Sosyal Medya

Makale

Tehlike bize doğru büyüyor

İnsan kaderinden kaçamaz, kurtulamaz. Tedbir alır ve tevekkül eder.
'Gayret, insanın kanatlarıdır.' Fakat ne yaparsanız yapın, bazen olmaz. Arzu ettiğiniz netice ortaya çıkmaz. Nasiptir, kaderdir, imtihandır.

Bilinen hakikat: Sadece insanların deÄŸil, milletlerin, devletler ve coÄŸrafyaların da bir kaderi vardır. Her birimiz, bu kaderin ayrılmaz bir parçasıyız.

Anadolu coğrafyasının doğal sınırı, Musul - Halep hattıdır. Resmî sınır ile bu hat arasında yaşanan her gelişme, isteyelim veya istemeyelim, ülkemizi yakından ilgilendirir. 'Bize ne' diyemeyiz, kayıtsız kalamayız.

Urfa ile Rakka, Söğüt ile Domaniç gibidir. Yaylak ve kışlak. Basitleştirip söylersek; Halep, Antep'in çarşısıdır.
İşte bu kaderden dolayı, darda kaldıkları vakit, milletimize ve memleketimize düşmanlık edenlere bile yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.

Birinci Cihan Harbi'nin galip devletleri, coğrafyamızda açık yaralar bırakarak geri çekildiler. Sürekli kanaması bundan. Gerçekten çekildiler mi, bu da ayrı bir yazının konusu.
Nihayetinde, bu iş parti meselesi değildir. İktidara kim gelirse gelsin, geçmişimiz ve tarihî misyonumuz değişmez. Kaçsak da kurtulamayız.

PeÅŸmergelerin yurdumuza sığınmasını hatırlayalım. Özal döneminde yaÅŸanmıştı. (1991) Suriye'nin Hama ÅŸehrindeki kimyasal katliam, bizim ÅŸiirimizde yaÅŸar: “O sabah ezan sesi gelmedi camimizden / Korktum bütün insanlar, bütün insanlık adına.” (Cahit ZarifoÄŸlu, Hama 1982.) Bu ÅŸekilde nice örnek verebiliriz.
***
Dünyanın zalimi de, mazlumu da bitmez. İyilik ile kötülük arasındaki mücadele sona ermez.
Türkiye, iyilik üzerine kurulmuÅŸ bir ülkedir. Aksi olsaydı, Anadolu, batının Endülüs'ü haline gelirdi. Özetle: Bugün İstanbul'da sayısız kilise var. Atina'ya bir tane cami yapılması için nasıl mücadele veriliyor, bunu da biliyoruz.

Devam edelim. Bazı kimseler, ülkemize hicret eden mazlumların çoğluğunu eleştiriyor, sayıdan endişe duyuyor olabilir.
Kemal Sayar'dan bir alıntı yapalım: “Vatan, önünde sonunda bir güvenlik duygusudur. Vatan, orada olduÄŸunuz için kimsenin sizi aÅŸağılayamayacağı, aÅŸ ve iÅŸinizi gönül huzuruyla temin edeceÄŸiniz, başınız dara düştüğünde istimdat edeceÄŸiniz birilerinin muhakkak bulunabileceÄŸi o emin beldedir.” (İtibar, sayı 51)

GeldiÄŸimiz yer: Suriye, Irak gibi komÅŸu ülkelerde yaÅŸasalar bile, milyonlarca insan, Türkiye'yi de vatanları olarak biliyorlar. Ne güzel.
'Doğal sınır' dediğimiz şey de zaten budur. Oralarda yaşanan birçok olumsuzluğu üstümüze almamızın nedeni de bu. Son olarak, Bayırbucak Türkmenleri'ne yapılan saldırılar.
***
Evet, devletlerin de bir kaderi vardır. Bir zamanlar Adriyatik denizinde donanma yüzdüren Avusturya, bugün, seksen bin kilometre kareye sıkışmış durumdadır. Denize kıyısı yoktur.
Tarihi boyunca birçok kez ortadan kalkan, işgal edilen, paylaşılan Polonya, yüzölçümü itibariyle, Avrupa kıtasının dokuzuncu büyük ülkesidir.

Bize dönersek. Kaderimizin bize yüklediği mesuliyet duygusu nedeniyle, Suriye'de hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi davranamazdık. Sonuçlar canımızı yakıyor, bizi üzüyor. Fakat bu, kayıtsız kalmaktan daha iyidir. İnsanlığımızı pekiştirir.

Pazartesi günü, Yeni Åžafak'ta mühim bir söyleÅŸi yayınlandı. Nil Gülsüm sordu, Doç. Dr. Mehmet Akif Kireçci cevapladı. Altını çizdiÄŸim cümlelerden biri: “Türkiye'nin bölgenin ezilmiÅŸ halklarına yönelik geliÅŸtirdiÄŸi kapsayıcı ve kucaklayıcı dil, batıda Türkiye aleyhine bir ittifak oluÅŸmasına yol açtı.” (23 Kasım 2015, sayfa 16.) Kireçci'ye göre, çatışmalar daha yeni baÅŸladı.
Kabul etmeliyiz ki, olayların seyrini deÄŸiÅŸtirmeye gücümüz / sözümüz yetmedi. Yazmıştık, yine yazalım: Bütün mesele, askerî ve iktisadî açıdan kuvvetli olan, millî birliÄŸini tamamlamış bir ülke haline gelebilmektir. Böyle bir ülke olabilseydik, varlığımız bile çevremizdeki birçok kötülüğü, haksızlığı engellemeye yeterdi.

Birbirimizle uğraşmayı bırakalım da Türkiye binasına bir tuğla eklemeye çalışalım. Çünkü tehlike bize doğru büyüyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.