım: 'Üslup, insanın tâ kendisidir.' Üslubumuz nasılsa, öyleyiz.

Ayrıca hatırlatalım: Ã‡oÄŸu zaman insanların bir hayatı olduÄŸunu unutuyoruz. Unutmayalım.
***
Yazımızın girişinde 'iyi ve kötü' dedik. İyilik ve kötülük bahsiyle devam edelim.
İyilik insanı genç ve güzel gösterir. Dokunaklı kılar. En basit ifadeyle yazalım: Ä°yilikten daha iyi, kötülükten daha kötü bir ÅŸey var mıdır?

Kötülüğün mazereti çoktur: Geride kalmanın acısı, hakkını alamamanın öfkesi, dışlanmışlık düşüncesi, maksada ulaşamamak endişesi, kaybetmek korkusu, intikam, hased vs.

Hak arama iddiasında olanlara dikkat edin. Bunu zalimleşerek yapıyorlarsa, başka bir şeyin peşindeler demektir.

İyiliğin gerekçesi / kaynağı ise tektir: Allah'ın rızası.

İnsan hayatı kötülük için kısa, iyilik için uzundur. Bu ölçü, düşmanlık ve dostluk için de geçerlidir.
İnsan iki ÅŸekilde yola çıkar: İyilikten ve kötülükten. Kötülükten hareket edenlerin nereye vardıklarını ve nasıl bir ÅŸeye dönüştüklerini her gün görüyoruz. KomÅŸu ülkelerde yahut topraklarımızda.

Zaten eleştiri dediğimiz dal, esas itibariyle, iyiyi kötüden ayırma sanatıdır. Niyeti kötü olanın böyle bir işi tam manâsıyla ve hakkıyla yapabilmesi mümkün müdür? Hak nedir? Adalettir.

EmeÄŸe hürmet etmeyen, vefa göstermeyen, eleÅŸtirmen olabilir mi? Malum: Bıçak, hekimde ÅŸifaya, katilde cinayet âletine dönüşür.
Söz bitmez… “Eski zaman insanları, söylediklerini yapamamaktan utandıkları için fazla konuÅŸmaktan kaçınmışlardır.” Bu cümle, iki bin beÅŸ yüz sene önce kurulmuÅŸ. (Konfüçyüs, Avangard Kitap, sayfa 41.) O halde bitsin. Süleyman ÇobanoÄŸlu'nun bir sözüyle: “Bizim bugün eksikliÄŸini hissettiÄŸimiz ÅŸey, samimiyettir.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.